16 Aralık 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

16 Aralık 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

iSakil, tercüme ve iktibas hakkı mahfuzauı., “Güya adin “Tezveren,, , ba- niya? Cinler periler daha çabuk iş görüyorlar. Tevfik beni alsın diye sana ne kadar mum adadım. Herifi bir de sürgüne yollattın. Bari herifi çabuk getirse. Ben çin. geneyim diye yapmıyorsan Rabi. ayı düşün. Beş vakit namazında bir hafız.,, Penbeye göre, Rabianın tut. tuğu yol bambaşka. O ne türloye| gidiyor, ne de bakıcıya. Dağru' | dan doğruya kendisi dua ediyor. | İşte gene seccadesini yayıyor. O, | Rabianın harekâtın: hep du. vardaki uzun, ince gölgesinde seyreder. İşte namazda. Uzun, si yah gölge eğiliyor, diz çöküyor, başını yere koyuyor,kalkıyor. Be yaz badana üstünde bitmiyen, tü» kenmiyen siyah gölge oyunu! Ni. hayet dua ediyor, Rabia,dizleri * min üstünde, elleri açık, yüzü yan dan, bıçak gibi keskin çizgileri ile nasıl bir dilek ateşi ile yanı - yor? Nasıl “İşte vazifemi yaptım, sen de İstediğimi ver, der gibi uzun uzun dua ediyor. Ayuçları hep açrk, gökten inecek inayeti kapmak için. Penbe, bu ince gölgede“ kızın | değişen arzularını, yahut arzüsuz. luğunu okumağa alışmıştı. Bazan | bu gölgede müphem ve yorgun bir mana vardı, Namaz bitince ek | leri dizlerinin üzerine iniyor, göl. ge yüz bir hayal gibi gülümsiyor. Penbe her zaman, Rabianın iğin- den kopar gibi çıkan “âmin,, ine! iştirak ediyor, akabinde de kızı! lâkırdıya tutmak istiyor. Rabia hemen namazdân #on- ra Penbenin yataktan açmak iste" diği lâfa hiç cevap vermezdi. Ya sülrüt eder yahut homurdanır, her vakit uzun uzun esnerdi. Çinge- nenin açmak istediği bahis de hiç değişmiyordu: Konak ve Sabiha Hanım. “Paşa ile Hanım efendi, Hilmi Bey sürgüne gitti gideli konuşmu- yorlardı.., “Sinekli bakkalda bunu bilmi" yen mi kaldı!,, “Evvelsi gün barıştılar. Hanr- mefendi düğün hazırliği görmeğe başladr.,, “Bu kadar çabuk ha!,, “İş içinde iş var, Rabia. Hala- yıklar Bilâl Beyin etrafında per vane,.. Ondan başka haremde vel kek denilecek kimse kalmadı ki. Bayılmalar, ayılmalar... Oğlan tasvir gibi. Ağlamış yüzlü Hilmi Beyden bin kat ziyade küçükbey. |” lik yaraşıyor.,, “Sonradan görme köpek! Mihr ri Hanım ne âlemde?,, Bu akşam Rabianın ilk defa Penbenin lâkırdısına cıvap veri» şi, konakla alâkadar olsu, Çif- gene ballandıra ballandıra anla” iyor. “Hep ağlar durur. Ne kadar! çabuk düğün olursa o kadar iyi. Malümya evde kalmış kızlar... Mihri Hanrm gelin olursa evde kalmış kız bir sen varsın.,, Cevap yok. “Rabia, uyudun mu?,, “Gene ne var, teyze?,, “Düğüne gidecek misin?,, İ “Konağa bir daha ayak bar mam demedim mi?,, “Hanmmefendi seni düğüne gelsin diye Eyüp Sultana kurban adadı.,, Rabia müstehzi, “Sana ne adadı, teyze?,, “Bir çift mercan küpe,, “Âlâ, âlâ... Allah aşkına bırak uyku uyuyalım...,, Çingene arkasını dönünce uyu- du. Rabia, biraz uyanık kaldı. Penbenin hakkı vardı. Selim Pa şanm kızı gelin olunca © civarda en yaşlı kız Rabia olacaktı. Ni. san gelirse on sekizini bitiriyor. Halbuki Sinekli bakkalda on beş yaşından yukarı evlenmemiş kız yok. Fakat Rabia kime varabi- lirdi? Orada biricik muvafık be- kâr erkek Sabit Bey ağabey, Ra- bis içinden güldü. Hakikat onun varabileceği bir tek erkek yok. Böyle diyor amma şuyrunun en alt tabakasmda bir sima var,ve her zaman vardı. Yüzü çizgi içinde bir küçük adam, gözleri korgi bi. Ve 'elleril, Şimdironlarım- insanı alt östeden havalar çalarken piyano. nun üstünde uçuşunu görüyor gi bi. Herkes bir tek nağme, bir tek hava çalar. Hattâ Vehbi dede bir le. Fakat o eller kaç ayrı havayı birden. çalıyor, nasıl adamı şaşır. | tan bir âhenkle hepsini biribirine mezcediyor!, Çok geçmiş yılların birinde on üç yaşında bir kızın Sabiha Hanmma sorduğu suali işi tiyor gibi, “Bir Müslüman kızı bir Hıris- tiyanla evlenirse ne olur, efen. dim?,, Bu kız Rabia mıydı? Wv Sinekli bakkalın köşesini rüz- gâr gibi döndü, İstanbul bakkali- yesinin içine daldı. Akşam yakla. şiyor, İstanbulun lodos günlerin den biri. Sokağın üstündeki ışık yolu erguvani, Tâ köşelere kadar sokulan bu kızıl aydınlık loşlukla karışıyor, dükkânın köşelerinde toplanan karanlığa nüfuz ediyor. Eşyalar turuncu bir karaltı içinde. Akşam pazarı. Son müşteriler. Bir ihtiyar kadın iki kız çocuk. Pregrini Rabiaya bulduğu kârlı bir işi kendisi haber vermek istemiş gelmişti. Rabiarın arkasında ge- ne bol yenli siyah yeldirmesi, ba- şında yazma baş örtüsü sağa sola seğirdiyor, müşterilere hizmet edi- yor. Kızın işi bitinceye kadar kö- şede bekledi. Son müşteri çıkınca elini uzattı. “Ellerim kirli...,, dirmesine sildi Ellerini yel. ! (Devamı.var) | m ka çırılan Türk kızı “ İLKKANUN — 1985 yaz Neclâ, acaba, Nevyorktaki çetenin elinden nasıl kurtulup gelmişti? Doktor Kenanın kafasında, günler geçtikçe bir çok istifhamlar kıvrılıp kalıyordu! 4 Ri O gün M. Paşa Beyoğlundan! yeni dönmüştü. l Eve geldiği zaman Nesrinle | doktor Kenanı salonda tesisi İlkönce kendini geniş bir koltuğa atarak: — Çocuklar, dedi, bugün Nec! lâyı biraz daha iyi buldum. Za « vallı yavrucak ne kadar da za yıflamış. Sonra Nesrine döndü: | — Neclâyı yoklamağa gittin mi yavrum? — Gitmez olur muyum, Paşa amcacığım? Dün bu haberi du * yar duymaz kendimi hastahaneye attım, — Seni de tanımadı, değil mi? — Neclâ hafızasını kaybetmiş. Kimseyi tanrmıyormuş. Fakat ken disini tedavi eden Amerikalı dok- tor bana büyük ümitler verdi. Za- vâllr Neclâcık.. Büyük bir kaza atlatmış. Paşa başmı sallıyarak sigara * smı yaktı: — Hastahaneden dönüşümde dostlarımdan bir kaç doktorla gö- rüştüm, Onlar da bana'ayni'söz * leri söylediler. Yavâş yavaş açı * lir, iyileşir.. Tahattur “devresine girince hepinizi tanrmağa başlar dediler, Hamdolsun Tanrima! O- nu dünya gözile gördüm ya. Doktor Kenan, Paşanım neşesi- ni kaçırmaktan O çekindiği için Nesrine gözünün ücile baktı. — | Doktorun bu bakışında: “Sakın Paşanın maneviyatmı bozacak bir İ şey söyleme!,, demek isteyen bir mana vardı. Zeki kız, doktorun ne demek istediğini anlamıştı. — Evet, Paşa amca! * diye ce- vep verdi. . Sağ olarak buraya! geldi ya. İnşallah yakında hafr| zasını da toplar.. İyileşir. Sonra biraz daha ümit verici bir tavırla şu sözleri ilâve etti: — Tedavisi biraz uzarsa, ta - nınmış hekimlere de müracaat edi lir. El birliğile tedavisine çalışı - Ir. Paşa bir sade kahve içtikten sonra, doktor Kenana sordu: — Amerikalı profesör kızımın ! hayatını kurtardığı için, para bu- susunda kendisini daha fazla bekletmek istemedim. On bin dolarlık bir çek verdim.. Acaba kâfi gelir mi dersin? A Doktor Kenan: raya kadar getirmek, cidden bir fedakârlıktır. Burada kaldığı müd detçe de kendisine masraf olarak münasip bir yevmiye vermelisi * niz! M. Paşa kalın kaşlarını kaldı - iğ rarak doktorun yüzüne baktı: © | — Tabiidir ki onu da düşüne- ceğim, Memleketine o dönerker. kendisine yol masrafı olarak bir mikdar para daha vermek bor cumdur, Fakat, sana bir şey söylü yeyim mi, doktorcuğum.. Şu Ame- rikalrlar hakikaten iyilik yapma- sını seven, bir hayatı kurtarmak için, kendi canını tehlikeye koy * maktan çekinmiyen insanlarmış. | Paşa bu sırada ayağa kalka - rak: odama gidip soyunayım. İ Yavaş yavaş yürüyerek salo -! “İ nun sağındaki kapılardan birini | açtı,. İçeriye girdi. Şimdi doktor Kenanla Nesrin başbaşa kalmışlardı. Nesrin yavaşça doktorun ku * lağıma fısıldadı: — Paşa yine kesenin ağzını aç mış. Amerikaya gönderdiği yet . miyormuş gibi, şimdi de burada çekler dağıtmağa başladı. — Bundan başka yapılacak bir şey var mi? Buraya kadar kızın: sağ olarak getiren adamı elbette memnun etmeğe çalişacak. Nesrin çok sinirliydi.. Neclânın halini gözünün önüne getirdikçe: — Bu kıza ne oldu böyle?! . di. ye söyleniyordu. - İstanbulda iken ne kadar neşeli ve sıhhati yerin - de idi. Senelerce bir'mektebe be- raber gittik., Küçükten beri bir arada büyüdük, Nasılsa bir çılgın lik yaparak o Amerikalı zengine kapıldı.. Onunla birlikte Ameri - kaya gitti, Halbuki milyoner zan Resmini gördüğünüz bu kadın Mis Edvards Eizi adlı bir Amerikalıdır. Nevyorkta yapılan bir müsabakada “Amerikanın en güzel gözlü kızı, unvanını kazannuştır. nettiğimiz adam meşhur çetenin reisi imiş. Doktor Kenan, Nesrinin bek lediği mevzua döndüğünü görül | cedayanamadı: —Yemeği birlikte yiyeceğiz, de | di, bana hiraz müsaade edin de; — Anlamak istediğim bir ml ta var, yavrum! Neclâ bu elinden nasıl kurtulmuş acaba — İşte ben men bunu anlami istiyorum ya.. ün Ameriki gazeteleri ekeni İ yoruz!) diye çarşaf çarşaf yazdığı balde, Neclânm. Nevyofl limanından transatlantiğe psi bindiğini ve vapura binerken 9 sıl düştüğünü araştırmak lâzr değil mi? Bu Karanlık noktalaf Amerikalı doktor anlatmadı m Doktor Kenan sigarasını yak tr: — Amerikalı doktor da est#! rengiz bir adam, Kendisine bu d hetleri sordum. Bana kısaca vef diği cevap şundan ibaret: Nevyorkta hastalanmıştı, Kendi! sini tedavi ediyordum. Son. daki kada kendisini İstanbula kad* götürmemi arzu etti. Onu ii yet namına buraya getirdim. B | Ka bir şey bilmiyorum.!,, ni bakalım, ayıkla pirmtim tay I Nesrin gülüyordu: — Bu pirinçte o kadar çok var ki... Diyerek ayağa kalktı. Doktor Kenanm kafasında 8 İ rib istifhamlar kıvrılıyor, bu muammanım içinden ç imkânmı bulamıyordu. — Yavrum! dedi. Bu işin aY dınlanması için biraz bekliyeceği Bu adam, iyi kötü, bir fedakâr Irk göstermiş demektir, Ameril hastahanesi baş hekimi de gizlice teminat verdi: (Dol Neelâyı büyük bir ihtimamla ** davi ediyor.) dedi. Onun başla! İ ğı tedaviyi, yine onun bitirmesi İ ammdar. — Desene ki,bütün haki | Neclânm ağzmdan dinlemek onun iyileşmesini bekliyeceğiz. — Bundan başka bir çıkar varsa, söyle? (Devamı var" Londrada açılan bir hayvan ser gisinde böyle manto koyun.af da teşhir edilmiştir. Hava çok soğuk olduğu için, kıymetli ko * yunlarının üşümesinden korkan bir çiftçi onları böyle giydir * miştir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: