- Bd ! | | ) | ny | aramak ve getirmek için yol- Ka Yazan: -..__:l_:[tın Kaflı “Annem beni ÖCÜ. No. 21 Rüyük Deniz Romanı SRRdAnA AD RSAAAEANSELSASASESENAE bekliyor ha! Sağ m_ıdır?... iyidir ya!...,, l':ü;—- B_“na inanıyorum ve sana da gu;:'-"orum. Şahin reisten daha kür a _“ıdca.ğın şüphesizdir.Fakat tü Uğun plânın başarılması güç- “Iai; Unun için daha hazırlıklı ol- lğ y’ hele başka bir zaman, mese- Ü ;î başlangıcını seçmek lâzım- S A de Şahin reisi kurtarma - Senin kadar isterim elbet!... Bu- Düp 14 !ıîı?m'çın de uğraşmadım değil.. 2 e sorsan bunu bilir. Fakat da- lâ düşünceli bir yürüyüş yapmak l::lım' İşte, daha ilk adımlarda ne 8eldiniz?... İln:ü reis üzülüyordu. Bayağı kır- kerı dı'- Hemen gemiden çıkmak, ııeha;ıgerı'ıisim—. geçmek ve hattâ İ- ler; 4 Oya da dönmeksizin eksik- lim A"lonya ve Parga gibi yakın ?nıa'dn tamamladıktarı, biraz d | düzen verdikten sonra yeni- enedik yolunda ilerlemek is- u, —.: Halbuki ben size ne kadar e?_mi!lîm- Benden bunu esirge- Sinizi hiç ummamıştım. Senden esirgemek mi?... Bu- g, © Nereden çıkardın?.. Sana â Söyliyen, düşüncelerini açan B'lnd eski bir deniz kurdudur. öm b_'“ başka, Venedikte arıyaca- de İr sevgili baba varsa, Cezayir- .":Gnı bekliyen ve beni de yalnız ti!rcırd n sevgililer yar... iay, Bana dedemden, şeyh Ebusa- den bahsedeceksiniz!... daş Ondan da... Fakat başlıca on- i:eüîl!... Sana daha yakın... dar, , Sradığın birisinden bahse - h:teiun' O şimdi Cezayirde ld'!h.ır.. llı:ü reisin gözleri merakla par- Iştr, Yrad reisin kollarını tutmuş, Üu; Sözlerinin içine bakarak sor- î Kllkdir'0?... Yeksa babamı? K Ayır... — Kardeşim mi?... O dadeğili.... kim gyatat kim olabilir... Başka Sim 4 bilir?.... Ayrılığını yüre - e â.d“?duğum insan olarak bir Onu İr de.. Annem var. Fakat hi Özümün önünde ve fırtmalı laç, “ada, azgın bir denize attı- — hıı%o’n“ bulmayı ümid etmiyor e S E.k"—-- Ne söylüyorsunuz?. Ten he;l:;î;:!îenî Cezayirde an - Si ; :ı?h'»-- Fakat... Nasıl olur?.. l?iıı sö bu?, Beni oraya çevirmek S ü'! olmayasınız? de d reis yalan söylemez... Ve ha. *Bit bir delikanlısın. İyi hangi bir haberi dos- %kmekte bir zarar gör - .t“%;îıı' Murad reisin boynuna k""ı_ ’m İlarmı onun boynuna do Bir 7 sakalını öpüyordu. : Men' k gibiydi. Ne zaman- S Ti ilk defa çocuklaşmıştı. . heîîem beni bekliyor ha!... Z İYor!.... Sağ mı?.... İyidir — Sevdiklerinin ayrılığı!-.. — Halbuki ben onu hiç bula - mıyacağımı sanmıştım. Deniz büsbütün kararıyordu. Murad reisle Ali reisin arasında geçen sözler kulaktan kulağa fr- sıldanarak bütün gemidekilere ya- , yılıyordu. | Ali reisin leventleri — büsbütün sevinmişlerdi. — Şimdi Cezayirde bol bol bahşiş alacaklar, gelecek bahar için o zamanın en güzel ge- misini yapacaklar, sonra da daha ziyade hazırlıklı olarak Venedik yollarında pupa yelken çalakürek ilerliyeceklerdi. O zaman karşı - larına çıkacak, yahud ufkun dört yanında görünecek olan düşman gemilerinin vay haline!... — Haydi çabuk gidelim!... — Gidelim..: Leventler ve forsalar reisin gemilerine geçtiler. Murad reisin gemisinden atılan iki gülle, yaralı geminin deniz di- b'ni boylamasına vetti. Ali reis, bir taraftan annesine kavuşacağı için seviniyor, bir ta- raftan da bütün güzel plân ve hül- yalarının bu kırık Cenova teknesi- le birlikte sulara gömülmesine ü- zülüyordu. " Fakat, çok geçmez, gene bu su- lar, onun sağa sola köpükler sa- Murad receklerdi. Üç gemi, gecenin ilk karanlı - ğında provalarını garbi cenubiye çevirdiler, Cezayire doğru yol al- mağa başladılar. * » * Habibe o gün de sabahtanberi pencerenin başından ayrılmamış, ufukları gözlemişti. Eğer Aliyi İ- nebahtıda bulmuş olsaydı, şimdi- ye kadar Murad reisin dönmesi lâzımdı. Yoksa yolda bir belâya mı çattı? Aliyi İnebahtıda bulama dı mı? Acaba ne oldu?.. Böyle düşünüyor, için için eri- yordu. Akşam oldu, gece geç vakitlere kadar pencereden ayrılmadı. Babası: — Yavrum, haydi uyu!... Bura- da beklemekten ne fayda var? El- bet gelirler... Murad reis, girdiği i- şi başarmadan bırakmaz ve ona İ- nan... Zaten bitkin bir haldesin, büsbütün fena olacaksın!.. Diyordu. Bu, her gece böyleydi ve Habi- be ancak sabaha karşı, babasının zoriyle pencerenin başından ayrı- girbiliyordu. na ne kadar iyi etmiş... İşte, ufuk - ta üç gemi göründü. Murad reisin gemileri... Limana girdiler, — Ali reis, genç bir şahin gibi karaya at- lryor, koşa koşa konağa geliyor, onu kucaklıyor. Ateşten yanan al- nını kuvvetli elleriyle bastırıyor ve serinletiyor... — Oh!... Yavrum!... Ne kadar da büyümüşsün!... Seni bulduğu - ma bilsen ne kadar seviniyorum... Oh!... Sarıl boynuma! Sevgili A- d :î. - « ht yi 4 . FK e —— A p GA 1 0 .0 e e h ın"'l sSağ!, Yalnız bir tasası AAT N D, S liciğim... Bir daha beni senden ay- çarak-şimale doğru uçtuğunu gö-|. lıyor, hemen oracıktaki yatağına (5 Fakat yattığına ve uyuduğu - | HABER — Akşam Poslası || Şikâyetler, temenniler Tavukları şişirerek satanlar Bu günlerde ellerinde şişirilmiş ucuz tavuk, hindi, kaz satanlar çoğal- dı. Görünüşte iki üç kilo gelecek zan- nedilen bir tavuk eve götürünce evin bayanı: — Bu ne kadar küçük. Yağsız ta- vuk alırken dikkat etmedin mi? Der. O zaman utanır, kızarır, dandığınızı anlarsınız. Bizim Bayan biraz hastalandı: Dün akşam bir tavuk alayım dedim. Ta- vukçu ile aramda şöyle bir konuşma geçti!: — Aman dikkat ediniz hasta için a- lacağım. Yağlı olsun, ufak olmasın. — Bizim dükkânda turfa yoktur. Kaşar vereceğim. Hastalık arama.... Kafesten tavuğu çıkarıp elinde evirdi çevirdi, kanat altını üfledi ve sözüne devam ederek: — 70 kuruşa sana veriyorum. Müş- terimisin. Tavuğu 10 dakika içinde soydu. Göğsüne etle deri arasımma ortası de- lik ufak bir kemik parçasıyle üfledi. Bu suretle 300 gramlık tavuk iki ki- loluk bir tavuk halini aldı, — Oğlum ne yapryorsun: — Kolaylık olsun diye şişiriyorum. Benim bildiğim derileri kolay yü- zülsün diye belediyenin emri üzerine mezbahada koyunlar körükle şişiri- lir. Kümes hayvanlarını hileden baş- ka hiç bir işe yaramıyan böyle nefes- le şişirip satmak, halkı aldatmak, ze- hirlemek değil de nedir: Fener, Mürsel Paşa 187 No: Asaf Ören ( RADYO al- Bugün 175 Khz. MOSKOVA, 'Tl4 m. 11,15 Senfonik konser. 15 Sözler. 17,80 Parti neşriyatı. 19,80 Karışık könser, şarkı- lar. 21 Verdinin — öperelarmdan — parçalar, 22 Almanca neşriyat. 23.05 İngilizce. 24,05 Almanca, neşriyat, -828 Khz, VARŞOVA, 1845 m. 18 Dans. 18,50 Konferans. — 19,45 Çocucok neşriyatı. 20 Hafif mucsiki, 20.45 Sözler, 21 Şarkılı senfonik konser. 2145 GSözler. 22 Neş'eli neşriyat. 22,80 Spor. 28 Reklümlar, 23,15 Dans, EKhz. PRAG, 470 m. 17. Piyanobirliğile şarkılar, sözler. 18.55 Mursikili Almanca neşriyat, haberler. 20,05 Plâk, 20.25 Karışık mussikili neşriyta. 20.55 Sözler. 21 Filharmonik takımım konseri, 28,40 Plâk. 23,26 Haberler. 23,80 Caz musl - kisi ve hafif havalar. 545 Khz. BUDAPEŞTE, 550. m. 18 Piyano birliğiyle şarlılar. 18,50 Karı- şık suvare, 20,10 Çarlr Guadrio cazx orkestra- sı, 21,15 Sözler. 2116 — Plâk konseri, 22,85 Spor. 23 Salon ve caz örkestrası, 34 Çingene musikisi, 1,05 Son haberler, — Böyle büyük felsefeler yü- rütmeği, mürebbiyesinden öğren - miştir. O, bizim hepimizi birden muğlâk ve mürekkeb bulur. — Halbuki, siz, şahsen pek muğlâk bir insan değilsiniz, Kâ - mile! Lâkin, ben, hele ben, kendi- mi büsbütün basit buluyorum. Bazı zamanlar, kocaman bir ço- cuk olduğumu anlarım. Bazı huy- larım vardır ki hoş sayılabilir. Sonra, diğer huylarım vardır, bun- ları gidertmek için mücadele et- mekliğimiz bile değmez! — Oyun oynadığım vakit, kendimi yüksel- miş buluyoum. Genç kadın: — Demek ki, yül:sele yüksele battınız? -dedi. — Hem evet, hem hayır... karışık bir iştir. — Bu akşam pek zekice şeyler konuşuyorsunuz. — Sade bu akşam m,?.. Çocuk- luğumdan beri, her zaman, bana bir fikir, böyle, kürcalıya kurcalı- ya gelir. Hâlâ manzaraya bakıyorlardı. Feridin sözleri, sun'ilikten uzak olduğu için kadının hoşuna gidi - yordu. Bunları, gene kadm, gelişi güzel bir mırıltı gibi dinliyordu. Kâmile kuş kümeslerini göster- di: — Bunların içinde beş yüz kal- bin çarptığını biliyor musunuz? — Vay Efendim... Ne şairane söyleyiş.. -diye, — bilmukabele, genc onunla alay etti. — Alay etmeyin... Ben, kuşla - rimı çok seviyorum... Buna rağ- men, ne o kadar şairane, ne de o kadar maddiyetci bir insanım... — Bu kuşları buraya mes'ut bir muhit yaratmak için topladmız... Herkes, zevki, saadeti başka yer - de arıyor. Ben, ancak kumarha - nede saadete erişiyorum. — Güzel bir pas yapar da vurgunu vurur - sam, saadetime payân olmuyor. Paraları cebime dolduruyorum. Bir kanapenin üzerine — uzanıyo- rum, Bacaklarımı şöyle, rahatca, uzatıyorum... Kadınlar, derhal et- rafımı alryor. Kâmile, siz, kumar- hanelerin haleti ruhiyesini bil - mezsiniz. Üynayıp oynayıp da ka- zandıktan sonra, oyunun arkasını bırakmış olmaklığın insana vere- ceği saadeti tasavvur edemezsi- niz. —O esnada, galib gölen için herşey kabildir. Fakat siz, hiç bir şey istemezsiniz. Kâmile: — Bu işin vicdan azabı veren bir tarafı yok mudur? -diye sor - Bu, Akşam Postası İDARE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESİ Felgrat Adresli İSTANBUL HABEK Telefon — Yazı: 23RT2 — İdare: S4Prtü ABOÖNE ŞARTLARI ı u ö — L2 ayağı Türkiye: 120 350 680 1250 Erş. Böonebl: 160 &i #dü - 1610 ILÂN TARIFES! Plearet ÜUğânlarının satım 13,60 Kesmi Uânlar 10 Luruştur. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: HASAN RASİM US | rı bırakma, emi?... Ak vi ŞAĞT AU 1 4 a Ti < £€ Devamı !ua_f)._ Gdi Bazılaığı yeri (VAKIT) Matbaain du. — Hayır, kazanan kumarbaz, kendinden memnundur. Masadan ayrılmak için iradesine hâkim ol- mak kuvvetine mazhar olduğunu düşünür. Bu, biraz da sizin saa - detinize benzemiyor mu, Kâmile?. Genc kadın: — İçeri girelim! -dedi. Erkek, bir telmihde bulunarak, “ e G e ev sahibesini üzmüştü. “— Ona bu fenalığı yapabile - cek miyim?,, diye düşündü. Kâmile, bu bahçenin muhiti i - çinde öyle masun duruyordu ki.., Gece ve süküt... Ferid, bir kibrit çaktı. Saatine baktı. Alay edermiş gibi: Esir Kadın Aşk Ve His Romanı Nakleden: ( Vâ - Nü ) HABER''in tefrikası No. İ4 — Dokuza yirmi var. Eğer do- « Z KA K A « Ai ada A Mi ö0 b 0 kuza çeyrek kala olur da matıma - — zel hâlâ odasına çekilmezse, size vadediyorum, içeri girmemize iti- raz etmem.... ÂAhşu — matmazel Jackson... — Öyle söylemeyin, azizim... Bu kadın, hayatında, yapacak bir iş bulmuştur. — Ne, yani?... Kendini feda - kârca vakfetmiş olmak işi mi?... Lâkin bir insan, o derece surat e- derek fedakârlığa kalkışırsa, ye - rinde kalsın öyle fedakârlık... Ye- mek yerken dediklerini — dinledi- niz mi? — Hastaydı... Dün nezle oldu... Sonra, anhaminha, ihtiyardır. — Demek ki, sizce, fedakârlık etmek de, insanı mes'ut eden bir meziyettir, öyle mi? , Kadınm, hayretle baktı. Bu sua « lin münasebeti neydi? Ferid, o de rece ciddiydi ki, buna, Kâmile güldü. — Niçin gülüyorsunuz? — Her şeyde saadet aramanrıza gülüyorum, neye güleceğim? Sa - adet (a yoktur, azizim... Sade, neşe vardır, İnsan neşeli olmalı! Bu kâfidir!... Hem de kolaydır. — Turguda bakılırsa, siz, neşe- li de olamıyorsunuz. Geceliyin, o- danızda yalnız kalınca, elinize ki- tab alryormuşsunuz. Fakat, oku « muyor, dalıyormuşsunuz. — Ay, bunu Turgud mu söyle - di — Evet... Bir gece, uykusu kaçmış... Aşağı inerek sizi seyret- miş. — İçeri girelim, Üşüyorum. — Biraz daha sabır... İşte, mat- mazel Jackson kalkıyor. Gitmeğe hazırlanıyor. Şimdi, içeri girebili- riz, — Size bir sigar ikram ede- yim mi? — Hayır, mersi... Sigara içe- yim... Artık, odanm içinde, tütün dumanile güzelliği bozulacak çi - çek kokusu kalmadı. — Tuhaf şey, niçin çiçeklerim- le kuşlarıma parmağımızı doladı - nız, anlıyamadım. 4 — Divanm üzerine geceliyin u - zanıp teessüre kapılmanız beni ü. züyor. — Beni sevindirmek ister misi. niz?... Bunun çaresi, sizin eliniz - dedir: Kumara ihtirasından vaz geçin, — Bundan niçin korkuyorsu - nuz? — Bir gün hayatınız büyük bir facia ile çarpışacak... Bunu düşün mek beni çok kederlendiriyor. — Ya... ğ — Tabit değil mi? Divanın üstüne uzanarak, Feri- de doğru sarkmıştı. Genc adam, koltuğa gömülmüş, oturuyordu. Başbaşa kalmış olmak, Kâmile - nin garibine gitmiyordu. Hem bu adama karşı itimat besliyordu, hem de kalben temizdi. Çok, çok temizdi. Feride karşı kalbinde bir şefkat ve muhabbet taşıdığını du- yuyordu, Zira, bu adam tercih et- tiği erkek tiplerinden biriydi. Düz taranmış saçlar altındaki bu ifadeleri kat'ileşmiş yüz, — onun, tam meşrebiydi. Bu sade giyiniş, bu sağlam fakat ağır olmaksızın kuvvetli ve azyıf vücut... Bu yara- maz çocuk hali... Gözlerdeki müb hem bu bakış... (Devema ver), « ddneemik BİZEŞÜZ e DÜM e d ea ĞÜĞÜ v el F lll S A S l eli İi eeei Ti l M el e di £ ö aüi l e Ü-ti M el - Hök u İ ğksörüi ge A T Ü> ü aei n e e ÖD