“Annem beni Sağ mpdır?... c;':“nl inanıyorum ve sana da %'Yvnım. Şahin reisten daha M_“luıi'm şüphesizdir.Fakat tür B"'n plânın başarılması güç- * Süunun için daha hazırlıklı ol- :?k* hele başka bir zaman, mese- Yaz başlangıcını seçmek lâzrm- ö Bî" de Şahin veisi kurtarma - |. ı":."."' kadar isterim elbet!... Bu- K'lmç"' de uğraşmadım değil.. | k îfnrun bunu bilir. Fakat da- uz::'ineeli bir yürüyüş yapmak| hal, İşte, daha ilk adımlarda ne, * geldiniz?... İlndh reis üzülüyordu. Bayağı kır-| "lndı: Hemen gemiden çıkmlk.l 'leh.;.“mi""" geçmek ve hattâ İ-| leri tıya da dönmeksizin eksik-| Yit A"'"hyı ve Parga gibi yakın| Anlarda tamamladıktarı, biraz | ! düzen verdikten sonra yeni- liyo,dî'adik yolunda ilerlemek is.| ü; Halbuki ben size — ne kadar Yi *hmiştim. Benden bunu esirge- Binizi hiç ummamıştım. ,;— Senden esirgemek mi?... Bu- z e Nereden çıkardın?.. Sana ddam Yliyen, düşüncelerini açan Bün, €aki bir deniz — kurdudur. n başka, Venedikte arryaca- de ,, ' Sevgili baba varsa, Cezayir- —_—“ bekliyen ve beni de yalnız “Şhya, Yamak ve getirmek için yol- 'xn':::i.liler yar, h dedemden, şeyh Ebusa- ddq bahsedeceksiniz!... dan Ondan da... Fakat başlıca on- Sani CEĞİN... Sana daha — yakın... daçeı *adığın birisinden bahse - h'ılîüm L. ©O şimdi Cezayirde Yor.. l.,:ı:'h"ilîn gözleri merakla par- Mn“d reisin kollarını tutmuş, du; #özlerinin içine bakarak sor- — Kimdir 07... Yoksa babam? — Hayır... Pa K ai V be o':'!ım.mı'l... <P a değil!... im ç) Hat kim olabilir... Başka (hd:kl"ür?.... Ayrılığını yüre - &.. Bir 'duğum insan olarak bir Dd öğ, _d%—- Annem var. — Fakat bi Pötümün önünde ve fırtınalı hç Yada, azgın bir denize attı- T Süu bulmayı ümid etmiyor » Ne söylüyorsunuz?. »« Seni Cezayirde an - SP, Si aat Fakat... Nasıl olur?.. kin çai bu?, Beni oraya çevirmek a iş olmayasınız? S r""d reis yalan söylemez... Ve kğg Bit bir delikanlısın. İyi her hangi bir haberi dos- :îğ':"—l—hebümrıöz. Nü" Murad reisin boynuna N' :;"'"hl onun boynuna do Riş sakalını öpüyordu. Socuk gibiydi. Ne zaman- S n defa çocuklaşmıştı. :—İ tem beni bekliyor ha!... b a WYor!.... Sağ mı?.... İyidir Blber Sağ!. Yalnız bir Mııl | ziyade hazırlıklı olarak Venedik Rüyük Deniz Romanı bekliyor ha! iyidir yal!...,, — Sevdiklerinin ayrılığı!... — Halbuki ben onu hiç bula - mıyacağımı sanmıştım, Deniz büsbütün kararıyordu. Murad reisle Ali reisin arasında geçen sözler kulaktan kulağa f sıldanarak bütün gemidekilere ya- yılıyordu. Ali reisin leventleri büsbütün| sevinmişlerdi. Şimdi Cezayirde bol bol bahşiş alacaklar, gelecek bahar için o zamanın en güzel ge- misini yapacaklar, sonra da daha yollarında pupa yelken çalakürek ilerliyeceklerdi. O zaman karşı - larına çıkacak, yahud ufkun dört yanında görünecek olan düşman gemilerinin vay haline!... — Haydi çabuk gidelim!.., — Gidelim..: Leventler ve forsalar reisin gemilerine geçtiler. Murad reisin gemisinden atılan iki gülle, yaralı geminin deniz di-| b'ni boylamasına vetti. Ali rcis, bir taraftan annesine kavuşacağı için seviniyor, bir ta- raftan da bütün güzel plân ve hül- yalarının bu kırık Cenova teknesi- le birlikte sulara gömülmesine ü- zülüyordu. Fakat, çok geçmez, gene bu su- lar, onun sağa sola köpükler sa.- çarak-şimale doğru uçtuğunu gö- receklerdi. Üç gemi, gecenin ilk karanlı - ğında provalarını garbi cenubiye çevirdiler, Cezayire doğru yol al- mağa başladılar. ... Habibe o gün de sabahtanberi pencerenin başından ayrılmamış, ufukları gözlemişti. Eğer Aliyi |- nebahtıda bulmuş olsaydı, şimdi- ye kadar Murad reisin dönmesi lâzımdı. Yoksa yolda bir belâya mı çattı? Aliyi İnebahtıda bulama dı mı? Acaba ne oldu?.. Böyle düşünüyor, için için eri- yordu. Akşam oldu, gece geç vakitlere kadar pencereden ayrılmadı. Babası: — Yavrum, haydi uyu!... Bura- da beklemekten ne fayda var? El- bet gelirler... Murad reis, girdiği i- şi başarmadan bırakmaz ve ona i- nan... Zaten bitkin bir haldesin, büsbütün Ffena olacaksın!.. Diyordu. Bu, her gece böyleydi ve Habi- be ancak sabaha karşı, babasının zoriyle pencerenin başından ayrı- İryor, hemen oracıktaki yatağına girbiliyordu. Fakat yattığıma ve uyuduğu - na ne kadar İyi etmiş... İşte, ufuk - ta üç gemi göründü. Murad reisin, gemileri... Limana girdiler, — Ali| reis, genç bir şahin gibi karaya at- lrxyor, koşa koşa konağa geliyor, onu kucaklıyor. Ateşten yanan al-. nını küvvetli elleriyle bastırıyor ve serinletiyor... — Oh!... Yavrum!... Ne kadar . da büyümüşsün!... Seni bulduğu - ma bilsen ne kadar seviniyorum.. Oh!... Sarıl boynuma! Sevgili A- liciğim... Bir daha beni senden ay rı bırakma, emi?... ( Devamı var ) Murad Postası HABER — Ak; Şikâyetler, temenniler Tavukları şişirerek | satanlar Bu günlerde ellerinde - şişirilmiş ucuz tavuk, hindi, kaz satanlar çoğal- dı. Görünüşte iki üç kilo gelecek zan- nedilen bir tavuk eve götürünce evin bayanı: — Bu ne kadar küçük. Yağsız ta- vuk alırken dikkat etmedin mi? Der. Ö zaman utanır, kızarır, âl- dandığınızı anlarsınız. Bizim Bayan biraz hastalandı- Dün akşam bir tavuk alayım dedim. Ta- vukçu ile aramda şöyle bir konuşma geçti: — Aman dikkat ediniz hasta için a- lacağım. Yağlı olsun, ufak olmasın. — Bizim dükkânda turfa yoktur. Kaşar vereceğim. Hastalık arama.... Kafesten tavuğu çıkarıp elinde evirdi çevirdi, kanat altını üfledi ve sözüne devam ederek: — 70 kuruşa sana veriyorum. Müş: terimisin. Tavuğu 10 dakika içinde soydu. Göğsüne etle deri arasına orlası de- lik ulak bir kemik parçasıyle üfledi. Bu suretle 300 gramlık tavuk iki ki- loluk bir tavuk halini aldı. — Oğlum ne yapıyorsun: — Kolaylık olsun diye şişiriyorum. Benim bildiğim derileri kolay yü- zülsün diye belediyenin emri üzerine mezbahada koyunlar körükle şişiri- lir. Kümes hayvanlarını hileden baş- ka hiç bir işe yaramıyan böyle nefes. le şişirip satmak, halkı aldatmak, ze- hirlemek değil de nedir: Fener, Mürsel Paşa 187 Noz Asaf Ören DYO | Bugün 175 Khz. MOSKOVA, T4 m. ILI5 Senfonik konser, 15 Sörler. — 17,80 Parti neşriyatı. 19,80 Karışık könser, şarkı- lar. 21 Verdinin — operelarmıdan — parçalar. 28 Almanca neşriyat, 28.05 İngilizce, Zi 03 Almanca noştiyat, 828 Klz, VARŞOVA, 13453 m. 18 Dans, 18,50 Konferans, — 1945 Çocaek nöoşriyatı. 20 Hafif mucsiki. 2045 Sözler, 21 Şarkılı senfonik kenser. LAŞ Büzler, 22 Neş'eli neşriyat, 22,80 #por. 23 Rekilmlar, 28,15 Dana, Khz. PRAG, 470 m. 17. Piyanobirliğile şarkılar, sözler. 18.58 Mursikili Almanca moşriyat, haberler, 20,08 Flâk, 20285 Karışık mu>sikili neşriyta. 2055 Sözler. 2i Filharmenik takımın konseri. 2840 PlAâk. 23,25 Haberler, 23,80 Caz musl - kisi ve hafif havalar. 546 Khz. BUDAPEŞTE, 560, m. 18 Piyano birtiğiyle şarkılar. 18,50 Karı- gık suvara, 20,10 Çarlı Gundrlo cax örkesira- B 2115 Sözleri ZLAĞ — Plâk konmeri, 28,85 Spar. 23 Salon ve cuz orkeştrası, 24 Çingene musikisi, 1,05 Son haberler, Akşam Postası 1IDARE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESİ Tolgraf Adresli İSTANBUL HABEK Feleton — Vezıı #İKT — Bdareı tertü ABONE ŞARTLARI Ü. SA ÇU CK ; Türkiyer 120 SÖĞ BN0 1230 By. Bönebii. 180 Ha B0 1610 ILÂN TARİFESİ Ticaret Hânlarının satım 1250 Keami Üânlar 10 Luruştur Sahibi ve Neşriyat Müdürü: HASAN RASİM US Hazılaığı yeri (VAKIT) Mathasan Esir Kadın Aşk Ve His Romanı Nakleden: (VâA-NO) HABER'in tefrikası No.1İ«4 — Böyle büyük Felsefeler yü- rütmeği, mürebbiyesinden öğren - miştir. O, bizim hepimizi birden muğlâk ve mürekkeb bulur. — Halbuki, siz, şahsen pek muğlâk bir insan değilsiniz, Kâ - | mile! Lâkin, ben, hele ben, kendi- | mi büsbütün basit buluyorum. Bazı zamanlar, kocaman bir. ço - cuk olduğumu anlarım. Bazı huy- larım vardır ki hoş - sayılabilir. Sonra, diğer huylarım vardır, bun- ları gidertmek için mücadele et- mekliğimiz bile değmez! Oyun oynadığım vakit, kendimi yüksel- miş buluyoum. Genç kadım: — Demek ki, yülsele yüksele battınız? -dedi. — Hem evet, hem hayır... karışık bir iştir. — Bu akşam pek zekice şeyler konuşuyorsunuz. — Sade bu akşam m,?.. Çocuk- luğumdan beri, her zaman, bana Bu, bir fikir, böyle, kurcalıya kurcalı- | ya gelir. Hâlâ manzaraya bakıyorlardı. Feridin sözleri, sun'ilikten uzak olduğu için kadının hoşuna gidi - yordu. Bunları, gene kadın, gelişi güzel bir mırıltı gibi dinliyordu. Kâmile kuş kümeslerini göster- di: — Bunlarm içinde beş yüz kal- bin çarptığını biliyor musunuz? — Vay Efendim... Ne şairane söyleyiş.. -diye, — bilmukabele, genc onunla alay etti. — Alay etmeyin... Ben, kuşla « rımı çok seviyorum... Buna — rağ- men, ne o kadar şairane, ne de o kadar maddiyetci bir insanım... — Bu kuşları buraya mes'ut bir muhit yaratmak için topladmız... Herkes, zevki, saadeti başka yer - de arıyor. Ben, ancak kumarha - nede saadete erişiyorum. — Güzel bir pas yapar da vurgunu vurur - sam, saadetime payân olmuyor. Paraları cebime dolduruyorum. Bir kanapenin üzerine — uzanıyo- rum. Bacaklarımı şöyle, rahatca, uzatıyorum... Kadınlar, derhal et- rafımı alryor. Kâmile, siz, kumar- hanelerin haleti ruhiyesini bil - mezsiniz. Üynayıp oynayıp da ka- zandıktan sonra, oyunun arkasını bırakmış olmaklığın insana vere- ceği saadeti tasavvur edemezsi- niz. —O esnada, galib gölen için herşey kabildir. Fakat siz, hiç bir şey istemezsiniz, — Bu işin vicdan azabı veren bir tarafı yok mudur? -diye sor - du. — Hayır, kazanan kumarbaz, kendinden memnundur. Masadan ayrılmak için iradesine hâkim ol- mak kuvvetine mazhar olduğunu düşünür, Bu, biraz da sizin saa « detinize benzemiyor mu, Kâmile?. Genc kadm: — İçeri girelim! -dedi. Erkek, bir telmihde bulunarak, ev sahibesini üzmüştü. “— Ona bu fenalığı yapabile - cek miyim?,, diye düşündü. Kâmile, bu bahçenin muhiti i - çinde öyle masun duruyordu ki... Gece ve süküt... Ferid, bir kibrit çaktı. Saatine baktı. Alay edermiş gibi: — Dokuza yirmi var. Eğer do- j kuza çeyrek kala olur da matma - zel hâlâ odasına çekilmezse, size vadediyorum, içeri girmemize iti- raz etmem.... Ahşu — matmazel Jackson... — ÜÖyle söylemeyin, azizim... Bu kadın, hayatında, yapacak bir iş bulmuştur. — Ne, yani?... Kendini feda - kârca vakfetmiş olmak işi mi?... Lâkin bir insan, o derece surat e- derek fedakârlığa kalkışırsa, ye - rinde kalsın öyle fedakârlık... Ye- mek yerken dediklerini — dinledi- niz mi? — Hastaydı... Dün nezle oldu... Sonra, anhaminha, ihtiyardır. — Demek ki, sizce, fedakârlık etmek de, insanı mes'ut eden bir meziyettir, öyle mi? İ Kadın, hayretle baktı. Bu sua « lin münasebeti neydi? Ferid, o de rece ciddiydi ki, buna, Kâüâmile güldü. — Niçin gülüyorsunuz? — Her şeyde saadet aramanıza gülüyorum, neye güleceğim? Sa « adet l4 yoktur, azizim.,., Sade, neşe vardır, İnsan neşeli olmalı! Bu kâfidir!... Hem de kolaydır. — Turguda bakılırsa, siz, neşe- li de olamıyorsunuz. Geceliyin, o- danızda yalnız kalınca, elinize ki- tab alıyormuşsunuz. Fakat, oku « muyor, dalıyormuşsunuz. dı— Ay, bunu Turgud mu söyle - ı — Evet.. Bir gece, uykusu kaçmış... Aşağı inerek sizi seyret- miş, — İçeri girelim. Üşüyorum. — Biraz daha sabır... İşte, mat- mazel Jackson kalkıyor. Gitmeğe hazırlanıyor. Şimdi, içeri girebili- TİZ, — Size bir sigar ikram ede- yim mi? — Hayır, mersi... Sigara içe- yim... Artık, odanın içinde, tütün dumanile güzelliği bozulacak çi - çek kokusu kalmadı. — Tuhaf şey, niçin çiçeklerim- le kuşlarıma parmağınızı doladı - nız, anlıyamadım. — Divanım üzerine geceliyin u - zanıp teessüre kapılmanız beni ü. züyor. — Beni sevindirmek ister misi. niz?... Bunun çaresi, sizin eliniz - dedir: Kumara ihtirasından vaz geçin, — Bundan niçin korkuyorsu - nuz? — Bir gün hayatınız büyük bir facia ile çarpışacak... Bunu düşün mek beni çok kederlendiriyor. — Ya... ; — Tabit değil mi? Divanım üstüne uzanarak, Feri- de doğru sarkmıştı. Genc adam, koltuğa gömülmüş, oturuyordu. Başbaşa kalmış olmak, Küâmile - nin garibine gitmiyordu. Hem bu adama karşı itimat besliyordu, hem de kalben temizdi. Çok, çok temizdi, Feride karşı kalbinde bir şefkat ve muhabbet taşıdığını du- yuyordu, Zira, bu adam tercih et- tiği erkek tiplerinden - biriydi. Düz taranmış saçlar altımdaki bu ifadeleri kat'ileşmiş yüz, — envo, tam meşrebiydi. Bu sade giyiniş, bu sağlam fakat ağır olmaksızın kuvvetli ve azyıf vücut... Bu yara- maz çocuk hali... Gözlerdeki müb hem bu bakış... (Devamı var)