5 ŞUBAT — 1938 Yeşil kapı Dünkü kısmın hülâsası , Maceraya meraklı “R &minde bir gencin e Teklâm dağıtan bir kapı diye yazılı bi Kapı bir müddet açılmadı ve “erden ses duyulmadı. Ah, bu intizar saniyeleri... Maceraperestliğin zevki de esa “en bu saniyelerde değil Ya? Parmak kalınlığındaki bu! tahta, açılır açılmaz, “Rodolf , un #özleri önünde kim bilir nasıl bir Manzara peyda edecekti?. İhtimal, müthiş canilerin ya- Man bir tuzağı kurulmuştu içeri- e... İhtimal, bir bakire, bir muta - Arrızın şehvet kıskacından ken - 'ini kurtarmağa uğraşıyordu. İhtimal, aşi... İhtimal ölüm... htimal hiyanet.. İhtimal bir müt. ike... Evet, bu yeşil kapınm ar - sında binbir ihtimal gizliydi... “Rodolf”, yeşil kapıyı bir daha Vurdu. , İçeride hafif bir ayak sesi işi . tildi, Ve kapı, gıçırtı ile açıldı. apıyı açan, yirmi - yirmi bir Yaşlarında, soluk benizli, ve me - “hiz bir kızdı. Binden kapı tokmağını bırak ç tan sonra, ayakta sallandı; sal- eri Berrin Eöndeleye ileride ki kanepeye kadar ilerledi. Ve Yastiklarm üzerine yıkıldı. “Rodol”, kapıyı kapattı, içeri - Ye girdi. Odada kızdan başka bi. tinin bulunup bulunmadığını an - mak için etrafa seri bir nazar Mir. Kimseler yoktu. Yeşil kapılı temizdi. Fakat fakirane dö - işti, Genç kız, baygındı. Macera - Pereşt adam felâketzedenin yüzü- Su serpti. Onu, şapkasiyle yel - Pazeledi, Kız, sudan da, serinlik - ten de ayılmadı amma, şapkanın | ai Nart yanağına çarpınca gözleri- | ki Açtı. Aman allahım! Koyu Senk| ler arasından açılan bu! ür gözler ne gözlerdi yarab- da. “Rodolf” hayli zamandır re. Kang; iilerini dolaşır; (o fakat i tahayyül ettiği gözlerin res- Bas tarafından da tahayyül Til; erek niçin tablo haline geti - '» teşhir edilmediğine hayretler küreyi Tabiat; “Rodolf” un mef- tek, , evgİlisini bu genç kız su. “inde halk etmişti: genç kızın nesi vardı a- sakal Bet benzi neden bu derece İki iz Neden bayılmıştı? sy». 3enç, biribirleri bakı; Bülüştüy e.“ birlerine p keyzel *v sahibesinin sesi de| i kadar güzeldi: | > Bayilmışım . dedi elbette İren, Tm ğ ma bir) « Üç gün üç gece ağzı - i okma ekmek koymayınca, Palma kadar tabii o- e le» yerinden siçradı: Miz? © gün üç gece aç mı kaldı. Barça a diyorsunuz?.. Beni bir ekleyin! Şimdi seliyorum Mi Adam, yeşil kapıyı bir ke. midir| bir, ğinin muavenetine ihtiyaç hisset .| ti. Çünkü iki eli de bir takım pa- ketlerle dolu idi. Bu paketler için- de neler yoktu neler?.. Ekmek, te. reyağı, soğuk et, sucuk, dil, sardelye, kızarmış piliç, bir şişe süt, on tane yumurta, beyaz pey -| nir, gravyar peyniri, bir kutu çay, bir kutu kahve, bir limon, biraz tuz biber... - Demek ki, üç gün, üç gece bir şey yemediniz öyle mi?.. Sofrayı alelâcele hazırladı. Genç kızın koluna girdi. Birlikte | masa başma geçtiler. — Bir çay fincanımız var mı? — İçeriki odada rafta. “Rodolf”, elinde çay fincanı odaya avdet ettiği zaman, genç kızın yemeğe çoktan başlamış ol - duğunu gördü. Pilicin birinci bu- dunu kıvırmış, ikincisine el uzatı- yordu. — İştahmızın kapanmaması için ilk önce bir fincan süt içiniz de ondan sonra yemek yersiniz! Müsaade ederseniz ben de sofra- niza oturayım mı? © Böyle söyliyerek kendi altma da bir iskemle çekti. Karşı karşı- ya geçtiler. Genç kız, titrek elleri- ne aldığı lokmaları muhteris bir süratle yutuyordu. “Rodolf” un buraya gelmesini gayet tabii buluyor gibiydi. Bu| İ zengin ve müreffeh insan cemiye- | tinin aç kalmış bir ferdi olduğu işin; “karşımdaki” yiyecekleri, hemcinsleri tarafından gönderil - miş tabii bir muavenet suretinde telâkki ediyordu sanki... | yeden saniyeye kan geldi. Yanak- ları pembe pembe oldu. “Rodolf,, ondan macerasını sordu. Bu ma - cera pek basitti, O kadar basit, o kadar müptezel ki, bunun benzer leri yüzlerce, binlerce, yüzbinler. ce insanın başmdan her gün gelip geçmektedir. Genç kız, bir ticarethanede u- fak bir aylıkla çalışırmış. Zaten kutu lâyemut derecesinde ge »- çinmesine kifayet eden bu aylığı, vergiler ve cezai nakdilerle de kesile kesile kuşa dönerken gü - nün birinde kızcağız hastalanmış; işinden çıkarmışlar ve netice: üç gün açlık... Lâkin genç kızın yüzüne, G2 İ Bu sade suya macera, macera. perest “Rodolf” a “İliyada,, şahe- seri kadar şairane göründü: — Allah allah - dedi - demek ki, başınızdan böyle bharikulâde bir sergüzeşt geçti öyle mi? — Evet! Sormayın, sormayın |! — Akrabanız, dostunuz fa. lân hiç kimseniz yok mu? — Hiç kimsem yok! — Tıpkı sizin gibi, benim de hiç kimseciklerim yok. İkisi de önlerine baktılar. Genç kız, yarı işitilir bir sesle; — Hiç kimseniz olmadığından pek memnun oldum! - dedi. Delikanlı da, bu genç kızı kim. sesizliğine sevindirdiği için sevin- di. Ev sahibesinin uykusu geldiği- ni farketmişti, — İstirahate ihtiyacımız var... Dinlenmelisiniz... Allah rahatlık versin... Ben gene gelirim, Yarın mü? Tefrika No.31 (| Yazan: Murad Sertoğlu —lLükres güzel olduğu kadar kindar ve mağrur bir kızdır, sana ilk ve son defa aşkımı söyledim, zafımı belli ettim ve sen beni reddediyorsun. Geçen kısımların hülâsası Cem Sultan Vatikanda mahpus tur.0 zaman Kardinal olan Bor jiya papa olmak için muhtelif kimseleri zehirliyor. Hekimbaşı bu esrarengiz zehirleyiciyi araş tıriyor. Borjiyanın kızı Lükres Cem sultana âşıktır. Gece gizli ce onun odasina girmiştir. — Neden? — Bu şekilde bütün arkadaş- larımı terkederek bir hırsız gibi kaçmayı kabul edemem. — Bu söylediğin sey kâfi bir sebep değil. İşin içinde başka şeyler de olmalı. Sen! bu derece! Romaya bağlıyan şey nedir? — Hiz. Dödiğmn gili elm daki muhite alıştım. Hem ben doğ ruşunu istersen seni sevmiyorum. Ve vatanıma kavuşmaktan başka! hiç bir gaye gütmüyorum. Lükres ayağa kalktı: — Seni vatanından başka hiç bir şey alâkadar etmiyor, düşün « dürmüyor mu? —.. Hayır... Lükres hiddetle bağırdı: — Yalan söylüyorsun! Cem hayretle kendisine bakı : | yordu: | — Nereden çıkardın bu hük mi? Şapkasını aldı. Biribirlerinin elini sıktılar. Kapıya yürüdü. Genç kız, birdenbire, bir şey ha - tırlamış gibi: — Söylesenize kuzum! . diye seslendi. - Nasıl oldu da benin kapımı çaldmız? | O esnada “Rodelf,, un aklına o esrarengiz kâğıt geldi. Bu kâğı. dm başka birinin eline geçmiş ol. ması ihtimalini düşünerek kış - kançlıktan kalbi burkuldu. Aman yarabbi! Bu akşam, bu odaya, ya başka birisi girseydi, ya bu genç kız o - nunla “Ahbap,, olsaydı. Hayır! Buraya nasıl geldiğini söylemiye - cekti! Çünkü o zencinin onu bura. ya ne maksatla gönderdiğini ken- di de anlamamıştı. —Bu evde tanıdıklarım | dan biri oturuyordu. Onun için evinize geldim, yanlış kapı çal - mışım ! dedi. Yeşil kapıyı kapamadan evvel gözüne son çalınan $ey, genç kı - zın tebessümü idi. Bu tebessüm başını dumanlan- dırdı ve koridorun merdiven tara. fına doğru yürüyeceğine maküs istikamete gitti. Bir de ne görsün? Öte taraftaki kapı da yeşil değil mi? Deli olacaktı. Çılgın gibi mer- divenlere koştu. Dördüncü kata, sonra beşinci kata çıktı. İkinciye, birinciye indi. Evin bütün kapıla- rı yeşidi!! Yeşildi!! Yeşildi!! Sokağa çıktı. Kapının önünde- ki zebellâ zenci, hâlâ ahaliye rek- lâm kartları dağıtmakla meşgul - EE VA DE ir — Sen başka birini seviyor | sun. Kalbinde başka bir kadın, ve başka bir aşk var. Cem şaşalamıştı: — Ne demek istiyorsun? Niçin böyle söylüyorsun? — Gördün mü? İnkâr yorsun. — Seni bir türlü anlayamıyo rum Lökres. — Pek güzel anlıyorsun. Bura- dan seni ayırmayan başka şey ne olabilir. Ben kendimi biliyorum. | Ve güzel, çok güzel olduğuma e- min bulunuyorum. ! Lükres birdenbire ellerile göğ- sünü örten hafif ince ipek kuma şı yırttı. Dahi bir san'atkârın bile yaratamıyacağı derecede harikül& de çizgilerile muhteşem, mermer bir göğüs meydana çıktı. Lükres yılan ıslığını andıran 1s- lıklarla çınlıyan bir sesle devam etti: — Yalnız Romada değil, bütün İtalyada güzellikte bana eş bir! kadın yoktur. Sen de güzel kuv vetli, genç bir erkeksin. Fikrin düşüncen pek âlâ başka dinden o lan bir kadından çekinecek kadar geri değildir. Esasen sizin din de bunu menetmez. Sonra Rodos-| tan birçok yerlerde türlü türlü! edemi- ğiz kağıtların ikisini de çıkararak: — Bunları bana niçin verdiği nizi lütfen izah eder misiniz? —| diye sordu. İ Siyahinin kötfe dudakları iblisce | bir sırıtışla büsbütün yayvan laştı: | — (Yeşil kapı) sokağın öte tara | fında beyefendi... Lâkin biraz ge! ciktiniz! ikinci perdeye ancak ye | tişirsiniz ! İ Zenci böyle söyliyerek parmağı! ile karşı kaldırımdaki tiyatro bi | nasmı göstermişti. “Rodolf” başı nı kaldırınca, o gece oynayan piye sin ismini okudu: (Yeşil kapı)! Zenci izahat veriyordu: — Bu (Yeşil kapı) oyunu gayet| meraklı! Elime bir dolâr verdiler; (Dişçinin reklâmlarile birlikte bi rlikte bizim reklâmları da ehaliye dağıt!) dediler, Size verdiğim kâ ğıt onların reklâmlarmın sonuncu su idi, Bu havadisin hızı ile, macera| meraklısı “Rodolf,, karşıki mey haneye daldı, çekti viskiyi, çekti... Bir çeyrek sonra zilzurna idi, Du. daklarının arasında bir pürü, sal. daklarınım arasında bir puro, sal lana sallana meyhaneden çıktığı zaman, fener direğine dedi ki: — Ne dersen de, ey fener! Bu! akşam bana o güzel sevgilimi bul-| duran tahlimin esrarengiz bir cil vesidir! “Rodolf,, bu sözü söylediği âna kadar hakiki maceraperestti, bu sözü söyledikten sonra ise mace - raperestliğini kaybetmiş ve nıatbu | atta srk sık mevzuubahs edilen sahte maceraperestler fasilesine İ dönmemek, seni ! kadınlarla düşüp kalktın Mariyi, Heleni, Filipini hep bilirim. Hal - buki ben bunların üçünden de gü- zelim. Böyle olduğum halde sen beni istemiyor ve reddediyorsun. Bu, senin başka bir kadına aşik olduğundan başka hiçbir mânâ i- fade etmez, Fakat Lükres güzel olduğu kadar kindar ve mağrur bir kızdır. Sana ilk ve son defa aş- kımı söyledim. Sana ilk ve son defa zafımı belli ettim. Sen, bü. tün bunları reddediyorsun. i Gidiyorum. Ve bir daha geri görmemek üzre gidiyorum. Şunu da unutma ki hiç bir kadın seni bu mahpesinden kurtaramıyacağı, sana hürriyetini veremiyeceği gibi ayni zamanda sana yaklaşamıyacak, seni göremi yecektir. Ben her şeye mani olaca- ğım. Sana kavuşmak isteyecek bu: na teşebbüs edecek olan kadın en ağır işkencelerle ölüme mahküm - dür. Bunu iyi bil, ve katiyen unut- ma! Lükres bundan sonra süratle gene erkek elbiselerini giydi. Maskesini taktı. Pençereye doğru ilerledi. Hâlâ sarkık duran ip mer divene bir sıçrayışta atladı. Ve şaşılacak bir cesaret ve ustalıkla tırmanarak gözden kayboldu Cem bütün bu hareketleri hay- retle seyretti. Sonra pençereye yaklaşarak camı kapadı. Yatağına doğru döndü:. — Allah , allah! Diye mırıldanarak yatağına u - zandı. Fakat bir türlü gözüne uyku girmiyordu. Lükresin bu beklenil- meyen ziyareti ve sözleri onu ser- seme çevirmişti, Yatağının yanım - da bulunan bir ipi çekti. İpin 8. bür ucuna dışarıda küçük bir çıngırak asılı idi. Bir dakika ka- dar sonra sofada telaşlı bir ayak sesi duyuldu, Cemin kapısı açıl. dı. Ve içeriye Cem sultanm en sadık adamlarından kapıcı başı Sinan girdi: — Bir emriniz mi var sultanım? — Hayır. Yalnız biraz canım sıkıldı da seni çağırdım. Uyuyor mu idin? — Hayır.. Her zaman olduğu gibi büyük kapının iç tarafında | sizi bekliyordum. — Eh, anlat bakalım. Ne var, ne yok.. Bugün seninle hiç konuşa- madık, Vatikanda bir gayri tabii- lik hissediyorum. Bugün ne haber- lerin var? — Evet, bu gayri tabiiliğir. ben de farkına vardım, Yukarı katta. ki nöbetçiler, hattâ bizim kapının önündeki nöbetçilerin de ikisi bir emir üzerine aşağıya indiler. Her zaman olduğu gibi bunun sebebi- ni baş muhafızımız Conkendale sordum. O da bilmiyor. Yalnız »- şağıdaki kapılarda muhafızların kuvvetlendirildiğini, bilâistimma hiç kimsenin papanın hususi emri olmadan dışarı çıkmasına müsa ade edilmemesi emri. verildiğini |