Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Telgraf kabloları Denizlerdeki kabloları muayene edenlerin karşılaştıkları tehlike Büyük denizlerin hemen yarı- sından fazlasında telgraf kablola- rı vardır ve bu kablolar dünyanın bir ucunu öteki ucuna — bağlıyan muhabere vasıtalarından biridir. Bunlardan en uzunu Hind su- larından ve — Avusturalyada (325000) mil, diğeri Bahri Mu- hitte —ve —Afrika — sularımda (162.600) mil boyundadır. Bunlardan sonra büyük Britan- ya adalarında, Cenubi Hindistanda, şimali Afri- kada ve Kanadada olan kablolar | - sayılabilir. Kırmızı deniz kablosu da Cid- de ile Sovakin ve Sovakin ile Mu- ha (Yemen) arasındaki deniz al- tr tesisatıdır. Kırmızı deniz kablosu diğer- lerine nisbetle çok kısa — olduğu halde, İngiliz kablo şirketine (1319) Yemen isyanında en çok kâr bırakan bir muhabere şebeke- sidir. Yemen isyanında vilâyet mer - kezi San'adan Hüdeydeye geçmiş- ti. San'a İmam Yahya tarafından muhasara altına almmıştı. Bu mü- hasara altı ay sürdü. Bu yüzden Babiâli ile Yemen vilâyeti arasında geçen — telgraf muhaberelerinin bedeli üç yüz bin İngiliz Hrasından fazlaydı. Yemenden çekilen telgraflar ve şifreler Muha'ya kadar kara teli ile gider, oradan kablo vasıtasile Sovakine gelirdi. Sovakin İngiliz lerin idaresi altında, Sudanım bir iskelesiydi. Fakat, türkçe muha - beratı nakil ve kontrol etmek üze- re burada bir Türk telgrafhanesi vardı. Telgraflar buradan geçer, İngiliz telgrafhanesine verilirdi. | | İki müessese bir arada, bir bina içinde bulunurdu. Sovakin Cidde ile doğrudan doğruya muhabere ederdi. (Eastern telgraf kumpanyası) şarktaki kabloları idare eden bir müessesedir. Bütün bu kumpan - yalar bir merkeze bağlı olarak i - dare edilir. Şirketin umumi mer - kezi Londrada bulunur. (Kablo telgraf şebekesi) umu- mi müdürü müessesenin son blân- çosunu tetkik ederken, müteaddit kablo şirketlerinin bütün sermaye- si 53 milyon İngiliz lirası olduğu- nu tesbit etmiştir. (İngiliz müttehid kâblo şirketi) sermayesi itibariyle en zengin mü- esseselerden biri olarak sayılmak- tadır. Müessesenin Londra merkezi müdürü sık sık kablo muayenele- rin çıktığı için, bu işe elverişli ve 24 mil süratinde bir yâat satın alm- mıştır. Müdür bu yatla uzun yol - culuklar yaparak su altındaki kab- JJoları muayene eder ve arızalı o- lan noktalarında durarak, gemide| bulunan mütehassıs mühendisler tarafmdan tamirat yapılır. Vnk_tile denize brrakılan kablo hatlarının hangi noktalarda bu - lunduğu hususi bir âlet vasıtasiyle derhal tayin edildiğine göre, de- nize ucu kancalı ipler atılır. Kab- lo bu kancalarla suyun üstüne çe- kilerek muayene ve tamir edilir. New Zealand adalarındaki şe- bekede; büyük balıkların çok de- fa su altında birbirleriyle boğuşub döğüştükleri için kablo hatları da- ima sakatlanır ve tamir gemileri buralara sık sık gitmek mecburi - yetinde kalır. New — Zelând'da Umumi merkez şubesi müdürü bir gün karısiyle birlikte New Ze- aland açıklarında kırılan kabloyu “ararken, deniz üstünde göze çar- pacak büyüklükte bir adacığa ras- lamıştı. Haritada — böyle bir ada veya bir kaya görünmediği — için Mister Denison şüpheye düşüyor.. Adaya yaklaşıb üstünde gemicile- re ateş yaktırınca, ada yavaş yavaş suya inmeğe başlryor ve ancak İ- ki saat yirmi dakika sonra denizin dibine iniyor; kayboluyor. Halbuki buradan geçen kablo ayni noktada suyun altma uzatıl: mıştı. Büyük bir balık olduğu an- laşılan bu küçük adanın suya çök- tüğü zaman, denizin — dibindeki kablonun üstüne yaslandığı an - laşıldı.. Ve kablonun iki tarafı mu- ayene edilince ortadan kopmuş ol- duğu görüldü. Bu suretle deniz canavarımın izafi sikleti (iki yüz) tondan ve uzunluğu yüz elli met-| | reden fazla olduğu anlaşılmıştı. Direktörün karısı kablonun ta- mirinden sonra Londraya dönün- ce New Zealand adalarında gör- düklerini anlattı. Bu . hâdiseden sonra bu adalara Londradan gi - den bir ilmi heyet aylarca deniz üs-| B | tünde canavarı aradılar. Halbuki buralarda sular çok derindi: Deni- zin dibine çöken bir mahlüku keş- fetmek kolay bir iş değildi. İhtiya- ten bu noktaya şamandıra üstün- de bir fener dikildi. Kablo muayeneleri — ekseriya çok heyecanlı vakalarla neticelen- miştir. Yemen isyanı sıralarında Hicaz valisi bulunanı Müşir Feyzi Paşa Yemene vali ve kumandan tayin edilmiş ve Abdulhamid tara- fından muhasaranın refine me - mur olmuştu. Feyzi Paşa eski “İdarei mahsu- sa,, nın Bahricedid vapuriyle Cid- | deden Hüdeydeye gelirken, Bahri- ahmerde kablo muayenesine çıkan bir gemiye rasladı. Kablo muayene gemisi iki yüz tonluk demir tekneli, buharla gi- den ve icabında yelken açan bir gemiydi. Denize kancasını atmış- tı.. Bir türlü yukarıya çekemiyor- du. Halbuki buradaki kablo telleri diğer hatlara nisbetle daha incey- di.. Suyun üstüne kolaylıkla çık- ması lâzımdı. Müşir Feyzi Paşa (Bahricedid) vapuru süvarisine, kablo gemisine yardım edilmesini| emretti. (Behricedid) vapuru kü- çük gemiye yaklaştı.. Ve denize sarkıtılan halatın ucunu kendi vin- cine takarak kuvvetli makinesiyle çekmeğe başladı. Halat yukarıya yaklaştıkça suyun üstünde boşluk- lar hasıl oluyordu. kancanın bir köpek balığına takıl- dığı anlaşılmıştı. . Balrk suyun üstüne yarı olu o- larak çıktığı zaman on beş metre deri fazla boyu vardı. (Bahrice- did) vapuru köpek balığını uzun bir mesafeye kadar sürükledikten sonra, kablo gemisini büyük bir tehlikeden kurtararak yoluna de— vam etmişti. Kablo muayenelerine memuür o-| - lanlar böyle birçok — tehlikelerle karşılaştıkları için, — diğer şirket müstahdemlerinden fazla Maaş a- lırlar. Hind sularındaki kablo muaye-| neleri son zamanlarda deniz tay-| ü yareleriyle yapılmaktadır. B 5. Ve nihayet| K ieki buğ ** "q&llıı Vausla l nmmnımııımmmmmnnmıımımıııııımımmıırrmıımıımııuııınnırmntmııımlmtmııııımlmıııımnlmlmımııınlmıııııınıll Çok Gezen eyahat Notlaı | Lmıwımmuımmmıı!