Yazan: $ Kadircan Kaflı İ İ No, 13 Rüyük Deniz Romanı 5 Ne Şahin Reis, ne de çocukları kurtarılam Valeryo Venediğe geldiği za- manlarda onun sattığı esirleri a- an bütün esirciler, dünyanın dürt yanına dağılmışlardı. Fakat Valeryonun da onları a- vamak için iyi yoldan gitmediği anlaşılıyordu, çünkü o sırada Ali de, Ayşe de biri Venediğin içinde, ikincisi şehirden biraz uzak olan Munda köyünde idiler. Ne de olsa, o sıralarda dünya- nın en kalabalık, en karışık bir şehri olan Venedikte yağmadan etrafa dağılan iki yabancı yavru- yu bulmak kolay bir şey değildi. Bundan başka pazardan esir alan lar, bunların ellerinden alınmasın dan korkarak her zaman gizli tu- farlar, soranlara ipucu vermezlerdi. Şeyh Ebu Said bunları bilmiyor, iki küçük çocukla bir adamı yüz elli bin altına değişmedikleri için Venediklilere sahiden - şaşıyordu. Fakat Harunla Süheyl az za- manda işin içyüzünü öğrenm'şler- di. Cezayire döndüler ve raporla- rını verdiler: — Ali ile Ayşe ilk kargaşalıkta esircilere satılmış, onlar da pazar da yeniden satılığa çıkarmışlar. Şimdi Venedik hükümeti de, ağır- lıklarından daha çok altın kazan- dıracak olan bu iki Türk yavrusu nu harıl harıl arıyor, lâkin bir tür- kü bulamıyor. Şahin Reisi de, Do- çenin ve Sonatörlerin isteklerine ,rağmen Valeryo nereye giderse gitsin onu bulup cezalandıracağı- nı biliyor. Zaten bu düşünce ve korku Doçe ile Senatörlerin de | yüreklerinde yer ettiği için pek | çok zorlıyamıyorlar. Valeryodan, Şahin Reisi yanında alakoyarak paranın hepsini de kendisinin al- mak istemesi de beklenebilir!.. Çünkü bu, başlı başıma bir hazine | dir. Kara haber Şeyh Ebusaidi çi- leden çıkarmıştı. Kılıç Ali Paşa şimdi Cezayirde değil, Karadenizdeydi. Eğer o bu rada olsaydı, her halde — büyük faydaları olur, İtalya kıyılarına yapacağı akınlarla, yahud Vene- diklileri korkutarak bir şeyler be- cerebilecekti. Ali Paşanın yerine gelmiş olan Hasan Paşa, ihtiyar, ağır tabiatli, artık akın, savaş ve döğüşten el e- tek çekmiş bir adamdı. Kumandanlardan yalnız Murad reis arada bir Sicilyaya, Otranto ve Korfo taraflarına kadar sarkı- yor, Venedik gemilerini avlıyor, hiç olmazsa Şahin Reisle değişti- rilmeğe değecek kadar değerli bir esir bulmağa çalışıyordu. Bütün emekler boşa çıkmış, ne Şahin Reis, ne de çocukları kur- tarılamamıştı. Şeyh Ebusaid de, kızı da bitkin bir halde, yâslı ve sessiz yaşıyor- lar, ağızlarını bıçak açmıyordu. Hele Habibe, birkaç ay içinde beş on yıl daha yaşamış gibi çök- müş, sararmıs, bitmişti, Böylece yıllar geçti. Bir gün Navarinden Cezayire gelen bir gemi, şu haberi getirdi: — Şahin Reisin oğlu Ali Reis, Venedik tersanesini yakmış, yedi Türk levendini kurtarmış, beraber ce kaçmışlar... Yollarda bin türlü zorluklar çekerek İnebahtıya gel mişler, Orada bir balıkçı kayığiy-| amışlardı kocaman bir Cenova gemisini ele geçirmişler. Bir ayda beş altı düşman gemisini vurmuşlar, bir - çok mal, para ve esir — almışlar. Şimdi de doğruca Venedik üzeri- ne gidecekler, Şahin Reisi kurta- racaklarmış... Çarşı içine, gemici kahvelerine yayılan bu haber az zamanda Şeyh Ebusaidin konağına kadar girdi. Şeyh Ebusaid, bu haberi getiren gemiciyi buldurttu. Sordu: — Kimden öğrendin?... — İnebahtıdan gelen bir levent söyledi. Onu Navarinde görmüş- | tüm. — Acaba doğru mu?... Bir yan- lışlık olmasın!... — Size bunları — bir leventten duyduğumu söyledim. Başkasın - dan değil... Hiç bir Türk levendi yalan söylemez, hele hiç uydur - mMmaz.. — Fakat Ali Reis, bir tek gemi ile Venedik üzerine nasıl yürür? Yürüse bile orada Şahin Reisi na- sıl kurtarır?.. — Orasına ben karışmam. Bir işin olabilmesi için ber halde ay- ni işin daha evvel de becerilmiş olması lâzım gelmez ya... Navarinden gelem levent bu kadar biliyordu. Şeyh Ebusaid hemen Murad Reisi çağırdı. Ona gemisiyle | - nebahtıya gitmesini, Ali Reisi a - Yib gelmesini yatvardı. — SA Murad Reis zaten bu işin gönül- lüsüydü. Hazırlık başladı. İkinci gün, Avlonyadan kalkan ve İnebahtıya uğrayan başka bir gemi yeni haberler getirdi: — Ali Reis, gemisini donattı. Leventleri çoğalttı. Barut, erzak ve silâhları da toplamak üzere... Beş on güne kadar Venediğe gi- decek... Babasını kurtaracak.. Şeyh Ebusaid adamlariyle yap- tığı soruşturmalar sonunda şunla- rı da öğrendi: Genç Ali Reis, Balkan kıyıların dan şimale doğru süzülecek, Dal- maçyayı da geçtikten sonra gemi- | sini Venediğin karşı kıyısındaki sayısız adalardan birinin ardına bırakarak kılığını — değiştirecek. Belli başlı birkaç leventle Vene - dikli kılığına girerek küçük — bir kayıkla, gizlice Venediğe girecek. Orada Şahin Reisin izini arıyacak, ya Valeryoyu bir köşeye sıkıştıra- caklar ve korkutarak Şahin Reisi istiyecekler, yahud da Şahin Rei. sin kapatıldığı şatoya saldırarak kurtaracaklar... Sonra da karde- şiyle annesini arıyacak... Demek ki Ali Reis henüz, Ha - bibenin Cezayirde olduğunu bil . miyordu. Bu, güç bir tasarlaktı. Şeyh E- busaid henüz on sekiz yaşlarında olan bir delikanlının yalnız bir ge mi ile Venediğe gitmesini pek kor-| kulu buluyordu. O kadar büyük felâketlerden kurtulduktan sonra şimdi gene Venediklilere esir dü- Bu coşkun ve atılgan delikan- İryı bir defa görmek, onu bu atılganca plânından vazgeçirmek, daha ümidli ve daha az korkulu bir yoldan gitmek istiyordu. şerse, o zaman ne yapardı?... çok| LHABER — Akşem Pöstar O Radyo musikiyi öldürüyor mu? Iki tarafta bulunan- lar neler iddia ediyorlar ? | — Radyonun, musikiyi öldürdüğü ve bu arada bir çok ist'datların mahvolduğu düşüncesi üzerinde, İngilterede bir münakaşa çıkmış ve en ağır başlı gazetelere kadar aksederek, bu mesele, günün mev zuu haline gelmiştir. Radyonun musikiyi öldürdüğü kanaat'ni besliyenler arasında iki büyük orkestra şefi de vardır. Radyodan dinlenilen musiki, | böyle nakil halinde, büsbütün bo- Dzuluyor, asıllarından — ayrılıyor- muş. Neticede, insanlarda bu mu- sikinin hak'kisini dinlemeğe istek bırakmamaktaymış.. Bundan baş- ka musiki vadis'nde bir eser ya- ratmak arzusunu da silip götürme siyle bu makine devrinde kalmış bir kaç musikiciyi de açlığa mah- küm bırakıyormuş.. Diğer taraftan bu, radyo musi- kisi gelişmes'ne karşı duranlar da vardır. Bunlardan biri diyor ki: “— Eğer bu davayı biraz da acıklı ve daha fazla belâgatle ya- zacak olsalar, gerçekten haklı ol- duklarıma hüküm edeceğiz... Fa. kat cidden öyle midirler baka- hkm?... Mus'kinin esasını kopye ha linde dinlemek herhalde mükem- | mel bir şeydir denemez. Bu doğ- vu.. Fakat radyo, çalınan şeyin kıy metini veremese de, esas ilibariy- lene olduğunu — hele şimdiye kadar, bu ikisini de dinlemek na- sip olmıyan binlerce kişiye— pek âlâ veriyor...,, İngilizler arasındaki radyo — musiki münakaşasında, radyo kon lecine aleyhtar olanlar, halkın hakiki mus 'kiye karşı alâkalarının | kesilmiş olduğunu da ileri. sürü- | yorlardı.. Öbür taraf buna da karşılık ve rerek: “Bu vaziyette, musikinin kendisine karşı halkm alâkası kalmadığını ispata nasıl biy delil gösterebilirler?.. diye sorarak ilâ- | ve ediyorlar: “Londrada her zamankinden | daha fazla konserler - veriliyor. ! Radyonun genişlemesinden - beri, Amer'kada da konserlere karşı a- | lâkanın arttığı haberi verilmekte- dir.. Evet; bir çok orkestralar ve musikiciler bundan zarar gördü- , ler. Bunların hislerine ortağız.. Fa | kat bu, memleketin musiki terbi- | | yesinde geçici bir hâdise değil midir?...., Radyo taraftarları sonra şöy- le söylüyor: “Radyo musik'si, edebiyatımız- da zabıta romanı gibi bir hâdise- dir, Nihayet güneş doğuncıya ka- dar ışık verecek olan bir mum..,, gibi geliyordu. Artık hiç bir şey düşünmüyor, bir an evvel oğluna kavuşmak, ©- nu kucaklamak, bağrına basmak ve tatlı rüyasının doğru olduğunu | görmek istiyordu. Murad Reise dediler ki: — Son hızla git... Ali Reis Ve- | | | | evvel İnebahtıya yetişmeli, onu he | inailizce Subat 1050 Dersleri / | Müelliti: ömerRizZâ — 0Y İng'lizcede cümlelerin tahlili- , ne analysis — (enelizis) denilir. | Bu kelime, iki Yunanca kelimeden teşekkül eder. Biri ana diğeri Iy- sis'tir. İkisinin mânasr kırmak, parçalamaktır. Bu mâna biraz izaha muhtac- dır. — — Meselâ b'r otomobile bakınız. Ona baktınız. mı, — gözü - nüzün önünde bir bütün görür - sünüz. Fakat bu otomobili parça - lara ayırmak ve parçalarını ayrı ayrı görmek mümkündür. Otomo- bilin tekerlekleri, pencereleri ve » sairesi g'bi. Sonra otomobile bir kere daha bakıb başka bir şeyler daha görebiliriz. Meselâ otomobi- Hin penceresi kırık olab'lir. Bunu hemen görürüz. Çünkü gözlerimiz otomobilleri muayeneye alışıktır. |— Bu-cümledeki -Graad — la - nediğe gitmek için yola çılu.ıııd.ın: men buraya gelmek için kındırıın' H | hısın!... Burada ona koca bir do -| nanma bile yapar, en sayılı levent- leri veririz. Başka yollardan da rini buluruz. Elele verilirse — her halde daha iyi olur. Hele annesi- diğini öğrenirse gelmemezl'k et - mez... (Devamı var) Şahin Reisi kurtarmanın çarele « nin burada olduğunu, onu bekle- Fakat biz otomobillere - bak- maktan ziyade cümleleri kullan - mağa alışığız. Onun için cümlele- ri de fevkalâde kolaylıkla tahlil edebiliriz. Her cümle iki parçadan teşek- kül eder. Birincisi fail (subj&ct), ikincisi cinsdir — (predicate) son ra bunlarını mânalarını genişle- ten parçalar, sıfatlar, zarflar ve - | - saire vardır. Evvelâ küçük bir cümle teşkil edelim: Boys eat Yani (çocuklar yemek yerler). Bu iki kelimeden müteşekkil o- | lan cümle, çok basit bir cümledir. | Bunu biraz genişletebiliriz: Greedy little boys eat gulckly. Yani (obur küçük çocuklar sür- atle yemek yerler) bur) ve little (küçük) — sıfatları (boys) ismini tavsif ediyor. (uickly (— süratle) zarfı eat filini tâdil ediyor. Bu suretle bu cümledeki fail üç kelimeden, fiil iki kelimeden mü- teşekkildir. Fakat asıl cümlen'n temeli iki kelimedir. Biri boys, bi- r eats. Bu cümleyi biraz daha geniş- letmek de mümkündür. Meselâ: Greedy little boy who have no manners eat their food guickly. Burada faile bir kaç kelime da- ha kattıktan başka fiile bir mef'- ul ilâve ett'k. Sonra cümleye bir fiil daha koyduk. Böylece cümle mürekkeb oldu. Fakat cümleye koyduğumuz yeni fiil, asıl cümle ile ayni kıymette değildir. Bu fiil ile onun teşkil ettiği cümle, asıl cümlenin fa'line bağlıdır ve onun mânasını genişletmektedir. Bu bahsi de böylece tamamla- | dıktan sonra cümle teşkili ile alâ. kadar mühim bir bahse daha geçe bil'riz. Bu bahis, cümlelerden mu- İ anlaşrlmasıma yardım eder: | Meselâ size bir gün şöf” mektub geldiğini fırıed'l“" DEARYACKNDYÇ wEAREHAVİINGAĞİ NDOUTDOORPARİ, EXTwEDNESDAYĞI YONCOMEFATHE; GORİNGTOTAKEVİ OTONİNTHECAR'Ç REGORİNTOSTAR ç THALFPOSTTHRE LEASEDONOTBELÂ EFROMYOURDEAR İENDGEOGEROBİN Böyle bir yazıyı okumak r için müthiş bir sıkıntıdır. A” ler doğrudur. Cümleler * dür, fakat kel'meler ayrılı? araya ayırma işaretleri kof tır. Bunlar kondu mu vaziş& men değişir ve bu yazı şu ııkı h: Dear Jack and Jill, We are haring a grand 0 party next Wednesday. Coft come? Father is goring to " all to. Clakton in the car. Pıl We are going to start at past three. Please do not bt ”| Zram your dear friend Robinson, Bu ikinci yazıyı olıul" rincisini okumaktan çok dır. Bunu gözlerimiz yor içimiz sıkılmadan, rahat kuruz. Fakat bir zamanlar lar, hep yukarıya — koydui” şekilde yazılırdı. Herke kitabın muhtevi olduğu kel' heceleye heceleye okur ve da memnun olurdu. Anlaşılan bu çeşid oluğ verdiği yorgunluk herkesifi ” isyanlar uyandırdı. — Herk” y ma işinin kolaylaştırılı tedi. - Okumayı lıolıylıçhm*_ı çalışmak işi bir hayli eık"ı yolda atılan adımların biri limenin yanıbaşına bir nokâ bir işaret koymaktı. Onun karıki yazı şu şekli alırdı. JACK. AND. JİLL. 1':,, UP. THE. HİLL. TO. FE PAİL. OF. WATER.... Bazan her kelimenin N’ bir tek nokta konmakla '". dilmez, onun için üst üste " ta konur, yahud kelimeler' ( rinden ayırmak için her nin yanıbaşma bir çizgi g Nihayet en iyi ve en ::;, lün kelimeler arasında rakmak olduğu anlaşıldı- | Bundan başka sözü İ | ayırmanın da buna yırd"' y ği görüldü ve o da tılbl*. Daha sonra ayırma içu'_" d da getirilerek yazı tatbik ğundan okumak işi ıııl'"ı,ı Tam bir Roman 5 kuruş3 Zamanımızın en büyük zabıta vak'alarını hikâye cdef Kara Gölge Roman serisinin ikinci şayısı Sarı Saçlı Ada Neşrolunmuştur. Başından sonuna kadar zevk, heyecan ile okunan bu romanlardan her on beş gün çıkarılacaktır. n , çi de bir Her kitap başlı başıma bir romandır ve -fiyatı yalnız kuruştur. Kitapcılardan ve gazete müvezzilerinden arayınız: