yazam: HALİDE EDİB 125 Rabia evde Rakrmla başbaşa kalmağı dört gözle bekliyordu. Ömrünün her felâket geçidinde cü- ce onun en çok güvendiği bir müt- tefiki olmuştu. O cüce göğüsteki yüreğe bir pehlivan yüreğinden ziyade güvenilir... “Lâmbayr söndür. Ayak ucuma bir mum yak. İşık gözüme batıyor, AMCA, Rakım bu emrin içini dökmek için bir mukaddeme olduğunu an- ladı. Rabianın dediğini yaptıktan sonra bir sandalya çekti, kızın ya- nma oturdu. Oda İoştu. Hasta- nın yüzünü görmek için eğilmek! Tâzımdı, Rakım eğildi... Yüz soluk, avurtlar çökük. fa- kat gene o azim ve irade var. Ra- kım biraz teselli buldu Ölecek in- sanm yüzünde böyle canlı bir ifa- de olmaz. Osman mübalâğa edi- yor. Kızın anlattıklarını sonuna ka- dar dinledi, Kız susunca: “Öyle ya, bu biçim doğuran ka- dın çok. Sen kendini üzme,,, dedi. Fakat gene içi endişeliydi. “Sen bu ameliyattan sonra ya- şiyan kadın biliyor musun, am- ca?,, “Evet.. Orta oyununda tatlr su| frengi rolüne çıkan bir oğlan var. dı. Adı Recepti. O da dünyaya yanlış kapıdan girmişti. Fakat a- nasr sağdı. Hem de kadana gibi bir kadındı.,, Rabianm gözlerindeki yeşil mevceler birer ışık ucu... Rakım a- detâ ürktü, Fakat kızı başıboş bı- rakmak da doğru değil... “Peki amma Rabia, neden ç0- cuk düşürmekten bu kadar çekini-| yor. yorsun? Çocuk düşürmek her ka- dının başına gelir. Sen bir kere Zehra nineye sor.,, “O nikâhsız peydalanmış ço- cukları düşürtür.,, “Hiç de öyle değil...,, “Nikâhir nikâhsız... Hattâ piç de olsa çocuğumu düşürmiyece- Zim... Anladın mı?,, Rakımın yüzüne boğazını yırta yırta haykırıyordu. “Elbet, elbet şekerim...,, Rakım sinmişti. Kız adetâ aklı- nı kaçırmış... Trmarhane delisi! Fakat bu delilik bütün dişi mahlü:! katın müşterek olduğu bir delilik. Rakım bu kaçıklığı, hayatın en ip- tidai, fakat en esas kanunu diye (Nakil, tercüme ve iktiboa hakkı mahiuzdur. binden tabakasını çıkaran elleri Utriyordu. Biraz sonra hasta ya- taktan seslendi: “Annen kimdi, amca?,, “Yüzünü hiç görmedim, şeke- rim, Benim gibi bir (cin çalığı) do- ğurmak rezaleti arma gitmiş, yü- reğine inmiş olacak. Ben doğarken ölmüş. “Konuş amca, Anlat... Çocuklu-! ğunu anlat.,, Ve oturduğu yerden Rakım an- lattı, Sesi yavaş yavaş alçalıyor. Rabia dimağının içinde kurulan bir perdede Rakımın çocukluk ha- yatının sahnelerini birer birer sey- rediyor. Komik, fakat gözlerine yaş getirecek kadar da acıklı! Birinci sahne: Bir cüce - çocuk bir alay sağlam, toraman, fakat yaramaz ve hissiz oğlan çocuklar- la, amcazadeleriyle oynayor. Cüce - çocuğun gözleri bir maymun yav- rusu gözü gibi mahzun. Fakat o kursağına giden yeme- ği, sırtımı örten esvabı hak edebil- mek için etrafı güldürmeğe, eğ- lendirmeğe mecbur, Geceleri bir| kip kaldırıyorlar. Tekmeliyorlar, dövüyorlar, bağırdıkça gülüyor. lar, Fakat cüce - çocuk onları en çok gıdıklanırken attığı ince çığlık ile güldürüyor. Kapana tutulan bir fare gibi çığırıyor. İkinci sahne: Yaramaz, gürbüz oğlanlar cüce . çocuğun tepesinde, biri karnıma oturmuş, biri ağzını dıkça öpüyor.. Şimdi en küçük am- cazadesinin, bir yaşında bir kız ço cuğun dadısı. Hemen kendi ka- dar büyük olan bu kızı inliye sıkı-! laya taşıyor. Kızın dişleri yarıyor. Bayramlık kırmızı hırkanın üstü salye, sümük içinde. Biçimsiz ço- cuk ağzı, dişlerini, cüce-çocuğun “| yüzüne vurmayı düşündü. Fakat - Oo HABER — Akşam postası O5KoCALI İSHAK FERDİ YAZAN: 2 CE v2 İPrğhis Ibrahim Isviçreden dönmüş- tü. Misafirleri selâmladıktan sonra, kız kardeşinin kulağına eğildi: “Rica ederim, bir daha bana o