Güzelliğin beş şartı — DÜNKÜ HİKÂYENİN HULASASI — Güzelliğin beş şarta gu imiş: Hicaz gü #8, İran sağı, Yemen beli, Türk sima, s4, Rum endam... Ben, işte bunu aramak üzere, dünya, nm dört tarafını dolaşıyordum — Melâl ve mahzun, Marsilya - dan vapura bindim; İstanbula dö- hüyordum. Kamaram, güvertede İdi ve lüks bir kamara idi. Sırtım- da pijama, yatağıma uzanmış, n dışarısmı seyrediyor - Birdenbire “ o,, nun saçlarmı gördüm: Düz siyahımsı, kahve - Tengimsi, uzun saçlardı bunlari... Bu saçların sahibesi, güvertenin küpeştesine dayanmıştı; bana, ar- dönmüştü; sırtında geniş bir manto vardı. Kalktım, ve der- hal giyindim, ve derhal dışarı çık- tem “O,, da, arkasında bir kapının Açılıp kapandığını hissedince doğ- ruldu.; bacaklarının mevzunlu - Bundan, ve boyunun uzunluğun | dan ve omuzundan farkettim ki « *ndamı da Rum endamı idi. Döndü; ne sevimli yüz, neka- i dar “bizim,, yüzümüz.. Ne narin ; Türk siması bu böyle... Ince, mun- tazam hatlar,. Ten, mat. Göz göze bakıştık; gözleri mü- unal daş yila Süreli, tahrirli veruzun kirpikliydi. Altı Yaşımda iken, amcamın tarif etti- Bi, tasvir ettiği, resmettiği Hicazi m Gör, saç endam, sima, hep “o,, tamamile *Oğprsmn Ne kalıyordu? ... — İstanbullusunuz, demek, ha- Wmefendi?,. — Evet efendim, — Fakat nasıl oldu da.. Nasıl “ldu da,. Ben, sizi İstanbulda bu aradım.. bulamadım.. — Beni mi? Siz mi? aradmız m? — Şey, yani.. uzun zamanlar İstanbulda yoktunuz galiba demek — Zevcimle.. . (Bir an düşün- “İl ve gözleri daldı) - ... Merhum > #vcimle birlikte. şeyde... Monte- Marloda... idik te. Zevcim, alı ay har etti... “— Niçin intihar etti?,, diye &0- Fakat Montekarloda intihar €- bir adam için “niçin,, demeği addettim. © Hem, o, bu suale de lüzum bi m tatlı sesile, aci mace- anlattı; kocası, kendi varını tükettikten maada, “o,, | nakit, mal, mücevherat ha- Tim rulet masasına . Ve bir gece, sabaha elele, sedyede alnında bir deliği, cenaze olarak gel. ri 1 İİ 1 tim pulu kalmadı.. İstanbula an bile param yoktu... loda, teyzem para yolla- sm da İstanbula bu para ile döne- yim diye bekledim. Kocam, man- tolarımı ve tuvaletlerimi dahi ha- berim yokken satmış!... *.* Uzakta İstanbulun silüeti görü-| nüyordu, Güvertede kimse yoktu. Yalnız! yanımda “o,, vardı! Gözleri Hicaz, saçları İran, en- damı Rum, siması Türk olan “e, (Belki beli de Yemendi. Fakat he- nüz mantosunu çıkarmadığı için belini görmemiştim.) Pürneş'e gülümsüyordu: — Demek benim gözlerim Hi- caz gözü, saçım İran saçı, simam Türk siması, endamım Rum enda. mı.. Sahi mi söyliyorsunuz ku - zum?.. Avrupayı bunları aramak için mi dolaştınız ve nihayet be- ni buldunuz öyle mi?., Yoksa, a. cıklı maceram içinize dokundu da... — O nasıl lâf?, Soruyordu, — Mantonuzu çıkarsanıza... — Niçin? — Söylemiştim, — Belimi görmek için mi?.. İm- kisarı hayale uğrarsınız diye kor- kuyorum... — Çıkarmız mantonuzu! Burafa seri Dü heart atersli güvertede kimse bulunmadığını! gördüğüm için , asabiyetle, tuttu. ğum gibi, mantosunu açtım... ... Mantonun içinde ne mi gör - düm?.. Bir sürpriz bekliyorsunuz de. ğil mi? Bu hikâyemi okuduktan sonra eğlenmiş olmak için bir sür. priz bekliyorsunuz? . Meselâ: "o nun mantosunu açar açmaz, İçin-| den, Yemen beli yerine küp gibi bir karm, dokuz aylık bir gebe karnı çıkmasını istiyorsunuz.. Şair “Bodler,, in dediği gibi: Egoiste lectur, mon semblamble mon frâre! Fakat mazür görün! Sizin hod. gâmlığınızı tatmin