Marmara adasından ilk telgraf (Baştarafı 1 inci de) koşup onları kurtarıncıya — kadar ikinci ve üçüncü zelzeleler olmuş- tur. İlk zelzelede yıkılmıyan ve bir kısım halkı sığındıran evler de bu sefer yıkılınıştır. Bunun üzerine — herkes iskele meydanlıklarma ve denizde de - mirli bulunan kayıklara, motör - lere sığı , Yağmur ve soğuk altında iltica edecek yerleri olmı- yan ve Erdeğe 18 mil mesafede bulunan bu adaların halkı mu - kadderata boyun iğmiş bir halde günlerce bu vaziyette beklemiş - - lerdir. Zelzelenin şiddetinden kablo bozulmuş, hadiseyi müteakip se- kiz, ©ön saat muhabere kesilmiş - tir. Köylü gençlerin, nahiye tahri- rat kâtibinin ve jandarmaların gok büyük gayretleri neticesinde Erdekle konuşulabilmiştir. ; Erdeğe ilk gelen telgraf haberi “şu idi: “ÖLÜYORUZ. İMDAD.... Bu telgraftan sonra tekrar hat bozulmuştur. Bu haber ve arka - sından muhaberenin kesilmesi, za- ten sinirleri bozulmuş olan ve ev- lerinden fırlayarak meydanlarda - dolaşan Eredek halkımı yese ve telâşa düşürmüştür. Herkes kendi derdini unutarak oradaki akraba- larmı ve tanıdıklarını düşünmeğe başlamıştır. Fakat fırtınam şid - - detinden o gece imdad gönderme- ğe imkân olmamıştır. Bandırmada bulunan ve İstan- | 20 bul postasnı yapacak olan Gülni - hal vapurunu felâketzedelere gön — dermek için çok msrar edilmiş, fa- kat kaptan, idareden emir alma - dıkça bir yere gidemiyeceğini söy Temiştir. Ertesi gün tekrar muhabere te- sis edilmiştir. Gelen ikinci tel - graf şöyle idi: “ÖLÜYORUZ. AÇ ve SUSU. ZUZ İMDAD.., Bu sırada fırtına bütün şiddeti- le devam etmektedir. Erdek iske- lesine bağlı olan kaptan Kara Mehmedin motörü o sırada topla- nabilen biraz erzakla hareket et - tirilmiş, fakat fırtınanm şiddetin- den müteaddid defalar zorladığı ve bir çok da batma tehlikeleri — geçirdiği halde boğazı geçmeğe muvaffak olamyarak geri dönmek mecburiyetinde kalmıştır. En fazla 3 — 4 saatlik mesafe- de bulunan Marmara ve civar a- dalarına bir türlü imdat gönderi- lememiş, ora halkı ekmeksiz ve susuz bir halde birinci günü geçir- miştin. Şunu burada ilâve edeyim ki zelzele bütün su yollarını bozmuş halk aç ve susuz her türlü yardım- dan uzak günlerce beklemiştir. İ- — kinci gün gene müdhiş fırtana de- Nihayet muayyen seferini ya - pan posta vapuru bir gün teehhür ile gelmiş ve derhal bordasna mo- törler bağlanarak biraz erzak ve bir kaç çadırla birlikte kayma - — kam, doktor, jandarma kumanda- nı, emlâk memurlarından mürek keb bir heyetle adalara hareket — edilmiştir. K Lâkin bütün bu imdatlar çok az ve hiç bir vakit kâfi gelecek — şekilde olmamıştır. Çünkü kaza- xedelerin ve yıkılan köylerin ade- — di epeyce bir yekün tutmakta idi. Her gün sıhki imdat istiyen tel - graflar biribirini takib ediyordu.. Nihayet ancak dün, telgrafla da bildirdiğim gibi sekiz, on dok- tordan mürekkeb bir heyeti sıhhi- ye imdada gidebilmiştir. Şunu teessürle söyliyeyimi ki zelzele ©- lalı bugün sekiz gün olduğu hal - de yaralılar bugüne kadar olduk- ları gibi ve açıkta kalmışlar, onla- ra hiç bir şey yapılmamış, yahud yapılamamıştır. Bunların hali yü- rekler acısıdır. Bunlar arasında derhal ameliyatı icab ettiren ağır yaralılar çoktur. Halbuki ilk iş, her ne bahasına olursa olsum on - ların — kurtulması idi. Onlar ancak dünden itibaren motörler - le peyderpi nakledilmeğe başlan - mıştir. Sağlam kalan diğer felâketze- zelere ise zamanında yardım edi- lemediği ve zavallılar uzun müd- det soğuk ve yağmur altında açık- ta kaldıkları için onlar arasında da hastalık baş göstermeğe başla- mıştır. Gerek burada, gerek mülha « katta ve adalarda zelzele fasıla - larla ve gürültülerle devam etmek tedir. Nefsi Erdekte çatlamayan bir kârgir bina yok gibidir. Bir kaç ev tamamen yıkılmışbir çok ları da oturulamıyacak - vaziyete gelmiştir. Bu meyanda resmini gönderdiğim ve eski Yunan tarzı üzere yapılmış büyük ilk mekteb çok derin bir surette çatlamıştır. Burada nüfusça zayiat yoktur. Adalarda ve mülhakatta 15 — 20 kadar ölü ve bir çok da yaralı yardr. Henüz esaslı bir araştır - ma yapılamamış ve bir rakam tesbit edilememiştir. Şimdiki vaziyette maddi ziyan yüz binlerce lira raddesinde oldu- ğu tahmin edilmektedir. Ayrıca Marmaradaki konserve fabrikası ve bir çok şarab ve balık mağa - zaları yıkılmıştır. 400 — 500 hane kadar olan Marmara nahiyesi, 6 — 7 evmüs- tesna, kâmilen, 200 hane kadar olan Marmara adasında Gündöğ- du köyün kâmilen, şmarlı kâmi- len, Asmalı kâmilen, Paşa lima- nı bir kaç ev müstesna kâmilen ve ayni adada Vori, köyünden te- lefonla bildirildiğine göre kâmi- len Avşa adası birkaç ev müstesna kâmilen, Ekinlik, Palatya, Arab- lar kısmen yıkılmıştır. Bundan başka Kapıdağ yarrm adasında Rutya, Hetek, Kouya köylerin - de oldukça hasarat vardır. Bu yer lerde yıkılmayan binalar da otu- rulamıyacak bir haldedir. Zelzele neticesinde yerlerde yangın çkmıştır. Erdekte heyecan hâlâ zail ol - mamıştır. Bir çok aileler evleri- ne dönemiyorlar. Avşadan ge - len bazı yolcular bugün de yirmi altı zelzele saydıklarımı ve yerin altından korkunç gürültüler duy - duklarını söylemektedirler. Burada herkes bir motör gürül- tüsü duyduğu zaman sahile koş - makta ve gelenlerden malümat is- temektedirler. Alman haberler, sokaklarda küme küme ve kahve- lerde toplananlar arasında acklı acıklı konuşulmaktadır. .. * A bir çok ©O hengâmede ve halkm mavna- lara ve motörlere sığındığı esna - da Marmarada iki kız çocuğu dünyaya gelmiştir. Çocukların her Şlrtet d aa lılır Kâmil Akman HABER — Alşam Fostanı * Çocuğu kim kaçırdı? Muhakeme çok me- raklı yola giriyor Lindbergin çocuğunu kaçırıp öldürdüğü söylenen Alman ma- rangozu Hauptman'ı bu defa mah- keme salonunda iki kişi daha - it- ham etti ve ellerini suçlunun omu- zuna koyarak: — İşte bu adam, dediler. Bu a- dam bana, tehdit üzerine mezar- lıkta parayı veren adama bir mek- tup götürmek için bir dolar verdi. Ve pencerenin yanındaki merdi- veni de taşırken gördüm.. Tayyareci Lindbergin çocuğu- nun kaçırılması muhakemesi bu defa çok meraklı bir şekilde geç- miştir. Suçluyu itham eden şahit- lerden biri eski Prusya ordusun- dan 87 yaşında bir zabit olan A- mandus Hokmuttu. Öteki ise, bir taksi şoförü olan Jozef — Person- dur. Amandus beyaz sakallı ve he- yecandan durmaksızın titriyen bir adam olmasına rağmen, şahit ye- rinden ayrılarak suçlu Hauptma- na doğru yürümüş ve: “— Hauptman'ı çocuğun kaçı- rıldığı yerin civarı olan Hopvel- de, bir otomobilde — bir merdiven taşırken gördüm..,, demiştir. Ve ihtiyar, suçlu adama daha çok yaklaşıp parmağını uzatarak: — Bu adamı gördüm. Ta ken- disidir! Diye heyecanla bağırmıştır. Bu iki Alman bir müddet biri- birlerine bakışmışlar ve suçlu Al- man marangozu Hauptmanın ni- hayet yanındaki karısına dönerek Almanca, “Bu adam deli!,, dedi- ği işitilmiştir. Sonra daha