kadından bahsetme, Zeyneb!,. Küçük şasör bu malümatı ver- dikten sonra» — Başka bir emriniz var mı? Diye sordu. Leylâ eliyle işaret ederek: — Mersi.. Dedi. Çocuk uzaklaştı. Leylâ ıwmarladığı viskiyi nasıl ve ne za- man içtiğinin farkında değildi. Bir viski daha ısmarladı.. Biraz sonra bir daha.. Leylâ üç viskiyi yarım s saat için- de midesine indirdiktön sonra kaşlarını çatarak düşündü. Prens Ömerin gizlice bu çipil gözlü İngiliz kadını ile seviştiğini hattâ ona böyle birinci smıf bir otelde lüks bir daire tuttuğunu an- Tamıstı. Bu acı hakikat karşısında ne yapacaktı? Leylâ kendi kendine dişlerini gıcırdatarak: — Alacağım olsun Prens Ö- mer!.. Diye söyleniyordu. Birdenbire ayağa kalktı.. Garsona içtiği vis- kilerin bedelini verdi. Kapıdan çıktı. — Ben ondan intikam almanın yolumu bilirim. Leylâ otelde bir iskandal çı - karmaktan çekiniyordu. Nihayet yabancı bir memlekette bulundu. funu unutmamıstı.. Yavaş yavaş otelden uzaklaştı. Gece Ömer gelince bu rezaleti eve gelinceye kadar aklı başma gelmişti.. Bu kararmdan çabuk vazgeçti, Leylâ, Ömer Beyden ne şekilde öç alacaktı? Bunu henüz kendi de bilmiyordu. Kimseye görünmeden odasına çikti, Leylâya hizmet eden bir Arap cariyesi sevinçle odaya girdi. Ley- > bir şeyler söylemek istiyor - e. bürnunda, çenesinde kaşımağa ça-| (o Leylâ, hizmetçinin anlattığı bir lışıyor... Hırtlak, emtlak, pis çO- sürü lâftan ancak şu kelimeleri cuk! (Devamı var) o anlıyabilmişti: Prens İbrahim.. Telgraf. Yev- mi Cuma.. Leylâ, Prens İbrahimden tel - graf geldiğini, Cuma günü Kabhi - reye geleceğini anlamakta güçlük çekmedi, Prens Ibrahim Isviçreden gelince Sabahleyin erkenden kalktılar. Prens Ömer ogün kardeşini karşılamak üzere istasyona gide . cekti, Prenses Fatma herkesten önce uyanmıştı. Evin içinde göze çarpan bir çok hazırlıklar vardı. Her taraf süpürülüyor, temizleniyor, vazo- ların çiçekleri, masaların örtüleri değiştiriliyordu. Prens İbrahim titiz bir gençti. Her şeyi yerli yerinde ve temiz görmek ister, tozdan çok korkar. dı. Leylâ da herkesle birlikte kalk. tr. Ömerin arkasından, allığını, podrasını sürdü.. Sürmesini çek - ti.. En güzel elbisesini giydi. Ha - sılı adamakıllı süslendi. Salona çıktı. Prenses Fatma, o gün İsviçre. den gelecek olan küçük oğlunu görmek üzere toplanan akrabası ve samimi dostİariyle konuşuyor- du. Leylâ da Zeyneple başbaşa ver- mişti, Zeynep: # — Annem, İbrahimi bir sene - denberi görmiyordu. Malüm ya o hepimizin küçüğüdür. Küçük ço - cuklar her nedense çok seviliyor. Diyerek yengesine sigara kutu- sunu uzattr, Leylâ hülyalı bakıslariyle, sa- lonu dolduran misafirleri süze - rek; — Annenin hakkı var, Zeynep- siğim! Dedi — genç bir çocuğu gâvur içinde bir yıl yalnız bırak - mak kolay değil. Ben sevdikle - rimden hiç kimsenin hasretine da. yanamam, Saat on biri vuruyordu. Sokak kapısı önünde bir gürük tü koptu. Zeynep pencereye koştu: — İbrahim gelmiş... Diyerek Leylânın yanından fes ladr. Kapının önünde toplanan uşak ve harem ağaları, Prens İbrahi * min bastığı yere tulumla Nil suy# döküyorlardı. Prens İbrahim, Ömerin yanım da, kapıdan içeriye girdi.. Ve 48” lona gelince herkesten önce ann© sinin boynuna sarıldı. Prenses Fatma, beş yıldanberli hasretini çektiği büyük oğluna k#* vuştuğu zaman bu kadar sevinme" miş ve bu derece heyecan ve telâf göstermemişti. i Leylâ misafirler arasında çok yabancı bir tip olarak herkesi gözüne çarpıyordu. Onun giyinişii yürüyüşü, konuşuşu diğer kadın *“ lardan bambaşkaydı. Hattâ ayak” ta duruşunda bile bambaşka pir. eda ve gülüşünde ayrı bir câzibt vardı. Sıra Leylâya gelince, Öm' — Leylâ Hanım... Prens İbrahim, Leylâtin öperken Zeynep ilâve etti: Ibrahim çok az Türkçe siliyer du. — Teşekkür ederim. Delikanlınm ne tatlı bir gülü” şü, ne sıcak ve çekici bak vardı. “ gülerek mırıldandı: ği — Yengemiz... Diyerek gülümsedi. Leylânın hayalinde yaşat” Ibrahim, © fotoğraflarından <9 daha güzel vecana yakın gençti. Leylâ bu sırada Ömerin yi ne baktı. j Garip şey! Prens on Zer” nebe karşı çok haşin davranıyo” du. Acaba (Yengem..) deri mi kızmıştı?, (Devamı var) kabul etmeğe mecburdu. Yaba kavimlerden en medeni cemaat | lara kadar hâkim olan analık sev-! ki tabiisi! “Sen Osmana azıcık akıl öğret, amca, Çocuğumu karnımda parça- İ latmak için başımda dırdır etme- sin.,, “Merak etme. Dilimin döndüğü kadar anlatırım.,, Hasta içini çekti. Sabahtanberi ilk defa olarak bütün varlığınm gerginliği biraz gevşemişti. — Mumu söndüreyim, çekile- yim mi. Rabia? Biraz dalsan, din- lenirsin.,, “Hayır... rum. Otur, amca, Konuş. Uyursam da gitme. Osman gelinciye kadar beni yalnız bırakma.,, Cüce sandalyadan yere indi. Işıksız tona oluyorum. Karanlıkta kâbus çöküyor. Tanye- ri ağarıncıya kadar uyuyamıyo- Terirka No. 45 Alaylı bir tavırla: — Ciddi mi söylüyorsunuz! — Çok ciddi söylüyorum. İşte noterin tavsiyele- rini yapmak için size güzel bir fırsat!.. — Teşekkür ederim. Bu hususta pek tecrübem yok. — İstemiyor musunuz? Şu hâlde hiç de pratik değilsiniz. Bahsederim ki noterin dediklerini daha iyi yapmak duygusuna tabi olduğunuz sunuz. — Hayır. İşte bu duygular içerimde için istemiyorum. — Belki haklısınız.. Fakat vesileler yaptığım i. çin ileride beni muaheze edemezsiniz. — Ah hayır! Kat'iyyen. Size minnettar bile olu- rum. — Öyle mi? Yarı müstehzi, yarı sorurtkan bir kadeh likör daha doldurdu. Tekrar başladı: — Kabul ederseniz sizinle alay © edeceğimden korkuyorsunuz! — Bundan birâz şüphe ediyorum. — Ciddi mi söylüyorsunuz? Bu teklifim (sizde hiç bir heyecan uyandırmıyor mu? — Kat'iyyen. — En fenas: cevabınız izzeti hefsime dokunuyor. — Mahsus yapmıyorum... — Size darılmadım. Yalnız... — Yalmz? — ii dakikadanberi sizi bırakmak fstemiyorum.. Şimdi bana gülmeyiniz. Çok samimiyim.. Beni bıra. kımız kalayım? Gülmekten kendimi alamadım. — Beni çok hoşnut edeceksiniz! — Sirin arzunuzu paylaşmıyorum. — Neme lâzım!.. Belki sonra çok pişman olacak- sınız! — Hayır! Zannetmiyorum.. Sanki daha bir şeyler söylemek istiyormuş gibi önümde ayakta durdu. : — Niçin bunun en sade ve tabii bir anlaşma, O hal çaresi olduğunu anlamak istemiyorsunuz? — Belki. Pakat şunu da düşününüz ki: Ya bun. dan sonra da gene anlaşsmazsak!.. Daha biraz evvel için istemiyor olmadığı biribirimize ne derecelerde yabanc: olduğumu?" rüyordunuz, — Şu saniyede içerimde bir emniyet İyi anlaşacağımıza eminim, — Bu saniye belki öyle sanıyorsunuz. e ? rm iş değişecek. — Yarın! Yarın çok geç olacak.İkimiz vi rimizin zıddı karakterleri bu akşamdan alıp yız. Size tekrar ediyorum. Bu sizin için e” bir hal çaresi olacak. yg” — Benim kendi faydamı, sizden daha İYİ mi atnmarızı rica ederim, Hiddetli bir hareket yaparak: ane — Şu saniyede samimi olduğuma in nuz! dedi. — Arzunuzun ciddi olduğuna inanmak ye” j — Öyleyse niçin kabul etmiyorsunuz. g — Çok istirham ederim, reddime bir vermeyiniz.. Zaten kanunun arzum a il bir adıma bağlamasıma kalbim isyan eğ Kariiiz olduğuma, üseriskğe aklar: nu bir türlü havsslam slemyor. Bana rrarif ettiğinize göre bu size çok tabit görünüyor. (Devamı var) | şi” an Gİ