1 Şubat 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

1 Şubat 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hânlarınızdan fayda bekliyorsanız HABER'i Tercih etmeniz lâzımdır. Spor: HABER Ocaktan idareci ocaktan yazıcı Son senelerde hakikaten şidde- tini arttıran kıyasıya futbol ne ya- zık ki hâlâ eski günlerin acı hatı- ralarını canlandırmaktan bir tür- lü kurtulamadı., Dünyanın hemen her yerinde sertliği ve o derecede ş ddeti iti - barile bu kabil kazalara sebebiyet veren spor hareketlerinin başında Asosiyeşin futbolu ile, Amerika - kların oynadığı futbol gelir. Burada saymakla bitip tüken - ! miyecek olan kaza'arın bell: baş- hlarını insan ne çabuk ta hatırlı- yor. Iyice hatırlıyorum Mehmed Na. zifin kırılmış bacağının rontgen « de alınmış resmini o zaman neş- retmiştim.. O günden bugüne ka- dar kırılan bacakların çıkan — kol ve omuzların sayısını benimle beraber bilen'er çok olsa gerek. He'e son zamanlarda oynanan İngiltere — İtalya maçını hatırlar sak insanın futbolu oynamak de- ğil seyir bile etmeğe kalkması mâ nasız olacak.. » Futbolü terkettiğim senelerde onun çiddetinden kendimi kurtar- dığım zaman çakur çukur - futbol oynıyan dostların maçlardan ev.- wel söy'lalillerin' hatırlıyorum da geçen hafta Beşiktaş maçında Lütfinin galiba Nazıma çarptığı- nı gözünde büyüterek tekme — sa- dasının kulağına kadar geldiğini yanındaki eski bir oyuncuya ş kâ- | yet şeklinde anlatan zatın bu hay- retine ben herkeslen fazla hayret ediyorum !.. Bugün spor işlerinin ehil ellere bırakılması şektinde başlıyan de- | rin b'r neşriyat karşısında şuradan biri çıksa da; ehil eller devrinde bu kabil kaza'ar olduğu — zaman tedbir olarak heyetleri istifaya mı davet ederdiniz dese hakkelinsaf buna cevap verecek — bulunab'lir mi?,. Ehil eller zamanında yapılan parlak bir Prag tenezzühü vardır ki ben onu Lâle devrine benzeti - rim! Yanılmıyorsam Zeki İstan- bul futbol heyeti reisi iken kendi- sinin de oynadığı Vefa — Fener arasındaki şild maçında büyükce bir kavga çıkmıştı ki o maçın hâ- 15 neticesi b'r türlü ikmal edileme miştir. Kaza gelirken haber ver- mediği içindir ki şekline ve yer'ne göre bazan bir âfet halini alıyor.. Çekler ile İspanyolların kav gası da spor tarihi için oldukca ta- rihi bir vak'adır. Eğer dirayetli hakemlere malik değilsek bu noksanlığı heyetlerde değil; kıymetleri çok yüksek eski futbolcuların kimbil'r hangi — se- beblerle hakemlik yapmamaların- da aramalıyız.. Bu ehil eller sözü spor alan!la- rında senelerce ter dökenlere Ha- seki eksiri gibi şifa verecek bir buluştur. Şu kadar ki spor 'şlerini idare edecek ehil eller gibi keşke spor yazılarında da ehil ellere yer verilse de elinin hamuru ile erkek işine herkes karışmasa!.. Ne yazık k' bu hulya spor ya- panlar için ne tatlı bir rüyadır!. Ö. Besim KOŞALAY Basketbol Cenevre turnuvası ve Türk üniversitesi 'Türk üniversitesinin Avrupa bas- ketbol turnuvasına davet - edildiğini öğrendim. Tam yerinde olan bu da- vetiyeye bilmem nasıl cewr.b verile- cek. Ancak bir hakikat varsa o da şu- harice kuvvetli akisler yapmış amma memleket içinde bu işle alâkadar, ve T.L C. L kına bağlı hiç bir faal heyet yoktur., İstanbulda basketbolun iki sepet ve bir topla oynandığından pek ötesini pek haklı olarak bilmiyen ve voleybola varlığını vermiş bir mınta- ka heyeti vardır. Bu heyetten basket- bol işlerinin lütfen kabul edilmesi ri- ca edilmiş. Onlar da senede bir veya hiç oyun oynatmadan bir takıma hük men bir iki galibiyet vererek bir baca: ğım yarım parmağım boyunda kosko- ea federasyon kupasını teşvik mahi - | yetinde bir klübe veriyorlar, Teşkilâ. tın başındakiler Avrupanın en birinci | plânda gelen Türk basketbolunu bun- dan ibaret sanırlar. Öyle olmasa ver- dikleri ehemmiyet çerçevesiniden ta - şardı. Idman teşkilâtımızın ehemmi - yet vermediği bu spora karşı Halkevi çok büyük alâka gösteriyor. Mımtaka şampiyonu bir oyunla, Halkevi birin- cisi tam seksen oyunla ve üç katego - ri Üüzerinden seçiliyor. — Cenevrede 'Türk basketbolunu tanıyanlar vardır. Halkevi turnuvasını ve beynelmilel temaslarımızı onlar takib ediyorlar. Basketboldaki varlığımızı bu oyunla- ra ve turnuvalara istinad — ettirerek tanıyorlar, Üniversitemizde soporcu çok fakat ne yazık ki spor teşkilâtı yoktur. Ce- nevre davetine red cevabı vermek mee Tam bir Roman 5 kuruşa Zamanımızın en büyük zabıta vak'alarımı hikâye eden Kara Gölge Roman serisinin ikinci sayısr Sarı Saçlı Adam Nesrolurmuştur. Başından sonuna kadar zevk, merak ve heyecan ile okunan bu romanlardan her on beş günde b'r kitap çıkarılacaktır. Her kitap başlı başına bir romandır ve fiyatı yalnız beş Kitapcılardan ve gazete müvezzilerinden aravmız. “ariyetinde kalmalarını istemem. Bu urfan kurumunu bir vakitler Rusyada temsil etmiş Nihatlar, Ulviler, Zeki - lerin yerinde pek âlâ Cenevrede Me - nemler, Vasfiler, Sadriler, Kâmiller, Ruhiler Hayriler temsil edebilirler. Hem bütün turnuvada en önlerde bi - tirerek temsil edebilirler, 'Türklerin basketbolda şimdiye ka: dar büyük bir uvansları vardı, Biz basketbolu Avrupada herkesten — çok gsene evvel oynadık. Bizde bu oyun oynanırken Avrupada daha bir lek basketbol çemberi yoktlu. Biz bu işe Amerikadan yarım sene sonra başla- dık. Senelerden beri çalışarak — elde ettiğimiz ba avansı başkalarına — ne hak yere fırsat vererek kapattırırsak ihmalkârlığımız yüzümüze — vurulur. Korkarım ki basketboldakl - işlerimiz bir koşucunun dört tur avans aldık- tan sonra pistin kenarında oturarak rakiblerinin o dört turu kapattırıb bir de tur bindirdikleri vakit tlekrar yetişeceğim diye koşmasma benzeye- cek. Bizim basketbolda bugün Avru - padan alacak dersimiz yoktur, Onlar bizden çok şey öğrenebilirler. Fırsat varken bunları öğretelim, çünkü öğ- renmeye gelince hoca daima talebe - den üstün çıkar, Bir vergi gibi bize verilmiş bu varlığı körletmiyelim. Nali #oran | Soy Adları | — B'ngöl — Bakırköy eski jan- darma kumandanı Kemal, karısı Nesibe, kızı muallim Nimet, oğlu gümrük komisyoncusu Necdet, Kepez — Safranbolu merkez Akviran köyünde Gülen oğlu Os- man. Ünal — Lâleli Fethi Bey cad- desi Kurultay sokak No: 2 Celâl, karısı Müveddet, kızı İrfan. Akgün — Lâleli Fethi Bey cad- desi Kurultay sokak No: 2 Refik ve a'lesi Mücsser, Işılay — Beyoğlu Parmakkapı Saksı sokak No: 8 Mehmed Celâl. Kayan — Fethi oğlu Nejat, Üs- küdar Paşalimanı Tütün İnhisar deposunda istifçibaşı muavini, ALGOPAN Soğuk algınlığı Fî*,); %[ ve nezle için en tesirli ve geçirici ilâç- tır. Her eczaneden iste- yiniz. HABER Akşam Postası İIDARE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESI belgemi Adresl. İSTANMUN MABEN Peletam — Vazıı TAXİZ — ldnrer Yo ABONE ŞARTLARI ı " © W ayıalı Fürkiyer 120 240 #00 1200 üri Benetili 1830 GA Wdb lll. ı İ ULÂN TARİFESİ İ $ Plenret Wünlarmman satır VZ0 K L a y S ahihı ve Nes<rivat Mııdünı HASAN RASIM US Hasılâkı ver: (VAKITI Matbaaan GRUŞETÜYEA a gPT KDU TUmgAfT aA0 iıkıed:n ı AdİKMET MUN R Ben tekrarladım: — Fesüphanallah, — Bak, ben böyle bir hayret ifadesi hiç işitmiş değilim, dedi. Fakat işte senin anlıyacağın gibi, ölümü; arkasından gıdayı; insan- lara ezelden arız olan değişikliği yok ettik. Ve hâdiseler; büsbütün ortadan kalkmış gib'dir. Ve... —Dur! diye haykırdım. Zihnim karmakarışık oldu. Dur! tane ta- ne söyle... Hepsini birden kavrı- yamıyacağım sanki.. Bu; pek ya man şey. Güldü: — Anlaşılıyor, dedi, Uzun za- mandan beri uykuda olduğun an- laşılıyor. Pek âlâ. Öyleyse şu şe- kilde konuşalım. Sen sor, ben ce- vap vereyim, Yalnız b'r şey rica ede-e jim, Mümkün olduğu kadar az sual sor. Ve elinden geldiği kadar, heyecanmı zaptetmeke ça- lış. Böyle şey, burada yoktur. Tuhaftır ki, hatırıma ilk gelen sorgu, adamın giydiği elbiselerin neden yapıldığını öğrenmek oldu: — Dağ keten'nden, dedi. Yüz. lerce sene giy. Gene yırtılmak bil. mez, Hepimizde bundan bir takım var. Ve eğer yeni bir istiyen olur. sa, hemen şurayı dönünce, mil- H O-—kadar — da çoktur, — Teşekkür ederim. ded'm. Şimdi şuna cevap ver: Şu dakika- da nerede bulunuyoruz? Burası neresidir? — Bir müzedesin. dedi. Came- kânların içersindeki şekiller; se- nin gibi insanların örnekleridir. Fakat burada, hakikati ve bam- başka hayatı görüp anlamak isti. yorsan, oturduğun kanapeden kalk, benimle beraber caddeye çık! Bir yere oturalım, Dediğini yaptım. Büyük, loş ve kasvetli daire- lerden geçerken, camekân içersin- deki nümunelere hayretle bakı- yordum. Bu sırada bana çok — ya- kın giyinmiş ve tuhaf bakışlı biri gözüme ilişerek: — Aman, dedim, Bu benim ta- nıdığım tiplerden biridr. Bu, bu- raya nerden gelmiş? — Evet, dedi. Hattâ, sizin dün- yanızda bunun bir de adı vardı. İyi hatırlayamıyorum. Kafama, tarih ameliyatı yapılırken, o ka « dar dikkatli davranmamış mı ne - yim!.. Fakat her halde, sizden biridir bu adam. Ne Söylediklerini hiç anlamı - yordum, desem caizdir. Sormağa da vakit yoktu. Koridorları geç- miş, caddeye çıkmıştık. Fakat bu ne manzaraydı Allahım! Cadde! Bizim bildiğimiz cadde olacak güya!! Fakat nerde... Böy- le bir hayat, acaba akıldan ge- çer miydi. Değişiklik; işte bu ka- dar olurdu. Otomobil ve elektrikli tramvaylar, kamyonlar, moto - sikletler, sürüyle enerjik insanın geçtiği, konuştuğu bu sokaklar, baştan başa yosun tutmuştu. Kos koca binalar, harab olmuş. San- ki geçirdiği yıllar, asırlar, onları kur2" 30 1-2-9.5 e Ş AM #T geakraa $ 300 yıl « | sonraki şehir yalayıb yemişti. Her yan! $ sun ve küf bağlıydı. Se$ yoktu. Bir tekerlek dönmü! Başsımızın yukarısında, rışık ağlar görmüyorduk. Hiç bir hayat izi — seçili” yalnız, ötede beride birkâ€& yet ağır ve sessizce yürüy? san geçiyor. Hepsinin de * ; da, benim yanımdaki adamif diği dağ keteninden — elbi Hepsinin de yüzü kılsız V€ sinin geçkinliği; ne genç. Ç ihtiyar olduğuna işaret odi Orta ve esrar engiz çağda- Hey yarabbim! Acabs bi sanınm tabiate galebe çalı ye özleyib durduğum devi di?! , Tuhaf bir düşüncedir! hayatımca, insanlığın; $' rinde bir kazanca ereceğini gibi olmuştum. Fakat bu ra, medeniyetimizin üzrin' dan alan bu duru ve bitlöf ” zara; beni hayrette bırakttı | Sokakta, oraya buraya 'ı muş küçük kanapeler vardı duk. Dağ keteninden elbiseli * — Epey ilerlemişiz n dedi. Hele hatırladığın bir ölç, biç! Arada ne var, Adetâ, öğünerek konuşt Bir sual sordum: — Otomobiller, — moto ı nerde? Vesaiti nakliyedet — ser görünmüyor. — Aman, dedi. Sorduğf j bak. Onları çoktan nvdılr ne kafa patladıcı şeylırdl tültüye dayanılır mı? Dağ keteninden giyinmif burada nefret edilecek bif. mış gibi, olduğu yerde silk” detâ, tiksindiğini gösl dı. — Amma, dedi. Bir yere nasıl gidiyorsunuz? man yaya mı? f — Lüzum yok.. dedi. "’ mek lâzım mı bakalım. —" (f olmakla, şurda olruak fark nedir? Ve gözlerimin içine, bir derinlikle baktı. Kıf”j lerce sual doluyordu. y tanesini, en sadesini s01* — İşinize nasıl gidiy? Her gördüğünüz iş, / nunuzun dibinde mi? ’; — İş mi? dedi. İş filan rada, Her şey sonuna » Kala kala bir iş kalmışti: ÜJ asırlarca evvel yaptık; Bir zaman, adamın hk alık baktım. Sonrâ: ? dağ keteninden elbiselefİi yukarı ve bir hayalet İ'H adamlara bir daha kendimi toplamış gibi dimi, adamakıllı bııll'",' tım. Eğer, bu, “ " dünyayı, kendine uy#' tabirle; “gezib tozmakır mişsem, bunu bir sistem T — yapmalıydım. (Dıı’ Ş _’Ill'.ı’?l! CLTEŞEEZ DARESPE ETEZEST 28 FEFE I’!f!f!!!i?:'

Bu sayıdan diğer sayfalar: