Yalanları A, merikalr Vilyam Marston| | adlı bir mühendis yalan- meydana çıkaracak olan ye makine keşfettiğini iddia | | ir! | Sorguya çekilecek olan adamın! İl Yen ile ellerine bu makineye| İl! olan bir takım borular bağ - | tadır. Suallere cevaplar a- | , başlayınca, (o makinenin indeki beyaz bir silindir bir ta” 9 çizgiler kaydma başlamakta. Verilen cevaplar doğru ise ir üstüne düz, yalan ise iğri, çizgiler çizilmektedir. Yalan söyliyen bir adam kal-| İızla çarpmaktadır. En küçük! i Yalan söylenmiş olsa”bile, ya *! İİ) <1 sâkim olamamakta ve kalbi İİ, Sarpmakta olduğu için, makine Yalanı meydana çıkarmakta Mahvedilen servetler NAR merikanın devlet statistik | enstitüsünün hesaplarına gö" İs 1925 senesinde kahve fiyatla- İ düşürmemek O maksadile, | 50,000 çuval kahve Brezilya - | denize dökülmüştür. | Amerika birleşik cumhuriyet İ “dahilinde, hayvan ve domuz İL 8 fiyatlarını düşürmemek için, | 0000 domuz, 600,000 inek , İmüştür. Bu esnada, yine A. h kada 200,000 ton mısır yakı”! İl Yok edilmiştir ki, bu mahsulle, “in Fransadaki açları aylarca | mak mümkündür. | Milyonlarca fakir ailenin ço - lr, süt yüzüne hasret çeker- İL8 Los Anjelosda 200,000 litre yerlere dökülmüştür. Romanyada Kın ve gümüş madenleri Omanyada, hükümetin inhi” sarmda olan altın ve gümüş Menleri, bu senenin altı ayı! inde, geçen seneye nisbetle; & fazla varidat getirmişler -' İnen miktarı geçen seneye nis” yüzde 47 artmış ve yerden i altımlar 460 kilo 132 gra” 1 Polmuştur. Kazılan gümüş mik İse 2701 kilodur. atro seyircileri- ,ne kolaylık NU sene Alman tiyatroları, se- yircilere çok büyük kolayiık İş dirler. Berlin ve di - büyük şehirlerdeki tiyatrolar, itcili, tiyatro bittikten sonra ine kadar kendi hususi oto”! he parasız yollamaktadır - Soğuk algınlıkları iladelfiyanın sağlık direktö -| öy Tü doktor J. Vilson adi so “! algmlığının en çok rahatsız - çıkaran makine keşfedildi! İ sütten sun'i yün yapmanın kolayr | İ bu vadide uğraşılmakta olduğu - & ren bir hastalık olduğunu İn ir. N direktör kendi bölgesinde doktorları bir araya topl - meydana birlerin listesini yaptırmıştır. Bu listeyi aynen alıyoruz: 1 — Harareti istikrarda olan yerlerde çalışmız. 2 — Vücudünüz soğuktan tit - remiyecek kâdar üst baş geyiniz. 3 — Yorgunluktan çekininiz. 4 — Güneşli günlerde bir müd: | det açık havada dolaşmız. İ 5 -- Her yemekten evvel elle" rinizi dikkatlice yıkaymız. Uzvr yetinize bir takım mikropları sok” mak için ellerle ağız en iyi vası - , ! : tadır. luykuda insanın içinden kolay kolay! 6 — Soğuk aldığınızı hisseder etmez hemen yatağa giriniz. Ve hastalığı tamamile geçirmedikçe yataktan çıkmayız. Sütten yün yapıyorlar ğtalyan gazetelerinin yazdı - | ğına göre, bir İtalyan âlimi! nı bulmuştur. Viyanadaki doçentlerden mü - hendis Linert bu husustaki tecrü belerin yeni olmadığmı, ve uzun senelerdenberi (O Almanyada da nu söylemiştir. Süttem hasıl olan elyaf, keşfe” lanan bir madde ile sun'i yün haline konulabilmekte imiş... Nobel edebiyat mükâfatı BB“ seneki Nobel edebiyat mü” kâfatı henüz hiç kimseye ve- rilememiştir. Mükâfat için Fran - sız şairi Valeri ile, Finlandiya ya” zıcılarından Sileutunun * isimleri geçmektedir. Yunanlı yazıcı Palamas'm mü. kâfatı alabilmesi ihtimali çok az - dır. Yugoslavyanın gemileri MV vsoslavyanm büyük nehirle * rinde 2,318 parça gemi, mo- törlü şilep, motörlü kayık, made- ni mavuna, ve saire vardır. Gemi şirketlerinin en büyüğü, devletin elindedir. Tunada nakli *! yat hususunda Yugoslav gemileri çok büyük işler görmektedirler. Bütün Yugoslav gemilerinin hac- mi 529,945 tondur. iDç yeni harp silâhı smi henüz gizli tutulmakta olan bir İngiliz ibtiyat za- biti, gizli lâboratuvarında müs - takbel muharebelerde çok önemli öldürücü işler görecek olan üç tür lü yeni harp âleti yapmıştır. “S — Bomba,, markalı bom - balar, harp tayyarelerinde kulla” nılacak olursa, şimdiye kadar kul- lanılmakta olan oObombalardan yüzde yüz daha fazla hasarat ya- pacaktır. İkinci âlet, sahra topla- rmda kullanılacaktır ki, göreceği iş, hedef ve isabet ettirme noktai nazarından çok önemlidir. Üçün- cü âlet ise, yalnız tayyareler tara- fından kullanılacaktır ki, bunun ne olduğu henüz gizli tutulmakta- soğuğa karşı almacak ted | dır. BİRAZ DA ŞAKA Tatlı © trk üzüm—hoş, fıstık, üzüm olsa yaa bu HABER — A postası Şeker bayramı için Cumbhuri- yet gazetesi bir müsabaka açmış. Eğer ben bu müsabakaya girecek olsaydım eski tatlılarımızın en hafifi, enlezi2 ve en sakal oynat- mazlarindan kabak tatlışı ile gi- rerdim, Kabak tatlısı me yağ ister ne un, ne süt, ne yumurta... Onun istediği biraz ceviz içi, biraz f1s-! da olur,olmasada ya — ve biraz! da pekmez, yahut şeker... Sonra bu tatlı bir takım ağır tat klar gibi ne insanın içine bayğınIkı verir, ne mide kaynatır, ne karm şişirir ve ne de fazla yenilince gece çıkılmaz, Habeş saçı gibi karma karışık rüyalar gördürür! bu tatlı gövdeye hiç te şişmanlık vermedi- ği halde kestane gibi hem hazmı kolay, hem çesnisi lâtif, hemde! besleyici mi besleyicidir ha! Ben, dün bir yerde bu tatlıdan söz açmışken birisi sordu: — Bu dediğin kabak tatlısı sakız kabağından mi yapılır? Hiç gülmeden karşılık verdim: — Hayır, asma kabağmdan! O, kendi sorgusu gibi benim bu karşılığımı da gerçekten sana- rak tekrar sordu: — Peki , nasıl yapılır? Yine hiç bozmadan sanki cid- di imiş gibi anlattım: — Asma kabağmın içini gü- zelce oyar... ., — Ey, sonra? ; — Sonra içine koyar... — Sonra... — Sonra, istersen onu sarım. saklı yoğurda bulayıp tepsiye dö, şer, götürüp fırma verir ve kıp kır- mızı olduktan sonra üzerine biraz gül suyu ile tarçm serpip kollarını sıvar, geçersin karşısına! — Alay mı ediyorsun? — Ha şunu bileydin! Hiç asma kabağmdan tatlı olur mu bea -| dam? İ — Öyleyse balkabağından o - lacak! — Bal kabağından da olur am” ma, aşıl enfesi helvacı kabağın- dan olur. Hani şu içlerinin kupku- ru turunculuğu dışlarındaki be * yazımtırak kabuklarınm üzerine vurmuş yusyrvaulak ve yine dış - larımın biçimi, eski orta oyunu ka- vuklularının kavukları gibi dilim dilim ayrılmış helvacı kabakları vardır ya... — Ha.. ha.. Bildim, bildim.. —Hah, işte benim dediğim tat k, bu kabaklarm tatlısıdır. Bunla- rin tatlışı da iki türlüdür. Birisi, şekerli krema bir çok kimselerin bildiği ve bazı! lokantaların yaptığı gibi kabukla- | rı soyulup ince ince doğrandıktan sönra tatlıda kaynatılarak ve üze” rine fındık, ceviz ekilerek yenile. nidir. Ötekisi ise bu kabuğun sap tarafından yuvarlak bir kapak a- çılır, sonra sivrice bir bıcakla içi” nin lüzumsuz yerleri, çekirdek - leri ayıklanır ve o ayıklanan yere az haşlanmış pirinçle dövülmüş ce viz, fıstık, üzüm, toz şeker - eski- den pekmez konulurdu - dolduru- lur. Ondan sonra da önceden çr karılmış olan kapak tekrar yerine kapatılıp balmumu ile yapışlırıla- yiyelim, tatlı konuşalım! Yazan: Osman Cemal Kaygısız — Gerçekten iyi bir tatlıya ben ziyor! — Elbette benziyecek... Müba- rek frrından cıkıp da sofraya kon- duktan sonra kestane şekerinden farkı kalmaz. Ve insanm yedikçe | yiyeceği gelir. eği Bizim kabak tatlısmın tarifi bittikten sonra başka biri sordu: — Bir de eskiden kurban bay- ramlarında yapılan bir tatlı yah ni varmış, o ne çeşit şeydir? Hemen yüzümü buruştuzdum: — Rica ederim, sus! Hem bana şalgam kompostosundan, pırasalı aşureden bahset te o mübarek | tatlılar artığından bahsetme! O - | cağı sönesi o tatlılı yabniyi vak -| tile herhalde ustasından bed dua | almış olan acemi “bir aşçi çirağı | icad etmiş olmalı! Düşünün bir kere, sahanın, yahut tabağın içinde yağlı yağlı kaburga kemikleri; but, kuyruk parçaları sıcak pek - mezin içinde ağdalı ağdalı yüzü - yor... Bu parçalardan birini ağzı. na götürmek değil, bunlarm uzak tan yüzlerine bakmak bile insa * run midesini allak bullak etmeğe yeter de artar bile! — Peki, sen tatlılardan hangi- lerini sever, hangilerini sevmez - sin? —Bu dediğim tatlı yahniden başka ağır olmamak şartile he * men bütün tatlıları severim. Ha - mur işlerinden en çok taze pey - Dir tatlısı, sütlü Yumurtalı ev' re * vanisi, Selâniğin tez piştisi gibi Rumeli tatlılarma pek bayılırım. Ağır yapılmamak şartile Girit bak İavası, evlerde yapılan ağdasız ekmek kadayıfı da fena değildir. Yine hafif olmak şartile yassı ka- dayıf, kendim pişirmek şartile süt. lü irmik helvası da bence hatırı sa yılır hamur işi.tatlılardandır. — Ya tulumba, ya hurma tat - ları, ya kaymaklı güllâç? — Bunları yesem de olur, hani yemesem de... Hele üzerine Top lop o canım kaymağı oturttuktan sonra güllâç değil, sade suya naz- laç bile yenir? — Nazlaç nedir? — Hani koyunun bulunmadı. ğı yerde keçiye Abdurrahman Çe- lebi dedikleri gibi eskiden evlerde süt bulunmadığı zaman pirinci sa” de su ve şekerle kaynatıp bir tatlı yaparlardı ki buna nazlaç derler- idi. — Ya kompostolardan hangi - leri makbuldür sence? — Kompostonun reçelle hoşaf arası bir şey olması lâzımken son zamanlarda İstanbul lokantaları * nm çoğu doğrudan doğruya sulu hoşafı komposto diye müşterile » rine dayıyorlar. Ben de zaten kom postodan çok hoşafı sevdiğim için keselerimizin zararına da olsa bu, benim hoşuma gidiyor. Halbuki eskiden böyle benim gibi kompos* todan çok hoşafı sevenler, lokan- talarda önlerine komposto geti - rildiği zaman onu, tıpkı, bazı er * menilerin sabık pilâvları sulandı. rıp çorba yaptıkları gibi o sa - bık kompostoları önlerindeki su ile sulandırıp hoşafa kalbeder, öy le içerlerdi. Komposto ve hoşaf - ı rak derince bir tepsi içinde olduğu| lardan en çok sevdiğim ise ayva - gibi fırma verilir. dır. Ayvadaki çeşni, koku hiç bir meyvada yoktur. Sonra bu müba” rek meyva biraz da karbonat gi- bidir. * — Yahu, tel kadayıfını unut- tuk, o nasıldır.? — Eğer geçende hakka göçmüş olan sevgili şairimize bu sorgu 80- rulmuş olsaydı, hiç kuşkusuz, o, tel kadayıfını bütün öteki tatlılardan üstün tutacaktı.? — Sebep? — Sebebi, tel kadayıfınm bi- çimi, rengi cananın o tel tel sırma saçlarma benzemesinden... — Tahin helvası nasıldır? — O mübarek, tatlılarm en göuülsüz , en fıkaraperver ve en demokratlarındandır . Böyle'ol - makla birlikte ağırlığından , koyu- luğundan dutkal gibi tepsiye ya” hut tabağa yapışarak bir türlü kop” mak bilmiyen ağdalı baklavalarla ekmek kadayıflarından tahin hel- vası daha çok insanın yüzüne ve midesine güler. Sonra ağızda dağı" İırken onun bir çeşnisi vardır ki değme yerli ve yabancı tatlılarda o çeşni bulunmaz. Üstelik genç, sağlam, yıpranmamış mideler için o ne kuvvetli bir gıdadır. Hele eski helvacı ustalarınm, Kastamonulu Helva pişiricilerinin halis pekmez, halis şekerle yaptık- ları o portakallı, bergamatlı ve gev recik tahin helvaları yok mu, insa nın bunları yedikçe yiyeceği geli- —>- Bal sever misin? — Hiç binbir çiçeğin özlü, şi- fali, güzel kokulu iliklerinden çe- kilerek tabiatin en ince inbikle » rinden süzüldükten sonra ortaya konulan ve bütün tatlı nesnelerin lezzet, nefaset, fayda gibi güzel - lik ve özelliklerini tarif için alem olan © canm ( Bal ) sevilmez mi? Ancak ne yazık ki, yıllardan beri üğüttüğü en çetin, en yıpram dırıcı yiyinti ve içintilerden bi - zim mide değirmeni, şimdi tatlı * ların içinden Lokman Hekimin doksan yaşındaki hastalara dahi: — Çal kaşığı, yemene bak! Dediği muhallebiyi bile biraz nazlanarak üğütüyor! Orun için artık balla * kaymak siz gürbüzlerin, hoşafla kabak da biz yorgunların tatlısı olsun! Bu sefer karşımdakilerden bir başkası atıldı: o» — Ya zerdeye ne dersin? — Ne diyeceğim: Zerde, zerde, oh zerde, Pilâva altın perde... Altın gibi mübarek: Şifadır bir çok derde!