HABER — Akşün Postası Yunan kralı Konstantinin Aşk Mektupnaru Türkçeye ceviren: A E Belki de bunun için ııkerlıgı' graf var. Yarın sana bir telgraf seviyorum. Orduda bir emir ve - rildi mi, olup bitti demektir eğer gerçekten sert olan neticerele gö- ğüs germek istenmiyorsa bu emrin hemen icrası lâzımdır. Kuvvetli bir ordunun başında, herkesin bana bağlı olduğu bir yerde vaziyetim çok ideal olabi - lirdi. Lâkin sana evvelce söyledi - ğim gibi disiplin ve bundan da daha mühim olan iaşe, levazım ve menzil hizmetleri eksik olmasay- dı.. Bu cihetten durumumuz pek parlak değildir. Ancak bu da fev- kalâde bir ceht ve gayret yapmak- ta olduğumuzdan ve kimsenin ta- hayyül bile edemediği kuvvette bir ordu kurduğumuzdan ileri gel- mektedir Ülkem hakkında bütün düşün - düklerimi sana yazmakla, beni an- İkyacağından emindim. Nitekim hakkım varmış. Benim sabrı ta - hammülümden bahsediyorsun, sa- bırlı olmaktan başka çare kalmı - yor şu“Naiplik,, denilen budalaca müessese mevcut oldukça ancak yapılabilecek, ve yapılmasına mü- saade olunacak işleri yapmalı. Bütün siyasal değişiklik, Balkan devletleri arasındaki ittifak, âni seferberlik ve hemen hemen harp ilânı hep kralınm gaybubeti esna - sında ve onun malümatı olmaksı- zın vukubuldu; ona sadece malü- mat veriyorlardı. Böyle tehlikeli anlarda başka birisi kendi yerine #kaim olduktan sonra kral olmak meye yararıki? Ona vekâlet etmekte olduğum halde istediğim gibi harekette, iyi gördüğüm ve sandığım işleri yap: makta serbest değilim. Tahsil ve terbiye icabı, saray âdab ve erkâ- nıma boyun eğmek lâzımgeliyor. Bütün bunlar ne kadar karışık, ne zor işlerdir. Tino Larissa 17 birinciteşrin 1912 perşembe Sevgili Palans! Hlk askeri harekât emrini im - za ettim. Bu emir yarın sabah sa - at altıda ilerlemek için verilmiştir. Bunu imza ederken heceyan duy- madım diyemem, İtiraf ederim; ız kalsın ağlıyacaktım.Bu belki de omuzlarıma çökmüş olan ağır mes uliyet ile bu bilinmez ve kestiril - mez istikbali düşünmekten ileri gelmiştir. Sana evvelce de bildirmiş ol - duğum gibi karşımızdaki düşman çok değil.. Zaferi istihsale kat'i karar vermiş bir kumandan sıfati. le bunu kumndam altındaki kı lara da aşılıyabildiğim takdirde her işin iyi gideceğini sanıyorum. Bu harbin ne kadar sürebilece - ği hakkında hiç bir fikrim yok. Bu gün Bulgaristandan dönen bir za- bitle görüştüm. Orada ve Sırbıs - tanda da harbin iki ay kadar sü - rebileceğini sanıyorlarmış. Sana verdiğim taşın taklit ol - duğuna canım sıkıldı. Bu inanıl - maz bir şey doğrusu! Bunu vak - tile babam bana vermişti. Eşyam yanımda olsydı sana bir başkası - nı gönderirdim. Belki o da yalan- cı bir taş çıkardı. Fakat bunu ile - ride herhalde tazmin edeceğim. Sana telgraf çekemiyorum. Çün kü sivil telgraf servisi durduruldu, emrim altında yalnız askeri tel - 8 çekeceğim. Bununla ilerlemeğe baş lamış olduğumuzu anlarsın; ha -| vadisi gazetede de okursun. Nev York Herald gazetesinin bu | kadar malümat elde edebilmesi madığını da sanıyorum, Bütün ay- tarları kapı dışarı ettik. Gazeteciler büyük bir belâdır; gizli kalması lâzım olan o kadar şeyleri işaa ediyorlar ki... Hattâ muhtelif ataşe militerle - rinin bile cepheye gitmesine izin verildi. Elçilik belki seni alâkadar e - der diye yazıyorum: İhtiyar Gari- baldi, “kırmızı gömlekliler,, inden | bir kıta ile buraya gelmek istedi - ğini bildirdi. Ben Camiccia Rosa | ları (kırmızı gömlek) tanırım, Es kimuharebede benimle bulunmuş- | lardı. Bunlar iyi dövüşür ve yiğit kişilerdir. Fakat muharebe olma - dığı günlerde bunlara tahammül edilmez. xı—hnle 11 ikinciteşrin 