Veldesuyunda eğlenenler ! Şehirde gezintiler: Harman sonu nerelere Keçesuyu ile Valdesuyunu bilir misiniz? Keçesuyunu bir zaman» lar, yani bundan otuz, otuz beş yıl önce Şehzadebaşı tiyatrolarında: — Hani ya Keçenindir! Diye satarlardı ve o zaman Şeh- zadebaşı ile civarının en meşhur suyu da buydu. Bugün belediye - nin olan bu güzel pınar suyunun tenekesini Fatihten ve Aksaray - dan öte taraftakiler on kuruşa İr- kr İrkr içiyorlarken Beyazıt, Sul- tanalvmet, Sirkeci, Beyoğlu tara - fmdakiler başka iyi pınar suları - nm yüz dirhemlik şişesini çeyreğe yuvarlıyorlar. Kimin umurunda, ben Fatihten Öte tarafta oturduğum için yirmi Kuruş toslayıp da iki teneke Keçe- suyu aldım mıydı bana onun bar- dağı on paraya bile gelmiyor. Am. ma arkadaşlarım Sirkecide kırk paraya bal gibi Terkos iciyorlar - mış; Terkos da fena değil; içer - ken: — Şifa niyetine! Dediniz miydi o içerde âdeta bengi suyu (âbı hayat) kesilir! Tam mevsimi olduğu için Ke - © eğe gidilir? siz köyde birer dilim ekmek ara- mağa kalkarlar. Eğer oraya o bakkalsız, kahve- siz Valdesuyuna dediğim gibi gi- dilecek olursa tuzlu kavurmayı, sardalyayı, patlıcan dolmasını, be yaz peyniri yedikçe insan susar ve suyu içtikçe hemen yeniden karnı acıkır, Böylelikle oraya her giden bir günde havadan kilo yapmış o- lar, Ne yazıkki Istanbula çok yakın olan ve mevki, manzara cihetin - den eşi güç bulunan bu güzel su - yün yanında, hattâ bu sudan biraz ilerideki küçük köyde ne bir bak- kal, ne kahve, ne de oturacak bir yer var, Bereket versin, suyun al- tından geçen ve yer yer birikinti- lerle orada küçük küçük ve billür gibi gölcükler meydana getirmiş olan ince derenin iki tarafmdaki zümrüt gibi çimenliklere! ». Bu mevsimde İstanbulun hatırı sayılan gezme yerlerinden birisi de Silihtarağadır. Denilebilir ki manzari itibariyle bu kadar gü - zel yer yoktur. Suyu ve havası ta- Silâhtarağada sonbahar yapanlar çesayunu şimdi birçokları gidip pmarmn başındaiçiyorlar. Lâkin asrl pınarından içilecek su, Keçe değil; onun biraz daha ilerisinde- ki Valdesuyudur. Sağı solu birer karpuz kavun tarlası olan ve ortasından ince bir! derecik geçen Valdesuyu gerçek- ten çok hoş bir yerdir. Amma ora- ya giderken inan yanında tuzu çokça bol kavurma, yağı dışından sızan bol patlıcan dolması; yahut da bir teneke Gelibolu sardal” ile birkaç kalıp yağlı Edirne pey- niri götürmeli ki işin tadı çiksm! Yoksa geçende birkaç zavallınm yaptığı gibi Sirkecide karmlarmı doyurup kahvelerini içtikten son - ra artık akşama kadar acıkmayız! deye oraya elleri, kolları bomboş gelenler bir saat sonra oranın eş- siz havası ve suyu ile karınları zil çalmağa başlaymca gidip suyun biraz üstündeki bakkalsız, kahve- bii Keçesuyu ile Valdesuyu ka - dar güzel olmıyan buranm suyu da pek yabana atılamazsa da bu - #ası asıl mevkiinin fevkalâde gü- zelliği ile sevilir. Eskiden nasıl ilk baharda Kâhtane moda idiyse, yaz sonlarına doğru da Silihtara- ğa moda olurdu. Şimdi buraya daha ziyade Halicin Fener, Balat, Hasköy, Halıcıoğlu taraflarında oturan Rumlar, Yahudiler git - mektedir. Evvel zaman içinde sonbahar geldi miydi, birtakım şairler; Ey sonbahar, hasta mevsim; Gönlüm gibi yasta mevsim! Yahut: Ey sonbahar, solgun bahar, * Melâl ile dolgun bahar! Çeşidinden birçok manzumeler karalarlar; zavallı sonbaharı da kendileri gibi zorla temaruz et - tirmeğe çalışırlardı. Şimdi öylesi şairler pek kalma» daha mı olmadı? sübhanallah bedavaya. HABER — Akşam Postası M eyve bolluğu Bu sene kimlere yaradı, kimlere zarar verdi? Kahve çay yerine meyve ikram edenler çoğalıyor Bu yılki yemiş bolluğuna ne demeli... havalar kurak gitti de ondanmı? Allah, ağzımızın tadın: fazlalaştırmak içinmi böyle bereketli yaptı? yoksa, yabancı ülkelere gönderip satamıyoruz da yur- dumuzda yetişenin hepsini kendimiz mi yiyeceğiz? Aklıma gelen bu ihtimallar den birinin veya toptan hepsinin sebeb olduğu bir bolluk var. Fakat öyle bir bolluk ki bir az tadı fazla gelmeğe baş- ladı, Be adam diyeceksiniz. Bolluktan, be- reketten şikâyet olurmu? — Olur. Hele bu kadarından olur. Bu durum; bu bolluk, bu ucuzluk biz müs- tehlik yıyici smıfına mensup insanlar i- çin belki bir noktadan iyidir. Fakat na- ıncı keseri gibi yalnız kendi tarafımı- sa yontmayalım. Kilosunu beş kuruşa kapımızda aldığımız yarma şeftaliden mustahsiline kazanmıştıt? Kilosunu ye- di buçuğa kapıştığımız üzümün bağcışı ne haldedir? Çiftini dört kuruşa aldığı- muz on iki yaşımda çocuk kafası kadar irice Kırkağaç bal kutularını yetiştiren bostancı nicedir? Bunlarıda düşünmek gerek.» , Hamini gırtlak yalnız kendimizi dü. şünecek değiliz ya.. bu ucuzluğun zara- rm gören müstahsil yurddaşları da he- saba katmalıyız. İşte “tadr farla gelen ucuzluk” diye şikâyet edişimin hikmeti bu arada... Bu, işin derd veren tarafı... yaş mey- va ucuzluğunun, bolluğunun İyi taraf. Yarı da yok değil hani.. fakir fukara do- ya doya yemiş yiyor. “Yemiş Havadan sudan ucuz, Geçen gün Yüksek Kaldı- rımdan iniyordum. İşportası şeftali do- Yu bir satıcı İle pejmiirde kıyafetli fakir ce bir adam pazarlık ediyorlar: — Kaça şeftali? — Beş kuruş — Daha aşağı olmazmı? — Olur... iki kuruşa, Fakir adam, bön bön satıcının sura- tına bakıyor. Öbürü işi alaya vuruyor: — İki kuruşa bahalı İse kırk paraya. Al da bitsin, sokağa dokülüp üstelik belediyeye ceza vermekten kurtulalım, * Kapıdan bir üzümcü geçiyordu. A- damla hem alış veriş ettik, hem çene çaldık: — Üzüm kaça? — Size on beşe olur. — Başkalarına? — Bâkma bayım, tutturabildiğine.... Piatı bahalt bulduğumu görünce yü- zet para İnmeğe başladı. Nihayet beş | defa çekişe çekişe pazarlıktan sonra &- zümü aldım ve üzümcüye sordüm: — Şunun olacağını önceden söylesen | de hem kendini, hemn müşteriyi yorma- san olmazmı? İ — İlâhi bayım. Ben on kuruş desem, beş kuruş verirler. Müşteri böyledir. — Günde ne kadar satıyorsun? — Bir küfe satabilirsem bini bir be. ! reket versin.. Bir küfe kırk elli kilo ge- lir. Kilo başına kırk para. kazanırsak, eve işte günde kırk elli kuruş kalır. İs- dı amma, olsun, belki köşede bu- cakta gene vardır! diye yazıyo - rum; bolluğundan istifade çaresini bulmuş- İ ğim bir dostumun ağır hasta olduğunu, kartasına on onbeş kuruş ayır. Bize ka- | lan bir ekmek parası. Üzümeünün bu hesabı kendi Jehine iskontoludur. Çünkü, toptan altı kuruşa aldığı Üzümü en aşağı on kuruşa sat- maktadır. Tutdura ve yutturabilirse bu- nun on iki buçuğa, hatti on beşe ka- dar yolu vardır. Bu besapla vasati ola- rak bir küfe üzümden bir, bir buçuk Ji- ra kadar kir kalır.. Fakat seyyar yemiş satıcıları da w- cuzluktan şikâyetçi... lizümçü diyorki: — Bahalr olur satamayız Ucuz olur müşterinin burnu kalkar. « Öldyresiye fiat vetiyorlar. Bir ucuzluk duyulmasın Nerescise üstelik hizden diş kirası is- teyecekler, * Bazı piratik zekâ sahipleri, meyva lar... Geçen gün, senelerdenberi görmedi» duymuş, ziyaretine gitmiştim. Hoş, beş | ten, bir az vakit geçdikten sonra kap: | açıldı, Baldım ev sahibesi eline bir ta- Yık şeftali çıka geldi. — Buyrunuz, biz kahveyi; çayı kal. dırdık. Bel bel soğutülmüş Meyva yi- yor, misafirlerimiz de böyle ikram edi- yoruz. Bu sıcak günlerde buzlu şeftalinin weak kahveden daha makbule geçece- ğini düşünerek nazik ev sahibine teşek- Ben iki gün önce dolaştığım bu) £i' «> güzelim yerlere artık adamakıllı postu sermeğe başlamış olan son- baharın yüzünde ne küçük bir Bir arkadaşım şöyle anlatıyordu: — Dektorlar, vakitli vakitsiz bol bol meyva yemenin faydalarmdan bahse- der dururlar. Bende bu prensibi tatbike | hastalık, ne de yas, matem belgesi| başladım Sıcaklarda tereyağı yenmi- | (alâmeti) gördüm. Hattâ, diyebi-| yor, zeytin, peyniri azlettik. Kahve al- lirim ki buralara öğle vakti ezgin| tilarda yalnız yemiş yedirtiyorum. Ye. ve yorgun bir halde gittim; ve ak- mekleri de bir kaba indirdim. Çoluk ço- şamüstü oralardan turp gibi, dip- diri ve olgun bir durumda dön- düm! cuk bol bol kavun karpuz, üzüm yiyor. Faydası insanın böbrekleri barsaklar: da temizleniyormuş mönşef.... İki gün evvel, Eminönünde ihtiyar feci, kocaman bir fuçu yüklü. Elleri, kolları kavanoz dolu... — Hayır ola, dayı turşucu dükkânüne açıyorsun? Güldü: — Hayır evlad, malümya, yemiş bol, ucuz... Kışlık bir kaç çesit reçel yapacas iz. — Ya bu fıçı? —Meyvâhoştan bir küfe üzüm aldım, şıra yapacağım. Kulağına frsıldadün. — Şıra iyi amma fazla bekletme şa- rap olur. O şarap oluncada sen bu ih- fiyar halinde müskirat kaçakcısı olur. BU Bir kabırmalli körlüştüm. Müstahsil besabına oda bu vaziyetten. memnun io değil. Bapa göyle derd yandı: — Bütün mesele yaş meyva ihracatıme zi bir yola koyamamaktan ileri geliyor, Memlekette ne yetişirse İstanbula ge“ liyor. Ne kadar çok gelirse fiat o ka- dar düşüyor. Halde çavuş üzümü top« tan 5—10, fevkalâde iyi çavuşlar 13, İzmir rezakileri 5—6, yarma şeftaliler i 3—4, Bursanın iyi şeftalileri 8.—15, in- cir 5-8 kuruşa satılıyor. Bu “ucuzluk şimdiye kadar görülmemiş bir şeydir. Meyva bolluğu yüzünden: — "Dikkat et; ayağma kâtpüz kabu- ğu koyarlar” derbi meselinin papucu dama atıldı, gibi geliyor bana... Çünkü, sokaklar karpuz kabuğu dolu; ve kar- puz kabukları yüzünden takla atanların haddi hesabı yok. Gökpınar Şikâyetler, dilekler Halledilemiyen bir icra meselesi Unkapanında Tepedeler sokak 23/ 25 numarada okuynucularımızdan Se - biadan şu mektubu aldık: “Benim Edremitte Altınolukta 931 yılımda mahkemece izaleyişuyuu ya - pılmış gayri menkul hisseli emlâkim vardı. Bunlar mahkemece müşteri « lere 931 yılında satıldı. Alanlar şim * diye kadar ihale bedellerini yatırma « dılar, ği Müddeiumumilik makamlarına, ic * ra dairelerine müteaddit müracaat » larım üzerine nihayet Edremit icra sından 9385/2266 numara ile 10— 5 — 935 tarihinde eski müşterilerine çı « karıldığı ve beş gün zarfında bedelle - rini ödemedikleri takdirde 10 gün içe- risinde yeniden ihale edilerek aradaki farkım cebren eski müşterilerden tah- ay daha geçti, İcra memuru vazife - sil edileceği bildirildi. Karardan bir den ayrılmış, vekâlet eden zatın da başka memuriyetleri mevcut, icradaki işimi kim görecek? Paramı kim tahsil — Gezgin Haberci — İ dayıma rast geldim. Arkasında bir kü: | edip gönderecek?,, :