85 — Jessi — Bu kan nedir? Jorj — bakın burada bir canlı mahlük var. 88 — Ahtapot küreyi kucakladı ve onu deni « zin dibine götürmek istedi. malarinı hâzin hazin seyretti. Bunları| ayfrmadığı için ne büyük hata işledi ! ğini anladı. Sözlerinin — bir tesiri ol - fuyacağını ve son bir çare olmak üze - re *örla hareekt etmek Hizıiıgeleceği | ni anladı. İ Sesine yamuşaklık vermeğe çalış: | tak: İ — Pekâlâ! İleride hana hak vere .! ceksiniz.. Evet, ikinizi de ne ar müthiş bir tehlikeden kurtardığımı an ladığınız zaman bakalım © gene böyle! sert muamelede mi o bulunacaksmı Şimdilik size ne söylemek için geldiği mi öğrenmeniz lâzım. Bu konakta otu- rTamazsınız. Çün en Denis sokağın. daki tehlike buraya kadar kova : ladı. Lütfen - hazırlanmız. Bir saat sonra araba sızı başka bir eve götüre.| cek. Orada rahat rahat oturabilirsi -| niz. Allahısmarladık Madam! dedi,| Jan ufak hir sevinç hareketinde bu) Tundu. Fakat bu Hanrinin gözünden) kaçmadı. Soğuk bir tavırla: — Madam, şunu da unutmayız kil eğer yolda bağırmak veya kaçmak is | İerseniz hem emeğiniz boşa gidecek, hem de kızımızı tehlikeye düşüreceksi. niz sözlerini ilâve etti o ve dışarı çi. karak Kendi kendine de: | — Bu işide gürültüsüz bitirsem artık derdim okalmıy. « Sözlerini söyledi. İlanri dö Monmoransinin gidişin -| den sonra iki kadın bir müddet sessiz! ve şaşkın bir halde kaldılar. Jan, can düşmanının karsısında ta. kındığı soğuk kanlılığı kaybetti. Şim - 4i, düşüncesini durduran bir korku tçinde bulunuyordu. Hayatmda bu'hal bir kere de Mar. Deniz üzerinde ölüm halinde beher kolu 50 metre uzunluğunda bir ahtapot görünmüştü. 89 — Bu sırada şiddetli bir ıslık sesi duyuldu. Acaip bir hayvan ahtapota hücum ediyordu. 87 — Jorj — anlaşıldı. Küremiz ahtapota rast- Tamış. Rizl yukarıya çeken de odur. 90 — Ahtapot muasram kanatlı bir kertenkete şeklinde olan bu hayvana karşı kendisini müdafaa için küreyi bıraktı. j e Tanrinin kendisini Fransuvaz nın önünde itham ettiği zaman başı na gelmişti. Kendi kendine: — Herşey mahvoldu: Kizim da, ben de artık bittik diye düşündü. Hakikaten Hanri ile geçen konuş » madan bu adamın hâlâ eskisi gibi za lim ve duygusuz olduğunu gösteriyor du. Büzüne kadar geçen zaman zarfında zavallı anne biraz ümit içindeydi. Bu- nunla beraber Hanrinin pençesine düş müş olduklarını sezmişti. Şimdi yavaş sesle: — Acabu bize ne yapacak? diye mı. rıldandı, Luiz: — Anne, bizi biribirimizden ayır - mağa cesaret edebilir mi dersiniz? de. di. Jan cevap verdi: — Eder kızım. — Onda hiç duygu yok mudur? — Sen onun nasıl bir canavar ol - duğunu daha bilmezsin — Hayır. Hayır. Bizi ayıramıya - caktır Elinden bu gelemiyecektir. — Oh kızım.. Sen daha çocuksun, Daha neler olabileceğine aklın ermez. «Csaret anne, biribirimizden ay - rılmamağa çalışalım. Berabeer ola - lım da bu adam bizi nereye isterse gö- türsün. İki kadın o gece uyumadılar. Fakat Hanrinin söylediğinin tersine olarak kimse gelip kendilerini aramadı. Sa - baha kadar koyun koyunayattılar. GN LÂHAŞ SOKAĞI İki vaka, Marşal dö Damvili mak. sadını yapmaktan menetmişti. Ne tu. PARDAYANLAR 21 haf şey! Jan dö Piyenin yanından çıktığı zaman kendisini hemen mes" -| ut gibi sandı. Kendi düşüncesine göre| ilk darbeyi vurmuştu. Onları bir teh - likeden kurtardığını o söyliyerek uy .| durduğu yalanı da beğendi. — Bu sefer bana lânet. etti. İkinci defa da sözlerimi kızmadan dinleye - cek! ümidiyle kadınlara daha emin bir yer bulmağa çalıştı. Ana İle kızdan ayırlmak ona çok ağır geliyorsa da Fransuvanın Pariste bulunması konağına kadar gelmek ih. timali uzun sürmiyecek olan bu ayrı - lışa karar verdi. Onun için, Hanri gece olmasını bek ledi, Saat yedi buçuğa Odoğru güneş! battıktan sonra bol bir mantoya bü - rünüp başına da tüysüz bir şapka gi- yerek beline bir hançer sokup dışarıya çıktı, Yarım saat sonra Lâhaş sokağına vardı. Alis dö Lüksün kapısı yeşil bo. yalı kücük evin önünde durdu. Marşal| kendisini kimsenin gözetleyip gözet - lemediğini anlamak için etrafına ba.| kınarak cebinden çıkardığı bir anah -! tarı kilide, soktu. Fakat kapı açıl. madı. : — Ah, ah.. Galiba kilidi değiştirdi. Bu kadın hakikaten akıllıdır. diye söy Tendi. İ O vakit kapıyı tekrar çalmağa ka -| rar vererek tokmağı vurdu. Ev ses. sizdir. Pencere aralıklarından görü - nen bir ışık birdenbire kayboldu. — Emniyet etmiyorlar, Demek ki| evde... Herhalde içeriye girmem lâzım ini homurdanarak daha kuvvetli çaldı. Şüphesiz İçeridekilerde bu eve; komşuların dikaktini çekmek istemi - yorlardr. Çünkü Hanri küçük bahçe - nin kumları üzerinde ayak sesi duydu. ve birdenbire kapının arkasından sert bir ses duyuldu: — Devriyeye haber (o vermekliğimi istemezsen hemen yoluna git.. Hanri: — Lora! kapıyı aç! Yoksa duyar dan aşar içeri girerim, diğe haykırdı. Kapı açıldı. Ihtiyar Lora: — Siz misiniz Monsenyör? dedi. — Evet, benim. Bunda oşaşacak he var? — Bir senedenberi... — Bu da beni iyi karşılamamanıza bir sebep teşkil etmez, Alisle biraz gö- rüşmek isterim. — Alis Pariste değil Monsenyör. — Haydi oradan budala! Daha ge, çen gün Luvrda kraliçenin jantiyom « lart onun geri döndüğünü söylüyor . lardı, — Tekrar gitti, — Hattâ bir ay beklemek bile lâ zrmgelse burada oturup bekliyeceğim, Ayni zamanda kapının eşiğinde el, biseli bir kadm göründü. — Buyurunuz giriniz Monsenyör! dedi. Marşalın da hürmetle selâmladığı bu kadın Alisti, Hepsi eve girdiler. Lora ışıkları yaktı. Marşal Alise döndü. Genç kız biraz sararmış gözlerini yere dikmiş olduğu halde ayakta durarak Loranm çıkmasını bekledi. Ondan sonra: Sizi dinliyorum Mösyö. Kapımı zorladımız, bağırdınız, alylı bir suret- te selâm verdiniz. Anfıyorum, bunla. rı vaktiyle metresiniz olduğum için yapıyorsunuz. Neyse... o Ziyaretinizin