109 — Bu sırada çelik küre şiddetle sarsıldı, Hepsi yere düştüler. Ssat on bire doğru bir uşak gele - rek sofrayı kurdu. Yemeği getirdi. Bi! zim serseri büyük bir iştahla mükem-| mel yemekleri, nefis şarabı omideye indirirken uşak kaybolarak birkaç da- kika sonra elinde bir para torbasiyle keri döndü, Pardayan gülerek beyaz dişlerini Meydana çıkardı. — 0, ohi. Bu nedir? — Möysyönün ilk maaşı. Möysyö belki yolda parasız kalmıştır diye dü. şünen Monsenyörün o vekilharcı size verilmek üzere bana teslim etti. Pardayan kendi kendine; — İşte insanr son derece hiddet - Jendirebilecek bir uşak? diye düşüne- Yök yüksek sesle: — Pekâlâ! Vekilharç pek güzel, iyi ve tam bir vekilharç gibi düşünmüş! Mösyö de kendisinden memnun kaldı. Zannedersem bu Mösyö ben olacağım. Fakat dostum bunun içinde kaç para bulunduğunu biliyor musun? — Evet Mösyö! Alıt yüz Ekü! — Altı yüz ha! Halbuki benim maa, $ım beş yüz Ekü idi. — Çok doğru Mösyö, Fakat vol pa- ranız da var. Vekilharç bunu da Mös- yöye söylemekliğimi ayrıca tenbih et. ti. — Yüz Ekü de yol parası! Teşek- kür ederim. Dostum, lütfen torbayı a- Geniz. — Başlistüine Mösyö! dedi. — Beş Ekü almız! — Başüstüne Mösyö. — Onları cebinize koyunuz. Gidip #;hatime bir içki içersiniz. Uşak yerlere kadar eğilerek; — Teşekktr ederim Mösyö. Yarm 266 PARDAYANLAR Yİ yori Messi ve SAYAN dığarr çıkıp çikma; mayı düşünüyorlar. son meteliğine kadar bu Ekülerle sıh. hatinize içeceğim cevabını verdi. — Niçin yarın dostüm. Bugün ne den İçmiyorsun? Yarın ne olacağın belli mi? — Evet, fakat bütün gün Mösyönün hizmetinde bulunmak üzere emir al - dım. — İşte ben de bunu öğrenmek is» tiyorum, demek ki... — Mösyöyü terketmemeğe ve ken- dilerinden uzaklaşmıyarak hizmetle » rinde bulunmağa mecburum , Şövalye: — İşte can sıkıcı bir nezaket gös - teren bir hayvan! Fakat benim hay - Yanım ne oldu acaba? diye dilşünerek; — Dostum elini torbaya sok! dedi, — Başüstüne Mösyö... — Beş Ekü daha al! — Aldım Mösyö. — Pek iyi, Şimdi doğruca Vukitet meyhanesine gideceksin! Orasının ne- rede olduğunu biliyorsun değil mi? — Biliyorum Mösyö. Luvr ile Tere, ander arasındadır. — Tamam! Dün ödemeğe unuttu - ğum on bir frank borcumu ödersin, Üst tarafı da senin. Orada bulunan a- tımı da al buraya getir. Haydidos. tum git. Ben şimdi biraz dinlenmek için uyuyacağım. Geriye döndükten sonra beni uyandırırsın! Uşak kımıldanmadı. — Ne duruyorsun? — Yarın gideceğim Mösyö!.. — Amma tuhaf ha! Ya benatıma bu gece binmek istiyorsam? — Monsenyörün ahırındaki atlar, emrinize hazırdır. Pardayan bu budala uşağın sırtın- 111 — Jorj: — Meçhül bir ip bizi çekiyor. Burada ya İnsanlar var, yahut da bu bir ahtapottur, dedi, “114 “Nihsyet, ne otursa olsun diyerek yiyecek bulmak için, silâhlariyfe birlikte sahile çıktılar, PARDAYANLAR 261 da paralanacak bir sopa bulunup bu “1 lunmadığını görmek üzere oetrafma bakındı. Fakat bir düşünce birdenbire hiddetini geçirdi. Gülmeğe (başladı. Yemek de bitmiş olduğu için bardağa şarap koyarak zindancısma uzattı: — Adım nedir dostum? — Emrinize hazır Didye okulunuz Mösyö, — Pekâlâ gidip dışarıda o içmiye ceksin, şu şarabı yuvarla bakalım.. — Vekilharç bana, Mösyönün şa - ralından içersem konaktan kovulaca- gvmı ve belki daha fena bir muameleye uğrıyacağımı söyledi, Pardayan içinden: — Sefil serseri! Beni oyalıyor! de. “di. — Pekâlâ! Hem sadık hem İtaatli bir adamsın! Doğru cennete gidecek - sin! Pardayan ayni zamanda ayağa kal. karak uşağın masayı düzelttiği sırada odada bir iki dolaştı, Sonra kapıyı ki. litliyerek uşağın yanıma gelip elini o- nun omuzuna koydu. — Demek ki bütün gün yanımdan ayrılmıyacaksın öyle mi? — Öyle Mösyö. — Burada benim içimi sıkmak i - çin durarak uyutmıyacaksın ha? — Hayır Mösyö, ben kapınındı. şında bekliyeceğim. — Ben buradan çıkınca sen de ar - kamdan takip mi edeceksin? — Hayır Mösyö, yalnız vekilhar - en haber vereceğim. — Didiye dostum, eğer seni boğmak #stersem ne diyeceksin? — Hiç bir şey demiyeceğim, yalnız bağıracağım Mösyö, Kendisine engel olundukça kona. ğı gezmek isteği artan Pardayanın hiddeti uşağın bu saflığı ile büsbütün arttı. — Bağıracaksın? Haydi — bakalım, bağır!.. Pardayan bu sözleri söylerken he- men boyunbağını çözerek zavallı uşa» ğın kımıldanmasına meydan verme « den yüzüne dolayıp ağzını tıkadı ve aynizamanda hançerini çekerek soğuk bir tavırla: — Azıcık kımıldar ve gürültü et - meğe çabalarsan kendini ölmüş bil, dedi, Didiye diz çökerek lâkırdı söyl, yemediği için ellerini bitiştirmekle ik- tifa etti, — Ha şöyle, bak biraz adam olma « ğa başladm! Ben de senin o soğuk “mösyö,,lerinden kurtuldum. Şimdi sözümü iyice dinle! Bana İtaat etmeğe karar verdin mi? Uşak itaat edeceğini işaretle an « lattı: — Pekâlâ! Şimdi lütfen arkandaki sırmalı ceketi, ayağındaki sarı getrle- ri başındaki tüylü elbiselerini giyer « ken sen de benim bu elbiselerimle çiz. melerimi giyeceksin. Monsenyörün ve” kilharemın uşağı kılığı bana yakışa « cak mı? Bunu merak ediyorum. Bu sözleri söylerken Pardayan n . şağm soyunmasına yardım ediyordu, Çünkü zavallı adam korkudan titre « diği için tek başma © soyunamıyordu. Birkaç dakika içinde elbiseler de « gişildi. Didiye Pardayanm — elbisesini giymiş ve Pardayan dâ uşağın sırmalı elbisesine bürünmüştü. Pardayan: