1 Şubat 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SETŞTRTE -o c — y aa z FF İ 6 4 y A, L ü HABER — Akşam Posfası zi I Şubat 1935 ı.î.........e_._-'-=_a;.mnumm_n::.".:gn.:amîg._:“u_—__,;gg_g;w_m; --—..-—_——-—...-——İ—_;w-—_.- ::::::î::'-::-::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::—::;::;::—â:;::u'::a:a:u:;:_:ğ.::;:ğ:îuz ''' Şahin'in | İtyar tilgisi F - | Hayat Bilgisi! |€ KA £ G axıl ve tercüme âi pi i çevirme Devlet ya- No. 84 haukı mahfuzdünr sasınca k N Yazan : mi. Gayur a korü udur. Alma ve başka dile l . > VA !: o u i Rüvük Deniz Romanı 'Eğ îıKad ye'sa NCall . | Aka Gündüz | “.cccsanURNEZEERASENİ ELELLLEI FTti Valeryo bağırdı: “Ben Şahin reisi bir milyon altına vermem /,, Doça, Amiral Valeryoya baktı: — Doğru mu?... Diye soruyordu sanki... Valeryo da şaşırmıştı: dilik konuşmalarımızı burada kesmeliyiz, bu akşam ve yarın, düşünelim. Yarından sonra öğle - yin buraya gelir, son konuşmayı —Üd YAVRULARIN BESİSİ — Dana - lar ya ana sütü ile yahud kovada süt- le beslenir. Sütün bulunduğu kabla - rın temiz olmasına dikkat etmelidir. Dlk haftada hayvanın cüssesine göre günde altı ilâ sekiz litreden başlanır. Bu mikdar yavaş yavaş fazlalaştırı - lır ve sütten kesileceği sırada günde yirmi ilâ yirmi sekiz litreyi bulur. — Bu kar oradaki çiçekleri, ne- batları bozmaz mı? — Bozsa ne çıkar? Ucu bucağı bulunmıyan bir mıntakada birkaç kilometre kar altında kalsa — öte yerler yemyeşil durur. Bir müd - det sonra buraları da yeşerir. Bo- zulan yerlere sıcak hava vermek yeter. — Öyle bir düıvıyaı:lnyllH ler bile dikensiz. lnsanıl' yor, tabiat yumuşamış. mak hak değil, kuı:aklaı!w.i olmuş. İnsanlar sevişiyer * simler sevişiyor. Öyle bir ** dayız ki, göller bile dike Gökler yerin dibi nde, V bi göklerde. Herkeste “bir y — Şahin Reisin karısı Şeyh E-| yaparız. Sütten kesilmeğe beşinci haftaya Üsüvok > b gl ; B — Uşüyorlar mı mak,, hakkı, zevki, tadı * F ) € z z ” ” , , busaidin kızı mıdır?.. Doçaya döndü. Gözünü kırparak| doğru başlanır. Süt yavaş yavaş ke Üşümek ne demök? Bifaz se | bin yılların ardi! - Yesli Elçi cevab verdi: — Evet l Doça, Amiralin yüzüne tuhaf tuhaf bakıyordu: — Bunu bilmiyor muydun?... — Yeni öğreniyorum; bilsey - dim... — Ne yapardın?... Amiral, Doçanın kulağına eğil- di: — Onları papaya satardım. Bi- ze kırk bin altın da verirdi. Böyle- likte Kardinal Daskarinin öcünü de almış olurduk. Gözlerinin önünde bir engizis- yon sahnesi, bin türlü işkenceden sonra baygın düşen bir kadınla iki yavrunun hayali canlandı. — İşte böyle olacaktı!.. Diye mırıldandı. Doçca, elçiye sordu: — Onlar iç'n Şeyh Ebusaid bi- ze ne verecek?... — ÜÖn bin düka altını... Valeryo, çenesini avucunun İ - çine alarak sıkıyor, — diğer eliyle elbisesinin ötesini, berisini didik- liyor, yerinde duranıryordu. — Eyvah... Onlar şimdi kimbi- mânalı bir işaret yaptı: — Düşüncem doğru değ'1 mi?.. Dedi. Doça manyatize edilmiş mırıldandı: — Öyle olsun!... Evet, evet!... Hemen o andan baş!lıyarak her tarafı aradılar. Fakat Valeryo Ve- nediğe ge'eli hiç değilse bir ay olmuş, zaferin coşkunluğu tavsa- mış, esrciler çoktan — dünyanın dört yanına dağılmışlardı. O gece ile ertesi gün ve gece her taraf arandı. Ne Şahin re'sin karısı, ne de çocukları bulunamadı. Bu haberi çok gizli tutmuşlar- dı. Çünkü Venedik gibi para üze - r'ne kurulan bir devlette, kırk bin altın getirebilecek olan üç esirin ortadan kaybolması, Va'eryonun büyük zaferini sıfıra indirecek kadar korkunç bir şeydi. Valeryo şimdiden Doça 'le Se- nato'nun gözünden düşmüş gibiy- di. Onu çekemiyenler, bu ihmali- ni kara bir leke gibi suratına vur- mak 'çin hazırlanıyorlardı. Üçüncü gün elçinin aldığı ce - gibi silir ve yerine suda halledilmiş — ha- murlar verilir. Bazı iktisadi sebehlerden dolayı yavru ekseriya iki ayda sütten kesi - lir. Bu müddet azdır. Eğer . hayvan döl vermek için besleniyorsa süt müd- deti dört beş ay sürmelidir. Altıncı aya doğru eğer mevsim müsaidse hayvan çayıra çıkarılır. Döle tahsis edilmiyecek — hayvanlar sekiz ilâ onuncu ayda hadım edilir. Hizmet öküzleri iki buşuk yaşmda a- lıştırılmağa başlanır. Kasablık hay - vanlar da bu yaşda besiye konur, HAYVAN HASTALIKLARI — Ça- tal: Hayvan zahmetle yürür ekseriya topallar. Tırnak aralarında kanıyan yahud berelenmiş yer var demektir. Pislikleri temizlemeli ve yarayı yarı yarıya karıştırılmış — yodoform ve tanenle yakmalıdır. Romatizma: Hayvan topallar bir malsal yahud bir adale kümesi sıcak olur ve dokundukca acır, Zahmetle kalkar ve yürür. Hayvanı sıcakta tutmalı bol otlu bir yataklık hazırlamalı. Dahilen bal- la yahud melâslı karıştırılmış yirmi ilâ otuz gram salisilât dö sud vermeli ve romatizmalı nasiyeye üçte bir nis- betinde kâfurlu pomade sürmelidir. Hastalık devam ederse baytara mü - racaat lâzımdır. rinleriz. Çokça serinledin mi, bir ısınma komprimesi alırız, hemen ısınırız, spora devam ederiz. Bu sporlar sürdükçe — © mıntakanın gündüzüne gecesine toz mavisi - şık verilir. Toz mavisi bhir güneş altında beyaz yüksek dağlar, ge- niş ovalar, yamaçlar ne güzel olur bir görseniz... Zeus sordu: — Ne dersiniz, gidelim mi? Yeni dünyalı karıştı: — Bence gitmeyiniz. Bunu her vakit görebilirsiniz. Fakat Kara- göl muharebesi her vakit yapıl- maz. Öyle büyük, umumi bir Ka- ragöl harbi olur ki... — Karagöl mü dediniz? —Evet. Yeşilgöl harbinden sonra yapılır. Bu umumi harb hep Kara ırmak kıyılarında olur. Çün- kü bu göller ilk önce bilmem kaç bin yıl var, o Kara ırmak kıyıla- rında yetiştirilmiş. İşte Yeşilbuca- ğa doğru alçalıyoruz, — bakınız, Kara ırmak görünüyor. Baktılar. Uzak mesafe dürbün- lerinden başka bir şey — olmıyan bencerelerden masmavi hir deni - bir gör. Eski emperyalizm? miılrton, bugünü gör: OY—- dünyadayız ki, göller bile * SİZ... Omega çıplak bileğinin ” — çünkü güderisi lerine götürdü. dan birisi sordu: — Gözlerinden sular 8 — Ağlıyorum. yoktu , Yeni dün | İÇI) ; Yeni dünyalılar birbirleri” ı tılar. Şaşarak: — Ağlamak nedir? dedil” — Siz ağlamaz mısınız! — Bilmeyiz ki ağlıyalım: | Prençip ince telli tanburit#” ince sesini birakıb gür bir ” sesle gene başladı: — Ağlamağı bilmiyor, *” bilmiyor. Didişmeyi bilmi| günün insanlığı... Beograd * Prençip, sevin buna. İr on binlerce yıl geçmiş.. bir dünyadayız ki, kensiz... lltedi | bi göller Kış sporlarından vizg j Barışbucak'ın, Kara ıı"l'ıı | ' yılarında hazırlanan mmumai harbinuç gilmeğe hılf" C Wir nerede ?i Kimibilir ne olanlar?|İ” lip mostatlak Korusünyn Hiagmacı; Haz |- DPENCETA, İ r İi Cadür'de öbüellür eteien ? İ — Esirler şimdilik elimizde du- | van bir elma. blr patates, bir şaıgam zin üstünde yemyeşil ve ince u - diler. san bir defa sorub anlamaz mı? . Sorub anlıyamazdı, çünkü o, baskını istediği gibi bitirdiği ve Şahin Reisi zincire vurduğu za - man, zaferden sarhoş — olmuştu. Hakkı da vardı, çünkü böyle bir zaferi o zamana kadar hiç bir Ve- nedik amirali kazanamamıştı. Bu sarhoşluk içinde Şahin Re- isi bir daha elden — kaçırmamak kaygusiyle her şeyi unutmuştu. Yanıbaşında duran Doça pa - zarlığa başlamıştı: — ÖOn bin düka altını mı? Bu parayı onlardan yalnız bir tanesi için vermeli... — Kırk bin altın... Pek çok... — Çok değil. Bunu verirseniz, ne âlâ.. Yoksa.. — Size son sözü söylüyorum: Yirmi bin.. Fransa kralı — birinci Fransuva bile esirlikten kurtul - racaktır. Onları bağışlamak için kaç para istediğ mizi ancak bir ay sonra söyliyebileceğiz. Yalnız şunu haber verelim ki Şahin reis için milyon da ver İse, kabul edi - lemez... Son sözleri sert söylüyorlardı. Çünkü yalnız Habibe ile iki çocu- ğu vermekle de Şeyh Ebu Said- den, istedik'eri kadar para kopa - racaklarını b liyorlardı. Elçi onlara cevab olarak şunları söyledi: — Kırk bin altını vermeğe ha - ZIYIZ... — Uyuştuktan on gün sonra e - linizdedir. Valeryo yiğitliği bırakmak ve altta kalmak istemedi: — B'z bunun çok üstünde para almayı umuyoruz... — E'li bin olsun!... bir yahud bir pancar ilâhire çiğnemeden yutmuştur. Meri'si “gırtlak borusu,, tıkanmış demektir, Yutkunmağa ça- lışır, Güc nefes alır ve ağzı salyala - nır. Tedavi gücdür baytara müracaat lâzımdır. Mideye gaz dolması: Hayvan geği- rir, esner, sol kalçası gerilir. Güc ne- fes alır. Bir kaç saatte boğularak öl- mesi tehlikesi mevcuddur. Bu hasta- lık hayvanın işkembede tahammür e den trefl, yonca ve emsali otları fazla yemesinden olur. Fazla yeşil ot ver - memeli ve yeşil otu samana karıştır * malıdır. Baytara müracaat lâzımdır. Tehlike fazla olursa hayvanın — göğ- desi ortasına içinde sivri ucu bulunan maden bir boru saplanır. Uc geri çe- kilir, hayvanın işkembesini — geren gazlar madeni borudan dışarı çıkar. Bundan sonra hayvana üç ilâ beş lit- re suda hes yüz gram sulfat dö sud verilir, Eğer hususi âlet olmazsa bir hırakla bere acılır ve ist hos hir sötüt kamısı hereve sokularak âletin vazi- zun bir toprak parçası gördüler ki şimale doğru, gittikçe — yükselen dağlarla kaplanmıştı. Profesör uzun uzadıya baktık - tan sonra yanındakilere: — Tanıdım amma, iki kıyısında eski tarihin eski obası yok, — Neresiydi orası? — Adına Roma derlerdi. — Bir ırmak mı idi? — Hayır, bir şehirdi. Bu uzun, yeşil parçaya da İtalya derlerdi. — Şimdi Barışbucak diyoruz. dedi ve yeni dünyalı anlatmasına devam etti: — Bilmiyoruz, kaç tane on bin yıllar önce üçüncü harbi umumi de buradan çıkmış. Eski dünya kökünden yıkıldıktan sonra yeni barış da burada doğmuş. Bugün- kü genel barışın kaynağı burası dır. Onun için ona bizden önce- Gök arabası bir tüy :ı'll' kondu. Tanımadıkları bir ? diler. Zeus dört yanına b SOOrA: — Neredeyiz? dedi. Bir yeni dünyalı söyledi! — Çankaya'dayız! — Çankaya mı? Profesör söze karıştı: — Çan kaya! Knbleî”'ş yerdir şimdi. Yeni dünyalılardan hır"î’ ' — Evet, dedi. Bu isim * dek yaşamış, bize kadar £" / miş. masını ilk düşünen Yeni dünya bu ismi deği l Çünkü bugünün bo ve adam burada oturmuş: Atatürk derlermiş. Eğer ? olmasaymış, yeni duny’ ulaşamazmış.. Dikisini (ah” görmek ister misiniz? yeni dünya dikti. mak için sizin istediğiniz kadari| —— :7? fesi temin olunur. ğ : ) keN vörükdi ?; zi SAA e kiler Barışbucak demişler. Bunun Hep:berabot- Atatlirli hin Reisi : İ — A'tmış bin... la beraber çağ çağ bu Kara ırma- gittiler — Şahin Reisin — bize verdiği| —— 7777... pırıl altın... Hem de Venedik altı- | ğın kenarlarında harbi umumi ya- : hlf; zararı hesablasak, milyanları bu- lur... Bizim de son sözümüz... Kırk bin altın... Valeryo birdenbire doğruldu: — Kırk bin altın pek azdır. Ben Şahin Reisi bir milyona da değiş- mem. Buradan kurtulursa — gene basrmıza belâ olur. Yalnız Ş2yh E4 xidin kızı ile çocukları üze - rinde konuşalım.... — Bu olamaz. Toptan könuş -| malıyız... Şahin Reis, — eğer pek zorlarsanız, bir daha Venedik ge- milerine ilişmemek için yemin e- der.. — Eder mi acaba?.., — Ümid ederim. — Ben de ümid etmem... Onun böyle bir yemine bağlanması, bu- günkü gibi z'ndanda yaşamaktan daha güctür. Bununla beraber şim — Yetmiş beş bin... Yüz bin.... Gene mi razı değilsiniz?... Elçi, parayı yükselttikce Doça ile Senatörlerin gözleri faltaşı gibi büyüyor, Valeryoya dönerek alık alık bakıyorlardı: — — Gördün mü yediğin haltı?... Diye soruyorlardı. Valeryo yerinden kalktı: — Cevabımızı bir ay sonra ve- receğiz. İsterseniz Cezayire dö- ner, yeniden gelirs'niz, isterseniz burada beklersiniz... Eğer burada | kalırsanız bir aydan evvel cevabı- mızı vermek ihtimali çok kuvvet- lidir. Elç'nin cevabı bambaşka 'di: — Yüz yirmi bin duka altını.. — Fakat?... — AÂAz mı?... Peki size son söz!.. Tamam yüz elli bin altın.., Pırıl nı... Nasıl?... Gene düşünecek mi- | sin'z?... Şeyh Ebu Said bu işin bir an evvel bitmesini istiyor. Herkesin şaşkınlığı bir kat da- ha büyümüş, bütün gözler Valer- yoya dönerek yıldırım saçıyordu. Va'eryo kapıda bekliyen aske- re emir verdi: — E'çin'n canı sıkılmıştı. Sa - İlondaki sessizliği, parayı o kadar seven Venediklilerin bu kuru inat larını, o şaşkın gözlerin mânasını bir türlü anlıyamanrıştı. O da Doça 'le Senatörler kadar şaşırmıştı. Vereceği parayı biraz daha arttırmak için hazırlandı, fakat artık onu dinliyen yoktu. Yerinden kalkanlar, amiral Valer yonun yanına gidiyorlar, ona ya- vaş sesle, bir şeylez söylüyorlardı. (Devamı var) pılmaktan geri kalınmaz. Fakat bu dikensiz kara göllerle yapılan umumi bir muharebedir. — Dikensiz göl mü? — Gölün dikeni olur mu? Bir- çok bin yıl önce göllerin dikenleri varmış. Amma sonra tabiat değiş- miş. Göller şimdi dikensizdir. Sırplı Prençip bir gaytanla boy- nuna astığı ve koltuğu altından hiç ayırmadığı altı telli Tanburit- sasını hemen akurd etti ve: — ÜÖyle bir dünyadayız ki, göl- ler bile dikensiz. Diye oracıkta bestelediği — bir türküyü çalıb okumağa basladı. Bu estantane türkü öyle bir tür- kü idi ki, gök arabasındalriler de hep bir ağızdan söylemeğe başla- dılar: Bu dikide ne taş, ne granit, ne tunç, ne bet0?' | mir, ne çelik vardı. Hiç ” yoktu. Yeni dünya bur? kenmez ışıktan bir diki *” 44 Gündüz, gece.. Kırmızı * | ışık altı uçlu birer ok den göğe fışkırıyordu. ıl'i’l' Bu altı okun her bi kanadında gene ışıkla M sözler yazılmıştı: Dumlupınar — Lozan ” — Barış — Yeni düny&” (| Profesör Esoesle Zeus bakıştılar, Esoes miyormuş gibi yeni du: ' | — Bunlar ne demekdf 4 | bunların belge olc!ukb;; olmalı. Bize ıoylıycb' ıll bif dün

Bu sayıdan diğer sayfalar: