255 — Bu maddenin hususi olarak kullanılması yasaktır, Ve herkes senede 12 defa kullanabilir, 253 Bu şehirde halk zengin ve işsizdi. Kumar oynuyor, piyangolar tertip ediyorlardı. — Ayrıca bazı resmi yerlerde halk Haver denilen bir nevi afyon kullanır, 257 — Kız İvanoviçe başka bir gey daha güsteri- 256 — İvanoviç gördüklerinden çok hayret için- de kalmıştı. . * yor. zn . FARBAYANIN OLUMU daha zayıf, daha küçük, daha cılız | görünüyordu. Sevdiği iki tazısı, Nijos ile Oriyalos ayaklarınm dibinde yata- rak rahat rahat uyuyorlar ve ara si. ra başlarını kaldırıyor, kulaklarını di- kiyorlar, sahiplerini kımıldanmaz ve gözleri kapalı görünce tekrar yatıyor. Jardı. Dokuzuncu Şarl uyumuyor, bekli- yordu. İlk çan sesinde derin bir (titreme Me vücüdu sarsıldı, Gözlerini son de.- rece açtı, fakat yerinden kımıldanma. di. O vakit, Sen Jermen Lokserruva-| nm büyük çanı kafese konularak öte-| ye beriye sıçrşyan ve kükreyen | vahşi bir hayvan gibi gürlemeğe baş- ladı. İşte bu suretle tunç o çanın müt.| hiş çığlıkları havanın içinde intizam- sız, deli gibi, bazan ağır ve sert bazan çabuk vahşi bir şekilde dolaşıyordu. Hemen ayağa kalkan iki tazı hiddet ve korkuyla homurdandılar. Kral on. Tarı çağırdı. Her biri birer tarafında olmak üzere koltuk sandalyesinin ize- rine sıçradılar, Şarl tazıların ince ve ipek tüylü başlarını tutup göğsünün üzörine bastırdı. Parisin bütün çanları, Rüjjiyeri- nin çaldığı felâket çanına cevap veri. yorlardı. Bünlar, havanm içinde kanatlı dev Zer dövüşüyorlarmış gibi o müthiş bir gürültü kopartıyorlardı. e Bütün bu! tunç ağızlar haykırıyor, o bağıriyor,| biribirlerine cevap veriyor, ortalığa! dehset yağdıriyordu. Bir kısmı sert ve çatlak bir suretle inliyor bir kısmı hiddetli ve gürleyici bir sesle uluyor, hepsi ölüm, hepsi felâket - saçıyordu. Koltuğundan kımıldanmayan, göz leri yerinden fırlıyan, yüzü kül ren. gine giren kral dinliyordu. Evvelâ çan ların derhal susacaklarımı umdu. Fa- kat tunç sesler Luvr sarayının üzerin. den geçiyordu.. Çanlar susmak istemi, yordu. Doğudan biraz susacak gibi 6. lurken batıda daha şiddetle gürleme. ğe başlıyorlardı. Biri kısılırken öbürü daha fazla haykırıyordu, Hiç biri sus- mak bilmiyordu. Acaba kıyamet mi kopuyordu. Yoksa Parisi, Fransayı, bütün dünyayı sele boğacak bir tufan mr oluyordu. Eral ağır ağır kalktı. Başını yas. | tıkların arasına sokmak için yatağa koştu. Fakat daha fazla çoğaldı. Cam. lar sarsıldı Şamdanlar sallandı. Oda- nın eşyası titredi. O vakit tekrar doğ- rularak başını kaldırdı. Bu gürültüye karşı gelmek istedi, Büzülen ağzından Tânetler fırladı, Bağırdı, küfretti. Çan seslerine karışan çığlıkları o arasında köpeklerin hırıldadığını duydu. Eral haykırıyordu: — Ey uğursuz tunç sesleri! Susa. cak mısınız? Yeter yeter, cehennemin çanları! Bunların suturulmasını iste rim. Oh, ne kadar da hızlı bağırıyor. lar.. İstemem, öldürmeyiniz! Ne yap malı? Kimse duymuyor. Nereye sak, lanayım? Nereye kaçayım? Müthiş çan sesleri daha uğursuz ve daha vahşicesine oortalığı kapla PARDAYANIN ÖLUMÜU 21 mıştı, Korkunç felâket fırtınaları Pa- rise daha şiddetli darbeler indiriyor- du. Ah, hayır. Çanlar susmıyacaklar! Dört gin dört gece böylece durmadan gürliyecekler.. Şarl şimdi o yalnız Pa- risin değil bütün Fransa çanlarının bir ses kıyameti kopardıklarını sanı. yordu. Hepsini duyar gibi oluyordu. Orlen, Anjer, Liyon, o Marsilya, Rayns, Avinyon, Ren, Angolem, doğu, batı, güney, kuzey, hep gürlüyor, hep dehşet saçıyordu. Şarl, pencereye koşarak perdeleri kopardı. Camı kaldırdı. Dişleri biribi. rine çarparak geriledi. Sabah oluyor, güneş doğuyordu, Fakat hâlâ meşale. ler öteye beriye koşmalarına o devam ediyorlardı. Bir sürü insanlar, deh. getle, bağırarak kaçıyorlar, o üstleri başları kan içinde olan öbürleri onları takip ediyorlardı. Bu şarle korkunç bir hayal gibi göründü. Odanın ortasma kadar geri. leyerek göğsünlü açtı: — Ne yapalım? Ne Göyliyeyim? Ne7? Bu benim emrimle mi oluyor? oh, görmek istemem. Duymak iste. mem! Nereye kaçmalı? Nereye rizlen- meli? diye kekeledi. Nereye kaçmalı?.. : Odasının kapısmı açtı bir cadi gibi! #ofayı geçerek bir koridora vardı. Saç! ları dimdik kesildi. ! Bir kısmı yüzü koyun, o bir kısmi! sırtüstü düşmüs beş altı ceset gördü.) Koridorun öbür köşesinde bir deli- kanlı ondan fazla katoliğe karşı ken. disini müdafaa ediyordu. Birdenbire yere düştü, Bu Klermon dö Pilai Kos ridorun ortasında diz çökmüş iki ka, dın kaldırıyorlardı. Bunlar da boğaz- larını delen hançer (o darbelerile yere yuvarlandılar. Ötede insanların hay. kırışları, çan seslerinden daha kor. kunç bir şekilde (yükseliyordu. Her hançer darbesinde kaba bir küfür fır. latılıyordu. Bu müthiş anda, Şarl ce, hennemin açıldığını görür gibi oldu. Geri geri çekildi. Koridora girmedi: — Benim! Bu kadınları öldürten benim! Bu adamları katillerin eline teslim eden benim! Of, içimden hay- kıran bu ses nedir? Merhamet! Mer- hamet!.. Oh, kafamda, kalbimde bu sesleri duymak istemem. Af, merha» met ! yetr, artık susulmasını isterim, Nereye kaçayım? diye söylendi. Nereye kaçmalı? Bu uğursuz koridordan uzaklaştı. Bir merdiveni inmek istedi. Fakat tam ortasmda biribiri üzerine yığılmış on beş kadar ceset vardı. Tekrar yukarı çıktı, Önüne gelen bir sofaya kendisi- ni attı, Orada da tüfekler, tabancalar pat iyor, ağıza alımmaz küfürler sayrulu- yordu. Sofa baştan başa ceset içindeY di, Şarl, yakıcı bir duman arasından koşan, dur! diye haykıran üstü başi İ kanlı on beş kişi gördü. Takip edilen adam yere düştü, Bir saniyede vücudü delik deşik oldu. Katiller hemen çırıl çıplak denilecek bir halde kaçmağa <3 şan fki Hügnonun peşi sıra sofanın öbür ucuna gittiler. Bu haydutlar göz den kayboldu. Sofa serbest “kald”