garip bir hadise ol- muş ve 87 lik eski Prusya ordusu zabiti ihtiyar, Houptman'ın merdi- ven taşıdığı günü anlatarak: «“— Pis, yeşil otomobilin - için- den bana, adeta bir hayalet görü- yormuş gibi baktı,, derken, tesa- düfen cereyan kesilmiş, mahkeme- nin bütün lâmbaları sönmüştür. Işıklar yeniden yanmca, taksi şoförü olan ikinci şahit, — dinlen- miştir. Bü şahit de mezarlıkta zıman parasını veren adama götürülmek üzere bir dolar mukabilinde eline bir mektup sıkıştırdığını söylemiş ve bu işi yapanın Houptman ol duğunu bildirmiştir. Hauptmanın yanındakiler bu sırada, suçlunun şöyle söylediğini işitmişlerdir: — Yalancısın! Arkasmdan suçlunun vekili bir takım sualier ortaya atmış, fakat şahit böylece bu vaka üzerindeki hatıralarını daha çok anlatmağa N başlamıştır. Sonra, parmak izi mütehassısı gelerek, çocuğun penceresine da- yalı olan n.erdivenlere parmak izi bulmadığını söylemiş, suçlu ve- kili parmak izi mütehassısını, ka- biliyetsizlikle —itham — etmiştir. “Sen parmak izi araşlırma usu- fünle onları berbat ettin,, demiştir. Muhakc€me devam edecek. Flemington, 12, (A.A.) Hauptman'ın sorgusu Pazartesiye atıldıktan sonra, müddeiumumi - lerden Hauck, Lindbergin yanın” | da hizmetçi iken, çocuğun çalın- masını müteakıb intihar eden Vi- olet Şarp'ın bu işle alâkadar ol - madığını ispat edecek bazı şahit ler dinleteceğini söylemiştir. Avukat Reilly de, fidyeineca - tin İzidor Fiş tarafından alındı- Dışardan gelğn bilezikler ” 33 İkincikânun 1935 (Baş tarafı 1 incide) memleket haricine her yıl yüz binlerce lira gitmektedir. Bunu iddia denler diyorlar ki: " 18 ayar damgası bulunan Alman mamulâtı bilezi- ği siz 18 ayar diye mi kabul edi - yorsunuz? Hayır! Onu eritsek bi - le her halde 12 ayardan fazla ol- madığı görülecektir. Şu köstek ayar taşına vurulsa 18 ayar çıkar amma içi hiç de öyle değildir. 8 ayar belki vardır, belki de yoktur..,, ..» Kapalıçarşının — kuyumcular çarşısı, İç bedesten her .günkü mutad kalabalığiyle kaynıyor ... Vitrinleri altın, elmas, — zümrüd, zübürced üzerine vuran elektrik ziyasiyle pırıl pırıl — yanan dük- kânların kapısı açılıp kapanıyor ve giren çıkan hiç eksik olmıyor .. Anlaşılan uzunca bir ökonomik sıkıntı gören halk buyılın iyi kazancından kıyıya köşeye bir şeyler atmak istiyor.. Oturduğumuz — mücevheratçı dükkânında bit hanım alacağı bi. leziğin dört tarafını çevirerek sorüyor: — Hani bunun ayar damgası?. — İIşte efendim, — tam 18 ayar yazıyor... Bu damgayı ben koy - madım ya Avrupada böyle yaz- mışlar.... Bu Avrupa — sözü akan suları durdurdu ve hanım sarılan bilezi- ği büyük bir gitti... emniyetle alarak Bundan bir müddet evvel hü « kümetinayar işlerine bakması lâzım geldiği fikrini ortaya atan tanınmış mücevherci Bay Hasa * nın Kapalıçarşıdaki dükkânında- yız.. Bay Hasan önümüze yığdığı bir sürü altım bilezik, kordon, kös- tek ve yüzükleri göstererek anla tıyor: “— Bakın şu bir Alman bilezi - gi Bunları piyasada beş lira ile en İira arasında satıyorlar. Halk bunlara — o kadar rağbet ediyor ki... Amma neden diye bana soru” nuz.. Çünkü işte bileziğin üzerin- de 18 ayar damgası var. Bunun yanlış olamıyacağı — halkta yer - leşmiş bir kanaattir. Şimdi bunu şu ayar taşına vuruyorum.. Bakın rengine dikkat edin, bu hakikaten 18 ayarın rengidir. Halbuki şu hurdada bu bileziklerin eritilmişi dir. İşte bakın — şu taştaki renge bu renk, bu bileziğin — sekiz ayar olduğunu gösteriyor.. Çünkü bu bileziklerin içinde bakır teller ve külliyetli miktarda — pirinç var... Fakat memleketten bunun parası çıkarken bedeli 18 ayar altın kıy- meti üzerinden öndendi...O halde memleketin bu yüz binleri nereye gidiyor?, Tabit bir kaç Alman fir- masınım celbine........., e. Bizim kanaatimizce bu şekilde — saire — gelmesinin men'i lâzımdır. Çünkü — hariçten bilezik, yüzük ve bundan halkın ve memleketin za- rarı çok büyük olmaktadır. Bulunmuş evrak Beyoğlunda Taksimde Ağaç altı 14/16 numarada evvelce ber- ber çıraklığı yapmış olan Osman adındaki bir gence aid nüfus kâ- ğıdiyle kendisine aid bazı evrak bulunmuştur. Kendisinin Ziraat Bankasında muhaberat servisinde Bay İsmai- le müracaat ederek kâğıtlarını al- ması istenmektedir. ğını ve paraların üzerindeki not - ları onun >azmış olduğunu, Haup” tmanın da, bilmiyerek bu para - lardan bir miktarını Fiş'ten aldı- ğanı ispat edeceğini iddia etmiştir. İddia makamı ise Fiş'i cina * yetle alâkudar her türlü ittiham- dan tebrie edeceğini bildirmiş - tir. Flemington, 12 — (A.A.) — Kondon'un şahitliği bitmiş oldu - ğundan fidyeinecat olarak verilen paraların üzerinde yazılı notların kimin elinden çıktığını anlamak maksadiyle mahkeme, yazı ehli: hibresini sorguya çekmiştir. Daha temkinli bulunan Haupt- karısiyle uzun uzadiye gö - =u,tılr Başlıca şahitler — ve bilhassa Kondon, halka görünerek bu me” selede oynamış oldukları rolü biz” zat hikâye ve tekrar etmek için bir çok tekliflerle karşılaşmışlar- dır. Kendilerine binlerce dolar va- dolunmaktadır. Alkapone'yi — yakalattırmağa yardım etmiş olan şahitlerden po" lis hafiyesi Vilson, fidyeinecatın J. P. Morgan — müessesesinde ve kendi nezaretinde ne suretle ha> zırlanıb destelendiğini ve bu pa - radan 14.600 doların Hauptman- a aid garajda nasıl bulunduğunu anlatmıştır. Flemington, 12 (A.A.) — El - yazısı mutahassısı, Lindbergin çocuğu için verilen paralara aid yazıların Hauptman tarafından yazılmış olduğunu bildirmiştir. Küçük anlaş- manın tebliği Pelgrad, 12 (A.A.) — Küçük anlaşma toplantısı sonunda aşa * gıdaki tebliğ neşredilmiştir: Küçük anlaşmanın daimi kon- seyi 11 İkincikânunda Luiblia - nada Bay Titüleskonun başkan * lığı altmda toplandı. Küçük an - laşma konseyinin kararına — esas teşkil eden mevzu, Fransa ile İtal- ya arasında Romada yapılan an * laşmaların takdiri ve küçük an - — laşmanın bu anlaşmalar önünde takib etmesi lâzım gelen müşterek hareket hattının tesbiti oldu. Üç Dışbakan, Bay Mussolini ve Laval tarafından sevkedilen müzakerelerin vardığı ve kendile- ri tarafından barışın muhafazası” nı geniş mikyasta — pekiştirecek mahiyette telâkki edlien netice - ler hakkında memnuniyetlerini göstermişlerdir. Üç Bakan, Roma anlaşmaları prensiplerinin — tatbik mevkiine konması için, en samimi bir ruh içinde ve ayni zamanda — ulusal menfaatlerin ve küçük anlaşma - nın her vesile ile sadık ve azimli müdafii bulunduğu genel men * faatin himayesi endişesiyle bütün alâkadar devletlerin iş beraberli- ğinde bulunmaya karar vermiş - lerdir. Çekoslovak — Dış Bakanı Bay Benes ve Romanya — Dış Bakanı Bay Titülesko dün sat 17 de Liub” Hianadan Cenevreye ve Başbakan Bay Yevtiç de Belgrada hareket etmişlerdir. Ulus 16 yaşında Ankarada çıkan “Ulus,, arka- daşımız on altıncı yaşına girmiş» tir. Kurtuluş savaşından başlıya- rak büyük hizmetler gören arka- daşımızı tebrik ederiz. k