HABER — Akşamı postası Kül Sahne ve eşhas ) Maltepeye gide bir trenin birin- ei mevki vagonlarından biri Vagonda “Ben,, ve “O, varız. Pencere açık. Ben — (Kendi kendime:)! “Aman ne nefis küçük hanım bu böyle... Kimbilir kimin nesi.. Tu-| valeti şık mı şık.. Boyu posu hal ve tavrı fevkalâde.. Pencerenin dışında ne güzel, ne enfes panora:| malar var da allah için başmı çe. virip denizden ve Kayışdağından | yana bakmıyor... Gözleri bende.. Gülümsüyor.. Acaba şuna bir şey söylesem mi7. (Sanki cesaret al - mak istiyor muşum gibi tabakam.- dan bir sigara çıkarıp yakıyorum. Bir kere öksürdükten sonra, yük - sek sesle, hanrmefendiye:) Mal - tepeye mi gidiyorsunuz, hanme- fendi? — (Tatlı bir tebessümle gü- lümsiyerek:) Evet efendim... Mal- tepeye gidiyorum... Orada oturu- ruz da... Ben — Ne saadet... (biraz dü - şünerek:) ayni zamanda ne felâ- ket! O — (Mütehayyır): “Felâket,, mi? Ben — (Hararetle, coşkunhuk- la:) Öyle ya.. Hem saadet, hem de felâket... Sizinle ayni semtte o- turmak nasıl saadetse, şimdiye kadar bundan haberdar olma - mam da o derece şayani teessüf - tür ve felâkettir. O — (Memnun ve mütebes - *im:) Beni çok mu güzel buluyor — saman > Ben — (Bu sualden cesaret a- lip coşarak:) Sorar mısınız, ha - nmefendi, sorar mısmız?. Gözle- r'niz, kaşlarınız, endamınız, gülü. şönüz, her şeyiniz ayrı ayrı birer | Süzellik... (Müuhaverenin bu vadiye dö - külmesinden meşt, sigaramı ke - Yifle püfürdeliyorum.) O — Kaç yaşındasınız? Ben — Yirmi sekiz! O — Yek canım! Ben — (Yirmi sekizden fazla Sözüktüğüme zahip olarak izahat | Yermek lüzumunu hissediyorum: ) | Benim yaşımda bulunanların hep- | *i bıyıksız. Halbuki bendeniz bı - Yıklıyım da onun için fazla görü - İ hüyorum. O — (Billürin bir kahkaha ile #ülüyor:) Hayır, hayır! Ben “yok Carım?!,, demekle sizin yirmi se- | kizinden fazla gösterdiğinizi söy. istemedim... Bilâkis, bilâkis. Ancak on dokuzunda, yirmisinde Bibi görünüyorsunuz, pe — (Bu 'iltifattan mem - Sigaramı < püfürdetmekte ği :) Yanan... O — Ne işle meşgulsünüz? (Muharrir olduğumu MöYlerasm züğürtlüğüme hamle. decektir korkuyorum:) Tücca - İm efendim. Mi — (Bir sema parçası gibi gözlerinde şimşekler caka - ye k tüccarsınız öyle mi? tüccarları pek severim... Tüc- yla pek takdir ederim... Öyle bel a gar milli servetimizin ği sayılırlar... — (Kendi kendime:) Al - eh bak » Bu küçük hanrm ne ai öle ABkmerini biliyor Yum.) (Sigaramı tellendiriyo - O — (Devamla:).. Nasıl oldu da şimdiye kadar $izi tanıyama - dım. Hayret! Ben — (Sevincimden sigaramı bir kere daha çekiyorum:) Bun - dan sonra sık sık görüşürüz efen - dim. O — Inşallah... (Bu aralık tren, Maltepede durdu, Vagonumuza hiç kimse girmedi. Tren hareket etti. Hızla gidiyoruz.) Ben — Ne alâ ki vagonumuza hiç kimse girmedi. O — Girmedi. (Uzun uzun ü - mit verici bir tebessümle yüzüme bakıyor) Beyefendi! Ben — Efendim. O — Muhterem beyefendi! Ben — N O — Pek muhterem beyefendi hazretleri. Ben — ?? O — Siz tücarsınız değilmi? Ben — (Mütehayyir:) Arzet - miştim efendim. O — Öyle ise bana yüz lira ve- riniz! — (Cebimde on liradan fazla para olmadığını düşünerek) Aman efendim? — (Âdeta kızmış gibi!) Ve- recek misiniz? Yoksa... Ben — (Sigaramı bir nefes da- ha çekmekten gayri çare olmadı - ğım görerek!) Yoksa ne yaparsı. nız? O — Yoksa... Bana vağonda ta- arruz etiğinizi söyliyerek dava Brlesim Ben — (Sigaramı bir nefes dal ha çekerek:) Maalesef size yüz| lira veremem hanımefendi... Şan - taja pabuç bırakan cins erkekler. den değilim! O — (Üstünü başını parçalama- ğa başladı. Kendisine hakikaten taarruza uğramış halini verdi. Sonra geçip yerine oturdu. Dedi kiz) Yüz lira vermezsin, öyle mi? Şimdi ben sana gösteririm, neza - ketsiz ve kaba tüccar efendi!! (Böyle söyliyerek trenin imdat işaretini çekti. Ayni zamanda haykırmağa büşladı:) Oİmdat!! Imdat!! (Tren zmgadak durdu. Şefdö - tren ve kondüktörler koşuştular.) Vagona girenler — Ne oldu? Ne var? Yangın mı çıktı? O — Bu herif... (“Bu herif, derken parmağiyle beni göster - | di.) Bu herif bana yolda taarruz etti, Ben — (Hiç bozuntuya mahal vermeden sigaramı bir daha çek - tim. Yakama yapışan şefdötre - ne:) Aman efendim! Bir dakika sabredip sükünetinizi muhafaza ediniz. Bu hanımefendi bana iti. ra ediyor. İftira ettiğine de en bü- yük delil sigaramm külüdür. Şa- yet yerimden teprenmiş olsaydım sigaramın ucunda bu kadar kü - | Jün birikmesi kab'l miydi? (Şefdötren ile kondüktörler bana doğru eğildiler. Dudaklarımın kenarında ya: pışık duran sigaramın yarısı kül haline gelmiş ve yerinde asıla kalmış olduğuna kemali | smmm dikkat ve ehemmiyetle uzun uzun baktılar, Derhal orada bir zabit varakası tanzim e- derek katarı harekete getir - Tefrika No. 32 ON Ta Yazan: Murad Sertoğlu ölü rahibin dudaklarından boğuk bir hırıltı yükseldi : — Geceniz... hayrolsun... muhterem.. kardinal.. Geçen kısımların hülâsası Cem Sultan Vatikanda mahpus tur 0 zaman Kardinal olan Bor jiya papa olmak için muhlelif | kimseleri zehirliyor. Hekimbaşı bu esrarengiz zehirleyiciyi araş tırıyor. Borjiyanın kızı Lükres Cem sultana âşıktır. Gece gizli- ce onun odasına girmiştir. Bundan başka hekimbaşı Fari- yaninin dairesinde de büyük bir faaliyet var. Çünkü oraya giden koridorların ağızları da nöbetçi. ler tarafından tutulmuş. — Ne oluyor acaba? — Bilmiyorum. Bunu yarından evvel öğrenmeğe imkân yok. — Ağabeyimin elçisi Mustafa beyi papa ne vakıt kabul edecek? — Mustafa bey yarın Romaya varacak. Ve öbür gün de papa ta. rafından kabul edilecek. — Peki.. Gidip istirahat edebi. lirsin! Kapıcı başı Sinan Cemi tekrar selâmladı Ve yavaş adımlarla dı. şarıya çıktı. Cem yeniden ayağa kalkarak pencereye doğru yaklaştı. Ve ka- ranlığa gözlerini alıştırmağa çalı şarak büyük kapıya doğru baktı, Uzaktan nöbetçilerin (parlayan zırhları ve kılıçları görünüyordu. Tam Bü sırada ağır ve matemli bir sesle Vatikanın küçük kilisesi. nin çanı çalmağa başladı. Cem bu çan seslerine o kadar alışmış- tı ki ahenginden neye delâlet et- tiğini hemen anladı. ve: — Vatikanda biri öldü. Böyle gece vakti çan çalınmasına bakılır sa ölen hem papas, hem de tanm- mış şahsiyetlerden biridir. Diye mırıldandı. i Cemi odasında bırakalım da biz gene hekimbaşı Fariyaninin ve dasına gidelim. Ölü rahibin birdenbire adalele- ri sertleşince ağzından: — Geceniz... Hayrolsun... Muh-! terem... Kardinal! Cümlesi dökül-| dü. Ondan sonra kaskatı kesildi! ve kaldı. Odayı derin bir sükün kapla | Np dı. Hiç kimse gözlerini kaldırma- ğa cesaret edemiyordu. İlk önce başını gene Fariyani kaldırdı. Derhal papa ile gözgöze geldiler, Papanin gözleri tam ma- nasiyle aleş saçıyordu. Koca he- kimbaşı bile : 4 tam manasiyle a- teş püsküren bu gözler karşısında! irkildi, ve gözlerini yere indirme- ğe mecbur oldu. Papa birer birer gözlerini etra- fında bulunan kardinallerin üs. tünde dolaştırdı. Bunlar kendisi öldükten sonra papa olmak ihti - malleri en kuvvetli olan kimse - lerdi. Demek oluyor ki kendisini öldürmeğe çalısan adam bir kar - dinaldi. Çünkü ölü rahip bunu söy. lemişti. Fakat acaba hangi kardi nal? diler Sigara kül: beni İmar) muşta.) Ben — (İ-imer) Ooooh.. Nakili: (Hikâyeci) Ne olurdu? Rahip onun adını! da söyleyiverse, canına susamış o- tan bu adamı kat'i olarak öğreni- verseydi. O zaman ne yapacağın: biliyordu. Papa İnosanı düşündüren nok talardan biri de bu görünmiyen rakibinin elinde müthiş bir zehirin bulunmasıydı. Kendi kendine: — Kırk sekiz tane kardinal var. Daha olmazsa bu haini ele geçirse mezsem bunların kırk sekizini de öldürürüm, diye düşündü, Sonra sesini yükseltti: — Kardeşlerim! Beni hekimbaşı ile yalnız bırakıp istirahat etmeğe| gidin. Kalbinizi temiz tutun. EL bette içinizde bulunan bu tehlikeli caniyi allahın izniyle meydana çı- karacağız. Kilise zangoçlarına da haber verin! Bu betbeht rahip için| çan çalsınlar! Kardinaller sakin bir sesle söy-! lenen bu sözlerin altında ne ka- dar korkunç bir tehdidin saklı ol- duğunu anladılar. Ve ürperdiler.. Yalnız Borjiya sakinleşmiş ve fe- rahlamıştı. Ölü rahibin kendi is- mini zikretmemesi ona büyük bir sevinç vermişti. Fakat gene büyük bi: maharet- Te hislerini sakladı. Yüzünde hiç bir hat oynamadı. Ve.diğer hazır bulunan kardineller ve zabitlerle birlikte yavaş yavaş dışarı çıktı. Bir dakika sonra ağır çan ses- leri duyulmağa başladığı zaman papa dalmış olduğu düşünceden silkinerek uyandır, Etrafa seri bir göz gezdirdi. Herkesin çekilip git- Liğini ve odada hâlâ dalgın bir va- ziyetle gözlerini ölü rahibe dikmiş düşünen Fariyaniden başka kimts | kalmadığını görünce ona doğru yavaş yavaş ilerledi. Elini omuzu- na koydu. Fariyani bu sarsıntı üzerine kendisine geldi. Ve mermer masa- nın üstünde topuklariyle kafası nın üzerinde istinat ederek bir yay | gibi duran rahibin ölüsünün üstü- ne siyah bir çarşaf attı. Sonra pa- pa İnosanın işareti üzerine hâlâ yanmakta olan ocağın karşısında karşı karşıya oturdular, Papa konuştu: — Zaten buna emindim. Fakat senin bütün sözlerine rağmen ge ne içimde bir akide vardı. Belki al- danıyorsun, diyordum. i — Fakat bu akşam bu şüphe- niz her halde silinmiştir. — Evet, tamamiyle. Ah ne olur- du, bu kardinalin ismini de söyle- yiverseydi. — Maamafih bunun bir kardi- nal olduğunu söylemesi de büyük bir kazanç. — Ben de öyle düşünüyorum. Kimden şüpheleniyorsun sen? — Mantık; sizden sonra papa olması en kuvvetli ihtimal dahilin- de olanlardan şüphe etmeği iktiza ettirir. (Devamı var) SANA Perestiş ediyorum İşte ufak, fakat parlak bir izdivaç tahayyülünde bulunan bir genç kız için çok manidar üç kelime. Bir erkek; daima tatir, yumuşak ve be- yaz bir cildin ve nazik bir tenin miknatis tesiri altında cezbedilmeğe meyyaldir. Zamanımızda her kadın, beyaz rengindeki (yağsız) Tokalon | kremini kullanarak sehhar sevimliliğini çabucak fazlalaştırabilir. Yal. nız üç gün zarfında daha cazip bir tahavvül göze çarpar, cild yumu- şayıp beyazlanınca açık mesamat, siyah benler ve yorgunluk izleri de J yavaş yavaş zail olurlar. Erkeğin hareketli aşkına nail olmanızı arzu ediyorsanız bu basit tedbiri tecrübe ediniz, MECCANEN İstanbul 622 posta kutusu adresine (T. H. 9) rümuzile 12 kuruşluk bir posta pulu gönderildiği takdirde derununda bir tüp İ gündüz TOKALON kremi, bir tüp <sce TOKALON kremi ve edilen renkte) bir kuta TOKALON canen hediye edilecektir. (Arzu pudrasını havi lüks bir katu mec