BARBAROSTARİ İNTİK Tefrika numarası:28 Yazan HABER — Akşam Postası ie (va - NG) Recep parulayı verdi; Fakat nöbetçi hileyi çaktı: Sen bizden değilsin! Sesin | yabancı geliyor! dedi Geçen kısımların hülâsası Hızır Rels kendisine pusu ku - rulduğundan şüphelenmiş ola . cak ki, tedarikli bulunuyor. Ka- dırgaların durduruyor. Adam- larını ve bir takım fıçıları, gece- leyin kamklarla sahile doğru yola çıkarıyor. Bir gün (evvel casuslarü esrar kaptıran ihti | yar Ali Reise ceza olsun diye fazife vermiyor, Korsanlar A «|. liyi bunaklıkla itham ediyorlar. Hızırın evlâtlığı olan Hasan da, bittabi, küçük olduğu için ge -| mide bırakılıyor, i Hızır, bu eski emekdarm daha fazla tahkir edilmesine razı olma dı. . Bu yaşa gelinceye kadar, Ali, e- linde iğri kılıç, mavi gökle mavi deniz ortasmda ne &edakiârlıklar yapmıştı! Bunlar, aklma, bir ân! içinde hücum etti de şimdi bu ih- tiyar silâhşörün bu hale düşüşüne müteessir oldu. Onun omuzunu okşryarak: — Ozülme, Ali amca, üzülme, üzülme... - dedi, — Nasıl üzülmem, Reis?... Be - nim, yüzümün gülmesi için işim olması lâzımdır. — İşin, gene olacak... İhtiyar, kılremm kabzasmı $ı *« kazak doğruldu: — Söyle!... Nereye saldıraca - — Gemide kalır, çocukla uğra- | sıram... İyi bir korsan yetiştirmek de vazifedir, Ali... Artık senin uğ-| Yaşacağın şey, Hasana bakmak... İr ses: — Emirlerin oldu, Reis... » diye haber verince, Hızır, kasaradan aşağı indi. “Hasan, Alinin, bir baba (2) üs Söktüğünü: Güz Demek artık korsanlığımız - İmar, lalalık edeceğiz?... - de- iğini işitti, Uorulla ihtiyarm yanına sökul - e serçe parmağımı mini mini el-| eriyle yakalıyarak: — Sen benim hocamşın Ali am- — “ dedi, . Onlar bizimle alay iler, amıma, göreceksin, bak, mmm k çi Sin das. ese anlatacağım. e getiremedi. Alinin G 5 ne düşen başı yukarı kalk — Bunamadığım... . di - mamladı, kii Korsanlar, 8ecenin zifir! karan- lığında, büyük bir. faaliyet için de, fıçılarını kayıklara nakletme: Sr , ATE telkrarlıyor- dip Poramadığımı ispat edece - Hi Hasanm, saçlarmı ğ yor, hem de gözyaşlarını ra ei dirmemeğe çalışıyordu. Recebin hilesi Çocuk ve ihtyar; küpeşteye da- yandılar ve kayıklarn, kürekle - rinden yakamozlar çıkararak fa - kat hiçbir gürültü çıkarmamağa gayret ederek uzaklaştığını sey -| rettiler, Hızır da bu kayıklarla beraber | gitmişti ve içinde hiç yük olmıya-| nma binmişti. Kadırgasmdan ay- rıldığı sırada, yerine vekil bıraktı ğı Evliya Reise şöyle söyledi: — Tembihlerim iyice aklında! mı? — Hayhay, Reis... Üzülme... Filikalar, insanla ve fıçılarla ağız ağıza dolu olduğu için, ihti -| yatla ilerliyorlardı. Bereket ver - sin, deniz pek dalgalı değildi. Bir burunu döndüler; koyu kur- şuni semanın fonu üzerine çam &- ğaçlarını resmeden bir sahile yak- laştılar, Hızır, sandallara, su şıpırtısı gi- bi bir sesle şu emri verdi: — Biraz bizi bekleyin... Fakat,! herşeyden ziyade dikkat edeceği- niz, ses etmemektir ha... Korsanlar, rüzgâr fısıltısı gibi cevap verdiler: — Hayhay... Reis, kendi kürekçilerine: — Çekin kıyıya! . dedi. Diğer on bir arkadaşmdan ây - rılan Reisin sandalı bir çam or - manmın önünde uzanan sarı bir| kumsala vardr. Zübeyde ile dün gece alâkadar olan Recep Ağa da bu kayıktay . dı. Omurganm ön kısmı sığlığa değer değmez pabuçlarını çıkar « dı; koltuğunun altıma aldı. Paça: larmı sıvadı. Sığ denize atladı. — Herşeyin tamam mı? — Tamam, Reis. — Belki vuruşman lâzımgelir! de kılıcın kırılır. Benimkini de yanına ihtiyat al... Çakmağını ön-! ceden tecrübe ettindi, değil mi?...! — Ettimdi. Reis... Kılıcın sende! dursun... Ben, kendiminkini kırın» cıya kadar birçoklarını ganimet! alırım, meraklanma... İ — Aferin sana... Zaten güven- | diğim adam olmasan bu güç işi verir miydim?... Haydi, güle gü | le... Kayık, Recebi bıraktıktan son-! ra, öteki arkadaşlarının yanma| döndü. Aga, karanlık ormanın içinde ilerlemeğe başladı. On dakika ka dar gitti. Ne kadar ihtiyata ria - yet etse, yerler çalı cırpı dolu ol . duğu için, gene de gürülüt çıkıyor. du. Birkaç yüz adım öteden kula - Fma şu ses geldi: — Kim 07... İkinci bir ses: — Dur... Yoksa yakarız... Ayni zamanda silâh şakırtıları duyuldu. Recep: “.- İki nöbetçi birden dikmiş - ler! Tüh!,, diye düşündü. o adalarda iri ve yırtıcı ban) kedileri olduğunu biliyordu. Der- hal aklına bir hile geldi. Bu hayvanların taklidini yapıp haykırarak, tepesindeki ağaç dal- larmı şiddetle sarstı. Nöbetçiler, umduğu tuzağa| düştü, Onlar da, Aga gibi, biliyor.' lardı ki, aslan ve kaplah cinsi hayvanlar, nasıl geceleyin ateş o- lan yere yaklaşmazlarsa, yaban kedileri de öyledir. İçlerinden biri: — Tutuştur şu meşaleyi de dal- dan dala atlayıp üzerimze gelme. sin. Hristaki! . dedi. Ağanın da istediği bundan baş- ka birşey değildi. Derhal. yayma ve okuna davranarak, aleste bek- ledi. Ateş görünür görünmez, yayı vmlattı... Hristaki, oku o derece apansız kalbine yedi ki, nefes bi- le almadan, “ah!,, bile demeden! yere yıkıldı. İ Öteki, şaşkın şaşkın: ; “— Ne oldun?,, demeğe kalma- L Recep, yayı bir kere daha gerip boşalttı. İkinci adam da, birinci 1 nin yanına serildi. Türk korsanı kendi kendine şöyle mırıldandı: “— Dakikalir çok kıymetli... Gün ağarmadan her işi halletme- liyiz...., Derhal, vurduğu adamlarm ya- nına koştu. Birincisinden hiç ses çıkmıyordu. İkincisi ise, uğradığı felâketten şaşırmış, eliyle yarası. nı tutarak, bu hücum eden ada - ma sersem sersem bakıyordu. Aga, kılıcını sıyırdı: — Bağırmaz ve doğruyu söy -| lersen, seni öldürmiyeceğim, Şu J | raya bağlayıp gideceğim. Fakat! söyle bakayım: Dar geçitte nöbet- çi kaç tane ve nerede duruyor? — Şey... şey... Ah. — Haydi, çobuk... Yoksa ece « lin yaklaştı... Bir... iki... — Aman, dur... Söylüyorum: Nöbetçi bir tane... Tam ince dilin başlangıcında bir kaya vardır... Orada duruyor... — Adı nedir? — Kostil... — Parolaniz nasıl? — Şey... Ohhö... Şey... Aga, silâhmı, yere düşüp ışığı yaldızlı ve rengârenk kuş kana - dı gibi çırpınan meşalenin karşı - sında korkunç bir şekilde pırıl - dattı; — Bir... iki... — Söylüyorum... Söylüyorum: Parolalarımız “Yâni,, ve “Yılanlı manastır, | — Koca çamın altmda kaç kişi var? —UÜç * — Adları ne? — Aristidi, Margo, Sava. — Vazifeleri ne yapmak? — Söyle diyorum... Nafile sak. lama.. Zincirden'de haberim yar... Görüyorsun ya... Ben, Hızır'ın a - damıyım; herşeyi biliyorum! — Hızırm m17... Ah, Panaya « mu... Söyliyeceğim... Söyliyece - ğim... Vazifeleri zincirin bu yanı» nı muhafaza etmek... Kadırgalar gelirken biz Kocacamdakilere ha- ber verecektik. Onlardan biri, sandalla (o Taşkuleye geçecekti. Taşkuledekiler de gemilere işa - EE Lİ Şikâyetier, duekter “Kabahat bende mi, hırsızda mı?,, Edirnekapıda 63 numaralı dükkân-| da berber Sabri dün bize | şöyle dert yandı; — Geçenlerde bir gece dükkânıma giren hırsız ustura, makas, makine, | kolonya falan gibi bir çok eşyalarımı çalmış; sonra da benim para ile işli | yen otomatik elektrik saatimin içine! para atılan kısmındaki küçük kilidi de | kırıp içerideki paraları alarak savaş.) muştü. Bunun Üzerine de iş polis eli koydu ve tahkikata başladı. Ötetaraftan meseleyi haber alan Elektrik şirekti de bana şöyle bir teb- Uğde bulundu: “Sen dükkânındaki elektrik saati - nin İdlidini muhafaza ile mükellef - sin! Mademki şimdi bu saatin para . kısmına alt kilit kırılmıştır; bunun ye- nisini takmak için bize dört lira vere- ceksin! Yoksa dükkânın (cereyanını keser, karanlıkta bırakırı#(,, İyi ama, bunda benim ne kabaha - tim var? kilidi kıran ben değilim ki, gece hırsız gelmiş, o gece dükkân ka . pısmmn kocaman kilidini kırıp İçeriye girmiş, dükkânın içini soymuş, sovana çevirmiş; sonra da elektrik haznesin- deki'parayı aşırmak için onun kilidini Yeni Neşriyat I Varlık Bu sanat ve fikir mecmuasının 53 ühcü sayısı Yaşar Nabi, Sabri Esat. Abdülhak Şinasi, Ziya Os-! man, Hamit Macit, Cevdet Kud- ret, Ahmet Mühip, Sabahattin A. linin makale, hikâye ve şiirleriyle de purçalamış.. Hırsızın (yediği ba halttan dolayı ben ne için dört lirâ cereme çekeyim? Sanki bu yüzden çek tiğim ziyan yetmiyorm”s gibi şimd biz de ser:09y- * yirmi beş kuruş olar bir kilit için şirketin o benden <**k' ceza İster gibi dört lira kadar, fâhiş bir para istemesi doğru mudur? Bt ciheti herse kadar şi*1ote anlattım İ se de dinletemedim ve artık gazeteği? den “aska dert yanıcak yer bulama * | dım. Gümüş kalem uçları Salkımsöğüt caddesinde 1 ngmara, da oturan Bursalı mücellit Mehmet Nuri mürekkebe bir defa o batırıldığı zaman üç sayfa yazı )a::'"len ve üç sene mükemmel surette dayanan bir ne ! gümüş kalem ucları keşfetmiştir. Zamandan tvarruf, temiz yazı, &- cuzluk ve nihayet yerli o malı olması ibi faydaları olan bu uclardan Tür - “e İş bankasiyle Zingal şirketi elli- şer tane tecrübe için almışlar. Mehmet Nuri, icat ettiği velardan almak suretiyle Kültür bakanlığı gibi resmi dairelerin kendisini himaye et. melerini dilemektedir. Küçük adam Üçüncü sayısı güzel bir kap içinde çıktı, Bu sayıda meşhur komik Naşit Küçük Adam okuyucularma çocuklu. ğunu anlatıyor. Nusret Safa Coşkunun “mektepler açıldı,, isimli bir o yazısı ve meraklı öyküler, masallar, renkli kariktürler oyunlar, bulmacalar sayfalarmı sün « lemektedir. çıkmıştır. Gene bu sayıda Vilâ'Türk hukuk mevzuatı Nürettinle bir mülikat ve Vedat Nedimin Kör isimli piyesi vardır. reti çakacaktı! İ — Taşkulede kaç kişi var? | | — Altı kişi... Artık, yaralı herşeyin mabvol- duğunu anlamış; bülbül gibi şakı- yordu. Sorulmıyan suallere bile kendiliğinden cevap verdi: — Kapısında bir nöbetçi bekli- yordur. İç sahildeki taş merdiven- den çıkılırsa arkadan gafil avla nabilir. Diğer beş kişi herhalde kulenin içinde olacaklardır. On - ları nasıl yakalarsmız, bilemem. Zinciri germek için manivelâ da kulenin alt katma yapılmıştır. Bu- nu, bir kişi bile idare eder. İşte bakm herşeyi kolaylıkla söyle - | dim... Hayatımı bana bağışlaym... Türksünüz, verdiğiniz sözü tutar- smız, değil mi?... — Tabit... İşte seni öldürmüyo- rum... Derhal kavuğunu çrkardı. Sarı- ğını çözerek, bununla yaralıyı bir ağaca bağladı. Ağzımı da tıkadı. Sonra kendi elbiselerini sırtından atarak yerde hareketsiz yatan Hristaki'nin o esvaplarımı giydi. Hizli hızlı yürümeğe devâm etti. Şimdi artık sağa doğru sapmış, ; iki yanı deniz olan dar bir toprak üzerinde yürüyordu. Solunda gemi karaltıları görü - löyordu. Hiçbirinde ışık eseri yok- tu “— Pusuda beklesinler baka - rm... İşte tam beş tane... Nöbetçi. nin kayası da şu olacak...., Nitekim işte, şöyle bir ses duy - du: : — Kim o... Gelme! Yasak... — Yabancı değil... Parola “Yâ. mi — Parola “Yılanlı manastır,.... Yaklaş bakalım... Sen kimsin?,.. — Ben Hristaki... — Nasıl Hristaki?... Sesin baş. | ka geliyor be... Kımıldama... Dur' osada... Yoksa, düdüğü öttürür, gemilere haber veririm... (Devarrzı var) “rehberi namile, hukukçularımızdan Latfik Ar- man tarafından yazılmakta olan ese- rin, aslı ve birinci zeylinden haşka, bu defa ikinci zeyli de çıkmıştır. Rehper de Tanzimatı hayriyeden 1932 senesine kadar bütün kanunların, kararnamelerin, 'Tefsirlerin, Nizam - namelerin, Talimatnamelerin, B. M. M. ve Şürayı Devlet ve Temyiz karar. Jarınm, Tamimlerin, başlıkları ve öz- Teri alındığı, basıldığı resmi eserlerin tarih numaralarile gösterilmiştir. Bunların, bir bakışta bulunabilmesi için, Türk harfleri tertibile ayrıca si- ralarile gösterilmiştir. Ğ Rehperin, Birinci zeylinde 1933 se- sesinin ve İkinci zeylinde de 1934 sene. si mevzuatı gösterilmiştir. Bundan böyle, zeyillerle her sene - nin mevzuajı muntazam güösterilecek- tir. Bu eser, memleketimizin en İleri gelen Hukukçuları tarafmdan takdir edilmiştir. Adliye Vekâleti'dahi resif tamimle bu eseri tavsiye etmiştir. İkinci zeyli, çek oldukça büyücek kıtada bir kitap olduğu halde bir liraya satılmaktadır. Bütün kitap- çılardan ve mivezzilerden isteyiniz. HABER AKSAM POSTASI IDARE EVI Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu : İstanbul 214 Telgraf adresi: istanbul HABER, Yazı İşleri telofonu : 23872 idare ve Nân *24870 ABONE ŞARTLARI Türkiye © Ecnebi Senelik 1400 Kir. Ss ayi 3 aylık * ayi 309 y İLÂN TARİFESİ | Tıcaret lamarının satırı 12,50 Resmi ilânların 10 kuruştur. Sahibi ve Neşriyat Müdürü; Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbocn