9A apımp Gzjguapaia AU uouşz03 voungüZnA FIYOAAN yışakAnıy sureg *opaodnğop UopaaJapıı; ng sak 94 Japay op ELA rursuyuy oyâJ » #Ayyeulum şauruyau uapuapş Uydş unuo “11911p0y49) Supsokvumy uyur NEO Pİ “feoejo ou Urueç vauos Ua330NY19Ş NA 4 ığıpemeyng dıktın “nğnpunSpa *npaodyuşzo$ vpEpO vav) “ape aığu sifa geze YOXAA Hg Op “1g ağnpunıng opujöş oSıpuO 1g veğ op uvyyuureureıng rulğIpEze 24 örüey » doz upuyou 4g yseURİNP UN *n * #rursuryek zy YAK OP Jolug “npana Şİ)9AANII yıyakanış Tul? yaz0pığ 940109494 14 yıpuıpka 04 "övpyek SUŞAA Ufuakıj op Joluos yazap? yoAY SİZ hg gp 0 *y)9 ww4op Eunjok Yya1ağa ounug ru 0g touLLeurTe dek zy İri “psp » SIZ OKYP UNSYOL Wes “vansuağ — iyeed » xE$ AZRA "PTO pg 1p103 muğıpup “Ep UŞUŞSAİ(93 wesuj ayy 'uyuağışi 14 JOğIp uepuizuruş 019 Up!5 WOyLOpO AP) BE 21 pass ozlem Juegex, m “Opak nağop oujad HERA za utunmag 0pa0 | TEpEN MEPE SA "pir irdey yozsunmma sfojüsu aa dpanpuge iğ şafEYyIN PAPA ep Ty nğnpTo epi; deze gru vUUP ş0p > NE Zİ apre ndng 1 v0 Şe ei “a9 mp sip TEpUpOZJE Müuşeyg “urseuprue OT » gouyl p9ACOLI uşğe urığIpıSe) Vp “AMİN pzpuouuR #eppuyanı £9 “ok O &g vuyaumyappaz sansurıg unı » oluas 24 miğsy (O uvjo egug nğn) * 05 wofpsş yenre$e£ opzpupo ŞOWUN - KPA 8 say 'nzmun$aplo p9uus kl *RYASS zip dızaSoraşa, yaylaya Myeresey, EE OLSAN “Iple eek Uaurah “PT e) SUSa1 144 afis vpzwanp “rryog iumsıoduğu yezeyea oupzy£ ZIUJEK “umszofyuroyey yone yıleg Kofi 119 WS yeyüğ ( “mypzaurupys) uağyon 134 vurme> Şİ YeeyAed şuşzasap oy uğ Ugug TTUA EZ USE ora4 $og UÇ yausığa © ruj vazo nunyay “npun3los o Tepuy ou pzpA *NSeg vu Yuva Dıs Dgs 014p olen pod ge Ip) Haopoy 04 wep oyg uyu wegeg uewez WAİNpugp 949 "meye ng — ipa9 weaap op “191 Urpayıaa yapmsnang 149 vpuruy eru0s piep a4oounĞNP şoppnu ad, pueppma yapıl “205 "aOKIfaIZUY GEO) ŞA GEZE TEPUŞU BUNE Şey AYAR çunşğoyow zozze “nu YANİ “UmLAn£ pığaas Yy — npıağop axozy) yçemkes çeee yözeyeng veri — 1D *rldş popup vakfa gp ver “apma pg wo olmajagısp oje yevs psurfuejç va »anpn unzn unzn yedoy 10 syn Uy ISIHVAZ9A9 pop “sueuvyo a #uştanıyp YNUMLAEK ng “uyrığop zUyuk “NO “TEA LEŞİYPEL UTUTDŞĞE URAS yun * eöUK 94 uukığv4 wpunuruy “yeğ 494 zvpuy ou şuyug yupsunpış Fog ZjsA “unsınA yuag zrujtf ŞA — id£e£ep YUrErUY Fuji * PE “poyerey 14 (144) TEEON 4P ap opuyapynumap upuyguy n34np "a Toyo Evup$eyire “pus ng i AYINYAYGMUYd s PARDAYANLAR — Evet, bu akşam, tam gece yarı - sında seni sütninemin evinde bekli - yeceğim.. Artık her şeyi öğrenmekli. ğin lizım.. Gece olunca itiraf etmeğe cesaret edebileceğim. — Evet, geceyarısı gelirim sev - gilim. : — Şimdi hemen gti... — Allahısmarladık..Bu akşam, ötüşü! Son defa olarak bir daha biribirle- rine sarılarak dudakları birleşti, Fran suva dö Monmoransi ağaçlar arasında gözden kayboldu. Jan dö Piyen, üzüntü ve heyecan içinde bir dakika kadar olduğu yerde kaldı, Sonra geri döndü. AYni zaman- da yüzü sapsarı kesildi, Sert çehreli, korkunç bakışlı mağrur tavırlı yirmi yaşlarımda kadar görünen bir genç adam karşısına dikilmişti. Jan dehşetinden haykırarak: — Siz misiniz Hanri? dedi. Yeni gelen adam, yüzünü yeis kap- lâmuş olduğu halde boğuk bir sesle cevap verdi: — Evet, benim Jan! Sanıyorum ki bürada bulunuşum sizl korkutuyor. Söyleyiniz onun gibi, ağabeyim gibi, size içimi açmağa hakkim yok mu?. Jan tirtir titriyor, Hanri ise gülü- yordu. — Eğer hakkım yoksa işte onu alı- yorum! Evet, karşınızda duran be - nim Jan! Hepsini işitmiyen fakat her geyi gören, öpüşüşlerinizi, sevişme - nizi, her şeyi, her şeyi gören beni. Beni en büyük bir ıstırap içinde, ya - şatıyorsunuz. Şimdi dinleyiz! Size ilk defa sevgisini söyliyen ben değil mi İdim. Benim Fransuvadan neyim ek- sik di. —Hanri, sizi bir ağabey gibi seve - rim ve her zaman da seveceğim. Siz uğruna hayatımı feda ettiğim bir a - damm kardeşisiniz! o Onun için size Pei olan saygı ve sevgim çok büyük- tür. Hakkımızda Fransuvaya bir keli. e bile söylemeyişim bundan dolayı- — Bu bana olan saygı ve sevginiz. den çok onun canını sıkmamak, onu kederlendirmemek içindir. Fakat sizi sevdiğimi kendisine söyleyiniz. Kar- şıma silâhla çıksın da benden hesap sorsun! — İleri gidiyorsunuz Hanri- Sözle - riniz bende o kadar fena bir tesir bı- rakıyor ki, Fransuvanın kardeşi oldu- #unuzu düşünmek için bütün kuvveti- mi sarfetmeğe mecbur kalıyorum. — Onun mi7 Jan, ra- kibi dei are Jan ellerini © kavuşturmı haldesi m9 in — Ey sevgili Fransuvam, sana ha - karet edildiğini duyduğum halde ce- Sa veremediğim için beni affet! de- Delikanlı dişlerini grerrdattı! — Demek ki beni reddetmekte inat ediyorsunuz, Söyleyiniz, çabuk söy - leyiniz.. Niçin susuyorsunuz? Ah ken- dinizi koruyunuz! — Ben gözlerinizde yanan kin ate- şinin yalnız beni yakmasına razıyım, Hanri titredi: — Gene görüşürüz Jan dö Piyen, Söylediğimi duyuyorsunuz ya, “Gene görüşürüz, diyorum, “elvedat, de . gin Diyerek gözlerini kan bürümüş ol. duğu halde şiddetli bir tavırla, yara « lanan bir canavar gibi başını sallıya - rak ormanın içine daldı. Jan: — Ah, bu adam yalnız beni öldürse. sözlerini kekeledi, IKi KARDEŞ Yalnız bir katlı olan bu basık evin dış görünüşü çok harap ve çirkindi. Açık duran bir pencerenin yanında a- silzade arması (taşıyan bir koltuğa, saçları dökülmüş çıplak başlı bir ih - tiyar oturmuştu. Yüzü Birinci Fran- suva zamanındaki harplere giren ku- mandanlarım müthiş ve sert çehreleri- ni andırıyordu. Bu ihtiyar, yeis dolu bakışlarını, uzakta, heybetli ve korkunç burçları bulutlara doğru yükselen “Monmo, - ransi,, şatosuna dikmişti, Biraz sonra gözlerini oradan ayır - dı, Kalbi lânet dolu olduğu halde ve göğsünü bir nefret hıçkıriğiyle şişire- rek: — Kızım!, Kızım nerede? Sözlerini mırıldandı. Salonu düzeltmekle uğraşan bir hizmetçi kadm: — Kızınız ormana, inci çiçeği top - lamağa gitti. Cevabını verdi. İhtiyarın çatık alnında anlatılmaz bir sevgenlik “şefkat, ışığı parıldadı. Gülümsüyerek ağzımdan: — Evet, pek doğru, şimdi ilkbahar- dır. Her yer çiçek kokulariyle dolu - dur, Her ağaç bir bukettir. Her şeyde bir gülümseme görünür... Fakat bü - tün bunlardan daha güzel bir çiçek, bir emel yıldızı; benim Janım, sevim- li ve saf kızım... Temiz ve melek yav- rumdur, Sözleri döküldü. Bu anda bakışları gene uzakta, kendisini gözetliyen bir canavar gibi tepenin üzerinde bütün heybetile du - ran şatoya döndü. — Nefret ve lânet ettiğim insanlar orada!, Hâklmiyetimi, şevketimi mah veden, beni felâket uçurumlarına yu - varlıyan müthiş kudret orada! Evet, bir vakitler bütün bu civarın biricik ye namlı hâkimi, bu geniş arazinin hasibi Piyen Senyoru iken şimdi Kon- netabl'in pençesinden kurtulan şu u - fak yere sığmarak - sefil bir hayata katlanıyorum. Lâkin bu herif beni hâ- lâ buradan, bu son sığındığım yerden de çıkarmak — istiyor, Kimbilir, bel - ki de kızım yarın yeniden bir.yer a - ramağa mecbur olacaktır. Ey benim güzel kızım... Eevgili Janım! Topladı- ğın çiçekler belki son çiçekler olacak- tır! Sözlerini | söyledi. Ve iki damla gözyaşı yüzünün buruşuklukları ara- sında parlak biriz bırakarak ye - re yuvarlandı. Birdenbire yüzü sarardı. Siyah el - bilesi hir adam kapının önünde atın- eta sea