'NİSAN — 1935 Ş Yjııan $ ; “Kadircan Kaflı ; ahin'in öCcü Yüz yüze, erce savaşi yaz No. 80 Büyük Deniz Romanı mevsimine bırakmak iyi olur | ce- Hrristiyan donınfnumm sol nahi olan amiral Mişel Barbariko, Ahilos çayının ağzına doğru kay - dı ve Kanlı burun denilen çıkıntı- yı dolaşarak Pellâ adasının kena - dan gitti.: "nMerkezde Hilâl şeklinde kuru - lan asıl saf bulunuyordu. Bu kuv - vet Savva amirali Prens dö Parm ile Cenova amiralı Dük Dürben ve Komandör Kastil kumandasında idi. : Don Alvaro dümdarı idare edi - yordu. Safın başında üç amiral ilerli - : yorlardı. Ortada Don Janın, onun sağında Papa amirali Marko Ân - tariyo Kolonanın, solunda Vene - dik amiralı Sebastiyen Veneryo - nun gemileri görülüyordu. — Ayrıca ihtiyatta, sağ ve sol ce - nahların yanlarında, Malta, İspan- yol ve Cenova amiralleri yer al - mişlardı. Güneş bütün kuvvetiyle tepeden iniyor ve etrafı yakryordu. | Türk donanmasının merkezinde Derya kaptanı Müezzin zade AÂli Paşa, sağında kara askeri kuman- danı Pertev Paşa, — solunda da Hazinedar vardı. i ' Sağ cenaha Ağriboz beyi Çolak Mehmed, sol cenaha Cezayir Bey- lerbeyi Oluç Ali Paşa- - kumanda ediyorlardı. “ — Düşman donanmasının İnebahtı üzerine geldiği haber alınınca Mü- ezzin zade Ali Paşanın gemisinde bir Kurultay kurulmuş, ne yaprıla - cağı görüşülmüştü. Kurultayda Müezzin zade Âli, Oluç Ali ve Pertev Pışa.lardan başka Trablus Beylerbeyi Cafer Paşa, Barbaros oğlu Hasan Paşa ve on beş sancak beyi vardı. Oluç Ali Paşa: — Altı aydır denizde gezmekte- yiz... Gemilerin eksikleri çoktu_r e Bundan başka İnebahtıya gelin - dikte — “sefer dönüşüdür,, diye, sipahi ve yeniçerilerle tayfalarm bir kısmı izinli izinsiz dağıldılar . Bu hal ile açık denizde savaş ya - pılamaz.. Limandan müdafaa ge - rektir. Boğaz kalelerinden düşmafı giremiyeceği için karşı koymak kolaydır. Yüz yüze, erce savaşı yaz mevsimine bırakmak iyi olur. Dedi. Pertev paşada bu sözleri doğru ldu. . Kaptan Ali Paşa çok cesurdu .. Lâkin tecrübesi yoktu.. Oluç Ali Paşaya: — Donanmada askerin eksikliği bizi savaştan alıkoyar mı 7. * Diye kızgın kızgın cevab ver - di: Hemen açılmayı ve düşmanüs - “üne gidilmeyi ileri sürdü.. Bir çok sancak beyleri ve sair lalkavuklar da bu sözleri tasdik sttiler.. Ve donanmanın, hareketi- ne karar verildi.. ; Oluç Ali Paşa kendi İ sini kabul ettiremeyince_ .hlç ol mazsa savaşı kazanmak için aklı- ' ma gelen çareyi açığa vurmaktan kendini alükiadı.. Zaten © her 20 man açık sözlülüğü, cesaretile aynı “derecede olan tedbirleri ve uzak - * tan görüşlerile tanınmıştı... — — Madem ki savaş yapacağIZ - düşünce - yoktu. Bunu açık denizde yapmak hayır - Irdır.. Sahile yakın bulunmamalı .. Sahil yakın olunca yılgın askerler, hemen baştan kara etmeğe sava - şırlar.. Bundan başka — gemilerin manevraları, biribirlerine yardım- ları zor olur. Eski savaşlardan, Barbaros ve Turgutlardan örnekler gösterdi .. Lâkin Derya kaptanı — Ali Paşayı gene kandıramadı.. , Çaresiz başkumandanın emir - lerine boyun eğdi ve. ne söylen - diyse yapmak için hazırlandı . O gün öğleden sonra iki donan- ma karşılaştı.. Güneş bütün parlaklığiyle de - nizi ve her yanı aydınlatıyordu .. Düşman donanmasındaki askerle- rin miğferleri, zırhları, kalkanları ve çeşid çeşid silâhları Türklerin gözlerini kamaştırıyordu. Düşman askerleri de Türklerin çeşit çeşit ve koyurenkli elbiseleri- ne, gemilerdeki altın fenerlere, ay- İr yıldızlı, tuğralı, zülfikarlı san - caklarına hayran hayran bakıyor:- lardı. Her yer sessizdi. - Emirler veril- miş, herkes yerine geçmişti.. Epeyce zamandanberi her iki ta rafta biribirlerine bakarak durdu- lar. Sanki biribirlerini ısırmaktan cekinen yüzlece ejderha idiler. Don Jan ileyanı — başında olan Venyero ve Kolona, gemilerini ileri sürdüler ve saftan — çıkarak kendilerini gösterdiler. — Müezzin zade gemisinin büyük direğine selâm işaretini çekti.. Sonra Pertev Paşa gemisiyle bir- likte saftan çıkarak ileri atıldılar. Oluç Ali Paşa, Kaptan Paşanımn yaptıkalrını uzaktan seyrediyor - du. Onların saftan ileri atılmala - rı büyük bir yanlışlıktı. Bir donanmanın da bir ordunun da baş kumandanları böyle deli- cesine savaşa atılırlarsa kendileri - ni ölüme sürüklemiş olur. Bunun- la — yalnız kendilerini öldürmüş olsalar bir şey değil.. Lâkin başku- mandanın ölümü bütün ordu ve donanmayı yıldırır, böyle bir ordu başı kesilen bir hayvan gibi çırpı- nır, dövüşür ve ölür.. Zaten asıl safım bozulması, donanmanın par- çalanması her zaman korkuludur. Bütün donanma çelikten bir duvar gibi düşmana karşı koymalıydı . Kaptan paşanın bu çılgı'nlığm_ı karşı genç Don Jan'ın olgun bir kafası vardı. Asıl saf arasında olan altı ta- ne Venedik kalyonunu ileriye sür - dü ve kendisi ile asıl safı onların arkasına aldı. Bu kalyonlar kadirgaların dört beş misli büyüklüğünde, yüksek bordalı, büyük ve bir çok. topları lerdi ve Türklerde eşleri olan gemi Bu altı kalyon, Türk gemilerine karşı asıl donanma için bir kalkan gibi kullanılryordu. Şimdi her iki taraf — gene dur - muşlardı. Her ikisi de karşıların - daki düşmanların kuvvet ve bü - yüklüklerine şaşkın şaşkın bakı - yorlardı... (Devamr var) | sigorta sirketleri bundan bir müd-| det evvel aralarında anlaşarak | ,_S HABER —- Alişilm Postasr —. Şikâyetler, temenniler çocuklar Okuyucularımızdan Refik A - tacer bize gönderdiği bir mektup- ta mühim bir meseleye temas ede- rek diyor khiz “Son zamanlarda, mekteplerin ders saatlerinde kahvelerde, sa - kaklarda mektepli gençler görü - yorum. Bunların mekteplerinden kaçtıkları anlaşılıyor. Bu gençler kahve köşelerinde iskamhil vesa- ire oynamakla vakit geçiriyorlar. Hatırladığıma göre mekteplilerle on sekiz yaşından küçük gençle- rin kahvelere devamı yasaktı. A- caba bu güzel karar neden şiddet- le tatbik edilmiyor? Antalya ambarının dikkatine Okuyucularımızdan A, E., gön- derdiği bir mektupta diyor ki: “İspartaya iki defa birer bu - çuk kiloluk paketler halinde şe - ker gönderdim. — Antalya anbarı vasıtasiyle gönderdiğim bu paket- lerin nakliye ücretini burada ver- diğim halde İspartada birinci de- fasında 20, ikinci defasımda ise 35 kuruş ayrıca para almışlar. Antalya anbarına müracaat ede - rek sebebin? sordum: “Burada Afyona kadar nakil için ücret a - İımnmış ta ondan!, dediler. Halbu- ki ben İspartaya — gönderilmesini söylediğim gibi makbuza da böy- le yazılmıştır. Makbuzun numa - rası 86326 dır. Bu ne iş?.,, —Z Iskonto yapan sigortacılar Memleketimizde çalışan bütün her ne şekilde olürsa olsun müşte- rilere komisyon, iskonto, ve ikra- miye vermeği menetmişlerdi. Hal- buüki gene bir taraftan bu şekilde müşterilere tenzilât ve iskonto verildiği nazarı dikkati celbet - mektedir. Bunun için sigortacılar merkez dairesi ve sigorta prodük- törler birliği bir tamimle bu vazi- yeti alâkadarlara bildirmiştir. DOKTOR .. Kemal özsan PÜrolog — Operatör Mütehassısı mağazası Bevliye Kraköy — Ekselsiyor yanında. Her gün öğleden sonra 2.den 8- € kadar.. Tel: 41235 HABER Akşam Postası IDARE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESİ Telgraf Adresi: İSTANBUL HABER 'Telefon — Yazı: 23812 — İdare: 248170 ABÖNE ŞARTLARI 1 K 86 W aylık Türkiye: 190 350 660 1250 Krş. Ecnebi: 150 di5 840 16lü iLÂN TARIFES, Ticaret Hânlarının satırı 12,50 Resmi İlâninr 10 kurüştur. Sahibi ve Nesriyat Müdürü: HASAN RASİM US Basıldığı yeri — (VAKIT) Matbaası KUPON 96 14-4-935 İ Türkçeye Mektepten kaçan v îğ NA-Bİ STETEEEETTELELUNI C Geçiren : BiDELİKLER Cebidelikler Şahı Açıkgözler Padişahı : Ali Cengizin başından geçenler W" t - EESESEESSSESLERS SESSNEİTESESDESESEEETEREDEESSESESSASDENNNN AB6 Ali Cengiz yeni palto ile bir tavus gibi kurulup dolaşarak: — Biz, dedi, peşin para, gümüş akçe vereceğiz.. Bunu gözönünde bulundurarak fiyat veriniz. Bir deste para satıcılar üzerin - de iyi bir tesir yaptığı için pazar - Irkta müşkülât çekmediler. Üç kat elbise ile üç çift potini — 91 liraya almışlardı. Nejad parayı sayaca - ğı zaman Demir Ali Cengize: — Fiırsat, bu fırsattır. Dün ge - ce sırtından çıkardığin — paltoyu başımızdan atalım.. Artık o giyil- mez bir haldedir. Derhal satalrm. — Hakkın var.. Böyle mühim bir alışverişten sonra — elbette iyi bir fiyatla satmak imkânı olur. Elbiseci: — Ben, dedi, eski elbise almaz - sam da bir göreyim.. — Hatırınızı kırmak istemem... — Bir gör bakalım.. Köşede çamur içinde duran pal- toyu eline alrp baktı ve alçak bir sesle: — Alçaklar, dedi.. Nasıl da yırt- mışlar !.. Dedikten sonra: : — Al bakalım, bak , dedi.. Elbiseci daha eline almadan: — Parça, parça olduğunu görü- yorum.. Dedi.. Size bunun için an- cak altmış kuruüş verebilirim; sa - nırım.. Bundan ancak parça çuha çıkarılabilir. Başka bir işe yara - maz. Demir Ali Cengize seslendi: — Haydi ver Ali.. Verdebit - | SİN » Ali Cengiz paltoyu elinden bı - — Altınış kuruş — pekaz, dedi: Fakat mademki çuha parçaları çı- karmaktan başka bir şeye yara - maz diyorsunuz, o halde.. Ali Cengiz bu sözleri söylerken elini paltonun sağlam kalmış olan yegâne cebine sokmuştu.. Birden - bire durdu.. Çehresi bozuldu.. E - lindeki yırtık paltoyu — gidip bir köşeye koydu.. Nejad: k — O halde dedi, altmış kuruş noksan vereceğim.. öyle mi ? Ali Cengiz haykırdı: — Hayır, hayıt.. Ben fikrimi de- ğig_,tirdim.. Bu pâaltoyu satmıyaca- ğım.. Bana lâzım.. . | — Neye lâzım olsun? — Altmış kuruş çuha parçalarından daha çok işimize yarar.. Ne yapacak - sın? . — Tamir ettirir, kullanırım., Sa- bahları — kalktığım zaman ceket yerine giyerim.. Satmak istemiyo - rum, Elbiseci: — Nasıl isterseniz, dedi.. Satın almazsam daha iyi olur.. Allaha ısmarladık efendiler... Gene bir şe- ye ihtiyacınız olursa bizi unutma- manızı rica ederim. Elbiseci ile kunduracı gittiler ... Nejadla Demir de acele giyindiler, Ali Cengize gelince, — giyinir gibi görünmekle beraber işi uzatmak için çareler arayıp buluyordu. Demir; — Alinin bu hareketine bir tür- lü akıl erdiremiyorum.. Bu yırtık # paltoyu altmış kuruşa satmamak! Elimizde azıcık para var ya.. Böy- le lüzumsuz hareketlerde bulun - masa rahat edemez,,, - Ali Cengiz, pantalonunun darlı- gından şikâyetçi gibi — görünerek düğmelerini çözdü ve Demire ce - vab verdi: i — Bunda lüzumsuzluk falan yok, ben paltoyu sırf bir iktısatçı düşüncesiyle satmadım.. —Sonra zannederim ki palto — benim ma- Nejad işin ağız kavgasına vara- cağını kestirerek: — Haydi, haydi, dedi.. Kavga - ya başlamayalım.. Biz şimdi dok - san bir lira sarfettik. Bize lüzum - lu çamaşırları satın — alması için komşumuza on İira bir para vere - lim. Geriye kırk dokuz İira bir para kalır.. Adâm başına da şöy - le... Dur bakalım ne kalıyor .. On- dan olsa otuz, ön beşten olsa on beş daha kırk beş.. —Geri kalır. dört.. Bunu da üçe taksim edersek bir lira otuz üç kuruş.. Yani tam adam başina on altrı lira, otuz üçer kuruş düşüyor. .Bu pra da bizi iş- ler tamamile aydınlanımcaya ka- dar idare edebilir zannederim., Demir: — Ben de öyle sanırım, diye ce- vab verdi.. — On altı lira'otuz. üç kuruş cebinde, yeni elbise arka - da... Dünyada bundan âlâ şey bu- lunabilir mi?. Ali Cengiz, Nejada: — Benim hissemi şimdiden ver. . Nejad: ' — İşte komşuya vereceğimiz para... Dedi ve kapıdan seslendi: — Matmazel Marika sizi gene rahatsız ettiğimizden dolayı affı- nızı rica ederiz.. Lütfen biraz'ge- lirmisiniz?, Marika koşarak gekdi: — Ne istiyorsunuz? A! Tebrik ederim.. Bu ne şıklık böyle... Artık şimdi istediğiniz yere gidebilirsi - NİZ;,. Demir: — Artık bizi bu halde kadınla- rın beğeneceklerini sanırım, siz ne dersiniz?. — Niçin beğenmesinler, sizden ;lahı çok çirkinlerini beğeniyor - ârı., Genç kızın bu sözü Demirin pek de hoşuna gitmemişti.. Onun için arkasını dönerek, — kravatını dü- zeltmekle meşgul oldu.. Nejad: — Matmazel, dedi.. Bize karşı çok lütuf gösterdiniz ve biz. bunu sulistimal ediyoruz. .İşte size biraz daha para.. Bununla bir miktar ça- maşır almak istiyoruz.. Bize çok lüzumlu olanlarını.. Erkekler alış verişten anlamadıkları için bunu da gene sizden rica edeceğiz.. — Memnuniyetle! Elimden ge - leni yapmaktan geri kalmam., Ba- na odanızın anahtarını bırakın ... Bu akşam dönüşünüzde ümid ede- rim ki... Matmazel birdenbire ve; — Ben gidiyorum, dedi... Ali gene pantalonunu çıkaracak.. Siz anahtarı bana getirirsiniz.. Nejad, komşu kızı gittikten son- ra: — Ali, dedi, sen sıkılmıyor mu- sun?. Sabahtanberi pantalonunu çıkarıp tekrar giyiyorsun, biz ha - vız... Fakat sen daha henüz giyin - zırız... Fakat sen daha henüz gi- yinmedin.. Naci bizi bekliyor. —— Rundan ben de müteessifim.. Fakât ne yapalım? — Bu pantalon beni rahatsız ediyor.. Zanneder - sem ayakkaplarım da biraz sıkı - yor. Onları da çıkaracağım.. (Devamı var) durdu, eei a ö Mln e0i