Tefrika No; r MAKEDONYA İhtilâi Komitesi Balkanları ölüm dei ve pusa yeri haline getirmiş olan teşkilâtın iç yüzü Yazan: Stoyan Kristof 15 Li İşte böylece ösilerden üçü söz- lerinde durarak ölmüşlerdi. Ertesi sabah şehir kısa bir müd. det için sâkinleşti. Sonra birdenbi- re bir evin önünde bir bomba pat ladr. Askerler oraya koştu. Bom * bayı atan “Kaptan,, Ortzeto idi | Odasındabu şeytan güllelerinden! daha bir kaç tane vardı. En s0 - nuncusunu fırlattıktan sonra o da pencerenin karşısında oduraral göğsünü kurşun yağmuruna verdi Hasan Arap binbaşı, Kaptanın vücudünü süngü ile parçalama": is- teyen bir nefere, güçlü bir tokat attı. Böylece seyahatlerinin sonuna erenlerin sayısı dördü buldu. Şehirde halkın'bir katliam yap- masma mani olmak için Selânik valisi Hasan Fehmi Paşa araba - sına atlıyarak sokakları dolaşma - ğa koyuldu. Bu sırada da Selânik| limanma önce bir İtalyan filosu arkasmdan da bir Avusturya ve bir Fransiz filosu geldi. O günü (Nisan otuzu ve suikastlerin ü çüncü günü) Avrupa gazetelerinin! aytarları da Selâniğe üşüşmeğe başladılar. Dördüncü ve en son gün de gel micilerden ikisi daha ölmek için! verdikleri and: yerine getirerek, | gemicilerden ölenlerin sayısını al- tıya çıkardılar. Bunlar Konstan - tin Kirkoff'la Trayko Tevetkoff - du. Kirkoff ikinci günlin gecesinde şehri karanlıklar içinde bırakan a- damdı. Son günde kendine çeki, zeri Vetdl,"6'Çün için satn aldığı iğek' tapkayı Ağına geçirdi ve baş tonunu salirya sallıya telgrafhane- ye yürüdü, Kapıda duran nöbetçi onu durdurmağa kalkıştı. Kirkoff bir iki adım daha geriledi, cebin- den bir bomba çıkardı, fakat fiti. lini ateşlemeğe vakit bulmadan nöleetçinin süngüsü gövdesine sap- Tarmıştı. Tavekoff ise arabasile vilâyet konağma giderken bir bomba ata: bilmek için valinin köşkü önünde bekliyordu. Nöbetciler şüphelen - idiler ve onu aramak istediler. . O! da kaçarak uzaklaştı, cebinden bir bomba çıkarıp fitilini ateşle - dikten sonra üstüne oturdu. Bir dakika sonra bin bir parça olmuş- tu. Bu bomba, patlıyan en sonun - <cusu idi, o da asilerin iş başında ölen en sonuncusu oldu. İçlerinden dördü tedhiş işlerin- 'den sonra yaşadılar. Bunlar ya is- teye isteye ölümden kaçtılar ya - hut da arkadaşları gibi döğüşerek ölmeğe vakit bulmadan tevkif e - dikdiler, Sağ kalan dört kişi Pa - vel Şateff, Yorgi Bagdanoff, Mar- ko Boşmakoff ve en gençleri olan! Milan Arsoff'du. Hepsi de hususi bir harp diya - nında muhakeme edilerek idam oldular, Sultan Hamit idam hük - münü müebbed küreğe tahvil et - ti. Bunlar üç yıl Selâniğin tepesin- deki Yedikule kalesinin hücrele rinde kaldılar, Sonra Makedonyalı siyasal mah kümlardan yüz elli kişi ile birlikte! a3incirlere vurularak sokaklardan! geçirildiler ve Trablusa hareket et! mek üzere olan vapura bindirildi- ler. Gradüü Kum çölü üstünde bin! kilometrelik bir yolculuğa çikanıl-| dilar. Haftalarca süren mesakkat- | li ve dayanılmaz bir yolculuktan! | TER Ee Benn | Eli yortusu demektir, yahut 1903! sonra nihayet Fizanın Merzuk şeh-| rine vardılar. Ölünceye kadar bu göl ortasmda kalacaklardı. Boşnskoff'la genç Milan ora - da Merzuk şehrinde öldüler. Ar kadaşları onları şehrin eteğinde kumlara gömdüler, 1908 de ver lerinden az sonra meşrutiyet i lâbı üzerine siyasal serili umumi af ilân edildi. Şateff'le Bogdanoff salıverildiler ancak ar- kadaşlarınm cesedini uğruna can- larmı verdikleri o Makedonyadan bu kadar uzak olan sahranm kum- larında bırakmak istemiyorlardı. Şimdi serbesttik; fakat zincir - lerin şangırtısı, gardiyanların dü - dük sesleri, jandarmaların bağı - rıp çağırmaları, karanlık hücrele - rin ciğerlerimize çektiğimiz rutu « betli havası hâlâ içimizde yaşıyan unutulmaz gerçekliklerdi; ve dü- şüncelerimiz, iç güdenimiz bizi ar- kadaşlarımıza doğru sürüyordu. Onların cesetlerini beraberimizde yurda götürmek istiyorduk. Sıhhi- ye daireleri bunları mezardan çı. karmağa izin verdi.,, Mehtaplı bir gecede Şateffle i Bogdanoff şehrin çıplak duvarla- rmı aşarak arkadaşlarının mezar. larına vardılr. Kumlrr çabucak e şerek vücutları meydana çıkardı. lar; lâkin bunlar çürümekte olan kokmuş İeşlerdi. Hiç olmazsa ke- mikleri almak istediler; Şateffin dediklerine göre bunlar da çürük etlerle kaplı idi. Kemiklerini çı. karmak mümkün olmayınca, kok- rine ceplerinden çakılarnı çıkara- rak cesetlerin başların kestiler sabahleyin bu başları iodoforma daldırdıtan sonra teneke kutulara koyarak, sımsıkı lehimlediler. Ar. kadaşirının başlarını işte böylece sahradna aşırarak, Makedonyada delikanlıların akrabalarma teslim ettiler. Selânik cinayetleri sadece bir başlangıçtı. Çünkü bu bombalar- dan tam üç ay sonra Vmro bütün Makedonya dahilinde kanlı bir isyanı ayaklandırdı ve tam üç ay idame ettirdi. 7903 ihtilâli Makedonyada Elinden sözü Setn| yılma kadar bu demekti. O yıldan beri ise Makedonyalılarn Osman: | k padişahıma karşı yaptıkları ihti! | lâle başlangıç tarihi olmuştur. İhtilâlin kumanda heyeti ekin. lerin olgunlaşabilmesine imkân vermek için umumi isyan tarihini yazın sonlarma doğru tesbit etti, | Vmnro tam on yıldır bugün için çalışmıştı. Erzak, ilâç ve cepahane dağların gizli yerlerinde biriktiril. mişti. Savaş için hazırlıklar Türk. lerin hiç şüphesini uyandırmaksı. sızın yapılmıştı. Yeni komitecilere savaş talim ve terbiyesi gösteril. miş hattâ dağlarda hakiki manev- ralar bile yapılmıştı. Küçük yerli çeteler herbirisi ye- HABER — Alişam Postası 25 Tm KTESRİN — 1935 Jüli ile aneen db pazarlık başlamıştı. /Paşadan gelen paraları paylaşamıyorlardı. Parker “farzetki bir sinema yıldızısın, dedi, bir rolü oynamak için kaç bin dolar istiyorsun?,, Jüli lokantadan içeriye girer »' ken, kapıda, sivil polis. oldüğunu tahmin ettiği bir adamla karşı - laştır. — Biraz dikkatli olunuz, Miss! Koluma çarptmız...! — Affedersiniz..! Görmedim... — Koskocaman bir adamı na - sıl oluyor da görmüyorsunuz? Bu kadar dalgınlık... Jüli tekrar af diledi ve yürüdü. | Biraz sonra arkasına baktı.. Ka- pıda çarpıştığı adam kendisini gö- zünün ucile takib ediyordu. Jülü omuzunu silkerek Parkeri| araştırmağa başladı, Macestik lo - kantası Broodveyin n büyük lokan. talarından biri idi. Her akşam en az bin kişiden çok insan bu lokan- tada yemek yerdi. Jüli, Parkeri her zamanki buluştukları köşede, buldu.. Yanma oturdu. — Niçin somurtkan duruyor - sun, Jüli? — Lokantaya gelinceye kadar gok neşeliydim. Kapıda bir şüphe- li adamla karşılaştim.. Canım si - kıldı. Parker güldü: — Merak etme, yavrum! Bu sa- bah burada bir cinayet olmuş: Bir" kadın, kocasını yemek yerken ro - velverle vurmuş. Kadının arkadaşı sık sık buraya gelirmiş. Polis, öte- ki kadınm izini bulmak icin arka. daşmı elde etmeğe çalışıyor. — O halde geniş bir nefes ala- bilirim. « j — Senin bir hadise ile alâkan yok ki.. Burada bugün böyle bir vak'a olmasaydı bile, herhangi bir polisle karşılaşınca yürüyüp git - mek lâzımdır. Haydi, kulak asma böyle şeylere. Jülinin yüzüne dikkatle baka - rak: — Klark hakikaten san'atkâr bir adammış, dedi, şimdi yanağın- daki benle Neclâya o kadar ben . zedin ki..! Bir anadan doğsaydı - mişten yüz nefete kadar olan ihti.) GRE Jâlci bölükler haline konmuştu. Halkı hükümete karşı ihtilâle sev. ketmek için böylece on beş bin ko- cade getirilmişti. mitetiden mürekkep bir ordu vü - Nihayet uzun zamandır bekle -| nen gün geldi. Damian Grueff'in doğduğu yer olan Smilevo köyü- Umumi harpten sonra kurulan çs telerden birine mensup kömiteciler nün az yukarısında ağaçlarla çev»! rilmiş küçücük bir yaylada ihtilâ . lin genel kurmayı (umumi erkân; harbiyesi) toplandı. Voyvodelar, i Banka bir sana bakar, bir de fo - i oianın büyük bir büdalahık olda - nuz, biribirinize bu kadar benze » mezdiniz! Baş başa verdiler: — Şimdi ne yapacağını bili - yor musun? — Tahmin ediyorum... — Bankaya yüz bin liralık bir çek gelmiş. Kısa adres bürosun - dan Neclâyı arıyorlar. Eğer onu bankaya götürürsen belki iş poli - se de haber verilmiştir. Kendisine bu paranm nereye verileceği po - lis tarafından sorulması muhte - meldir. — O halde...? — Sen Neclâ rolunu oynıyacak- sınl Çünkü Neclânm, babasına yazdığı mektupta şu satırları da ilâve etmiştik: “Bankaya benim resimlerimden birini de gönder ve altını imzala. Belki burada hüvi - yetimi güçlükle isbat edebilirim.,, tografı tetkik eder. Parayı kolay - lıkla alırsın! Jüli hayatında ancak bir defa! talihinin kendisine bu kadar gü - zel güldüğünü görünce, bu para - nın hepsini birden Parkere kaptır- günü anlamıştı. Bu işi yapmak # çin herşeyden önce Parkerle pa - zarlığa girişmek, Jüli için elbette çok kârlı olacaktı. — Pekâlâ, dedi, herşey yolun- da gidiyor. Bankaya gelen parayı kolaylıkla alacağım muhkkaktır. Şimdi paranm taksimine gelelim.. Bu servetten benim hisseme ne dü- şecek? Kurnaz tilki, Jülinin herhangi bir teklifine karşı vereceği cevabı, önceden hazırlamıştı: — Canım, dedi, bu da konuşu- lacak bir mesele midir? Bundan| sonra hayatımızı o birleştireceğiz.| Avrupanın herhangi bir yerinde seninle bir Villa satın alıp birleşe- ceğiz. Böyle bayağı bir alışveriş işi Çetnikler ve acele ile devşirilmiş! olan köylüler ihtilâlin bayrağım öpüyorlardı, iDevemi var) konuşur gibi seninle pazarlığa gi“ rişecek değilim ya?! Jüli işi sağlama bağlamaktı. ısrar ediyordu: — Bir kadın, normal bir vazi - yette herhangi bir erkekle evlenir. ken bile, bu gibi pazarlıklara giri- İ şebilir. Bunlar izdivaç hayatında “sen de pekâlâ bilirsin ki - ayıp değildir. Bu paranm muayyen bir kısmın, meselâ yarısmın bana ve | rilmesi için, şimdiden, bir senetle aramızda tesbit etmek, ikimiz için de Faydalı olmaz mı? Parker, bin tehlike savuştura . rak, tam eline geçirmek üzere bu- Yunduğu bu kadar büyük bir para- yı “ufak birrol omukabilinde- yarısını Jüliye vermeğe razı ola - | cak kadar tok gözlü ve insaflı bir adam değildi.. Ve olamazdı da... — Sen ne diyorsun, Jüli? diye kaşlarını çattr, paranm yarısmı sa- na verirsem, bana ne kalacak? — Eli bin Türk lirası. Yani yir mi beş bin dolar, Ve gözlerini yere indirerek mr rıldandı: — Bu işsizlik arasıda bu kadar para, senin için de az bir şervet de- “ğildir sanmım?i!. — Fakat, benim bu uğurdayap V tığım masraflar on bin dolara yas kındır. Sonra, biliyorsun ki, etra - fımda bu işle alâkadar bir kaç ki- şi daha var. Onlara da beş on bin dolar dağıtmak lâzım! — Peki sen ne vermeyi düşünü. yorsun? — Hatırıma güzel bir ölçü gek di... Bunu senin de kabul edeceği - ni umuyorum. — Söyle bakalım. — Hollivüdda en meşhur bir sinema yıldızı olduğunu farzedi - yorum, Greta Garbo, Marlen Dit- rih gibi... Bunların bir film çevir- mek için on bin dolardan daha çok para almadıklarmı sen de pekâlâ bilirsin! Farzet ki, bir mühim film çevirdin.. Ve bu parayı alıyorsun! Düşünki bu para, Neclânm baba - sından gelen paranın beşte biridir ! ve senin için de bir servet demek - j tir. Parker sözünü tamamlarken sev“. gilisinin yüzüne bekmak fırsatı da kaçırmamıştı. Jüli soğukkan - lılrğnı muhafaza ediyor ve Pârkes * ri sökünetle dinliyordu. Pazarlık kızışıyordu. Jüli bir kokteyl ismarladıktan sonra, Parkere döndü: — Onlarla aramızda bir fark var, Parker! Onlar bir filmi bitir. meden ötekine bazırlanıyorlar. « Ben ise, Belki de bütün ömrümün sonuna kadar, bir tek film çevir» * miş olacağım. Bu fırsatı elbette * kolayca kaçırmak istemem. Ve sen, * bana hiç şüphe yek ki: “sen bu işi * yapmazsan, ben başka bir kadına “ | daha ucuz yaptırırım!,, diyemez - sin! Çünkü, İstanbuldan buraya kaçırdığın Türk kızma benim ka - da» benziyen bir kadm bulamaz - sm! (Devamı var) ” j . aw. 0...