67 — İşte gördün ya? Onlar delirdiler ve mah. voldular. senyörün binek ve yedek ha; le sey ranlariy hayvanı ancak sığabilir. söyledi. — Üç atım sığdığı yere dört at da sığabilir. Doğru değil mi Mösyö? Gör seniz atım ne kadar güzel, ne kadar iyidir? Onu size göstermek isterdim. Bir kere görünüz de sonra bana hak vereceksiniz. oHey.. Hancı, bir işık ver! İ Sözleri Hancı, ısmarladığı yemekten zengin olduğunu anladığı, birinci yoleuya | hürmet ederek ışık getirdi. Hanri dö Monmoransi hemen feneri yakalıyarak hayvanmı şiddetle müda| faa eden meçhâl şahsın yüzüne tuttu. Vücudu baştan ayağa kadar titriye rek dudaklarında bir gülümseyiş be| Tirdi: l — Oymuş! Zaten sesinden tanımış! tım! diye düşündü, Aynı zamanda Hanri ahırın kapısını! açarak içeri bakınca kendi atlarının yanında son derece zayıf, kemikleri çıkmış, biçimsiz, iskelet gibi bir at gör dü, Yüksek boylu, kuru kafalı olan bu at çok aç oldüğu gibi gözlerinden de birçok günler yulafsız kalarak çektiği sıkıntı okunuyordu. Bununla beraber kuvvetli ve zorlu ğn dayanır bir hayvan olduğu da bel Tiydi. Bu esnada meşhul şahıs: — Bakınız Mösyö... Şu nazik kafaya, çu muntazam sırat, şu parlak tüylere Şu ince bacaklara bakınız da sonra böyle bir hayvanın inek ahırında yat ması caiz mi siz karar veriniz. Sözlerini söylüyordu. 23 PARDAYANLAR Monmoransi, fener elinde olduğu halde dönerek: TI — Jorj cevap verdi: — Hayır imkânı yok, henüz 30 kilometredeyiz. Fakat bu ne? YI KRALİÇESİ 68 — Profesör Brand akademide söz sölüyor: — Mühendis Jorj artık tamamiyle mahvolmuş y tur. Bu hareketine mâni olamadığımdan - dolayı çok müteessifim... ediyorum 69 —.. Fakat ne de olsa bir ilim kurbanı sa» lacağından onun için bir dakika susmayı teklif 72 -- Aydmlıkta bir takım iri ve çirkin yarasa, lar görünmüştü — Hakkımız var Mösyö dö Parda yan! Atınız hakikaten değerlidir! de di. Meçhül şahıs, ağzı açık, gözleri fır lamuş bir halde kaldı. Az kaldı ağzın dan bir kelime, bir isim fırlıyacaktı. Monmoransi bir göz işaretiyle susma sını anlatarak yüksek sesle sözüne de vam etti — Mösyö, bizim hancı haklı olan is teğinize razı oluyor. Size gelince; be raber yemek yiyerek beni sevindire <eksiniz. Jantiyomlar arasında teklif bulunmaz. Kabul ediyorsunuz, değil mi? Hancı bu hale çok şaşmıştı. Marşal dö Damvil, Pardayanm koluna gire rek odasına doğru götürdü, Hancıdan daha fazla hayrete uğra yan ihtiyar Pardayan bir kelime söy lemeden itaat etti. Bunünla beraber, avludan odaya gi dinceye kadar şüphesiz düşünmüştü. Çünkü kapı kapanır kapanmaz, sol e liyle kılıcının kabzasını tutup sağ eliy le de kırlaşmış bıyıklarını bükerek: — Monsenyör sizi sıhhatte gördüğüm için çok bahtiyarım! Sözlerini söyle di. Bir reverans yapıp doğrularak: — Fakat, bi ihtiyarlamışsınız... Ah, son defa sizi gördüğüm zaman he nüz on dokuz yaşlarında bir çocuktu nuz. Biraz hesap etmeyi biliyorsam şimdi otuz beş, otuz altı yaşmda ka dar olacaksınız. Monsenyör, o valit esmer güzeliydiniz. Sizin gibi yakışık Ir, heybetli bir delikanlı pek az bulu nurdu. İnsan ne kadar değişiyor? Ne, şakaklarımız kırışmış öyle mi? Yüzü nüz ne kadar da sertleşmiş? Eskiden de o kadar yumuşak değildi ya!..Ben de gördüğünüz gibi, hep eski halde PARDAY yim. Bizim gibi eski askerler seneler geçtiği halde gene o ihtiyarlamazlar, Kırk yaşındayken bile şimdiki gibiy dim. Yüz sene yaşasam gene de bu! halde kalacağım. Ha, aklıma geldi. Monsenyöür, sizi tebrik ederim, Ekseri yâ sizden bahsedildiğini duydum. Ve, daima dostlarımdan bir serserinin de diği gibi, sizi bir kabadayı gibi methet tiler. Bir vuruşta düşmanmızm kafa| sının ikiye o bölündüğünü söylerdi. Öldürdüğünüz Hügnolarm da haddi| hesabı yokmuş. Eh, biraz da iftihar| da ettim. Çünkü ilkönce elinize kilrer veren benim. Monsenyör, sizi sıhhatte gördüğümden dolayı memnun olduğu mu söylediğim gibi geceniz hayrolsun | diyerek gitmeme de müsaade ediniz.| Çünkü bu gece muhakkak Bolsede bu lunmam lâzım. Monsenyör, Tanrı saa detinizi arttırsın! Müsaade buyurur sunuz değil mi? dedi. — Mösyö dö Pardayan, hiç olmazsa beraberce yemek yiyelim. Bu söz üzerine kapıyı açmış olan eski asker soldan geri ederex döndü, gözleri hancının masanın üzerine koy muş olduğu yemeklerle şişelere ilişti, Fakat bu gözler biraz daha dönerek Marsala takılınca, Pardayan, veisle cevap verdi; — Kusura bakmayınız Monsenyör, çünkü gideceğim yerde bekleniyorum. Müsande ettiniz, değil mi?.. Damvilin bir hareketi serseriyi yeni den durdurdu. İ — Beklendiğinizi o kadar da sanmı| yorum. Çünkü a demin ahırın kö| sesinde atınız icin hanc ile kavga ediyordunuz... Benimle beraber yemek yemediğiniz takdirde korktuğunuza karar vereceğim! ANLAR 29 Pardayan doğrularak bir kahkaha salıverdi: — Korkmak mı? Korkabilmem için şeytana rastlamaklığım lâzım. Belki onun da boynuzlarından tutup, sivri kulaklarını çekerek: “Sen henüz bir küçük çocuksun! Ustanı selâmla!,, di yeceğim, İşte Monsenyör, görüyorsu nuz ya, hattâ şeytan bile olsanız yanı nızda bulunmaktan korkum olamaz. Pardayan, bu sözleri söyliyerek gapkasiyle mantosunu karyolanın üze rine attı. Kılıç kayışının tokasmı çöz dü. Kısaca rahat rahat yemek yemek için hazırlıkta bulundu. Bununla be raber uzun kılıcını yanında bıraktı. Monmoransi bunları gözden kaçır mamıştı, O da kılıcını çıkarıp karyola nın üzerine koyunca bunu gören Par dayan kendi kılremı da ayni yere bf raktı, Marşal dö Damvil sofraya oturup misafirini davet etti, Pardayan sofraya oturdu, Ve geniş bir nefes alarak bir toprak tencerenin kapağını açtı, Odanın içini güzel bir domuz sucuğu kokusu kapladı. Oh, oh!.. Bu akşam da bedava dan güzel bir yemek yiyeceğim. Mon senyör sizin de benim gibi'olup olma dığınızı bilmem, fakat ben domuz su cuğunu pek severim, Bununla beraber omlete ve hele şurada duran karaca yahnisine bayılrrım. Bakınız dışarıda soğuk bir rüzgâr eserken çıtırdıyan ateşin iki adım yarında, yirmi dört saatlik hir yolculuktan sonra böyle nefis bir yemek nasıl İstenmez, Ve... Evan — Ve hiçbir şey yenilmediği veya ya ru aç yarı tok kalındığı zaman nasıl yalılacağı da akla gelmez mi?