ği ta, Sabiha hanım vasıtasiyle eski © Kavgaya ramak kalan uzun müna HALİDE EDİB Sabit bey ağabey maiyetinde - ki, Osmana m genç haşarıları süzdü. “Rebia ablanın kocasıma hepi- miz Osman amca diyeceğiz, arla- şildı mı?,, Anlaşıldı. Bu bir emirdi. Ve her hangi kanundan daha sarih ve emin bir şekilde Osmanı Sinekli Bakkal mahalle tosunlarmın şer- rinden muhafazaya kadir bir e. mirdi. Rabia ablanın kocası kim olursa olsun Sinekli Bakalda ker türlü el ve dil taarruzundan ma- sunda. Bu nokta halledilince genç kül haniler Rabia ablaya verecekleri düğün hediyesini münakaşa etti | ler. Mahalle tulumbasının bir mo-| delini yaptırıp götürmeğe karar verdiler, Kolu sahiden yaldızlı, sandığı kırmızı boyalı olacak, ve| üstüne altın yaldızla takımlarının narasını yazdıracaklar: “Toz koparan, yürek yakanl!,, çi yk Ki ı Kanârya eli ne aldı. Fakat eski hanımı Sabiha hanımın ne kadar mütehakkim ve alıngan olduğunu bildiğinden te- i , ferrüğtıma kadar ondan akıl soru- yor, arabası haftada birkaç defa Selim paşanın konağının önünde duruyordu. Hanımefendinin eski halayığının efendi karısı olarak konakta tekrar görünüşü tabii ko- nak haikında büyük bir heyecan! terlit etti. Fakat o eski kapı yol- daşlarına çok kibirsiz ve tatlı dav randı. O geldiği zaman yalnız iki kişi, Kanaryanm etrafını alan ka labalığa iltihak edemezlerdi. Biri selâmlığa muvakkaten sürülen Bi ii. lâl, öteki - şayet evde ise « odasına kapanan Selim paşa. Kanarya, Ne. jat efendinin müteassıp olmadığı- nı, kendisinin efendinin dostlarma baş açık çıktığını, Binaenaleyh) Selim paşanın odasına kapanma- sına mahal olmadığını Sabiha ha- nıma sarahatle söyledi. Fakat ge- ne Selim paşa odasına kapanmak- — halayığına hürmet ve tazimlerini göndermekte devam etti, Rabianın evi, “dükkândan ta van arasına kadar badana oluyor «tavanları, kapıları boyanryordu © Osmanın alışık olduğu hayat tar: zin düşünerek, Kanarya yukarda- — ki iki odayı Avrupai bir üslüpla © düşemeği teklif etti, Sabiha hanım itiraz etti, Rabia, tabii olarak Sa- © biha hanımın fikrini terviç etti. kaşalardan sonra uzlaştılar, iki ta © rafıda memnun edecek bir hal su- reti boldular. Mutfağın üstündeki) * afık olmıyan te- mayülleri hisseder etmez kararını aldı. Onları başına topladı. Şaka etmediğini, itiraz kabul etmiyece- ğini gösteren tavriyle kolunun al- tımdan iki metre öteye tükürdü.! Uzun bıyıklarını kadife koluna! yavaş yavaş silerken kısık gözler! râya girecek. Adami, vakitli vakit. olsa mahalleli rahatsız olacak. O- raya Osman için bir rahat koltuk konacak. Fakat uzun minder gene yerinde kalacak. Bereket versin oda geniş. İki kişilik bir de karyo- la konulacak: Osman yerde yata- maz. Rabia evvelâ köpürdü. “Yooo, işte buna gelemem. Mi. nareye çikmiş gibi olurum. Başım döner, uyuyamam.,, Iki kadın bit oldular, onun ağ- zının payını verdiler. Adamcağız kırk senelik âdetlerinden ; oluyor. Onun için dinini bile terkediyor. Bu ne hodbinlik. Rabia, haydi olsun, dedi. Fa- kat dünya: bir araya gölse namaz kıldığı odaya resim koyduramaz. | Kanarya bunu kabul etti; Osmâ- nın bir iki sevgili tablosunu sokak İ üstündeki odaya koymağa razı ol-! | du. Ve sokak üstündeki odaya bi-| İ raz daha fazla Avrupai bir şekil verilmesine Rabia muvafakat etti. Fakat gözlerini açıyor: “Aman İ beni mahalleye kepaze edecek ka- i dar ileri gitmeyin,,, diye yalvarı- | yordu. yapılacak, Onun bahçe üstündeki küçük * odasını Penbe işgal edecek. Yemek odası... Yemek odası ge- ne eski mutfak. Nerelerine yetmi- yor, Geniş, ferah. Yerlere kırmızı tuğla döşemişler, ocak öyle süslü olmuş ki. Yalnız ortaya bir masa konulacak, muşamba örtülecek. Çatal, bıçak, tabak âdeti tesis edi- lecek, İsterse Penbe ile Rakım elle riyle yesinler. Rabia misafirlikler- de çatal, bıcak kulanmıyor mu, evde de kullanıversin. Sininin, sa- çek, Rakıma oda hanların ilgasma üç kadın ittifak- Ta karar verdi. (Devamı var) 4 Tavan arasında biryer hölünerl; KOCAMZA ISHAK —12— İclâl çırpınarak ağlamağa başla- siz piyano çalıyor. Sokak üstünde| dı; — Aman, ne diyorsunuz, beye-| dı: fendi? Ben ömrümde karmca bile öldürmüş insan değilim. Necdet beyin kardeşininin bundan dört ay önce Büyükdere yolunda bir| kadın tarafından öldürüldüğünü işittim amma. Ben ne Büyükdere- nin yolunu bilirim, ne de dört ay önce burada idim... Müddeiümumi İclâlin Adapa- zarındaki adresini ve ailesinin a- dını tespit ederek ora müddeiu- mumiliğine bir telgraf çekilmesi- ne karar vermişti: — Bizi oynatma, İclâl hanım! Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Yarın hakikat meydana çı- kacak. İstanbula ne zaman geldi- ğini Adapazarından soracağım. Dedi. İclâl sevindi: — Hay allah razı olsun, beye- fendi! Göreceksiniz ki, yirmi gün önce Adapazarında idim. — İstanbula ilk defamı gel! din? — Evet. Ve Haydarpaşadan ö- te tarafını da bilmem. İstanbul tarafma bir defa bile geçmedim. Müddeiumumi dudağını büke - rek, paravananın arkasında du - ran Yılmaza baktı, Sonra tekrar sorgusuna devam, gitiz. e siye — Peki amma, memurlar senin Bu işi kendi kendine odanda ko- nuştuğunu kulaklariyle işitmişler. (O zavallıyı ben öldürmedim!) diyerek ağlıyormuşsun! Buna ne dersin? İelâl birdenbire elini koyarak yerinden fırladı: — Ah.. Ben ne kalm kafalı bir kadınım.. Şimdi anladım beni tev- kif edişinizin sebebini..! — Haydi, rol yapma da, bizi o- yalamadan bildiklerini söyle! İclâl mühim bir şey keşfetmiş gibi sevinerek: — Vallahi bu gülünç bir mace- radır, dedi, bir kedi hikâyesi... Müddeiumumi kızdı: göğsüne —İşi gevezeliğe dökersen, daha| mağı olmadığına hükmetmişti. | Zİ 2IKOALIK (Nakil, terelme ve iktibas hakkı maks. | DOKtOr Şahap, metresini kardeşinden i da güne Rabiann yak ve su KIskanırdı. Kedi meselesine gelince, mak odası. Osmanın piyanosu o- - kuşlarıma musallat olduğ FERDİ fena olur.. Anlıyor musun? İclâl gülmekten kendini alama- — Beni isterseniz asınız! Fa- kat, biraz dinleyiniz! dedi - Bir haftadır o gördüğünüz odada ka- patılışımın sebebi, sizi yeminle temin ederim ki, bir kedinin ölü- müden başka birşey değildir. Necdet beyin kıymetli (Samur) u- nu öldürmüşler. Neçdet bey ak- şam üstü işinden gelince sevgili kedisini ölmüş buldu. Köşkün içi altüst olmuştu. “Evde besleme kız beye yaranmak için, kediyi benim öldürdüğümü söylemiş. o Necdet bey de kızdı. Beni köşkün zemin katındaki odaya atarak hapsetti. İşte ben o gündenberi her akşam, ortalığı karanlık sarınca bu odada| yalnız yatmaktan korkuyor ve ba- ğıra bağıra, söylene söylene ağ- Tıyofüm. Paravananın arkasında duran polis müdürü, Yılmazın yüzüne manalı bir tebessümle bakarak: — Bu genç ve saf kadınım suç- suz olduğunu ben ilk görüşte an- lamıştım, dedi, şimdi Necdet be- ye karşı da mahçup olacağız. Gör- dün mü şu yaptığın işi?! | ADI ğu için, ben öldürdüml, ı Yılmaz kekeledi: rak cevap verdi: | — Şerlok Holmes bile, bu kadar) Oo — Doktor Şahabı metresi öldür” «kuvvekli, sma .#oREAer birl: -amiiş, diyorlar. Doğrudur. Çi nk imanı ve etmen rereddm mezdi. Maamafih bir mâznunun bütün söyledikleri yalan olmadığı gibi, gene bütün söyledikleri de doğru olmuyabilir. Müddetumumi tereddütle ve biraz da içinden gülerek ayağa kalkmıştı. İclâli tevkifhaneye gönderdi - ler.. Adapazarından gelecek cevaba kadar, muvakkaten her ikisinin de zan altında bulundurulması kanu- ni bir zaruret halini almıştı. Müddeiumumi tekrar Necdet beyi sorguya çekerek, kedi hikâ-! yesini aynen kendisinden de din-! ledikten sonra, İclâlin bu işte par-| i meselesine gelince. 12 SONKANUN — 1936 — Adapazarından gelecek © vabı beklemeğe mecburuz. O mana kadar mevkufsunuz! (| Diyerek müdüriyetten ayrıldı Yılmaz icin yapılacak bir iş dı: Hemen Erenköyüne gidip | di hikâyesini komşulardan 404 turmak, Ve kimseye sezdirmeden vi ra, vapurdan trene atladı.. Er köy istasyonuna çıktığı zaman 9f” talık alaca karanlık olmuştu. Yılmaz, Necdet beyin köşkünü! yanındaki evin kapısmı çaldı. Beyaz sakallı bir adam kapl açlı: — Kimi arıyorsunuz? — Sizi. İhtiyar adam şaşkm şaşkın mazin yüzüne bakıyordu. Yılmaz hemen ilâve etti: — Beyefendi! Sizden... « İhtiyar kaşlarını çattı: — Ben, mirlevalıktan müte Kerim... : — Affedersiniz paşa lee Komşunuz Necdet beyin kedisi öl £ müş. Bendeniz polis müdüriyefi 4 den geliyorum. Doktor Şahap cin# yetinin faillerini arıyoruz da... ei Kerim paşa suratını buruştura” © kırk böğindel Söliray KELA saç fettatı bakışlı bir aşifteyö” A muştur. — Siz bu kadını gördünüz çe — Bir kere istasyonda birlikt? dolaşırlarken, bana: (İşte, Şahs” bın metresi budur!) demişlerdi — O halde bu kadını Necdet bey de tanıyor? 4 — Hayır. Tanımaz. Çünkü 9” metresini kardesinden kıskandığı için, bu köşke bir kere bile o. # şifteyle birlikte gelmemişti. 4 İhtiyar paşa sakallarını kaşıy3” rak gülümsedi: — Onu ben öldürdüm. ma musallat olmuştu da... 5 (Devamı var) Pi 7 4 ADA ÖĞ SESİ Terrika No.12 Bu uzun bekleyiş heyecanımı oldukça (oyatıştır- mıştı. Uşağın arkasından yürüdüm. Şimdi utanmayı unutmuştum. Yalnız şunu düşünüyordum : Meseleye nasıl girişecektim? Güyeme bu kadar yaklaşmış ol- duğum bu anda derin bir sıkıntı beni kapladı. Hattâ şunu da itiraf edeyim ki bir rezalet oçıkmadan geri dönmek mümkün olsa hiç tereddüt etmiyecektim. Fakat önümdeki adam durmadan ilerliyor, kapı- Tar açıyordu. Fikrimin bu karmakazışıklığı arasında mühteşem bir surette tefriş edilmiş salonlardan, odalardan geç- mekteydim. Nihayet durdu. Bir perdeyi kaldırarık kapıya vurdu. Sert bir ses giriniz! dedi. — Bu kadın geldi. — Girsin! Bu hâkimane sesin tonu bi-denbire bütlin kuvve- timi yerine getirdi. Cesaretle geniş çalışma odasına girince nihayet kanunun bana koca olarak Verdiği a- damı gördüm. Umduğum gibi ku çehre, benim için tamamen yabancıydı. Bu fizyonomi bende hiç bir batıra uyandırmıyordu. Orta boylu ve sarışımdı. Yüzü matruştu. Çok «0- “ğuk, çok azametli bir çift mavi parlak © gözleri mat renkli çehresiyle büyük bir ahenk teşkil etmişti. Bü- tün şahsiyeti insana büyük bir enerji, büyük bir kud- ret hisi veriyordu. Memleketimizde bu adama yakışıklı bir adam de- nebilirdi. Fakat benim için o mağlüp etmeğe mukte- dir olamıyacağım bir küdretti. Odasına girdiğim va- kit ayaktaydı. İkimiz de bir saniye kadar biribirimizi gözden geçirdik. Bana oturmaklığım için ne bir işa- ret etti ve ne de bir yer gösterdi. Mükâlemeye giriş- mek için şüphesiz ki oturmağa ihtiyacım vardı. Da- vetsi? mâsatının karşısındaki koltuğa oturdum. Bana tuhaf tubaf baktı. Sonra hiç kipırdatmaksızm ve a- yakta dimdik durarak; — Arzunuz? dedi. — Sizinle görüşmek.. dedim. Ve bu biraz uzun süreceği için oturmamın daha muvafık olacağı kana- atindeyim. Mavi gözleri bir hayret ışığıyla parladı. Benim bu kat'i ifâdem onu şaşırtmıştı, Esasen ben de kendi cüretime şaşmağa başlamıştım. Nihayet nasıl ayakta dimdik o duruyorsa gene öylece dimdik oturdu. Sert bir sesle? — Çabuk ve kısa söyleyiniz! dedi. — Söze başlamadan evvel sizin Arif Nedret Bey olduğunuzu sorabilir miyim? — Benim. — Bu isimde başka bir kimse yok mudur? — Bilmiyorum. — Gönderdiğim kartımm üzerindeki ismimi oku- dunuz mu? Fe .€ — Okudum. — Size bir şey hatırlatmadı mr? — Hayır. — Bu isim benim ismimdir. — Hayır! y Bu hayır! kelimesi öyle bir . kuvvetle (söylen mişti ki yerimden sıçradım. Heyecanımı zaptetmeği uğraşarak: — Zaten ben de biraz bunu bekliyordum. dedir” Birkaç gündenberi sizin isminiz benimki ile söyleni"” yor, ve ben de sizin gibi ayni şiddetle sizi tanımadı" ğumı iddia ediyorum 18 sisl — Sizi kat'iyyen tanımıyorum. — Evet. Siz beni tanımadığınız gibi ben de hiç tanımıyorum. Fakat buna rağmen dört buçuk #€” | nedenberi sizin isminiz benim ismimle birlikte siçil me kaydedilmiş. Bu nasıl oldu? Hangi tesadüf? H bilmiyorum. Daha doğrusu dört buçuk seneden her ikimiz karı koca olarak görünüyoruz. İyi Karı koca kelimesi bana öyle tuhaf geldi ki gü” meğe başladım. Fakat Arif Nedret ciddiyetini muh”, ) — Hayıt| dedi sizi tanımıyorum. — Karmız değilim değil mi? Sanki korkunç bir şey işitmiş gibi © başmı çö ş detle iki yana sallıyarak? wi — Hayır! dedi. — Oh: dedim, Zaten bundan emindim. beli defa olarak görüyorum.