7 ŞUBAT 1925 (Çovaa ı ça HABER — Akşam Postasr “Altın aramıya çıkan adamın mektubu.. “ Açlıktan ölmek en korkunç ölümdür. Bir dilim ekmeğe bir milyon veririm..,, Avsuturalyada altın arıyan a- damın yabaniler gözü önünde aç- lıktan günlerce can çekişerek na-| sıl öldüğü etraflıca yazılmamıştır. Bu genç bir Avrupalıdır. Karısı vardır. İşte, öldüğü yerde, parçalanmış kâğıd parçaları halinde bulunan mektubunu beraberce okuyalım: Yabaniler arasında, altın ara- ma sevdasiyle, karısından ve ço- cuklarından uzak açaçına ölen bir insanın karısına brraktığı son mek tuba bakınız: “Sevgilim! Seninle ilk bultştu- ğumuz zamanı hatırlar mısın? O zaman, şimdiki gibi bir korkuluk halinde değildim. O gün bugün. düştüğüm telâket, duyduğum acı kimsenin başından geçmemiştir. Sinekler ve karıncalar yüzümü yi- yorlar. Onları kovmağa bile me- calim yok... Yabanilerin teveccühünü ka - zanmak, kendime bir yardım elde edebilmek için, — onlara resimler çizmeğe, gönüllerini eğlendirme - ğe çalıştım. Aldırmadılar bile... “Bir gün gelib beni kurtaracak insanları bekledim. Fakat i yor ki yoktur. Birkaç gün i! su içmekle varlığımı — sürüyebil - dim. Fakat açlık, dayanılmaz şey.| - Ve sanıyorum ki, korkuncu, açlıktan ölmektir. Bir| milyonluak altın bulmarşum, kaç pa- ra eder! Onu bir dilim ekmeğe ve- ririm.. Seni tanrıya emanet ederim sevgilim... Artık, yaşayışımdan u- müdam kalmadı. Öleceğim. Fakat| senden ve çocuklarımdan uzak öl-| mek ne acı... Seni tanrıya emanet ederim..,, İşte dünyanın en berbad çölle-W rinden birinde altm bulan Hanri | Sasseter'in yazdığı — son mektub budur. Bundan birkaç yıl önce, geniş! omuzlu ve gözlerinde — zorlu bir parıltı yanan bir genç adam, A - vusturalyanın Sidney şehrinde A vusturalya işçileri birliği dairesi - ne girmiş ve başkanımı görmek is-| teğini gösteriyordu. | Bu genç, birlik başkanına daha önceki bir yolculuğundan bahse - derek, şimdi kaybettiği tekrar bulmak üzere yardım edil .| mesini istiyordu. Geniş ve korkunç çöllere on - dan önce bir kere daha çıkmıştı. altınını | | Ö zaman yakut arama isteğindey di. Fakat yakut ararken — yolunu kaybederek altına rasladı. LALTIN! İnsanlığ dar parlatan, ve insan gözleri ka- rarsa, sönse de, bütün gönülleri kamçılıyarak, yanarak hiç bir za- man sönmiyen ışıltısiyle nesilden) Yabaniler, ölen altın arayıcısının yüzüne bile bakmadan geçib £ nesle kütleleri peşinden sürükli - yen bu “bulunmaz,, madeni, bu genç adam, o zamana kadar yaşa- makta olduğu medeniyet acununa hemen bildirmek, haber vermek istiyordu, Fakat bu defa yol büsbütün ka- rıştı. Kendini adamakıllı kaybet ti. Yalancı manzaralar, ucu buca- ğı gelmiyen ufuklar içinde kaldı, gitti... Lasseter'i bu ara, deve sürücüsü bulmuş ve medeniler kampına ge- tirmişti. İ Orada Lasseter, günlerce bir ruh hastalığı, saçma sapan sayık lamalar içinde yaşadı. Kendine geldiği vakit, — altını bulmak isteği daha çok canlana- rak Lassetere bir arkadaş — daha katıldı.. Ve epey zaman sonra bir- likte aramağa çıktılar. Bu defa da bulunamadı. Yan- lış yere gelmişler. İkinci adam öldü. Tekrar çıktıkları vakit talih e- nikonu yüzünü çevirmiş bulunu- şıntazam bir kalabalık | halinde çıkmağa hazırlandıkları) bir sırada, yolu havadan takib e-| den tayyare partisi, — tayyarenin düşüb parçalanınasiyle işten geri kaldı. Yerde gidenler ise, umudları a- zaldığı için geri dönmek arzusuna kapıldılar. Lasseter, bu defa ne dedi bilir misiniz? — Siz dönebilirsiniz! ben gideceğim! Kafiledeki arkadaşlardan yal - nız bir tanesi onunla gitmeğe yüz gösterdi. Yanlarına birkaç deve alarak ve diğer arkadaşlarla vedalaşarak yola çıktılar. Nihyet — bir gün, Lasseter bir yere geldi ki, orayı| pek iyi tanıyordu. Burası, yıllarca önce gelib de altın sahası olduğunu — keşfettiği halde sonra kaybettiği yer olduğu- nu seziyordu. Haykırdı.. Sıçradı. Arkadaşma, “sen develerden i-| kisini al, geriye dön, arkadaşları bularak haber ver!,, Diye çılgınca söyledi. Ve kendisi Fakat k başma ilerleme-| - ğe koyuldu. Yeri buldu. Fotoğrafını aldı. Birkaç * de ele geçirerek — kolleksiy? koydu... Fakat ertesi gün # açtığı zaman develerinin ; nı ve korkunç surette yapâf kaldığını gördü. Yürüdü... Yıkıldı... Kalktı, gene yürüdü. Yabanilerle karşılaştı. Ona aldırmadılar, güldüle" adamın felâketine gülebil: bi acı bir hicvi becerebiliy? demek.. Sonra gene onu tek imle boğazlaşmak ve $7 da serilmek üzere bıraktılar” Vücudundan artakalanlar parça parça mektubu, birkâf ; sonra, oraya sefere çıkan bif le tarafından bulundu... Altın arayıcı Hanri L; tarihi budur. A4 BORJİYA Bu sözler üzerine bütün salon kah kahadan çınladı. Rinaldo atıldı; — Muhterem Şövalye! Bu ismin ne dereceye kadar doğru olduğunu öğ- renmeği pek İsterdim. Ragastan cevap verdi: — Bunu öğrenmek sizin için çok güçtür. — Ya? Neden acaba? — Çünkü sizi mağlub ederek arka- daşlarınızın yanında mahcub düşür- mek istemem, — Kendimi mahcub düşürmek iste- miyorum desenize! — Hayır, emin olunuz ki dostumuz Baron Astöreye verdiğim dersi size de vermek benim için çok eğlenceli olur. Salonda çıt çıkmıyordu. Herkes bu meydan okuyuşun söonunu bekliyor- du. Ragastan tebessilmlinü kat'iyyen kaybetmeden sözlerine devam etti; — Fakat çok teeasüf ederim ki dün yemin etmiş bulundum. —Herhangi bir kimse ile dövüşe- rek mahcub olmamak için değil mi? — Hayır bunun için değil, çünkü Romalıları yenmenin çok kolay oldu- #unu gördüm de... Etraftan tehdit mektubları yüksel- | di. Fakat Ragastan bunlara hiç ehem- miyet vermeden devam etti: — Bu hale © kadar acıdım ki, Roma gilâhşorları için şimdi duyduğum his yalnızca merhametten ibarettir. Bun- dan sonra.. Rinaldo hiddetle sordu; — Peki bundat sonra ne olgeak? — Ne olacak, Romada iki rakible | birden karşılaşmadan dücllo etmeme- Be karar verdim. İşitiyor musunuz Senyörler; Uzün kılıcım için ayni za- manda iki kılre çekilmeden çarpışma- mağa and İçtim. Bir anda etraftan: — Şeytanm boynuzu... Meryem hak- kı için tepelemek lâzım.. Neler Baç- malryor, diye gürültüler duyuldu. | Herkes Şöyalyeye büyük bir hiddetle bakıyordu. Kan çanağına dönen göz - lerini döndürerek üç Senyör birden kılremı çekti. Rinaldo'nun kılıcı da bu arada idi. Razastanın sesi neşe ile çınladı: — Mükemmel., Ben iki tane isete- miştim, üç tane takdim edildi. Üçünü birden kabul ediyorum. Bunu söyler söylemez bir hamle- de uzün kılıcını çekti. Ve ortaya atıl. | dı. Diğer Senyörler salonda büyük bir daire teşkil etmişlerdi. Üç Roma- ı asilzade bütün meharetleri ve kuv- vetlerile hücum ediyorlardı. Ragas - tan da büyük bir ustalıkla bu üç kılı- en karşı koyuyordu. Bir müddet bu şekilde karşısında « kileri denediklen sonra tekrar Ragas- tanın sesi duyuldu: — Senyörler! Bugünkü dersim çok basit olataktır. Şimdi üç kılıcın — ha- vada nasıl zarif münhaniler çizeceği- ni göreceksiniz, Dikkat, bu bir! Üç kıltedan biri mslik gibi bir ses çkararak havaya uçtu. Şövalyenin | - kinci defa sesi duyuldu: — Bu, iki! İkinci kılıc Rinatdo'nun İdi, Rinaldo; — Kılıamı! Kılıam! diye hağırma- Ba başladı. Ve kılıcmı almak için et- rafr kuşatan halkayı yararak — öb tarafa geçdi. Fakat kıhe kullanılamı- yacak bir hale gelmişti. Saplandığı yerden çıkarmağa uğraşırken karan - | hik bir küşede gizlice etrafr seyreden bir papas kendisine yaklaştı. Manto - sunun altından çıkardığı. bit — kıklıcr kendisine doğru uzattı — İşte size asla bi lemiyecek ve kırılamıyacak bir kılıc. Romanın — ve Roma asilzadelerinin namusunu kur- tarmak için şu edebsiz herife bir ham le edin, Kılrcın ucuyla dokunsanız kâ- fi. Rinaldo daha fazla dinlemedi. Pa- pasın elinden kılrer aldığı gibi ileri fırladı. Ve Ragastana hücum etmek | için tekrar ortaya atıldı. Bu esnada Ragastan: — Bu da üç! diyerek üçüneü kılrcı da uçurmuşdu. Şöyalye Rinaldo'yu tekrar karşısın- da görünce gülümsedi: — Ah ah.. Anlaşılan bir ders size kâfi gelmedi. Böyle gayret gösteril - mesini severim, Dikkat edin! 007 E - linizde yeni bir kılıe var. Hajbuki ben kılıcınızım büküldüğünü, ve kullanıla- mıyacak hale geldiğini zannediyor - dum. Rinaldo hiç bir cevab vermiyordu. Bütün dikkatini sarfederek hiç olmaz sa Ragastanı azıcık yaralamak - isti - yordu. Şövalye tekrar söze başladı: — Görüyorum ki dersi iyi anla- madınız, Dikkat edin, İlk önce bu vu- ruşlarla kılıcınızı tepiyorum, — Sonra bu çift vuruşlarla kılıcınızı kımıldı - yamıyacak bir hale getiriyorum.. Gö - rüyorsunuz değil mi? Sonra dikkat edin, son ve kuvvetli bir vuruş.. Etti dört! Ragastan bunu derdemez Rinaldo'- nun elindeki kılıe ikinci defa olarak havaya fırladı. Boşlukta güzel bir münhani çizdikten sonra salonun Ö- bür ucuna düşdü. Kılıc yere varır var maz ufak bir sayha duyuldu. Düşer - ken oradan geçmekte olan bir hizmet cinin elini hafifce sıyırmıştı. Bunu gören papas hemen hizmet - ciye doğru atıldı: — Bir şey değil. Kendini tut ve ar- kam sıra gel, Şimdi ilâcını yaparım hemen geçer, Hizmetci, papazı hem takib ediyor, hem de bu kadar telâş gösterdiğinden dolayı hayret ediyordu. Çünkü elinde ki sıyrık çok ehemmiyetsizdi. Bu esnada salondaki Senyörler a- rasında bir kaynaşma oldu. Herkes şapkasını çıkardı. Sıraya girdi. Çünkü Sezar Borjiya odaya girmişti. 25 BORIİYA Sezar Senyörleri ayrı ayrı selâm - ladıktan sonra söze başladı: — Dostiarım. Haydi atlarımıza bi- niniz. Katledilen zavallı kardeşimin cenaze merasiminin çok — mükemmel ve güzel olmasını istiyorum. — Fakat bir kaç gün sonra yeniden atlarımıza bineceğiz. Size sevincle haber — vere - yim ki bu seferki ata binişimiz bir ce- naze merasimi için olmıyacak, bir harb için olacaktır. Etraftan sevinc ve takdir sesleri yükseldi. Sezar Borjiya devam etli: —Evet Senyörler. Yakında harbe gideceğir. Bunun için herkes şimdi - den İyice hazırlansın. Haydi. Vakit geçirmeden cenaze merasimine gide - Him, Siz Şövalye dö Ragastan alay- da benim sağımda bulunacaksınız. Da yuyor musunuz Senyörler! Size en İ- yi dostlarımdan Şövalye dö Ragyasta - n takdim ederim. Bunu söyler söylemez şatonun av- lusuna inen merdivenlere doğru yü * rüdü. Bütün asilzadeler, ve Senyörler de kendisini takib etmeğe başladılar: Bu arada Ragastana karşı bir çok eller uzandı. Bunların bir kısmı Se * zardan gördüğü iltifat, bir kısmı dâ biraz evvel kılıc kullanmakta göster- diği meharetten dolayı idi. Bir hamlede Ragastan tarafımdat kılıcı havaya uçurulan Rinaldo'ya YE” ni bir kılıc veren papaz Garkonyü, * Ninden hafif suretle yaralanmış 018" hizmetci ile salondan çıktıktan sonr* yirmi adım yürümemişlerdi ki —hiZ- metci birdenbire durdu. Bvvelâ - bİF * baş dönmesi hissetti. Sonra mosmor kesildi. Dudaklarının kenarlarında! köpükler belirdi. Bir şeyler söyler'” istedi. Fakat dili tutulduğundan bf şey diyemedi. Ancak boğazımdan H! * rrltrya benzer bir ses çıktı. Evveli diğ üstü düştü sonra yere yığıldı. — | Garkonyo hizmetciye doğru W": miş, ölümün bütün safhalarını — d