M Tien 38 a SöRak Ö — rüşmek istiyorlar... Belki de Şah Yazan: Kadircan Kaflı Karşıdaki gemi in'imn ÖCÜ No. 17 Büyük Deniz Romanı HİT Hİ L yaklaşmak i ıçın son gücünü harcıyordu Direkteki nöbetci haber verdi: — Reis!... Yaralı kadırga, tam üzerimize geliyor... Murad Reis oraya baktı: — Gele dursun!... Biz başkası- nr arıyoruz. Ü yana bakmayın!... Lâzım değil!... Diye cevab verdi, Karşıdaki gemi, biran evvel yaklaşmak için son gücünü harcı - yor, yaralı bir adam gibi sanki ıkı- nıyordu. Murad Reisin filasu da, akşam- dan evvel yuvasına varmak isti - yen kocaman birer açık deniz martisi gibi sanki uçuyorlardı. — Mendil sallıyorlar... — İşaret veriyorlar... Bağırı- yorlar... — Venedik tarafına gittiğimiz için bizi belki Venedikli sandılar, Uzaktaki gemi bir bayrak çek- ' ti, Fakat güneş o sırada uzak de- nizlerin arkasına — gömülmüştü. Bayrağın üstündeki işaretler bir türlü sezilemiyor, kara bir bez parçasını andırıyordu. Gemide telâş görülüyordu. Kürekleri, hiç umulmıyan bir hızla inip kalkıyordu. » Uzun Haun, ©o tarafa hiç bak- /— , Mmıyan reişe döndü: geee Bıınlııı herhalde bizimle güs- Ali Reisdir. Onun bir Cenova kadır - gasını ele geçirdiğini söylemişler- di ya... Murad Reis dudak büktü: — Sözünü geri al, kardeş!... A- li Reis düşmandan dayak yiyecek ve bu hale gelecek adam değildir. Hem de onun yolu başkadır. Her- halde sancak tarafımızdadır. — Lâkin bizimle görüşmek is - tediklerini anlatıryorlar... Hiç de - ğgilse bir şeyler sorarız, belki de » Ali Reis'den bir haber alırız... Bu sözler Murad Reisin de ak - hna hoş göründü. Bir haber al- mak... Ne zamandanberi böyle bir habere çok ihtiyacı vardı. Uzun Hasan sözüne devam et - ti: — Bunun için pek o kadar za - man da kaybedecek değiliz... Çok çok yarım saatlik iş... Tam bu sırada yaralı geminin bordasında bir alev parladı. Bir duman bulutu göründü. Sonra bir gümbürtü, akşamın alaca karan - İrğında dalga dalga bütün ufukla- ra dağıldı. Eğer biraz daha gitseler, karan- lık basacak, zaten gittikce geride kalan yaralı kâadırga, gözden sili- necekti. O da bunu anlamış olmalı ki, demindenberi verdiği işaretlerle anlatamadığını top atarak sanki haykırmıştı. Fakat Murad Reis bir türlü vakit kaybetmek istemi- yordu. # & 8 Ali Reis bir kadın yüzünden gemide çıkan kargaşalığa çok ü. zülmüştü. Deli Mehmede: — Güverteden ayrılma!.. Sana güveniyorum !... Demiş, yörgun ve bitkin bi bak w.. j e * ıf « Kara Yusuf baygındı. Kenar - daki sedire uzanmış, herşeyden habersiz hafif hafif soluk alıyor - du. Boynunda, onu boğmak isti- yen ipin mor ç'zgisi hâlâ görünü- yor, Ali Reis bu baba yoldaşı yi - bile içi titriyerek düşünüyordu. Fakat Karâ' Yusuf bu hafifliği nasıl yapmıştı? Gemide yasayiı korumak için en çok göz kulak o- lan o idi. Savaşta en öne atılırdı. Ellerine o zamana kadar yüzlerce genc ve güzel kız geçtiği, levent - lerden bazıları onlara sarkıntılık etmek isşted'kleri halde, Kara Yu- sufun kılı bile oynamamıştı. Ali Reis, henüz yüreğinde aşkın sarhoş edici çılgın heyecanını tat- madığı için buna şaşıyordu. Halbuki şaşacak ne vardı?... Aşk, neler yapamaz ve yantır- mazdı?... Gece, leventlerin — ellerinden kurtararak küçük b'r sandalmn i - çinde denize bırakılan gene kız a- caba çok mu güzeldi?... Ali Reis bunu da düşünmüyor - du. Sadece Kara Yusufun ikide bir dudaklarının arasından bir adı mırıldandığını duyuyordu. Kula - ğını © tarafa yanaştırdı. — Kara Yusuf sayıklıyordu: — Stel... la!., Stel; la!.. Bu, geceki kızın adı olmalıydı. ÂAli Re!s kızdı: — Abdal!... Şimdi bunun zama nr mı7.. Ne olduğu belirsiz bir kı- zın uğruna, bütün gemicilik yasa- sını ayaklar altına almak!... Bü- tün yoldaşları bir tarafa atarak nevgîlşs'nî düşünmek!... Ne fena şey!.... Kara Yusuf sahiden çıldır- 'mış olacak!... Diye söylendi. Başı fena halde ağrıyor, kkalla - rı ve ayakları tutmuyordu. Oldu - ğu yerde mindere yaslandı, uzan- dı ve gözlerini yumdu. Dışarda, belli başlı leventler güvertede elde silâhla duruyorlar, ufkun her yanını sık sık gözden geçiriyorlardı. Bir akşam evvelki uğursuz savaşta yaralananların a- rasında da sayıklayanlar bulunu- yordu. Uelkenlerin tamiri, direk çı- buklarımnın düzeltilmesi, — dümen yerine, dümen işini görmek için büyücek bir kürek takılması gibi işler henüz bitmişti. Cenuba doğru, yavaş yavaş gi- diyorlardı. Saatler böyle geçti. İkindi oldu ve ufka yaklaşan güneşin sıcaklığı azaldı. Geminin gölgesi mavi denizin üstünde git- tikce uzayor, karariyordu. B'rdenbire direğiti ucundaki Sansar Osman ince sesile haykır - dı: — Ufukta bir gemi!... — İskele tarafında... Leventler o tarafa baktılar... Sansar Osman devam ediyor - du: — Bu bir kadırgadır. İzimin hi- zasında, tam yolla şimale doğru gidiyor!... ( Devamı var ) ğit delikanlmın ölmesi ihtimalini: ee üzel l!ngılızce dersleri| “termekle iktifa edeceğiz. and dactor Syn on the palace pi- er the air at Briğhton makes you feel awfully sleepy at firot themer come in and saidcome on jack are yor göringto sleep all day shouted time ot get updaa he roa- red witl laugbinz md slrouted tine | ! get up | should think it is it's me- Müellifi: ömerRıza Asıl mesele bu işaretleri yer- li yerinde kullanmaktır. Nokta, i- ki nokta, virgül, noktalı virgül ve- saire nerelerde kıllanılır? Bunlara dair kat'i kaideler koy mak imkânsızdır. O halde bunları yanlışsız kullanmanın yolu nedir? Bunun yolu; iyi ingilizce ya - zan muharrirlerden birkaçının e - serini okuyarak onlarm — bunları. nasıl"kullandıklarını görmek ve öğrenmektir. Barrie, Conrad, Ste- venson, Conan Doyle, Kipling gi- bi muharrirlerin yazılarını okur- sanız bu yolda çok yardım görür- sünüz, Bu muharrirleri okuduktan sonra siz de onları taklid eder, onların yaptıklarını yapmağa baş- İarsınız. Biz, burada size bir örnek gös- Nakledeceğim parça bir çocu- ğun Brighton'da tatilini nasıl ge- çirdiğini anlatıyor, burada apos- troflardan başka — hiç bir işaret konmamıştır. Evvelâ bu parçayı birlikte okuyalım, sonra da dura- rak işaretlerini birlikte koyalım: İhada splendid holiday at Brighton İ bathed in the sea every day and one day when it was very hot İ went in three times we went to east bourne in a streamer cal- led the Devonia and we had seve- ral splendid rides in a charabauc We Went to Sewes Newhaven Wa- rthing Sittleh am Fton and Arun- del there are two piers at Briğh- ton the west pier and the palace pier and on each there is a theat- maemel a goncart hall İ yent ta see Rose Marie on the west pier ning after İ got there İ slept till post nine o'clock and İ shauldn't have woked up then if Dad had'nt when İ said is ittime — to get up Dad he roared wirth lavghing and ârly ten o'clock and if you don't hurry yov'li get no breakfast so . look sharp my lad. * & «& Şu cümleyi birlikte parçalıya - lım ve her cümlenin sonuna bir nokta koyalım: (1) İ hada splendid holiday at Brightön. (2) | bothed in the sea every day. (and). (3)*One day when it wos urey hot İ went in three times. (4) We went to Eastbourne in a steamer called the Devonia. (and). (5) We had several splendid rides in a charabanc. (6) We went to Lewes New - haven Worthing Littli hampton and Arundel,. (7) There are two piers at Brig- hton the west pier and the palace pier. (and). (8) On each there is a theatre and a concert hall. (9) İ went to see Rase Marie on the west Pier and doctor Syn on the palace Pier. (10) The air at Brighton makes you awfully sleepy at first. (11) The morning after İ got there İ slept till post nine o'clock. (and). | (12) l ıhould’nt have woımıı Ker-i 4 HABER — Akşam Postası — — “AŞUBAT1S5 f * AA S M z — n mdsww:am:::nam l"'mxz:m mm::::::::n'w:.'&- a ooo'e Yazam Alma ve[l;aşka dile çevirme Devlet ya- No. 8 Aka Gündüz sasınca korüüdür. — |ei lq i — Kimmianilk üğğnküin mü? Bu derin uğultuya diplost ) v — Elbette. Yeni dünyada kız-| mak yok! Görülüyor ki — sanator- yumdan çıkalı bunca zaman oldu- ğu halde gene tek tük eski dün- yalığınız kalmış. Umumi harbin birinci safhası bitti. İki safha arasında geçecek zamanda da nişanlanma bayramı yapılacak. Yüz binlerce kız ve erkek havada çift çift ve kolkola dizildiler. İnsanlık ve sevgi mar- şt okundu. Yüz binlerce çift mil- yonlarca insanım ortasında güle, sevine nişanlandılar. — Düğünleri ne vakit? — Ne düğünü. Nişanlandılar ya. Yeni dünyada sevgi ve beraberlik uzun merasim istemiyor. Nişan - lanmak istemiyor. Nişanlanmak, insanlığa yeni yeni insanlar yetiş- tirmeğe yeter,. Yüz binlerce nişanlı birbirine gül demetleri atarak - birbirlerini kutlulamağa başladılar. Güzel ses li borular öttü. Harbin ikinci saf- hası başlıyacaktı. Tam bu sırada nişanlılar ara -| sımda bir karışıklık oldu. — Beyaz tenli bir güzel kız avucunu — sağ yanağına kapamış, şaşkın şaşkın bakmıyordu. — Ne var? Ne oldu? Diye soranlara tabii bir tavurla: — Bilmem, yanağıma bir gül çarpınca, avucum birdenbire ora- ya kapandı. — İndir elini de görelim. — Krzelini vanağından indirdi., “Baktılar. Gördüklerinden bir şey anlamadılar. Kızın yanağında bir damla kan vardı. Tabiat bir küçük yanlışlık et - mişti. Dikenleri kalmıyan gülle - rin bu kökünün şu dalında bir di- ken kalmış. — İşte o diken nasılsa kızım yanağına batıb bir damla kan çıkarmış. Bunu keşfeden profesör Esces oldu. Herkes sormağa başladı: — Bu ne? Bu ne? Esoes, yeni insanlığa kanın ne olduğunu öğretmek istemedi. — Bir şey yok, dedi. Gülün u- saresi çıkmış, kızın yanağını süs- lemiş. Fakat o sırada diplomat Tuzak yanağı yaralanan kızm nişanlısı- nı tuttu ve kulağma fısıldadı: — Buna (kan) derler. — Kan ne demektir? E vab verdi: y — Zarar yak. Şimdilik " | lım belleyiniz, ' bü da yeter. 'f;; ' kanı belleyiniz. J — Nasıl belliyelim. —Bennedersembu"“' tekrarlayınız. Hazır mwl“' di bakalım hep bir ağızdan: — y *“’â-'!ir B> —. — Kan! Kan! Pin — Kan! Kan! — Kan! Kan! Kan! — Kan! Kan! Kan! ; Bir ses daha duyuldu. Ko fâ".r;. FF yoncu başka bir harb , çıkmış haykırıyordu: “ | l — Son eksalans! Acıyı unt!” Ş ım — Şimdilik kanı . belle "“ı " acıyı kolay öğrenirler. . Bir uğultu koptu: T k'ı l — Acı nedir? Acı nedir? » Otür — Kanın çıktığı yerde dW ır:"U kindir. | Çk — Kin nedir? Kin nedir? J f:'ı — Şu kızın yanağındaki —| İo:ı damlasıdır. Ğ l a Omega bir sıçrayışta '_ jq tın ensesini yakaladı ve sürükledi. Neye yarar ki bu ”| de komisyoncu ortaya geç'b y almıştı. Kızın önüen geldl"î kese: çe k'lîı TÜ y . E y — Bu kırmızı damlaya ba#” | 4 di dedi. Buna ne derler? i _' İw:] Uğultu dalgalandı: '| S —KHant K—i Fisti. __.î’.,- F Ve kıza dönüb söyledi: ı—’ı n — Yanağındaki kırmızı © ıı' nın yerinde bir şey duyuy“ sun ? — Bilmem. Zannederim: -— Evet. Duyuyorsun. % ılr â—'._ n | İiyen bir şey. Onu şimdiye duymamıştın. — Evet. Doğru .dl — Ey yeni dünya insanl kan damlasına dikkatle ba* , Şimdi ondan bir koku yay” ) Bilmediğiniz bir koku. BU | içinize ve beyninize işliyet Jj şfsf_—â'ig: — kın.. Bakın.. Diplomat kanın ne olduğunu an lıtmağalbaşladı. Esoes mani ol - mak için ilerlemek istediyse de muvaffak olamadı. Diplamat bir harb arabasının üstüne — çıkmış (kan) hakkında konferans veri - yordu. — İhtilâl kansız olmaz! Harb kansız olmaz! İnsanlar kan dök meyince rahat edemezler. — Biz öyle şeyler bilmeyiz. up then if Dad had'nt come in and sa'd com on jack are you golng to sleep all day. '(13) When İ said is it time to get up Dad he roared with leug- hing and shovled time to get up. (14) | shuvld think it is. (15) İtis nearly ten o'clock (and). | (16) İf you don't hurry you will get no breakfast. (17) So look sharp may lad (Deva.mı ırar) Tta N ISTANBUL ANKARA FEF ZS - o LELEFE Akşam Pı::_ı_—"—'!it İDARE BVCAD'. v ——— ——? Celgrai Adresi: İSTANBUİ 'e Telefon — Vazı: TARİ? l*"’ ! ahi | RBONE şnml- ” | d )e L Türkiye: 120 8350 660 ',::'ı Bönebl: 150 d4n MÜ 'LÂN TARIFESİ ,_.. | ri ğ ı | Picaret İlânlarının KAt BU | Kemmi Hânlar 10 KU ğ Sahikr ve Nesriva! Mü'ğ' HASAN RASİM Ü Buslarğı yer: (VAKTT) y Yüi b el