3 Nisan 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

3'NİSAN — 1935 Yazan: _ - p- Sahin'in Kadircan Kaflı î öc ü ğ”üyük':;r'ıi?!?omam Graçyoza acaba herşeyi anlamış onu tanımış mıydı ? O, ne sıcaktı... Sokuldu, sokuldu... Şimdi onu kollarının arasına a- lacak, sıkacak, sevecek ve: * — Seni seviyorum !. Diye fısıldayacaktı.. Lâkin genç kız elini çekti ve tat- İr bir rüyadan uyanır gibi doğrul - du.. ş : Ali Reis toplandı.. Genç kız gülümsiyordu.. Etrafına baktı.. Venedikten e- peyce açılmışlardı... Lido sahilleri ay ışığma karşı soyunmuş bir ka - dmn gibiydi.. . Ali Reis sordu: — Dönmek ister misiniz?. Genç kız sevda dolu — gözlerle delikarılımın gözlerine — daldı ve sustu.. — Markiz Graçyoza!.. — Ne var?. Söyleyiniz!.. — Size bir şey sorsam, dosdoğru >evab verirsizini değil mi?. — Ona şüphe mi var?. Dünya- da belki babama bile hiç olmazsa ufak bir yalan söyleyebilir:m, fa - kat size karşı.. Hiç bir zaman.. — Çok teşekkür ederim., — Şey.. Vaktiyle tanıdığınız çocuk şimdi bir delikanlı olmuştur Ona tesa - lüf etesniz acaba gene eski sevgi ve bağlantıyı içinizde bulur mu - sınuz?. — O bağlantının bir çocukluk olduğunu söylemiştim.. — Fakat o çocuğun sevgisini hâlâ içimde du- yarım.. Doğru söylememi istedi - niz.. Ben de çekinmiyorum., Eğer onu bulsam, gene eskisi gibi iki mes'ud arkadaş olacağımıza ina - nım vardır. İki mes'ud arkadaş .. Eğer o da beni seviyarsa... ve .. — Henüz yaşıyoras!. Ne zamandanberi Ali Reisin ka- fasında çarpışan iki düşünce şim- diboğaz boğaza ve öldüresiye bo - ğuşuyorladı. Ali Reis içten sarsılryor, ne ya- pacağını, ne söyleyeceğini bir tür- lü kestirip atamıyordu.. Genç kız yeniden söze başladı : — Azizim şövalye!., Eğer size karşı bir saygı ve sevgi duydu | insem bunun sebebini de o eski ço- cukluk hatrrasında aramalıdır.. Ali Reis onun gözlerine dikkat- le baktı: — Yoksa her şeyi biliyor mu?.. Yoksa tanıdı mı?, - Dyiedüşündü.. Graçyoza devam etti: — Onun da adı Paolina idi. ' na rağmen tanışma Gözleriniz, bakışlarınız, hattâ söz söyleyişiniz tıpkr ona — benziyor. Sizi ilk gördüğüm anda kendi ken dime sordum.. — “Acaba o mu?.,, Faka tolmadığınızı anladım.. Bu - arzusundan sendimi alamadım. Ali Reis ellerini sık sık nefes alıyor, : içini dökebilmek için kendi ken - Jisiyle savaşıyordu. — —— Venediğin saat kulesi derinden lerine bir inilti gibi on biri Çülfh- G"'»çyoza geriye baktı ve doğ - oğuşturuyor, biran evvel 1 — Vakit ne çabuk geçiyor- Çok .I;ç!lml"'z-- Artık dönelim .. L .Al' Reisin sözleri ona verilmiş | ğini yapamıyor.. İT cevah olmadı: he B 1 — Bu gezintinin uzaması hoşu - nuza gitmiyor mu? — Doğrusu bu kadar güzel bir deniz, derin bir gök, serin rüzgâr, ilk olarak beni sarsıyor. — O halde, biraz daha dolaş - sak, üzülmezsiniz sanırım!. — E... Biraz daha!. Gezinelim.. Deminki şarkıyı — bir daha söyler misiniz ? — Ben o şarkıya başlarsam hiç bitirmek istemiyeceğim... — Hiç bitmiyen şarkı olur mu? — Sizinle daha çok başbaşa ka- labilmek için neler yapılamaz.. — Teşekkür ederim.. Yalnız!.. — İzin verirseniz şarkıya biraz geç başlayayım da, geç bitsin!. — Fakat çok geçikmesem olur!.. Ali Reis şarkısına başladı.. Şimdi genç kıza sahiden aşkını söylüyordu... Hem de ilham aldığı periye söy- lüyordu.. . O kadar candan ve kendinden geçmiş bir haldeydi.. Sesler bazan yükseliyor, bazan alçalıyor, bazan da deniz üstünde, ona sürünerek uçan sığırcık kuş - ları gibi sürü sürü nağmelerle, uf- ka doğru uzaklaşıyorlardı. Lâkin bu seste bir üzüntü de seziliyordu. O, sanki şarkıya kendi ruhunu ve gönlünü son özüne kadar har - iyi cayorşa, bir günahı gizlemek, bir suçu bağışlamak için bunu yapı - yordu. Graçyoza, denizin minimini dal- galarında titreyen ışıklara, tâ u- zakta, ayın gittikçe genişleyerek denizin içine doğru işliyen akis- lerine dalıyor, güzel yüzünü tül - leyen geceye kendini toptan veri - yordu. Dalgalı sarı saçları rüzgârla kı - mildadıkça, parlayan bir ateşirı alev kıvrımları gibi parıldayordu. Başını omuzuna doğru iğmişti.. Gözlerini yarı yummuştu.. Bakışları, Ali Reisin bakışların- da için için titriyor, sanki: — Gel, beni sev!.. Beni sar!.. Diyordu.. Ali Reis, bunu anlamıyor değil| . di. Lâkin butemiz yürekli, bir elmas kadar pürüzsüz, lekesiz ve değerli sevgiliye karşı — işlediği günahın yükünü, kalbinin üstüne | çöken kocaman bir kayadan fark- sız buluyordu. Herşeyden evvel onu kaldırmak, takındığı maskeyi indirmek ve a - sıl yüzüyle görünmek lâzımdı. Candan sevenin en başlıca - sıfatı hiç şüphesiz, olduğu gibi olmak, duyduğu gibi konuşmaktır. Şarkı bittiği zaman — genç kız hâlâ dalgın ve sessizdi. Sanki A- li Reisin, hâlâ sulara, rüzgâra ve İ havaya sinen sesini dinliyordu . Bundan Sonra kendine geldi ve: — Teşekkür ederim azizim şö - valye!... Artık. .Artık.. . Etrafa bakındı.. Venedik tarafı na dönerek orada seyrekleşen ışık- ! lara baktı ve ilâve etti: — Artık dönsek.. . z — Böyle mi istiyorsunuz?. — İnsan her zaman, her istedi - (ÂArkası var) | Yesari, Hatemi Senih Sarp, Selim | — “ HABER — Akşam Posfası tehlikesinde Paristen “Deyli Herald,, gazete- sine bildirildiğine göre, Parisin en meşhur — tiyatrolarından olan Foli Berjer ve bir çok — eğlence mahalleri kapanmak tehlikesinde- dir. Eğlence mahallerine konan ver- gi hafifletilmediği takdirde bu - nun meydan alacağı muhakkak görülüyor.. Eğlence yerleri işleteneler Fede - rasyonu toplanarak bu iş için bir teşebbüste bulunmak üzeredriler. Parisin yaklaşan “On beş gün. lük,, eğlence çağında bütün yer lerin kapalır tutulmasından endişe ediliyor. ; Bu hareketin bütün tiyatro ve si- nemalara, barlara sirayet etmesi muhtemel görülmektedir. Bundan sonra Foli Berjer gibi, yarım asır kadar varlık göstermiş olan müesseselerin bir daha açıla- mıyacağı da tahmin edilmektedir. İngiliz gazetesi diyor ki: “25 ta- nesi İngiliz dansözleri olmak üze- re 350 kişi dışarı atılmış olacaktır. Yalnız Foli Berjer'in kapanması bu neticeyi verecektir.., —— Yeni neşriyat Yeni Türk İstanbul Halkevi — tarafından her ayın sonunda çıkarılmakta o- lan “YENİ TÜRK,, mecmuasının 31 nci sayısı çok güzel bir şekilde çıkmıştır. Bu sayıda: Ahmed Halid Yaşaroğlu, Ha- lide Nusrat Zorlutuna, Mahmud Sırrı Tarcan, Ahmet Ekrem A. Yelman, Nüzhet Ergün, E. Gota- lay, Salih Münir, gibi tanınmış - _——====-___—-_ gerün imzaların yazıları vardır. On beş makaleyi hitiva eden ve bütün gençlerle münevverleri alâkadar edecek yazıları toplamış bulunan bu mecmuayı tavsiye ederiz. Bir Italyan barut fabrikasında infilak Torino, 2 (A.ÂA.) — Milanao ci-| varında küçük bir şehir olan Avig- Hana'da bulunan bir top barutu fabrikasında patlama olmuş, yedi kişi ölmüş, 20 kişi yaralanmıştır. Patlama, barutun ani olarak kızmasından ileri gelmiştir. Uroloğ — Operatör Doktor Kemal Özsan g Karaköy Topçüular caddesi No. 34 HABER Akşam Postası İDARE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESİI Telgraf Adresi: İSTANBUL HABER İdare: 24870 Telefon — Yazı: 23872 ABONE ŞARTLARI . | 3 6 12 aylık £ Türkiye: 120 8350 600 1250 Krş. Ecnebi: 150 445 810 1610 İLÂN TARIFES: Ticaret ilânlarının.satırı 12,50 Resmi ilânlar 10 kuruştur. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: HASAN RASİM US Basıldığı yer: (VAKIT) Matbaası | halde bize para lâzımdı... — Paris'in F ÜleERİ FO" Berjer'i îğ Geçiren : kapanmak | nni FESTEİEEİTETEESEREİELESMİNETİKEEENMTİEERENEMMENNNN CEBiDELİKLER Gebidelikler Şahı Açıkgözler Padişahı Ali Cengizin başından geçenler SESAESDESESE DAD DS SSD DS ASA RASARASSARSSÜSASTSENDERESRAA DD ATORASGRDSSSEİSASRSRAER DA vie Hü — Elbette bize yiyecek - getir - mişsindir... . Diye sual — yağdırmışlardı. Ali | Cengiz bu sorgulara cevab olmak üzere oda kapısını dikkatle kapa - yarak kendisini sandalyenin üzeri- ne attı ve mırıldandı: — Artık kendimi emniyette gö- rebilirim. — Kuvvetim kalmadı!.. dedi. Demir, Ali Cengizin fena vazi - yetini görerek haykırdı: — Aman yarabbi! Bak Nejad bak! Ne halde! Elbisemize bak parça parça.., . — Evet, hem önü, hem de arka - sı yırtılmış! Bune demek — yoksa biriyle mi dövüştün... — Hırsızların hücumuna mı uğ- radın?. Söylesen e!.. — Lütfen müsaade — ediniz de kendime geleyim... —Ah... Ne gün yarabbi! Ne felâketli gün!. —Bize getireceğin börek nere- de?. ğ Ali Cengiz cebinden kırık basto- nun iki parçasını çıkararak: — İşte dedi, size — getirdiğim bunlardan ibaret., Bana otuz ku - ruşa maloldu bunlar... —Biz açlıktan — ölüyoruz, sen hâlâ alay ediyorsun?. — Ah!.. Ben de açlıktan ölüyo- rum.. Akşam yemeğini yemedim . Siz benden muhakkak daha iyi bir yemek yemişsinizdir. Buna rağ - men buradan çıktığımdanberi a- yak üzerindeyim.. — Fakat yanında vardı?. ! — Her, üçümüzün son ma- lı olan bu elbise sabahleyin çıktı - ğin zaman yepyeniydi.. İşte parça parça getirdin!.. — Yeyecek bir şey de getirme - din!.. ; — Beni biraz bırakınız da ken - dime geleyim... Sonra başıma ge - lenleri size anlatırım... Demir müteessir bir halde san - dığın üzerine oturarak: — Senin başına gelenler bizim karnımızı doyurmaz, dedi.. Bunun için biz sana güveniyorduk.. — O halde anlatmam.. Madem. ki böyle istiyorsunuz!.. Nejad: h — Söyle, dedi, seni dinliyoruz . Ali etrafına korku — ve endişe gösterir bir halde bakındıktan son- ra, işidilmekten korkuyor gibi ga- yet alçak bir sesle anlatmaya baş - ladı: — Bu sabah cebimde yüz kuruş olduğu halde en güzel — ümitlerle çıktım.. , Demir hemen atıldı: — Evet, dedi.. Sattığın ayakka- yüz kuruş | bımın parasi... . Her Eskici deniz donlarına bir şey vermiyor. du. Siz mutlaka yemek istiyor- NUZ... — Şimdi de istiyoruz.. — Demir! Eğer sözlerimi böyle kesmekte devam edeceksen susa - rım, , " — Anlat, anlat,.. Demir susar.. — İşte dışarıya büyük ümitlerle çıkmıştım... Her şeyi kül rengi ğö- rüyordum.. — Evvelâ öğle yemeği için Beyoğlunda Madam Despina- ya gidecektim. İlk felâketim Sultanahmette a- yağımı çamura basmakla başladı. Bunları temizlemek için boyacı- ya öon beş kuruş verdim ve bir |i - rayı bozdurmak — mecburiyetinde — Ne yapayım dostum! kaldım.. Sonra Madam Despinaya götürmek için elli kuruşa ufak bir şişe esasa aldım.. Sizi temin e - derim... Esansı almaktan vaz ge - çebilirdim... Fakat, o kadar güzel kokuyordu ki.. İşte bakın (Cebin- den şişeyi çıkararak Demire uzat- tr) al. Kullanırsın?. Nejad omuzlarını kaldırdı, De - mir Ali Cengizin — uzattığı esans şişesini elinin tersiyle iterek: — Esansın karnımızı doyurma - ya yaramaz... Ne de güzel şey al - mış.., Teessüf ederim.. dedi,, : Ali Cengiz: — Demir susacağını vadetmiş - tin.. Dedikten sonra sözünün arkası- nı getirmeye çalıştı.. — Yanımda ancak otuz beş ku- ruşum kalmıştı... — Bu rakam bile sizi doyurmaya kâfi bir takamdı . Fakat bu sırada şeytan karşıma küçük bir bastoncuyu — çıkardı... Elime bir baston tutuşturdu., Kıra- mazsın, dedi.. Büktüm, kırıldı.. Otuz kuruşu vermek mecburiyetin- de kaldım... ' — Mademki baston satın almı - yacaktın...... Pazarlık etmekte n2 maâna vardı. — Demir, devam etmezne müsa- adeetmiyecek misin?. — Nihayet Despinanın evine gittim.. Büyük Adaya gitmiş... Caddelerde dolaş - tım,. Yanımda kalan beş — kuruşu karnımı azıcık olsun doyurabil - mek için harcadım... Hiç şüphe et- mem ki saatlerce aç karnına cad - delerde dolaşan benim gibi bir ar- kadaşınızın beş kuruşluk. yemek yemesini çok görmezş m_lmiqi;a İşte si- ze yüz kuruşun hesabı... — Ciddenpek — mükemmel bir hesap... , — Ya elbiseniz, ya şu halin?, — Âzıcık sabrediniz. Sıra bunu anlamr -a geliyor.. Daha başıma gelen felâketlerin ancak bir kıs - mını biliyorsunuz., Satın aldığım söğüşle ekmeği yerken sokaktan genç ve çüzel bir kızıa - geçtiğini gördüm... Fakat bu — dakikadaki görüşüme ve duyuşuma göre o za- man bana güzel görünen bu kız çok çirkindi.. Derhal arkasına düş- tüm... Yanına yaklaştım... — Tatlı sözler söyliyerek yürüyord ç kızdı. —Yüz vermeyince ben de ayrıldım.. Yanında büyük bir kö - pek vardı, bu sefer peşimi o bırak- madı.., O kadar kovdum, fakat bir türlü ayrılmadı.. Demir, Nejada bakarak güldü , Ve: : — Şimdi bu köpek nerede?,. — Baktım ki olacak gibi değil, yürüdüm.. O da arkamdan.. Meğer sonradan anladım., Cebimdeki söğüşün kokusundan ayrılmıyor - muş.. Fakat bu köpeğin — başıma getirdiği en büyük felâket benim akşam yemeği yiyememe — sebep oluşudur.. Akşam — olmuş karnım çok acıkmıştı.. Canım fevkalâde sıkılıyordu.. Ahmed Efendi dostu- muz hatıra geldi.. Belki yemeği o- rada yiyebilirim diye Beşiktaş üs - tünü boyladım... Tam yemeğin geleceği bir sırada küçük çocuğu Âkilin kaba etini ısırdı.. Beni de sepetlediler.. — Buradan çıktıktan sonrasını artık bilmiyorum.. Yal - * nız.. Yalnız bana bir kaç sarhoşun çattığını, dövüştüğümüz, bunlar - dan birimin yere düştüğünü Diliyo » rum... Öyle koştum, öyle kaştum ki nihbayet nefesim tükendi. Ve ye- re müştüm. (Devam edecek)

Bu sayıdan diğer sayfalar: