2 İLKKANUN — 1995 Şaire, kaşlarını çattı. ii nı vermiş bir soğuk kanlılıkla: — Artık elverir! - dedi. - Boşa nâcağım. Seninle yaşıyamıyaca ğım! Kocası Halit, bu sözlerden pek müteessir oldu. Teessürünün baş- lıca sebebi, böyle bir münakaşa nın Sabihin önünde yapılmasıydı. Gerçi, Sabih kendi arkadaşıydı, dostuydu amma, ne de olsa, karı koca işleri iki kişi arasında kal- malıdır. Kadın gittikten sonra, Halit “Zevahiri korumak için,, : — Eminim ki talâk davası aç *miyâcaktır! - dedi. Sabih: -—“Biliyorum, galiba bir aşıkı var. - diye için için söylendi. - Her hal- de senin gibi hasis bir heriften ya- Lay; sıyıracak! Kırk yıllık arka- daşın oluğun halde senden geçen gün elli lira borç istedi. yirmi ji. ra verdin. Sana meheldir!,, . iyenin hakikaten bir aşık, vardı. Halet Kemal, bekâr, zen. gin, sevilecek kadar genç, içtimai mevki sahibi olacak kadar yaşlıy- dı... Genç kadm, rol yaparak, Ha- letin kendisini beklediği odaya girdi... Burası, garsonyeriydi. Kendini kanepenin üzerine atarak hıçkırmağa başladı: — Ah cicim! Bıktım artık... Ko- cam, gün geçtikçe daha tahammü! fersa oluyor. Halet: — Vah yavrum, vah... - diye o na sarıldı; ve gittikçe tatlılaşan bir sesle: . Vah yavrum, vah.. — Daima sözlerini hatırlarım. Haletçiğim ... Bu vaziyetimizden ısıtrap çektiğini, beni kocamdan bile kıskandığını söylersin... — Mukadderat! — Eğer birbirimize daha evvel raslasaydık, evlenir ve mesut olur duk, değil mi? Erkek, aksi seda gibi tekrarladı: — Evlenir ve mesut olurduk. Tenis oynarken topun bir taraf tan öte tarafa raketle atılışı gibi muhaverenin cümleleri ortasında, Şaziyenin kurnazlığı bir taraftan bir tarafa gidiyordu. — Şimdi ne yapmağı düşünü- yorsun? — Kendimi denize atmıyacağı ma emin olabilirsin, cicim! Sade: ce ayrılmak istiyeceğim. O zamana kadar hoş ve zeki bir tebessümle gülümsiyen Halet, bir- takındı. Şaziye, onun üzerine eğilmiş, seven kalbini, cazip bacaklarını, her şeyini teşhir ediyordu. — Sana iyi bir haber vermeğe geldim. Yakında boşânıyoruz. Se- ninle evlenebileceğim. Oh... Artık ikimiz de hürüz! Halet, haykırır gibi sordu: — Kocan aramızdaki münase- beti mi keşfetti, yoksa? — Yok! Ne münasebet? — Öyleyse?... Ona niçin müthiş ıstırabı tattırıyorsun?... — Hak etti. — Niçin!,. Hiddet , yüzünden bir adamı idama mahküm etme- meli! Rakibim bile olsa, (kocan hakkında adalet tavsiye ederim... Adamcağız, kederinden ölebilir. Bu da, bizim için, ebediyen bir vicdan azabı olur. — İntihar eder mi dersin? — Biliimez! Belki-Fakat ya ederse?... Niçin edecek... Kendisi: ne kızdın diye... — Elbette kızarım... Hasisliğin bu kadarı da görülmemiş şey.. Hem, beni ihmal ediyor. Beni $i- nemaya, tiyatroya bile götürdüğü yok... Daima yorgunluğu bahane e der. Erken yatmak en büyük eme lidir, — Her halde bu da senin iyi- liğin içindir; yoksa hasislik yü zünden değil... Kocan da elbett: seninle gezmek ister. Lâkin uy kusuz kalırsa ertesi gün o çalışa maz. Çalışmasının semeresi iyi ol. — Vay, demek kocamla barış- mamı teklif ediyorsun?... Sen!? — Tabii... Ben, saadetimi baş kasımın felâketi üzerine bina ede mem, Şaziye hiddetle ayağa kalktı. Halet, onun bağıracağını, hay kıracağını sandı. Fakat, genç ka din bir an düşünceye vardıktan sonra, gülümsedi. Erkek sordu: — Bana kızdın mı? — Hayır... Bilâkis... Yüksek his- siyalına hayran kaldım. .. . Kapıda, aile dostuna rasladı: — Kocanız, talâk meselesinden dolayı endişe ediyor... Kinayeli kinayeli konuşuyordu Bir fit de o verecekti, Genç kadın: — Endişesine hacet yok... Bir anlık hiddete kapıldım. Ben on : dan ayrılır mıyım hiç?... - diyerek gülümser bir yüzle evine girdi. | Nakleden : Hatice Süreyya bu Tefrika numa Geçen kısımların hülâsası Hali adada Gazanfer Rei- sin hazinesinden çıktığı s1- rada, Hasan bir ves işitiyor — Eller yukarı! Bu, İtalyanca bir haykırıştı, Hasan, hayretle baktı: Venedikli askerler. Silâhlarını kendisine çevirmiş lerdi. — Eller yukarı... Yoksa öldür rürüz... Dört kişiydiler. Mukavemet im kânsızdı. Bilhassa onlar müsel - lâh, Hasan değil.. Delikanlı, çarnaçar itaat etti. — Sen Türksün galiba.. Bura- da ne işin var?... Casusluğa mı geldin? Bu sözleri İtailyan askerlerin den biri, Türkçe olarak söylemiş ti, Hasan: —Türküm... dedi. * fakat bu bomboş adada ne casusluğuna ge rası: 103 muhatazasile meşgul oldu. Öteki kürek çekti. Bu ıssız denizlerde nereye gidi- yorlardı? Ancak burunu döndükten son- ra, Hasan, bu sualin cevabını ve- rebildi. Zira, karşısında, irili u * faklı parçalardan mürekkep bir Venedik donanması görmüştü! “ Bunlar buraya nasıl gel * diler?... Burasını nasıl buldular?. Eyvah... Demek ki bizimkilerden daha evvel davrandılar.. Muvaf - fakiyetsizlikten ben mes'ulüm... Hazineyi bulmak işi bana havale edilmişti... Fakat, işte, vasiyetna- meyi ve resmi bile kaptırdım. Bun lara bakarak, benim hazineyi keş" fettiğimi anlıyacaklar ve belki de benim vasıtamla defineye sahip olacaklar... ,, Dişlerini sıktı. “— Ne kadar işkence yapsalar gene söylemiyeceğim...,, Fakat, onu, hazinenin mahre cinde yakalamışlardı. (Herhalde leceğim ?... Kim var ki neyi haber | o tarafları iyice arıyacak, farıya- vereceğim ?... Ben buraya düşmüş biçare bir kazazedeyim... — Sen, onu külâhımıza anlat! kuzum... Burası, Gazanfer reisin | hazinesinin o bulunduğu adadır... Türk donanması da burasmı buk mağa uğraşıyor, biz de.. Sen her halde onların adamısm?... Bizi görmeğe mi geldin.. Ne yaptığı - mızı anlamak İstiyorsun... — Sizi temin ederim ki yanı « lıyorsunuz.. — Şimdi hesabını Haydi... Ellerini tut... Askerlerden biri İtalyanca bi- şeyler söyledikten sonra, deminki tercüme etti: — Bunlar ne? daima kalkık Elleri havaya kalkık vaziyette | delikanlı, hâlâ Lidyanın resmini /$ ve Gazanfer reisin vasiyetname - sini tutuyordu. — Bunlar?., — Evet... Bunlar... Bir resim, /H Türkçe bilen asker, resme iğik| di: — Lidya... - dedi; sonra hay -!f ret ve hiddetle: * Haa., Anlaşılı -'f yor... Biz, onu fırtına neticesinde !İl battı mahvoldu sanıyorduk, bal - buki o da sizlerin entrikalarına kurban gitmiş.. Ne oldu?.. Hesa bını ver bakalım.. Askerlerden biri; — Hesabmı sormak bizim va zifemiz değildir. Kendisini ku - maridafiii yanına götürelim. OÖ hesap sörsun.. Hâsanın elinden kâğıtları ve resfiti aldılar. Onun ellerini sarı * ile ârkasma sımsıkı bağladılar. Önletine katarak yürütmeğe baş ladılar, Sahile inmişlerdi. Bir müddet ilerledikten sonra, kıyıya yanaş - verirsin.. iği i 48 derste kendi cak, hallaç pamuk atar gibi ata- caklardı. Gene, dolayısile, hazin: nin hıristiyanlara geçmesine ken'| disi sebebiyet vermiş bulunacak- tı! Amiral gemisine yaklaşıyor - lardı. Gemilerin güvertelerinden adamlar birikmiş onları seyredi *| yordu. Bir forsa haykırdı: Gayyur usulile i kendine 'Fransızca Bay M. Gayyur tarafından! yazılıp gazetemizde tefrika e | dilmiş olan (48 derste kendiğ! 4 kendine fransızca) notları bu5| İ defa Vakıt matbaası tarafın. $| | dan kitep halinde çıkarılmıştır $ i Memur, işçi, talebe ve herkesi, için faydalı olacak olan bu ki. ii taba, 320 sayfa olmasına rağ men, yalnız 75 kuruş fiyat ko. nulmuştur. Tevzi merkezi Va. şi i hut kütüphanesi, Ankara cad. ii desi, İstanbul'dur. kİTABI Hergün pişecek Yemeklerin tatlıların 4ya yılışlarını bU #kilabedla bulacaksınız. US a Yİ mış bir sandala bindiler. Asker * lerden üçü elleri bağlı Hasanm CADIESIT 15 yatı 100, ciltlisi 125 kuruştur | rik. Yazan: TVENĞJ Hasanı boş adada yakalayanlar haykırdı : “Vayl.. Türk casusul!.. Bizi burada gözetlemeğe geldin ha!.. Elindeki o resimle o kâğıtlar nedir? Ver bakalım!..,, — Ah, Hasan reis.. Sende m yakalandın? Sen de mi aram katılıyorsun?... Bize etmedikler işkence kalmıyor... Hızır reis na s1? Hasan bağırdı: — Cesaretiniz kırılmasın! Kur tulacağız... Muhafızlar derhal Hasanm ağzını tıkadı. Vardiyan, esirlere kamçıyı i dirdi: — Ağzmı açani b Görmüyor musunuz? Yakalan mış casus.. İstintaka götürülüyor, Hasan sımsıkı bağlı ve ağzı d tıkalı olarak, gemiye çıkarıld Bir takım güvertelerden köprü lerden, merdivenlerden geçirildi. Kapılardan içeri sokuldu. Ayağa kaldırıldığı ve yüzü & çıldığı vakit, kendisini, kaytan bıyıklı, fayorili bir İtalyan ami ralı karşısmda buldu. Bu amiralın yanında bir de kadın vardı. Hasan: a “Ben bu kadını, tanıyorum.. Fakat nereden?,, diye düşündü. Bu sırada, askerler izahat ver. diler Hasanı nerede ve ne şekilde tuttuklarını anlattılar. Sözlerini bitirirlerken: — Elinde şu kâğıtla şu re im vardı, Onları da get'rd'”* ler, (Devem: v . Kenan Hulüsi Bir yarasa Bir kıza âşık oldu Mevsimin en güzel kitabı Yakında çıkıyor AKŞAM POSTASI IDARE EV! Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu : Istanbul 214 Telgraf adresi; istanbul HABER Yazı işleri telofonu : 24872 idare ve nân * 24370 ABONE ŞARTLARI Türkiye Ecnebi Senelik 1400Kr. 2700 kr. Şvm 1g gag « 1 avın O150 300 İLÂN TARİFESİ Ticaret Uânlarının satırı 12,50 Reami ilânların 10 kuruştur. Sahibi ve Neşriyat Müdürü; Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matboas; | KUPON 345 :24.-236