MABER — Akşam Pofast,|<« Şahin Reisin adı bile |“ Levendleri coşturmuştu Birinci tefrikanın hülâsası Koca Hamza gitti ve biraz son- Marki Valeryonun İnebahlıya bas- | Ta geminin dümen zinciri, borda- kın yaptığı geceden bir kaç gün önce | nin kenarlarında gırıldamağa baş Avlonya yeni Çolak Mehmed, geleli | ladı. eseri m en pe Leventler direklerde birer may- rine tayin edilmiş, onun (yerinede | mun gibi dolaşıyorlar, yelkenleri Hurşit isminde biri getirilmişti. Hur: | düzeltiyorlar, şişiriyorlar, geriyor- şit Bey ogün gelir gelmez Çolak | ardı. Mehmed de arkadaşlarını topltyarak gemisine gitti, Onun bu ani harekeli Güvertede herkes birbirine müj Hurşit Beyle yanındakileri şaşırtmış | Jeledi: tı. “Deli, diye söylendi, — İnebahtıya gidiyoruz. — Orada Şahin Reis var!... — Onu göreceğiz. Ne zaman - danberi hep adını duyuyorduk; hasret kaldık.... — Şahin Reisin leventleri top- tan zengin olmuşlar!... — Yaman adam doğrusu... O - nun yaptığı akınları, © getirdiği Dünya hep böyledir. Herkes kendisinin akıllı, başkalarının deli olduklarını söyler. Bunun için de kimlerin sahiden deli ve kimlerin sahiden akıllı olduk - larını bir türlü kestiremeyiz.. Biraz sonra Çolak Mehmedin gemisi pupa yelken limandan çık- mış, Cenuba doğru yol almağa başlamıştı. Korfu ve Pargayı geçtikten sonra Prevezeyi karşıdan. sisler i-. çinde gördü. Barbaros Hayreddi- nin orada koca bir Avrupa donan masına ve onun başındaki Ander-. yadoryaya karşı kazandığı zaferi! hatırladı. O zaman henüz on iki yaşında bir çocuktu. Barbarosla beraber olan Piyale reisin gemi sinde miço idi. O da boyundan büyük bir palayı kınmdan sıyıra- rak ileriye atılmış, leventlerle be. raber dövüşmüştü. Yeniden, savaş arzularmın şah landığmı duydu. Gizli bir ses o- nur kulağına her an şöyle bağırı- yer gibiydi: — Akım!... Akım!.. Batrya akm! Kıç kasarada bir Anadolu ke- çes'nin üstüne uzanmış, hem mavi gök yüzünün derinliğine bakıyor, hem de şöyle düşünüyordu: — Avlonyada yapmak istediği- mi Navarinde yapamaz mıyım? Amma Navarin daha Fakir ve kü- çük bir limanmış. Bundan ne çı- kar?.. Hattâ orayı iyi tanıyordu. Altı mil genişliğinde limanı, limanın tam ağzına gelerek orada tanrı - dan ısmarlanmış bir kale gibi du- ran Sfaktorya adasını biliyordu. Sökat adasının garbından ce nuba akarken de, hâlâ bu düşünce ve bu dileklerle doluydu. Karşıda Kefalonyanın çıplak dağları göründü. Boz kayalıklar, mamış ve getirmemiştir. — Onun yanıma kapağı atabil - sek!... Halat yığmlarının ve kalın di reklerin ardından iri yarı bira - dam çıktı. Son sözü söyliyenin o - muzuna bir tokat att: — Üzülme!... Bizim reis şimdi Şahin Reisle elbirliği yapacak, ve bütün İtalyayı haraca keseceğiz... — Sahi mi diyorsun?... — Reis mi söyledi bunu! — Söylemedi amma, ben öyle anladım... İsterseniz sorayım!.. — Ah, böyle bir şey olsa!.. Şim di hemen bayramların bayramını yapardık... — Siz burada bekleyin, ben şimdi gelirim... Bunu söyliyen Kora Hamza idi Reisin yanma gitti, Bütün levent- ler onun arkasmdan yürüm“sler. kıç kasaraya doğru ilerlemislerdi Koca Hamzanm sorgusuna Ço lak Mehmedin cevabr şu oldu: — İyi anlamıssın!... Buru le - ventlere haber verebilirsin!... Levenfler zaten ornerlta idiler ve hepsini dırrmuslardı. Birdenhi. re siiwerterle bir kaymasma eldn, Külahlar, kavuklar havaya kalk- tı: — Yasasın!ı.. Mehmed!... Sesler, rüzgirm yelken arala- rında çaldığı ıslıklara karıştı, Son- ra bütün bu seslerin üstünde yeni Yaşasın (Çolak yalçın bir duvar gibi yükseliyor.| bir ses, gürledi: du. — Yaşasm Şahin Reis"... Yaşa- Birdenbire doğruldu. Güverte - | sın!... nin ortalarına doğru bağırdı: — Hesey!... Koca Hamza!... Koca Hamza onun en iyi levent lerinden biri. bir yiğitti. Colak Mahmedin eksik olan sol kolunu her xaman icin o tamamirvevdn, Kora Hamsn kosarak geldi: — Fmrat reis1... — Geminin İern Dağuya çevir! Kafalonyerm doğusun - dan İnakahtıya gidivorız. Koca Hama reisin Avfoni Şen Müzel hile e. St Ratsa alan saveirini kiltsordı 0. mem simli nicin İnehakirın git. pale Tatalitt hemen amlamrete, Anlamına Kia anarak An va, emir, emirdir; hemen yapılır!... Güvertede oyunlar, calsılar gır- la gitti. Bir kemençenin nağme- lerine ayak uydurarak O hoplıyan leventler ellerini birbirine vura- rak arkadaşlarını, büsbütün çoştu- ruyordu. Gemi, coskun bir bayram hava- sı icinde Kefalonyanın doğusuna geçti. Gün doğarken Misalonki - nin karşısmda idiler. Rüzgâr hafiflemiş, doğudan esmeğe başlamıştı. Pek yavaş yol alıyorlardı. ii Misalankide bir kaynaşma ve bir korku vardı. Bunun manasını anlıyamadılar. (Devamı var) | malları şimdiye kadar kimse yap-! | ngilizce dersleri) Müelliti ömerRıza Şimdi de ingilizcenin bir ta - kım küçük, fakat kıymetleri çok büyük bir sürü kelimelerine geli - yoruz. (Bunların (küçüklüğüne bakıb ehemmiyetsiz saymak pek yanlış olur. Bu kelimeler isimle - re ve zamirlere hâkim olan harf - lerdir. Meselâ şu cümlelere bakı niz: (1) Tbe cat is under the table. Yani “Kedi, masanın altında - len (2) Jack is sitting on the table. Yani “Jak, masanm üzerinde oturuyor.,, (3) The cattle are in the field. Yani “Davarlar, tarladadırlar.,, Bu üç cümlede geçen under, on ve in kelimeleri, (o kendilerinden sonra isimlere hâkimdirler. Yani onların mevkileri ne ise onlara o- nu vermekte; bu isimlerle ayni cümlelerde kullanılan isimler ara- sındaki münasebetin neden ibaret olduğunu göstermektedir. Birinci cümleyi göz önüne ge- tiriniz. Burada bir kedi ile bir ma- sadan bahsolunuyor. Bu iki isim arasındaki münasebeti bize un der kelimesi gösteriyor ve kedi - nin masa altında ( bulunduğunu anlatıyor. İkinci cümle ile üçüncü cüm - le de böyledir. Bunlarda da kulla nılan on ile in de bize ayni şekilde bir şeyler öğretiyor. İsimler veya isim yerine kulla- nılan kelimeler arasındaki müna- sebetleri bize böylece gösteren ke limelere Preposition — (Pri posi- şen) denilir. Bunları smıflara, kısımlara a - yirmağa İüzüm yoktur. Çünkü bun! ların hepsi de vazifelerini ayni şe- kilde yaparlar. Sonra bunları ifade ettikleri manalara göre de ayırmağa ihti - yaç yoktur. Çünkü bunlardan her birinin kendine göre manası vardır. Ve o manasmı muhafaza eder. Yalnız bunları şekillerine gö - re ayırmak imkânı vardır. Onun için: (İn, on, at, by, to, through, from) gibi harflere basit harfler, outside, inside, upon, into. within gibi harflere de mürekkeb harfler diyebiliriz. Çünkü bu mürekkeb harfler ikişer kelimeden mürek - kebtirler. Fakat doğrusunu is - terseniz bu taksime de lüzum yok. Çünkü bu mürekkeb harfler de ar- tık birer kelime sayılıyor. bununla beraber ingilizcede bazı isim fail- lerin de harf olarak kullanıldığını hatırlamak lâzımdır: Meselâ; (1) Considering the <ircums - tances, Helen was bucky to get off so bightiy. Yani “Şerait nazarı itibare a- Immca, Helen bu kadar hafif kur- tulmakla bahtiyardır.,, ... Biraz da nida harflerinden bah- sedelim: İngilizcede nidanın mukabili interjection — (interjekşen) dir. Meselâ sevinç sözü olan Hurrah!| teessür sözü Oh! yabud Ah! gibi lâfızlar bunlardandır. İngilizcede bazı nidalar kısa birer cümlenin muhtasarıdır. Me- selâ Allaha ısmarladık! mukabili olarak kullanılan: Good - bye, şu cümlenin muhtasarıdır.: God be with yon! Yani “Allah sizinle beraber ol- sun.,, Sonra: Good morning. Yani “Hayırlı sabahlar, , şu cüml » Tuinefkâaım ass İİT, 5. — Evet. Yeni dünyada, eskisi gibi yemek patırdısı ve boğaz kav gası yoktur. Bu damlaları kokla - mak bir ay tok yaşamaktır. Bura - nın bir ayınin ne demek olduğunu demin anlattım, Nefis bir koku kokladılar ve ka rınlarının tıka basa doyduğunu hissettiler, Bayân müdür parma» ğındaki yüzük gibi şeye gene bir şeyler söyledi. Mazhar Osmanm aranmasını ve getirilmesini rica etti, Zeus meraketmişti, sordu: — Bize yemek getiren insan © kadar güzel de zavallınm ağzı çok büyük. Müdür gülümsedi: — O eskiden insan değilmiş. Şimdi insanlaşmış. —Eskiden neymiş? — Orangotan maymynuymuş. — Ne söylüyorsunuz? — Evet. Eskiden Darvin diye hiç bir şey bilmez, ahmak bir fey lesof türemiş. )İnsanlar maymun- dan geldi) dem'ş, bir çok budala- ları kandırmış. Fakat yeni dünya ispat etti ki bu yanlıştır. Uydur- madır. İnsan maymundan gelme- miş. Maymun insandan azmış. Maymun aslmda insanmış. Dün- ya bilginleri diyorlar ki bir iki bin yıl sonra ağızları da tabiileşecek o vakit insandan farkı hiç kalmır yacak, ; — Maymundan gelme olduğu: mu bilmiyor mu? — Biliyor ama, sorduğunuz gi- bi yanlış bilmiyor. Maymundan gelme olduğunu değil; insanlıktan insanlıktan ğbe nı maymunluğa geçtiğini ve insanlık düzelince gene insanlığına dön- düğünü biliyor. —Bir şey daha sorayım: Demin Sanfilovizyonda gördük ki birçok balıklar caddelerden gelip geçi- yorlardı. Den'zin balığı karada nasıl gezebilir ? — Eski dünyada gezemezmiş. Yeni dünyada tabiat dahi düzel miş, ilerlemiştir. Nitek'm insanlar da balık gibi saatlerce denizin di- binde dolaşıyorlar. Ben de önce çok şaşmıştım. Şimdi alıştım. Gay ri tabit denen hiç bir şey yokmuş. Mezarında(M) harf'ne benzi- yen kanbur, koca kollu, çirkin O- mikro gitgide düzeliyordu. Kan- buru büsbütün kaybolmuş, kolları insan koluna dönmüş, yüzüne tat- lı bir esmerlik gelmiş, güzelleşmiş 6. Handise (1) harfi gibi dimdik ve dosdoğru kesilecekti. Ötekiler konuşurlarken bir kulağıyle din- liyor ve başını göğsüne dayadığı koca Omeganın almını, saçlarını, yüzünü okşuyordu. Deli hiç ses çıkarmadan, bu okşanıştan keyif duyuyor gibiydi. Zeus her yüzü yeni bir şaşkı (hayret) ile dinliyordu. Profesör Esoes; —Ben insanlık için yalnız bir şey aradım, onun için ömür törpü- led'm, Halbuki yeni insanlık ken- disi için her şeyi kendisi bulmuş. Yalnız ölüm gene var. Gene var. Neyse ben buradayım. Bu ilerle- yiş ortasında işimi daha kölay s0- na getirrim, Onu de büsbütün kaldırırım. lenin muhtasarıdır: God give you good morning! Yani “Allah size hayırlı sabah- lar versin!,, (Devamı var) Alma ve başka dile çev ver Devlet yasasınca koru ydi Diye düşünüyorken bw ları yerin havasında bir 589 du: — Bayan Müdür! Baya 1 dür! Mirbanşeri sanot Bayan Müdür yüzüğümsü şeyi hemen © rına götürdü: — Evet, Burası, Benim. Ne tiyorsunuz. — Söylediğiniz insanm bulduk, Abidesi yerin 56 derinindedir. Altmda da var. Mezarı (o seksen metre derindedir. Gövdesi * memiştir. Biraz şişmanca bif görünüyor. Kaşları gözleri Burnu kartal burnuna Sevimli bir insan. —Evet. Ta kendisidir. Ne çıkarılacak? —Büyük operanm ikinci bitmeden orada bulunacak!" — Büyük operada ne var? ğ — Ata Türk, — Kaç perde? — 1935 perde. Ata Türkü” tün hayatı, yaptıkları, ve ğm bugüne gelmesi için n nel lıştığı gösterilecek. 1935 p sonra perdeler dünya ve V ğın sonsuzluğuna doğru si” devam edecek. Bayan Müdür yanınd döndü: — Ata Türkü dinlemek misiniz? — Nasıl istemeyiz? — Alla, allo! Bana Ata sesini Veriniz, Der'nden gelen, içe dola” nüllere ferah veren gür bir yuldu; Ata Türk söylüyordu — Ey Türk genci! Fazilet sanlık, evrensel barış i için mün bütün emeklerini zamanında verdim. Dünya lecek, insanlık kurtulacaktı”" ülküye varabilmek için gü” senli, bilgili, yılmaz ve olmak gerektir, Damarları” asil kanda bunların hepsi Vaktiyle: (Ordular! İlk” fin'z Akdenizdir, ileri!) tim. Şimdi de: (Insanlar! “4 definiz insanlık ve barış!” ri!) diyorum. Uluslar birl hudutlar birleşmeli, kinler li, gerçek fazilet, gerçek gerçek insanlık doğmalı, E9 genci! Büyük devrimi ve 4 Cümhuriyeti sana emanet gibi, bunları da emanet eği? Bana on binlerce yıl sonra * rı nasıl koruyup başardığı”. ter. Ben, milyonlarca yıl ve seni bekliyeceğim. Üİ£. yenilmez ordularımdır, ileri! Havada bir uğultu — Bu gürültüler ne? — Yeni dünya Ata Turk kışlıyor. — Her yerden işitil'yor — Evet. Evrenselofon leri her yere bu sesi d terse yirmi bin, elli bin olsun. — Nasıl oluyor bu? — Bey de pek mir gördüğüme, işittiğime göl” oluyor: Fono — varmış. Bir çok bin yıllar” ce söylenmiş sözleri, sesleri yorlar, buluyorlar, zabt ediyorlar, dosyalarına k“ mış. İstenilince hemen “rl. (Devam