13 Şubat 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

13 Şubat 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| | R ŞAR “ kapıdan girmek istiyor. iza —. “Doktorlar ne dedi, Osman?,, Kanaryanın dediklerini tekrar etti, güldü. Fakat gözlerinde facia a. “Mutlak başka bir şey de söy- İediler...,, Bunu söyler söylemez, ışık çiz- ğileri kapandı, Alacağı cevaptan korkuyordu. Osman yatağın ke - narma ilişmiş, tabii Kanaryanm kolu gibi onun kolu da kızm omu. © zunda himaye eder gibi duruyor. “Evet bir şey daha söylediler. Beni iyi dinle, Rabia. Çocuğu al- mak için bir (operation cesarien - ne)e ihtiyaç olduğunu söylediler.,, Bu ne müthiş kelime!... “O da ne demek oluyor?,, “Gözlerini gene gemföypemföy “Gözlerini niye öyle sıkıyorsun, Rabia? Çölde fırtınadan kaçmak için başını kuma sokan deve kuşu- na benziyorsun. Bu o demek ki.. Yani bizim çocuk dünyaya yanlış Karnını yarıp çocuğu almak lâzım. Halbu- ki şimdi...,, “Düşürürsem karnımı yarmak lâzım değil... Bir karın yarma ame- Biyatı tehlikeli bir şey mi?,, Hâlâ gözler sımsıkı kapalı, ses sakin, fakat yalnız şişik ve kısık yüzünde değil, bütün zavallı zayıf vücudunda korkunç bir intizar var. Bir ok gibi gerilmiş, Osman yalvarıyor...Köpek gibi yalvarıyor. Ameliyattan kurtulan kadınlar var... Fakat tehlike de var, Ne kadar küçük olursa olsun! Rabiayı o tehlikeye maruz bıra- kamaz.Osmanm kalbi parça parça oluyor. Bu kızı şimdi, farzettiğinden mil yonkere daha fazla sevdiğine Kani Ölürse Osmanın ömrünün ışı- ğı sönecek. Bir kadm gibi ağlı yor. Bir sevgiliyi darağacından| kurtarmak için bin bir delil ile müdafaa eden bir avukat talâka- tiyle, ihtirasiyle söylüyor. Fakat Rabia onu dinlemiyor. Varlığından bile haberdar değil. İçinde korku var, ölüm korkusu... Yaşamak o kadar tatir ki... Hattâ göz yaşları, istıraplarla dolu oldu- Zu zaman bile güzel. Ve Rabia öy- le genç, öyle canlı ki. Damarların- daki kan ezeli bir akıntı gibi vü cudunda dolaşıyor, hayat vücudu- nun her zerresinde gümbür güm- bür atıyor. Yaşamak için rahmindeki yeni hayatı öldürmek lâzım... Fakat o- nu bu defa öldürürse bir daha ana olmak ora nasip olmiyacak. Ve| ; kendi eliyle, kendini ebediyete gö- türecek olan biricik köprüyü yık- mış olacak, Rahminde, durgun sularda a- Zir ağır kımıldıyan bir ahtapot ha- reketi var, Yeni hayat ölümden sığınacak bir siper arıyor gibi... O henüz şekilsiz ve isimsiz olan hayat... Rabianm kapalı gözlerinin ö- nünde bir eczahane camı belirdi » İçinde bir dizi pul şişe... Ve şişele- © vin içindeki kirli, sarı, bulanık is- pirtolarda, kolu bacağı, ağzı bur- nu belirsiz, gözleri açılmamış, in- san olmağa yeltenen et parçaları.. Şişelerin üstünde kenarı , kırmızı çizgili yaftalarda “Üç aylık cenin,, yazılı ine kli Ga bakkal (Nakil, tercime ve iktiboş hakkı mahfuzdur. ix Gene Rabianın kapalı gözleri. nin arkasında şişeler binlerce art- tı... İçlerindeki ispirtolar birer ha- yuz gibi. İçlerinde şekilsiz, sakil, gözleri kapalı (Cenin) ler yüzü- yor... İğrençliklerine, çirkinlikleri- ne rağmen Rabianın bütün varlı- ğını merhamet ve rikkat dalgala- rında boğdular.. Çatırdıyan dişle- rinin arasında: “Saçı bitmeden, gözü açılma- dan, gün görmeden yavrumu öl- dürmiyeceğim... Düşürmiyeceğim... (Sesini vahşi bir irade kavradı) Ve, ve... bin defa karnımı yarsalar ölmiyeceğim... Ölmiyeceğim...,, | | İsrar, yalvarmak, tehdit... Bun-| ların hepsi nafile olacak, Rabianın zavallı gırtlağını parçalıya parça- lıya çıkan lâkırdılarda öyle bir a- zim var. En iyisi onu teskin et- mek, teselli etmek olacak... “Allah esirgesin, niçin ölecek- sin... İnşallah sağ selâmet kurtu- lursun!,, Rabia nihayet gözlerini açtı. İç- lerindeki ışıltı Osmanı birdenbire titretti, İninin önünde, yavrusunu avcılara karşı müdafaa eden dişi kaplan gözlerine benziyordu. Ve şiş kapakları arasında dişi kaplan gözü ışıltısı o gün gözlerinden hiç gitmedi. O akşam Rabiaya yoğurdunu e- liyle yedirip kâseyi yere koyunca Osman! İD “Ben bu gece sokağa çıkacağım, i Rabia, Geç kalırsam merak etme,,, dedi. “Peki, peki...,, Sesi kısıktı, dürüştü. Osman HABER — Akşam postası 0) KOCALI > AZAN: AP — Annemden bu parayı kopar. mak için, belki zahiren razı olur! Fakat, sakın böyle bir şeye inan - mıyasın, yengeciğim! Ağabeyim sizden ayrılmaz. Onun, yer yü - zünde, sizden çok sevdiği bir ka - dın yoktur. | Leylâ çok düşünceliydi.. Ba - şını sallıyarak mırıldandı: — Kahire yolculuğu hiç hoşu - ma gitmedi. Ve parmaklariyle saymağa baş. ladı: — Dava.. Tazminat. İngiliz kadını.. Ve nihayet Prenses Fat - ma.. Bütün bunlar hesapta olmr. yan engellerdi. Leylâ Zeynepten ayrıldıktan | sonra odasına çekildi. İki gece -| denberi gözüne uyku girmiyordu. Çantasmda ona on beş gün kadar neşe verecek kokain vardı.. Bu hu- susta hiç de endişe etmiyordu. Prens Ömerin davası bir hafte sonraya talik edilmişti. Leylânın zihnini mütemadiyen bu dava kurcalıyordu. Leylâ ogün ilk defa olarak ga- rip bir kıskançlık duydu.. Örerin üzerinde bir çok dosyalar ve zarf. lar bulunan masasınm önüne otur. du. Yl — Yığm yığm evrak. Dosya. Fatura.. Bu adam iradiyle geçi -| nen bir zengin midir? Tüccar mı. dır? Bir türlü anliyamadım. Kâğttları karıştırırken, eline bir sürü fotoğraf geçti. Leylâ bun- ları birer birer gözden geçirdi.. Davacı kadının adı birkaç defa başka akşamlar kahveye çıkarken arkasından: “Kuzum geç kalma.,, diye seslenen sesin tatlılığını, yu- muşaklığını aradı. Osman çıktıktan sonra Rabia Penbeyi hemen konağa yolladı. “Hanımefendiye doktorların dedi ğini iyi anlat, teyze...,, diyordu. Esasen o günün fevkalâde va- kasını birine anlatabilmek için Penbenin içi titriyordu. , Öyle ya... Karın yarıp çocuk çı- karmak... Bu akla dokunacak, ina- nılmıyacak bir şey. Rabiadan ko-! nağa gitmek lâfını duyar duymaz, yayından fırlıyan ok gibi çıktı git- ti, (Devamı var) “Mis Nelson,, diye geçmişti. Belli ki, bu kadın, Nelson adlı bir ada - mın karısiydi. Leylâ bu fotoğraflar arasında otuz yaşlarında kadar tahmin edi. len çapkm bakışlı bir kadın fotoğ. rafma takılmıştı. Arkasında ince. cik birçok yazılar vardı. İngilizce yazılar, Ve imzasmı güçlükle oku. yabildi: — Jülyet Nelson...” Demek ki, kadınm kendi adı Jülyet idi. Ve Leylâ derhal şu ka. rarı vermişti: — Ömerin uydurduğu hakaret davasının karışık bir iç yüzü ola- İSHAK FERDİ cak, Ömerin bu kadınla münase- beti çok eski olduğu anlaşılıyor. KAD iLeylâ. prens ömeri Biristol oteline kadar takip etti. Prens, garsonun tarif ettiği çipil gözlü ingiliz kadınını mı seviyordu? vi demek! Fotoğrafı koynuna koyarak sa- lona indi.. Çipil gözlü ingiliz kadını kimdir ? Bir hafta sonra... Leylâ bir ak - şam telâşla evden çıktı. Ömerin annesine: — Dişim tuttu.. Doktora gidi - yorum. Demişti. * ; . Ortalık kararmak üzere idi. Leylânm dişinden muztarip ol. madığını sokağa çıkınca anlıyo - vaz, Ğ O akşam Ömer Bey eve kadar geldiği halde, çok mühim bir a- damla görüşmeğe gideceğini ve kendisini evde yemeğe bekleme - melerini #öyletaişti, Leylânm bu sözlerden şüpheye düşmemesine imkân yoktu. Kur - naz kadm Prens Ömere bir şey sezdirmemekle beraber, Prens ev- den çıkınca o da arkasından soka- ğa fırlamıştı. Ömer bey sokakta yayan yü - rüyordu.. Belli ki gideceği yer çok yakın- dı, Leylâ, âşıkmı bir gölge gibi u- zaktan takip ediyordu. Ömer yürüdü. O yürüdü. Ömer durdukça o da duruyor;!. duvarları, dükkân saçaklarını si | per alarak bekliyordu. Ömer Bey nihayet Bristol ote - linin kapısı önünde durdu.. Arka- sma bakmadan, elindeki sigarası. nı yere attı.. Çiğnedi ve kapıdan içeriye girdi. Leylâ, Ömerin arkasından ye - tişmişti. Prens Ömer oteli yadırgama - dan yukarıya çıkıyordu. Leylâ otelde hizmet eden kü - çük şasörlerden birini çağırdı ve merdivenden çıkmakta olan Öme- ri göstererek; — Yavrum, dedi, haydi şu cen- tilmenin hangi numaralı odaya gittiğini öğren! Ve çantasından yarım altın li - ra çıkardı: — Al şu bahşişini de. Ben Mü- zik Helde bekliyeceğim. Küçük çocuk yarım; lirayı alın. O halde Ömer de beni aldatıyor ca çekirğe gibi yerinden fırladı. mağa başladı. e. NACI A4 dinlemezdim. Ben buraya her vakit durup önle 13 ŞUBAT — 1936 Merdivenlerden sekerek yukarıy# çıktı, Leylâ alt kattaki Müzik Hols girerek bir koltuğa kurulmuştu. Burası Kahirenin en eğlenceli yerlerinden biri idi. Leylâ eğer Ö' merin burada bir kadınla yaşadr ğını sezmemiş olsaydı, Kahired€ bu kadar eğlenceli bir yeri keşfet mek için aylar dolaşsa bulamıy#” caktı, ş Garsona: — Bir viski...” Diye seslendi. | Leylâ hiddetinden yerinde ot ramıyor, mütemadiyen burnum dan soluyarak kendi kendine imi * rıldanıyordu: —Bu bir alçaklık değil mi? Benim gibi güzel ve şakrak bif kadmı İstanbuldan, oltasına taki” buraya kadar sürükledikten son “fl ra, başka bir kadınm peşindef gitmek... Oh, işte ben yalniz bun*/,, tahammül edemem. İy ii Garson, Leylânım ismarladığ! ta iy viskiyi getirmişti, , ayy Küçük şasör tam vaktinde gel) "y,, day — Hanrmefendi, dedi, sordu") u ğunuz centilmen otelin ikinci Ki oy EEE TAŞİEİİ İs 9. 'Da u di: tında 21 numaralı daireye girdi. ap Leylâ yavaşça sordu: — — Daireye mi dedin? .... «İM w Eyet. Bu katta tek oda vo! ” tur, Hepsi de ikişer, üçer" odalif * banyolu, salonlu dairelerdir... t Sa — Bu dairede kimin oturduğuna biliyor musun? Bika Küçük çocuk gülümsedi: May, H — Bilmez miyim?! Mis Nelse*? t;, , oturuyor. i Yeon — Çektanberi burada mıdır bi teta — Hayır. Başka otelde otur" di yordu amma, orası üçüncü #7 otellerdendi. Buraya geleli göl gün oldu. i * — Mis Nelson güzel bir kaf” mıdır? € — Başkaları sık sık onun gö h zelliğinden bahsediyorlar, Ki — Sen güzel bulmıyor musul Çocuk kızardı ve önüne bs”! rak cevap verdi: gi — Domates suratlı, çipil bir kadın. Sırık gibi bir boyu Bizim otelin çamaşırcı kızları dan bin kat daha güzel, (Devamı var) a Z y sn Yak tn, —N Tetrirka No. 44 Tok bir sesle? — İzah ediniz! dedi, — Bana "“kocanızı balisane bir sevgi ile sevme- İ yi ihmal etmeyiniz,, dedi, — Yalnız bu kadar mı? — Bir de şunu ilâve etti: “Siz de kendinizi ko. canıza sevdirmeğe çalışınız... Sözlerimin Arif Nedretin üzerinde bu dereceler. de soğuk bir duş yapacağını hiç beklemiyordum. İs- tihfafla omuzlarını silkti. Kısılmış dudakları arasın dan kuru, küçük ıslığa benziyen bir gülüş çikti. — Ya. Ya.. dedi. Zaten size böyle aykırı şeyler İ söylediğini biliyordum. Şu İhsan hakikaten çok anti- ka bir adammış!.. Kendinizi bana sevdirmeğe çalış malı imişsiniz! öyle mi. Asabiyetle yerinden kalktı, İri adımlarla dolaş. Devam ederek: — Yi Se i — Allah Allah! dedi. Her ikimize de başka baş- ka öğütler veriyor! Sonra da bu işin alacağı neticeye yüreği rahat riyakârane ellerini yıkıyor. Bu beklemediğim siddet ve hiddete şaşkm gihi kalakalmıştım. Söylediğim bu sözlere niçin bu kadar Bfkelendiğini kendi kendime #oruyordum. o Sonra karşımda dikilerek durdu — Peki mademki İhsan bey size böyle bir öğüt vermiş de ne duruyorsunuz? Kollarıma atılsanıza!.. Herhangi bir kadın gibi şuhluklarınızla, cilve ve eda- larınızla beni kandırmağa çalışsanızal.. Mademki si. ze kendinizi bana sevdirmeniz söylendi daha ne bek» liyorsunuz?.. — Çok mâkul olduğunu zannettiğim İhsan beyin sözlerine ne mana verdiğinizi anlamıyorum. Madem- ki her iki taraf da iyi bir niyetle bir tecrübe yapma. ğı söz vermiştir. Bundan kaçınmıyacağımız çok ta- bildir. Noterinizin sözlerine niçin hayret (o ediyorsu- nüz? Size daha başka tavsiyelerde mi bulundu? Eğer bana başka bir ağız kullansaydı emin olunuz ki onu deri sizinle çarpışmak zevki için gelmedim. A bir anlaşma, bir uyuşma fikrile geldim. Çünkü Bİ yapmakla annemin son arzularını yapmış © pi. Bu sözlerim ona biraz dokunmuş gibi gö” | Dahâ yumuşak bir sesle: 4 — Hakkınız var dedi. Fakat İhsanın teköf ( f but aşk fikrine karşı sinirlenmekten kendimi * 4 drm, “Kocanızt seviniz ve kendinizi de ona s2Y” gif ğe çalışınız., İhsan aklına geleni o saçmalıy0” iki yüzlü vay! le Kudretsizliğimi gösteren (o müphem bir 4 yaptım, Tekrar ilâve etti — öyle olsun. Sonradan pişman olman , elimden geleni yapmak daha doğrudur. He” anlamıyorum. Niçin yarmı düşünerek ye i duruyoruz. Şu saniyede yalnız bu akşam” # saat on bir olmuş bile, Geceyi yanmızda &** müsaade eder misiniz? © a Biraz evvelki ietihfafkâr wözlerile şu arr dar aykırı idi ki az daha bir kahkaha ko (Devamı var) “ 2,

Bu sayıdan diğer sayfalar: