250 — Ibi Ivanoviçe âşık oldu ve ona Merihin sırlarını göstermeğe başladı. 26 sir: PARDAYANIN “ÖLÜMÜ inişti idi. İnmeğe, sokmağa, çekmeğe, boğmağa yarayan bu tertibat ne ola- caktı, Pardayanlar, ağız açmadan duva- ra yaslanarak, demir zemin üzerinde. ki dört köşe tekne gibi orta yerde açı- lan bu deliğe bakıyorlardı. Ruhlarmda, inat ve sebatın yanın- da bir de korku yer almağa başlamış. tr, Korkuyu gidermek için ikisi de bü- yük bir emek harcıyorlardı. Ölümle pençeleşen bu adamlar şimdi kendilerini boğazlarından, be. yinlerinden, kalblerinden . ciğerlerin- den kısaca korku cadısının insanı tu. tabileceği ber yerden yakalıyan! şiddetli bir ürperme geçiriyorlardı, Bu esrarngiz kafesin aydmlandığı.! nr söylemiştik. Işık dört OlWümbadan geliyordu. Bu lâmbalar < duvarların dibinde oyulan yerlere konulmuşlar- âı. Her duvarda bir oyuk yer o vardı.! Iâmbalara ilişilmesin diye oyukla- rım odaya bakan tarafları demir telle örülmüştü. Demir duvarlardaki lâmbu yuvala, rı bu kafesi dışardan saran bir o yola! açılıyordu. Çünkü bu dört lâmbayı dı. şardan yakmışlardı. İ Yer hizasına konan bu lâmbalar hem tavana hem de hendeğe ışık ve- rebilecek şekildeydiler. Herhalde dı. şarida bir delikten bu tavanla hende. &i gözetlemek istiyorlardı. Tavan da demirdendi. Baba ile oğul gözlerini kaldırarak bunu muayene ettiler, Coşkun bir de nizde çalkalanan bir gemi gibi (o zihin- lerini altüst eden hayret şimdi daha fazla çoğaldr, Zemin bir döşemeye | benzemediği gibi tavan da bir tavana | benzemiyordu. Bu tavan da çıkıntılıy-| Ke 247 — Bir taraftan da İvanoviç mulfağa inmiş oradaki kızlardan birile konuşmağa başlamıştı, . 248 -— Ne güzel ismin var? ih, söüum.e evle. nir misin? Benim Rusyada pek büyük emlâkim var, 251 -— Uzak yerleri görmek için bizde âletler ve aynalar var, İhi bir düğmeye bastı. dı. Satıhlarından her biri yerdeki eh. rama uyacak şekilde yapılmıştı. Öyle ki, eğer yukarıdaki oehram düşerse yerdekine tamamen yapişacaktı. Bu tavanm orta yerinde tamam hendeğin üzerine gelen yerde munta. zam, müstatil şeklinde bir demir küt- lesi sarkıyordu. Beş kadem kalınlığın. da olan bu demir kütle, tavanın dö. şemesine göre sımsıkı deliği o tıkıya- yacaktı. . Bunların hepsi korkunç, İnsanı korkudan terletecek, odehşetten kan kusturacak bir topluluk hasıl ediyor- du. Şövalye dö Pardayan, her şeyi tet- kik ederek gördüklerini duymuş ol. duklariyle karşılaştırdı ve işi anladı. Yavaşça kımıldanan dudaklarının &- rasından: — Makine! kelimesi döküldü. Makine! Engizisyon o cemiyetinin müthiş icatlarından biri: İspanyol makineleri on beşinci ve on altıncı asırlarda, müthiş zindan ları derinliklerinde iş görürlerdi. Bunun ne olduğunu bilmiyen ih- tiyar Pardayan: — Makine mi? diye sordu. Şövalye cevap vermeğe vakit bu. lamadı, Biraz evvel duyulan hafif çark gürültüsü tekrar başladı. Hemen ay. ni zamanda bu demir kafesin sağ ta- rafında, dışardan gelen fena yağlan- mış bir çarkın odönmesinden yahut paslı bir vidanın yuvasına girmesin. den doğan gıcırtı duyuldu. Eğer bu bir vida ise herhalde çok büyüktü, Çünkü çok gürültü çıkarıyordu. Arkasından — şimdiki dükkünla. rm kepenklerinin indirilmesinin hasıl PARDAYANIN OLUMU 21 ettiği gibi — bir gurultu baba ile oğlu gözlerini yukarıya kaldırmağa mec- bür etti. Bunların saçları dimdik oldu. Korku korkü üstüne! Tavan inmeğe- başlamıştı. Ağır fakat devamlı bir hareketle ezici bir kütle halinde ini. yordu. Kabartma müthiş demir ehram oyuk demir ehrama doğru o iniyordu. Demir kütle, hendeğin içine ogirmek üzete alçalıyordu. Ya baba ile oğul? Bunlar, bu büyük demir kütlenin başlarına dokunmak üzere olduğunu hissettiler. İşte bu halden tüyleri ür. pererek bir dakika daha yaşamağa ça- Mışıyorlardı, Nasıl? Hendeğe doğru inerek.. Bu müthiş tazyik altımda ezilecekleri mu- hakkaktı, Evet. Ezilmiş, büzülmüş bir hale gireceklerdi. İşte hendeğin İ. çindeki oluk da onların kanını topla.! mak içindi. Kanların son damlasına varmecaya kadar sızacaktı. önlerindeydi! Çaresiz buraya inecek- lerdi. Bu karanlık delik - zavallıdarı büyülüyor, kanlı kucağına çağırıyor- du. Makinenin gurultusu hâlâ devam r, lâvan iniyordu. Biraz sonra arına bir karış kalava kadar yak. Sonra bu aralık bir parmak kal. dı, Sonra, tavan saçlarına dokundu. Kafalarına çarptı. Baba ile oğul baş- larını eğdiler. Demir kütle omuzları- na değdi. İnin.. Ölümün kucağına ka. dar inin.. Demir hendeğe kadar inmek lâzımgeliyordu Korkunç, gözleri fırlamış şakak. Yarınım damarları şişmiş bir halde ih- tiyar Pardayan ayaklarını demir yo- la iliştirdi. İki dirseğini demir duva. 249 — Rusyaya geldikten sonra Hendek! akrabalarını görmek için seni sık sık Merihe gönderirim. ra dayadı. Ve dev kuvvetiyle doğrula. rak olmıyacak bir şeyi denedi. Omuz- larile demir tavanın o inmesine karşı gelmek istedi, Olmıyacak bir şey oldu. Tavan durdu!. Fakat bu da ancak bir Kaç saniye sürdü. İhtiyarın nefesi kı- sıldı. Yüzü büzüldü. Dizlerinin üzerine düştü, Tavan tekrar inmeğe başladı. Şövalye: — Baba, hançerlerimiz oyaniımiz. dadır. Ben yanmıza gelince, inti- har zamanı gelmiş olacaktır. Beraber» ce ölelim.. dedi. Bir saniye sonra, ikisi de daha faz la eğildiler. Şövalye babasinin yanına düştü. Müthiş An gelmişti. Ayni za- manda baba ile oğul kendilerini vur. mak için ellerini kaldırdılar. Ge İŞARET ÇANI O gece sabahın saat ikisine doğru Rüljjiyeri, kraliçenin yeni koğamdan rahat adımlarla Sen Jermen Lokser. ruva kilisesine gitti. Geçen pazartesi gecesi Mariyyakla Alisdö Tiksün niâbede girdikleri küçük kapınm önü- ne vardı. Bu kapının önünde kendisini bek- yen bir adamla buluştu. Bu kilisenin İ çancısıydı. Müneccime, çan kulesinin adam etmemi anahtarlarını teslim eden bu — Demek ki size yardım istemiyorsunuz öyle mi? dedi, Rüjjiyeri başını salladı. — Gizardi sallamak biraz güçtür” Ben kendim bile onu zorla hareket ef tirebiliyorum. — Gizard mı dediniz? —Evet, ben büyük çana taktım. — Pekâlâ, çekiliniz ve susunuZ” ' ba ismi