edemiyece- ğim... Bir Yemen beli çıktı... (va-N0) UUCUZ SATILIK HANE — Sahibinin taşraya gitmesi mukar- rer olan Davutpaşa şimendüfer köprüsü karşısında numara 245 nezareti fevkalâdeyi haiz sıhhi ahşap altı odadır. HABER AKŞAM POSTASI IDARE Evi Istanbul Caddesi Posta kutusu : İstanbul 214 Telgraf adresi : istanbu! MABER Yazı işleri telotonu . SAKİ? idare vemân 24170 ABONE ŞARTLARI Türbiye Ecnebi Senelik 1409 Kr. 27006. İLÂN TARİFESİ Mserai dânlerin 18 MER Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaası | | ! dan da anlaşılacağı gibi şaşılır de- j Tefrika No. ELE Ufukta Türk kadırgası Yazan: Murad Sertoğlu görünür görünmez kırmızı sakallı Jakın korsan gemisi, Rodos şovalyesi Dobüssonun gemilerinden farksız bir hale gelmişti Geçen kısım'arın hülâsas; Rodos adasında Ancello ile Ro-| berto adında iki müthiş silâh- şor Rodos kalesine girebilmek! için korsanlarla beraber oluyor lar, Ve gemi ile denize acılıyor lar, Korsanlardan Valero kendileri ne düşmandır. Onları öldürmek için zehirli bir bıçak hazırıyor, Bunun için iki yabancıyı mu- hakkak surette öldürmeği karar. laştırmış bulunuyordu. Birdenbire vardiyadan kopup bütün gemiyi sarsan kalın bir ses yükseldi: — Ufukta bir gemi var! Bu ses bütün gemidekileri yer- lerinden sıçrattı. Jak da Valero| ile birlikte kamarasından fırladı: — Nasıl gemi? Pisboğaz Maronun sesi yeni - den duyuldu: — Daha pek belli değil.. Bütün| yelkenlerini açmış geliyor. Pisboğaz Maron haydutlar a- rasmda üç fevkalâde hassasile te- meyyüz etmişti. Birincisi lâkabın-! recâde öbür olması'idi; Bir oturuş” ta Kocaman Bir kâzi * süpürmek, üstüne on kişiyi doyurabilecek de-| recede pilâv yiyip bunun üstüne de iki desti dolusu şarap içmek 0.! nun için hiçti. Diğer korsanlar! Maronun midesinin dizlerine ka -! dar genişlemiş olduğunu yemin. ler ederek iddia ederlerdi. İkinci bususiyeti sesinin gayet kalın ve kuvvetli olması idi. Hat. tâ kırmızı sakallı Jak, başka bas- kın ve soygunlarda gemiler borda bordaya geldimi: — Teslim olun ! Yoksa hepi. nizi bıçaklarımızın üstüne oturtup çira gibi yakarız! Diye Marona bağırtırdı. Gök gürler gibi çıkan bu ses pek çok defalar kılıçtan da. ha iyi tesir eder ve karşısındaki- ler yelkenleri suya indirirlerdi. Üçüncü hususiyeti de gözleri - nin, kulaklarının ve burnunun hayret edilecek derecede hassasi- yeti idi. O, ufuktaki gemileri bü-! tün korsanlardan evvel görür, tı. kırtıları kedilerden evvel | hisse. der, ve kokuyu da cins bir av kö- peği gibi duyardı. Kırmızı sakallı Jak zamanı bir hesapladı. Vakıt öğleyi geçmişti. Şu halde karşıdan gelen geminin herhalde Türk kadırgası olması lâzım geliyordu. Derhal; — Haydi bakalım. Herkes ça: buk elbisesini geyinsin! Diye em- retti. Ve kendisi de kamarasına giderek süratle elbisesini değiştir- ti, Yarım saat kadar sonra kırmı- zı sakallı Jakm korsan gemisi, Ro. | İ dos şövalyesi Dobüssonun gemile- rinden farksız bir hale gelmişti Hele ön direğin tepesinde koca man salipli Rodos kalesinin bay- rağı çekilince iş tamamlanmış ol- du. Bu müddet zarfmda ufuktaki kadırga da epeyce yaklaşmış bu- lunuyordu. Tepesindeki üç yıldız- İ çıkmıyordu. yetiştirmeğe başlamıştır. f İı yeşil bayrağından bunun Türk gemisi olduğu anlaşılıyordu. Rüz- gârın mevcudiyetine rağmen kü. rek çektiklerine bakılırsa bir an evvel adaya varmak için acele e diyorlardı. Kırmızı sakallı Jak herkesin güverteye toplanmasını emretti. Beş dakika sonra herkeş güverte- ye çıkmış bulunuyordu. Jak her - kesin kıyafetini, bir aksaklık olup olmadığını gözden geçirdikten sonra sordu: — Jimi nerede? — Yok! — Nereye gitmiş olabilir. Bu- lun bana şunu! Maronun sesi gene bir boru gi: bi çınladı: — Jimi! Güverteye gel!.. Aradan bir dakika geçti, iki dakika geçti; üç dakika geçti; İ yok. Jimi meydana çıkmıyordu. Birkaç kişi kendisini bulmak için| geminin muhtelif yerlerine dağıl- dılar, Fakat bu da hiç bir faide Yermedi. Jimi bir türlü meydana Bu esrarengiz kay- boluş korsanlar arasmda türlü türlü düşünceler ”” uyandırmıştı. Korsanlardan biri Valeroya sor- du: — Jimi senin kamaranda değil mi idi? — Evet, vardiya nöbeti gelene kadar benim kamaramda idi. Jak sordu: — Peki ya sonra? — Sonrasını bilmiyorum, Nö- betin sonuna doğru beş dakika sonra gelirim diye yanımdan ay- rıldı. Ondan sonra bir daha ken- disini görmedim. Diğer bir iki korsan da Jimiyi Valero ile birlikte vardiyada nö- bete giderken gördüklerini söyle- diler. Fakat nöbetten sonra Jimi yi gören kimse çıkmadı. Kocaman herifin ortadan sr olması bir türlü izah edilemiyor i du. Bu esnada Valero: — Bu olsa olsa şeytan işidir! Diye söylendi. Şeytan kelimesinin geçmesi üzerine herkesin gözü gayri ihtiyari iki yabancıya kay dı. Ancello ile Roberto kendileri. ne çevrilen gözleri hissederek Va- leroyu yukarıdan aşağıya süzdü. ler, Valero bu bakışları görmemiş gibi davranarak" bir İstavroz çı» kardı. İçinden de: * ““ (Devamı var) > Yaşayan ölü hapishaneye girecek! ilesi ve beş çocuğile birlikte! Fransanın Avion şehrinde ya! şayan Fransuva Puchois 4 birinci teşrin 1914 de mıntakasından gi- den askerlerle birlikte yola çık - mış ve kendisinden bir daha ha- ber alınmamıştı. 1921 yılında madam Puchois, beş çocuğile birlikte Amiende i- ken kocasının ne olduğunu araş- tırtmak için teşebbüslere girişmiş- tir, Araştırma boşa çıkınca Arras hukuk mahkemesinden kocasın - dan ölmüş olduğuna dair bir ka- rar almıştır. Bu karara sebeb te kadının harp dulların muhassisa - tından maaş alabilmesidir. Kadın maaş bağlandıktan son- ra, Lens'te yerleşerek çocuklarmı — Yemek odamız için aldığım bu tablo iştah açıcı bir resim de- ğül mi? Kadın son zamanlarda kocası. nm madenlerden tekaüdiye hak- kını alabilmek için onun nüfus kaydini çıkartmak mecburiyetin - de kalmış, Növil Sent vaas beledi. ye başkanlığına bir istida yazarak kocasının 5 mart 1885 doğumlu olduğunu da ayrıca ilâve etmiştir. Belediye reisi bu istidaya şaşa kalmıştır. Çünkü Fransuva Puşu- vayı bundan bir hafta kadar ev- vel amcalarından birinin yanmda görmüş olduğunu hatırlamıştır. Reis derhal Lens polis komiseri » ne te'efon ederek meseleyi bildir. j , miştir, Ayrıca da dul kadına işi anlatınca kadıncığaz büyük bir büsnüniyet göslererek sevinmiş » tir. Polis harekete geçmiş ve Fran. suvayı Givenşi köyünde bulmuş» tur, Adam hakiki hüviyetini itiraf etmekte güçlük göstermemiş ve 1814 senesinde Almanların eline | esir düştükten sonra birdaha ken- dini göstermemeğe ve serbest va. İ şamağa karar vermiş olduğunu © söylemiştir. Ancak dul sanılan ka- i Tisinm hükümetten kendine maaş bağlattığını bildiği halde meydana çıkmaması bu adam için bir dolan dırıcılık sayılmakta, serbest kalan. yım derken hapishanenin dört dr varı arasına girmek mecburiyeti hasıl olmaktadır. i Fransuva hapishaneden çıktık. tan sonra aile ocağına dönmeğe, yahut ta bir boşanma davası aç- mağa mecbur kalacaktır.