ılmıumııımrıııuımınmıwmwmlmmmmwııııııım..ınııu.mmımmnmmwımwmmwn Mrnugil a Maltall klZln Con Smit ve Amada gızlıce Amada, İngiliz zabitinin çamaşır- laı_*ını yıkamağa gelirdi. Con Smit yirmi iki — yaşında tüysüz bir İngiliz zabiti idi. Ona, evvelâ annesi, sonra tıraşlı yüz- leri hiç te insan şefkatine nümune olmıyacak hocaları, bu yaşa gele- ne kadar yalnız şunu öğretmişler- di: — You must not! Bunun nedemek — olduğunu gazetemin sütunlarında İngilizce dersleri veren Ömer Riza Doğru - la sordum: — Yapmamanız lâzımdır! Manasına geldiğini — söyledi. İşte Con Smit ne zaman bir şey istese bu lâkırdr ile — karşılaşmış ne zaman konuşmak, hoşuna gi - den bir kıza sokulmak, sevdiği bir romanı almak istese onu —menet: mişlerdi. Böylece Con Smit, izdivaç ha- ricinde bir kadınla - tanışmanın, alenen sarhöş olmanın, Pazar gü « nü çlışmanın, açık saçık kitaplar | okumnın kendisi tarafından ya - pılmaması icab ettiğini öğrenmiş- ti. Fakat kimse ona, meselâ, sine- mayâ gittiği zamanlar, karanlık - lar içinde, perdede görünen yıl - gezintilere çıkarlardı dızların açık saçık — saçlarını da seyretmiyeceğini söylememişti. O- _ | nun için sık sık sinemaya giderdi. Con Smit böyle bir haleti ru - hiye içinde, Maltada bulunan bir alaya, mektepten — çıkar çıkmaz, tayin edilmiş ve gönderilmişti. ÂAkdenizin tlık — rüzgârı Con Smit'in yüzüne vurur vurmaz, de- likanlı kızardı. Sanki damarların- daki kan — daha yakıcı olmuştu. Bti | Üstüne bu havadan bir baygmlık çökmüştü. Maltaya geldikten — sekiz gün | sonra Con Smit kendisine bir çok âdetler edinmişti. Bir tenis ve bir golf klübüne girmişti. Zabitlerin tercih ettikleri barı öğrenmişti.Bir kaç dost edinmiş, üç günde bir on lara gidip briç oynamak itiyadını edinmişti. Kadm cihetine gelince, “Cön Smit buru'aklma'bileşetirmer ölüler de şahiddir. mişti. Fakat çamaşırlarını yıkama- ğa gelen 16 yaşlarında bir Maltız kız bunu ona hatırlattı. Bu, parlak gözlü, beyaz dişli, soluk yüzlü bir genç kızdı. Hafta- da üç gün geliyor, — Smit'in kirli çamaşırlarmı alıb gidiyor, temiz - lerini getiriyordu. Fakat kız, dai- ma, Smit'in evde bulunduğu za - manlarda geliyor — ve çamaşırları dolaba yavaş yavaş yerleştiriyor - du. Con Smit ona bir tek lâf olsun bile söylememişti. Yalnız bir gün, 'kızara bozara $ordu: — Beyaz smokinimi yarın er - ken getirir misiniz? Kız gülerek cevab verdi: Ben'm ismim Amada'dır. Con Smit artık Amadanın her gün gelmesine alışmıştı. Amada sabahları geliyordu. Ve öğleye ka dar Con Smit bir türlü rahat uyu- yamıyor, mütemadiyen yatakta dönüyordu. Böylece ne'kadar devam etti, ne kadar seviştiler? İkisi de zama nı unulmuşlardı. Fakat bir sabah Amada gelmedi. Con Smit onu üç gün bekledi. Bu üç gün içinde çektiği azap, ta- hammül edilmez bir azaptı. Niha- yet üçüncü gün ev sahibine sordu. Ev sahibi manidar bir bakışla: — Çamaşırlarınızda eksik mi var? Diye sordu. Smit kesildi ve kekeledi: — Hayır... Şöyle sordum. Aradan bir hafta geçti. Bir gün dar ve pis bir sokaktan geçerken, Smit, Amada ile karşılaştı: — Niçin artık gelmiyor musun? — Ev sahibi içeriye. koymuyor. Sizin gizli polis teşklâtmız emir vermiş kıpkırfnızı ok Bılır | için Maltaya kadar gelmişti: ge ge _onu Mmezarlikta Bogtlım”ş | — Seni görmek ııtıyoruı'nı ; — Sahi mi? — Çok... İstersen başka bir eC bulayım. * — İ — Beyhude zahmet edeffı”' &ı Polisleriniz gene mâni olurlar- F Pa kat istesen, bu akşam baltkç' L sokağına gel, Orada seni ük _ı Yq *ı bir kız bekliyecek. O seni hln' ı getirir. Con Smit saatin on olıtnâııııı k bekledi. Ve andevuya gitti. Ora” N da bir küçük kız bekliyordu. Kü” |P çük kız onu aldı ve kırlara do götürdü. Bir hayli yürüdükten $0? ra bir bahçe drvarının önünde di 'IL dular. Küçük kız bir kapı itti v& İN — Amada, dedi, sizi bekliyo'" P Con Smit içeri girdi. Burası "” — bahçe idi. Nereye gideceğini bi meden öylece kaldı. Sonra ya“"r K İıı da bir gölge belirdi. Bu idi » »' & Artık Con Smit yolu ogreı'lî'"ıır D ti. Her akşam bahçe kapısına 5* — h liyor, orada Amadyı buluyordt: — 't Bir kşam Amada ona sordu! — Beni seviyor musun? VO '— Seviyorum. — Ruhumu da seviyor muâun — Ruhunu da seviyorum. * — O halde peki. Yalnız !“_”“î Ü unutma ki birbirlerini ruhları 'lî M 4 Ce sevenleri dünyada kimse 871' İ ramaz, Nerede kaldı ki bu söY!? (| diğin sözlere yalnız ben değil, .ğ’ k% 4 kO'“ Con Smit titredi ve ancal bif — man bahçe zannettiği yerin mezarlık olduğunu anladı. # » * Onlar böyle sevişe dursu”ı’;. d" Con Smit'in alay kumandanı p B taraftan Harbiye Nezaretine, . * taraftan da annesine mekt“bw yazıp duruyordu. Bu mektubıî, j e cevablar da geliyordu. — Niha)” bir gün, Con Smit'i in Hım:h'tlı r nakline dair bir emir geldi. ' kendisine tebliğ edildi. ” 4 Rı “Smit'in bu emre canı _sıkîlm bi 8 Hattâ memnun oldu bile denil? BŞ İıı lir. Fakat Amada, haberi d"“'- duymaz titredi. Gözlerinde £ Nh şimşekler çaktı. Smit karanlw bunları görmedi. Yalnız, &i . den evvel son akşam, geliPp K h ' göreceğini vadetti. ı'I ,i Son akşamdı. Smit eşyal;p, £ hazırlamıştı. Annesi, Hi gitmeden evvel, oğlunu gö İi ,;r, si gün Smit Hindistana ann** İngiltereye döneceklerdi. ai Smit her zamanki gibi saât eğt da evden çıktı Amadayı . görr gitti. ) ..» * Ertesi şabah, Smit'in a“”“;lıy A yanmiş, kahvaltısını etmi$: g! l. İ miş bekliyordu. Smit daha kalkmamıştı- yet, ihtiyar annesi odasına metciyi gönderdi,. İki dhklkl ra hizmetci indi: ı' — Madam, dedi, oğlunuz * da yok, yatağı da bozul SAE MA - Üç gün aradılar. Dl”“:'““cıı Sf; Nihâ bır] Di ERİ | n ( Y l. 'İ D 1*gi—;'_. a de buldular. Yapılar bir netice vermedi. yoLCu