1912 Oldu da bitti! Allaha çok şü - kür.. Şehir alındı. Düşman ordusu bana teslim oldu. Aşağı yukarı o - tuz bin esirim var Rüyalarımız - | dan bir kısmı gerçekleşti! Dün kahramanca harbetmiş o - lan birinci fırkamın başında, kur- trdığımız ve ayaklarımı eteklerimi öpen binlerce Rumun çılgınca al- kışları arasında şehre girerken, so kaklarda henüz silâhları alınma- mış binlerce Türk skerini “Işte ölecek an,, geldi diye düşün. düm. Bu kadar güzel bir fırsat hiç bir vakit bir daha gelmez. Bü- tün yolda boğazım tıkalı, gözle - rim yaşlı idi. Tanrıya nasıl teşek- kür edebileceğimi bilmiyorum. Ge çen bütün zahmetler, senelerin a - cıları hep — unutuldu. Mükâfat gerçekten çok güzel oldu. Selâniği bizden evvel almak i - çin cebri yürüyüşle gelmiş olan müttefikimiz Bulgarlarla çatışıp duruyorum. Bereket versin ki on- lardan evvel davrandım. Bu, bizim için her cihetten Pru! yalıların Sedan galibiyeti gibidir. Ancak korkuyorum ki henüz her iş olup bitmemiştir, daha yürü - mek belki de dövüşmek lâzımgele cek. Bunun artık bitmiş olmasını o kadar isterdim ki.. Harpten u - sandım hem de yetecek kadar mu- zafferiyet taçları devşirdik. Deh- şetli bir gayret harfettik ve korka- rım ki şimdi gevşeklik gelip çata « bilir. Bunu gelecek mektubumda yaazrım. Bu savaşın daha fazla sürmesini hiç aklım almıyor. Ban- dan sonra sulh müzakerelerinin bi tip tükenmiyecek kadar uzun sü- receğini sanıyorum. Adyö. Tım qclıınık 8 birincikânun 191" Muhasamatın artık bitmek üze- re olduğu muhakkak.. Bulgarların ve bizim iştirakimiz olmakşızın Sırp ve Kaadağlılar namına Türk. lerle bir mütareke uzlaşması yap- tıklarını elbette gazetelerde oku - muşsunuzdur. Türklerin teklif et - tikleri şartlar bizce kabule şayan görülmediğinden benim reyim ü - zerine hükümetim imzadan istin - kâf etti. Bulgarlar şimdiye kadar yara - tılmış olanlar arasında en pis bir 25 1n uLz — 1935 ÇiNGENELER ARASINDA Hayattan alınmış hakiki bir macera Yazan: Osman Cemal Kaygısız Şimdi bu dedikoduyu onlar mı çıkardı dersin ortaya? — Merak etme, onların hepıı yabancı değildi. Akşamları orada | çalgı çalarken seni gören birçok | kadınların arasında bizim mahal. dı. — Şimdi bu dedikoduyu lar mı çıkardı dersin ortaya? — Tabii başka kim çıkaracak? — Ancak, ben bunların hep se- nin başının altından çıktığını sa- nıyordum! — Çok yanılryorsun! — Yanlıyor muyum?.. — Elbette yanılıyorsun... — İyi amma... birlikte Vidosa gidelim, diye yal- vardığım zaman sen ne için inat ettin, gelmedin? — Canım istemedi gelmedim.. leden de kadınlar, çocuklar var- on-| O gün ben sana| Sana o vakit de söylemedim mi idi | ki koskoca yazı bütün gün çinge- neler arasında geçirmekte mana yok diye!... — Peki! Şu halde sen evvelisi| gün niçin kendi başına Vidosa git- tin? — Hangi Vidosa? — Rica ederim, bana numara | yapma! — Ne numarası yahu? — Senin evvelisi gün Vidosa gittiğini ve oradan gece Etemle birlikte döndüğünü ben bilmiyor| muyum sanki? — O gece ben Vidosa değil, ev-| velisi gün Bakırköyündeki akra. balarıma gitmiştim. Hani geçen yaz seninle de bir defa — birlikte gittiğimiz akrabalarıma... Sonra, | ben Vidosta buluşmuş değil, yol-| da gelirken geçirdiğim bir araba | kazası üzerine ona Hazinedar çift- liğinde raslamış.... Tisi gün dogmcı Vidosa gittin, o- rada Etemi buldun... — Ne münasebet? — Benden saklama, ben her şe- yin farkındayım... — Darılma amma, sen benim bildiğimden de fazla hayalci bir çocuk muşsun! — Hangi hayal? Senin mak - sadın arada beni atlatıp çingene hayatını kendi başma tetkik et « mek!! — Bunlar hep senin kuruntun! da benim başıma gelenleri sana bir anlatsam.. — Martaval dinlemeğe vaktim yok. . — İnanmazsan Etemi sorl.. — Meyhaneciden şahit istemiş- ler, bozacıyı göstermiş!. — Yok amma Etem, görünce benden | çok senin ahpabın!.. — Yabanın çingenesi benim neden ahpabım oluyormuş?. İrfanın bu ters terş cevapları ü- zerine ben artık sustum, hiç çe - nemi açmadan bir kaç dakika öy- le put gibi durdum ve biraz sonra canım sıkılmıya başlamış olduğu için kalkacak oldum: — Ey artık bana müsaade, ben kaçıyorum! . — Kaçıyorsun amma senin bu yaptıkların tamamiyle kahpelik - tir. , — Sen ne söylüyorsun İrfan, sapıttın mı sen, ben sana ne yap- tım ki ? — Daha ne yapacaksın, kur - nazlıkla beni aradan iskartaya çıkarıp kendi dalâvereni çevir .- — Bunlar hep masal! Sen evve-| yor diye bana bir takım iftiralar- Kral Konstantin, Prenses Saks . ırktır. Harpten yorulmuşlardı. İç- lerinde biraz da kolera vardı. An-| Vaymar ile birlikte bir at yarışında ıkırgı pek okadar ehemmiyetli olma malıydıBu teşebbüslerinde kendi - cak bütün bunlar Çatalcanın ele| lerine yardım için dört fırka ver- geçirilmesile Türklerden elde ede | leyeyimmeği teklif ettik. bileceğimiz mükemmel şartlara (Devamı var) O gün Bakırköyden gelirken yol- | mek için çingene karılarını sevi - | da bulunuyorsun!. Böyle şeyle arkadaşlığa sığar mı?. — Nasıil istersen 'sana öyle yö” min edeyim ki İrfan.. — Yeminine filân hacet yok- Eğer beni söylediklerimin gerçtf olmadığına inandırmak isti" yorsan kalkar, bugün benimle birlikte gelirsin! İ — Nereye?. — Bakalrm kısmet, Topçulart mı olur, Vidosa mı olur, Büyük * | dereye mi olur, Cendere boğazınt mı olur, neresi kısmetimize çıkar” sa!,. Arkadaşın bütün bu sözlerdeti ne demek istediği artık iyice an * laşılıyordu.. O, çingeneleri, çin * gene musikisini incelememe çinge& nelerin başı boş, kır, bayır hayat * larını yakmdan göre filân derket işi ilerletmiş; âdeta bir gönül meselesi şekline sokmuştu.. Ayni zamanda zavallının saf yüreci * ğinde çoktan kuruntular, sıkıntı * lar, hiç yoktan kıskaçlıklar Filân da başlamış gibiydi.. Üstelik bir sinir buhranıma ka- pılarak bana darılıp benden ayri geçirdiği yalnızlık günleri de onu bir hayli üzmüş, sıkmış; onun için şimdi her şeye rağmen yani ken - disine oyun ettim diye! " Betiden kuşkulandığı halde gene bana baş vuruyor; beni de kendisiyle birlikte çingeneler peşinde sürük lemek istiyordu. — Simadi kendi * sinin bu şon-teklifine karşı: -— Olmaz, ben gidemem!.. Deyip kestirip atsam iyi bili « yordum ki bu sefer büsbütün sinir- lenecek, bana büsbütün kızacak, düşman olacaktı.. Hem küçükten- beri biribirimizle çok samimi, candan birer arkadaş olduğu « muz için şimdi onu bu vaziyette tek başma bırakmak da pek işime gelemezdi.. Çünkü bizim zavallı saf arka « daş, belki de 6 çok kurnaz, çok dessas, çok hilekâr ve esrar dolu bir adama benziyen Etemin eline tam bir yemlik olarak düşecek, yâman çingene onu bir takım da * lâverelerle tez — zamanda soyup — soğana çevirecek, rahmetli ba - başından kalan evleri, dükkânla- rr birtakım çingene maceraları yüzünden deve yapacaktı.. İşte bu düşüncelerle onun son teklifine şu karşılığı verdim: — Bugün, sen bana müsaade et; çünkü bugün çok işim var. Yarın ise boşum.. Yarın seninle değil Vidoslara, Büyükderelere , Cendere boğazlarına, hattâ ister « sen cehennemin dibine kadar bi « le gideriz. — Söz mü?. — Söz!.. — Öyle ise yarım sabah senin « le erkenden burada buluşalım!. Buluşalım! Amma daha ba | gece de görüşürüz!.. — Hayır, bu gece ben burada yoğum!.. — Neredesin?, — Cerrahpaşaya halama gide- ceğim.. Yarm sabah erkenden buraya damlarım! (Devamı var)!