Çikolata satışları yarı yarıya azaldı Halk acaba çikolatadan bıktımı? Çikolata fabrikatörlerine göre “Hayır! Fiatlar arttı ve kakao gelmiyor da ondan...,, Balık pazarının karışık sokak. ! larında dolaşırken, yerini tari etmesi kabil olmıyan dar bir yer.| de önümüze büyükçe bir bina Şık t Geçen bir hamala sorduk: — Cıgolanta fabrikası! dedi) Mürüubliçe, gürültülü bir yere daldık. Zavallı çikolatacını dökü- lecek derdi öyle çokmuş ki daha: — Buyurun! demeden anlat - mağa koyuldu. — Fena! Çok fena, dedi. Satr sımız son sene zarfmda 460 düş- tü. — Halk çikolatadan bıktı mı, acaba? — Hayır efendim hayır! Fi . yatlar yükseldi. Kakao ve diğer maddeler üzerine konulan yeni istihlâk vergisi So 90 kadar fi * yatların yükselmesine (sebebiyet verdi. Pahalanınca halk almayor. vaziyetimiz çok fena! Bakın, yeni bir Limited şirke - ti teşkil ediyoruz. — Niçin? — Satış azalınca ayrı ağrı fab. rika işletmesi kurtarmıyor. Şimdi fabrikalarrmızı birleştiriyoruz. Masraf bir olacak, bu suretle zi - yanlarımızı kapatmağa çalışaca . ğiz, — Şeker fiyatlarının ucuzla * ması herhalde size tesir etmiş o * Vacaktır, — Oldukça faydası dokundu. Çünkü çikolatada şeker nisbeti yarı yarıyadır. — Peki, şekerin ucuzlaması çi- kolata fiyatlarına tesir etmediği gibi kakaonun ucuzlaması da te. sir etmedi mi? Çünkü kakao fi * yatları buhran münasebetile düş - müş, Bunun istihsal fiyatlarınız üzerine müsbet bir tesiri olması İâzim gelir. — Gerçi fiyat düştü, fakat bu- nun tesiri azdır! Kakao bize İs - tanbulda teslim 95 kuruşa malolv yor, Asıl mesele vergide! Kilosu: na 100 kuruşdan fazla gümrük veriyoruz. Fakat asıl derdin büyü” ğü bu değil! — Ya ne? — Artık kakao ithal edemiy. Tuz. Bürosunun çekmesini çekerek üç kutu çıkardı. — Bunlar şimdi bizim altmı . mız, dedi. Baktım. Bakla büyüklüğünde ve şeklinde kahve rengi çekerdel ler... — İşte bu kakao çekerdekle - rinden bir seneden beri hiç ala * mıyoruz. > —Neden? — Efendim bizim kakaoları miz en iyi cinsindendir. ia YAZISIZ HİKAYE: Afrikadaki altın sahilden gelir Fakat takaş dolayısile o memle ket ile hiç ticaretimiz olmadığır — Bildiğime göre altın sahil İngiliz müstemlekesidir. Türkiye. nin İngiltere ile bir kliring mua” hedesi. vardır. Binaenaleyh “Altın sahilden ithalât yapabiliriz. Gülümsedi. Ticarette mantık yürümez diyen bir tavır aldı. — Gerçi . İngiltere ile bir kli * rig müuahedesi vardır. ,Fakat İn. giltereden gelen mallar. için men. se şahadetnameşi gisteşğyi mec buriyeti vardir. Türkiyeye ancak iagilterede yapılmış mallar girer. Müstemle * ke malları katiyen kabuledilmez — Peki iki senedir'ti€ yapiyor sunüz? Çikolatalarmizda kakao - dan başka şey mi kullanıyorsu * mz? — Nasıl olür? Stok ilmi yardı. Şimdilik onlardan: sarfedi yoruz. Gİ Çikolatacıların tatlı yeyip gaf- lete düşmedikleri belli idi. Evvel. deri hazırikir davrammışlardi. Fâ kat doğrusu bu kadar tatli içiride yaşıyanlârın bir azda derdi 'ol' masa hayat pek yeknasak olurda” KN isi İZ trafı camekânla çetrili mü - düriyet- odasmdan çıktık. İşliyen makineler binayı zangır zangır sarsıyordu. Karanlıkça. bir yere daldık, Gürültü daha çekilmez bir hale gelmişti. Mamafih buna mu. kabil nefis. bir çikolata kokusu ağzımızı sulandırmıştı, Bizi gezdirmeyi üzerine alar zat kulağımıza bağırarak izah et ti. Kirinet Kolonlar Amerikayı o keşfin, Gn yirmi sene kadar sonra Sö, Mekeikada Azlek kabilelerinden biri büyük bir eğlenfi Yapıyordu. Rengüreni: eibiselere » bürünmüş karmızı derili mukaripler yüksekçe bir yerde oturup olan başı vayaz hindi, Hiyleri ie #lisil Telsin etrafında raksediyorlar, şarkı aölliyorlardı. Bu eğlenti bayaz — misalirleri gerefine idi, Kırmızı derili Peisin * yanında oturan meşhur kâşif Fernando Kortez bayretie yer ileri seyrediyordu. Bir aralik fki güzel Hind. W kzn belirdi. Ellerinde toprak kâseler vardı. Birini 'reise, ötekini Kortese uzattılar, İspanyol kâşifi yefiilerin © etieiide biç Bir şey yememeyi ve içmemeyi âdet edihmiş, 4. Fakat kır o kadar cazip İdi ki, ve kırmızı derilerin reisi getirilen kahve rengi (Oimayti o kadar iştiha e içmişti ki, dayanamadı. Küseler bribirini takip © «sti İçtiği gey İspanyolun © son derece boşsa gitti. Bu Andeluzyann nefis şaraplarmdan daha gü zel bir sarhoşluk veriyordu. — Bu, kakao çekirdeklerini ka vurmıya yarıyan âlettir. Bir Transatlantik bacasmı an- dıran koskoca alâmet bir şey gös terdi. — Kakao kavrulduktan sonra işte burada öğütülür. Ondan son. ra “şeker,,ilâve edilir. Fakat şu * radaki makineyi görüyor musu - nuz? (tencere bifiminde bir şey gösterdi) bu âlet şekerle kakaoyu karıştırır. — Aman çikolata yapmak ne de kolaymış. — Durun bakalım! Daha yarı yoldayız. Buna şütilâve etmek Iâzrm! — Desenize İstanbul terkosu çikolatada da yer alıyor. Seyyar bir Çikıdata satıcısı Kahkahalarla güldü. Şaşırdım. — Aman ne söylüyorsunuz, dedi. Başrmıza iş mi açacaktmız? Çikolatanm en büyük düşmanı sudur! Derhal çürütür. Sizin bil - Ertesi gün ayrılmak Üzere iken sordu: — Dün akşarıki içki ne idi? Kırmızı derilerin relsi cevap verdi: — Çokolati | * | Yapanyoi kâşifi Kortez artık Avrupaya | dönüyordu. Hükümdarı Şarikene yeni dünya| ünn İspanyol basinesini doldüracak bir çok| hödiyeler götürüyürdü. Bu hediyeler & içinde gümüş ve altm keseleri © arasında bir çok küpler görünmekteydi. M kalka kâşifi hü klmdarın sade hazinesini! deği, boğaz'nı da düşünmüştü. Bunların ne olduğunu soranla. ra: «.- Çokolati,, diyor, muhatapları anlama yep abdal abdal bükimirken o kahkahalarla gülüyordu. * MK ittezin Avrupaya dönüşünden © serra Aradan çok gegmeden Paris, Lendrâ, Madrit Köpekleri döğeyim derken... HABER — Aksam postası, e ( ğ FRANSADA BİR ÇI KİDLAFA: FABRİKASI Penceresiz, yirmi beşer mumluk bir kaç ampulle aydınlanan bizim gezdiğimiz fabrikada fotoğraf almak imkânı görüleme İ makla yapıldığını öğrenen * İspanyollar, bul diği için bu resmi koyuyoruz. İki benzerlik var ama bu resim ne diğiniz sütçülerle bizim hiç alâ - kamız yoktur! İlerliyerek büyük bir sandığa yaklaştı, Kapağını açıp beyaz bir toz gösterdi» — İşte bizim sütümüz! dedi. Tattım, hakikaten süt gibi lez- zeti vardı. Cehaletimi oradaki iş çilerden saklamak için ses çıkar- madım! Muhatabrım devam etti: — Bundan iki sene evvel süt tozunu Holandadan ithal ediyor ve kilosunu 25 kuruşa alıyorduk. Gümrüğü ile beraber bize burada 130 kuruşa maloluyordu. Bereket versin şimdi Türkiyede biri Bur- sada, öteki Karsta olmak üzere iki tane süt tozu fabrikası yapıl * maştır. — Süt tozunu şimdi kaça alıyor sunuz? — 10 kuruşa... Yürüdük. İçinden kakao ile süt tozunun karışmasından mü * rekkep bir toz akan yerin önüne gelmiştik. Rehberimiz devam etti: — Kavrulmuş ve öğütülmüş kakao şekerle karıştırıldıktan son ra içine süt tozu ilâve edilir. Bu - yurun şu tozdan bir tadın. Nasıl Çikolata gibi değil mi? — Evet. — İşte bu ham çikolatadır. Bur na kakao yağı ilâve etmek lâzım. Çikolatanın meraklı tarihi ve Azsterdamdâ bir çok peni (yerler açti! mağa başladı. Bunlara “Çokolati yerleri,, de. siliyor, zamanım zenginleri buralarda topla rıyorlar, içmesi beyaz ırktan fik deta Kor, teze casip olan bu içkiyi içiyorlardı. Evet, o zamanın “Kokteyli "Çokelati,, disuşiu, Bu içki çok pahalıydı. Çünkü bunun kakao çekirdeğini kavurup içine baharat kat sırrı, bir asırdan ziyade diğer Avrupalılar dan saklamağa muvaffak; olmuşlardı. İstih. #al, inhisarlarında kaldığı için çokoletir Av. rupa piyasalarına yüksek fiyatla satmaktsy! diler, ; İlk gekli aarhoş edici olan çökolatir garp) laştırıp bildiğimiz çilkölnta yapan Fransız , lardır. Bunu 19 uncu asırda bir Fransız yap, muştur, Çokolati bizde fik defa o Tanzimattan &onra görülmüştür. Cumhuriyet devrine kar dar Türkiyeye hep hariçten getirilmekteydi. Bügün ise İstanbu'da dokuz çikolata Sabr yası bulunmaktadır, fabrika arasında yalnız ismen de olsa size bir fikir verecektir! dır. Çikolatada 6710 kakao tozu bulunursa o 20 kakao yağı bulu. nur, Bunu kaknodan istihsal edi * yoruz, Bakım kazandaki hamuru görüyorsunuz değil mi? İşte bu çikolatadır. Parmaklarımızın ucile tattık, Mükemmel! Dar merdivenlerden yukarı tır mandık. Sıra sıra dolaplar, ilk gö. zümüze çarpan şey oldu. Büyük bir kazanın etrafma beş kişi toplanmış ellerindeki malalar. la aşağıda hazırlanırken gördüğü- müz çikolata hamurunu kalıplara dolduruyorlardı. Dolu kalıplar bu büyük dolaplara konuyordu. — Demek çikolata hamurunu bu buz dolaplarında donduruyor. sunuz? “Nihayet anladımız,, der gibi bir tavır takmdr. Diğer odaya geçtik Burası her taraftan aydınlık ve kalabalıktı. Duvarda raflarda rengârenk kutu lar ve kâğıtlar odaya âdeta bir ha. fiflik veriyorlardı. Fabrikanın o ağır havasından kurtulmuştuk. Anbalaj odası fabrikanm en en- teresan yeri idi. Ufak makinelerin atrafına ikişer kişi dizilmiş , bir taraftan sade çikolata sokuyorlar diğer taraftan güzel anbalajlı gis kolatalar alıyorlardı. Rel'hberimiz gururla: — Bu küçücük makine 4000 Tira dır, dedi. Fakat yirmi kızın işini görür. O kadar çabuk anbalaj ya" par. Arsruluşal meselelerden biri bu fabrikada da tezahür etmekteydi. Dört bin liralık bir makine yirmi fakir kızcağızı işsiz bırakmıştı. Bir masanın başına on kişi ton- lanmış, onlar da çikolataları kâğıt lamakla meşğuldü. Güldüm. Alay etmek sirası bana gelmişti: — Galiba makineleriniz kâfi gelmiyor ki anbalâjın bir kısmını elle yaptırıyorsunuz? — Hayır! dedi. Makinelerimiz lüzumundan fazla ! yalnız onların yapamıyacağı bazı işler var. Tali- lileri tayin edemezler. Bu gördüğü nüz kızlar çikolatalara ikramiye- leri koyuyorlar. İkramiye bizim için en iyi reklâmdır. Nitekim Ye- nice sigarasına bile ikramiye koyu. yorlar! .. | m zilini si