BÜYÜK DENİZ ROMANI Şahin Yavrusu | Yazan: Kadircan KAFLI No.SI I Güzel cariye kara Yusuf'un iy! kalpliliğine hayran olmuştu! Zalen gidib de Ali reisle gö - rüşmek için zaman mı yardı?. İşte yanrbaşında cs'rci ile Hadrmı ağası üç aşağı, beş yukarı uyuş - mak iç'n çekişip duruyorlardı. Yetmiş altına aldığını söyli Ibni Abbaş, altmış altına inmişti. daha da inecekti. Elli dört altın üzerinde fazla durdular. En son- ra Süleyman ağa oradan uzakla: ştr gibi yaptı: — Son olarak sana elli altın ve- | | bir. kızdı. riyorum... Yuvarlak hesap!... Bir taraftan da bu güzel kızı bir türlü elden kaçırmak isteme - diğini o kadar belli ediyordu ki... İşte genç kız Kara Yusufun e - ilinden kaçıyordu. Onu bir daha | hiç bulamıyacaktı. Ve o, bütün hayatında bu sevgilinin hayaline hasret çekerek aşksız ve yuvasız yaşıyacaktı. Hem de genç kız şim | 'di ona karşı daha çok gülümsü- yor, sanki ondan yardım istiyor, “beni al!...,, diyordu. İbni Abbas genç kızı elli altma vwerecek gibiydi. Süleyman ağa- ya bağrdı: — Gel, gel!.. Darılma!.. #en'n hatırım için... Hiç şüpbhesiz: —İşte veriyorum. Say parala- Tileenı Diyecekti. Kara Yusuf birdenbire ileri a - tıldı. Esircinin kolunu tuttu: zz Dur!., Ben altmış altın veri- yorum... Esirci Kara Yusufu baştan aya- ğa kadar süzdü. Onda bu kadar paranın bulunacağmnma aklı ermi- yordu. Genç kızın yüzünde engin bir sevinç dalgasr esmişti. Kara Yu- suf ona kaba bir İtalyanca ile sordu: , — Benimle gelmek ister misi- niz?... Sizin hürriyetinizi satın a - İayım ve bağışlayım mı?.. Hele bu sözler genç kızın o ka- dar hoşuna gitmişti ki, yüzünde büsbütün enginleşen bir saadetle ellerini göğsünün üstünde kenet- ledi, Güzel ağzı açılarak bembe - yaz ve düzgün dişleri göründü: — Ah, o kadar iyi bir kalbiniz var ki... Diyebildi. Etraftakiler şimdi daha büyük bir merakla Kara Yusufa bakıyor lardı. Esirci gibi hadırm Süleyman a - ğa da şaşırmıştı. Kara Yusuf kemerinden bir a- vuç altın çıkardı: — İşte!... Veriyorsunuz - değil mi?... Altmış Düka altını!.. Hem de yepyeni!.. İbni Abbaş son defa Süleyman Ağaya baktı. Fakat onda, elli al - tından fazla verecek yüz göreme- di. Kara Yusufun elini tuttu: — Veriyorum!.. Hayırmı gör!.. Say paraları!.. Dedi. Kara Yusuf altınları saydı. Esirci onları birer birer, koy- nundan çıkardığı bir mermer ta - şın üstüne vurdu, sesini dinledi, kesetine yerleştirdi. Genç kız Kara Yusufun kendi- Gene K l(uıYı.ıml onun.yanına koş- lıı. Zincirlerini çözdü. Kucaklıya- rak havaya kaldırdı. Genç kız ona tokuldu. Pek eskiden tanışmış ve yıllar- ca ayrı kalmış iki sevgili gibi el ele ve omuz omuza kalabalığa ka- rıştılar. Orada duranlar arkala- rmdan baka kalmışlardı. Esirci: — Keşke daha fazla dim!... Hadım Süleyman Ağa da: — Hurşit Beyin gönlünue göre Keşke — kaçırmasay- istesey- dım!... Diye üzülüyorlardı. BİR UĞURSUZLUK!... O gece fırtına dinmişti. Ali Re- is ertesi gün sabah erkenden yola düzülmek için demir aldı. Ağır, a- ğır limandan çıktı. Glorya kalyonunun güvertesin - de de yol hazırlığı vardı. Limandan çıktıkları zaman Gloryanım da demir aldığmı gör- düler. Bu yağlı parçayı avlamak isti- yen leventlerin ağızları sulanıyor- du. Aralarında şöyle konuşuyor- lardı: — Şimdi Cenuba, İnebahtı ta - rafına gidecek... — Rüzgâr da oraya doğru esi- yor... — Ne güzel rüzgâr!.. Yelken- ler, olgun bir kadın göğsü gibi... - Bu sözü Kara Yusuf söylemişti. AN Reis hemen atıldı: — O nasıl benzetiş öyle!.. Se- nin kadın lâfını ağzına aldığın bi- le olmuyordu. Goceden beri zaten heyecanlı vesinirli görünen Kara Yusuf, şimdi şaşırmış gibiydi. Kendini toparlamak için zorluk çekiyor- du. Yutkundu: — Hiç.. Ağzıma öyle geldi iş- te!.. Rast geldi.. Ali Reis gülümsedi. Kara Yusufun gözlerinde bir korku bulutu kanatlandı. Acaba biliyor muydu?.. Acaba onun, şi - | | murta beyazı bir çok cilâlarım terki « male değil, cenuba, doğru İnebah- tıya gitmek istediğini: — Ah, bir sebep çıksa da, geri dönsek!... Diye düşündüğünü sezmiş miy- di?... Geminin bordasına doğru yü- rüdü. Denize baktı. Sonra gözleri geriye daldı. Baktı, baktı... Uzun uzun, dumanlı ufukta bir noktaya balktı. Sonra Ali Reisin yanma koştu. — Arkamızdan bir gemi geli - yor!... Dedi. İkisinin de yanyana geminin bardasına yürümesine vakit kal- madan, grandi direğinin tepesin- den, Sansar Osmanın sesi duyul. du: — Heh... yyyyl... mızda bir gemi var.. Ali Reis aldırmıyordu O artık arkasına değil önüne bakıyordu. Bütün ümitleri, arzu ve ülküsü ileride idi. Bütün korsanlar, arkadan gelen gemiye bakıyorlardı. Ali Reis aldırmadı: — Eh... Olabilir ya... Varsın o da gelsin!.. Allahm denizi bizden başka yalnız ona değil, daha bin - lercesine de yeter!.. (Devamı var) Reis!.. Arka- yf | | beagalin ve emsali HABER — lhııı 'oıhu Ti ralak ve törsütük hiav Yazan: M. Gayur — 87 — Borik BORİK — Yahut asitborik yakmı- yan, zekirli olan hafif bir müzadı taaflfün — antiseptiktir. Binde — elli nisbetinde suya konarak haricen ya - raları boğaz, ağız, güz, kulak ufunet- lerini yıkamakta kullanılır. Ticarette küçük safha halinde yahut billürlar Pratik at Bilgisi | halinde satılır. Billürlar halinde ola. nr daha saftır terelhen onu almalıdır. Beyaz İSPANYA BEYAZI — Gümüş ta- kımlarmı oğmak, pencere camlarını | parlatmak için kullanılan bir nevi te- beşirdir. Pencere temizlemek için İs- panya beyazımdan bir miktar suya konur ve s: cam silinr. Camın Ü- zerinde kalan beyaz tabaka kuruma - | ga bırakılır. Sonra cam ıslak bezle si- Hinir ve İspanya beyazı tozu ila keten yağından mürekkep bir macunla par- latılır. KİREÇ BEYAZI — Yahut badana duvarlara sürülür. “Badana kelimesi ne müracaat,. GÜMÜŞ BEYAZI — Buna seroz boyası denir. Tahta kısımları, pan- curları beyaza boyamak için kullanı- hır. Maamafih bunun yerine ripolin, beyaz boyaların kullamlması duha iyidir. Hava tebed. dülâtma bu boyalar daha çok muka - | vemet eder, BALINA BEYAZI — Buna ispar- maçet denir. Kaşolot balıklarının bey ninden çıkarılan yağlı bir maddedir. İspirtoda erir, Bu yağla kozmetik ve kold krim yapılır. Kold krimin terkibi | şudur: 30 gram beyaz balmumu * 60 gram isparmaçet * 215 gram tatlı ba dem yağı ** 60 gram gülsuyu * 15 gram tentür dö lıeujoeı * 10 damla Kgülyağı ruhu. YUMURTA BEYAZI — Evlerde hamur işleri yapmakta kullanılır, Şu- rasını bilmelidir ki yumurta beyazı sarısının iki misli ağırlığındadır. Ve bir yumurtadaki beyaz ekseriya otuz ilâ otuz beş gramı bulur, Yumurta beyazının hassası kendisinde albümin olmasındadır. Albümin yemkeleri ha- yırlamakta kullanıldığı gibi şurupları tasfiyeye ve şarapları köpüklendirme ğe yarar. Yumurta beyazı biraz suda çalkandıklan sonra tasfiye edilmek is tenilen mayüin içerisie karıştıra karış tıra dökülür, Az sonra yumurta beya- zı pıltılanır ve şurubun rengini bozan maddeleri de cezbeder. Sonra — şuru- bun sathımna köpük halinde çıkar. Yu- bine de dahildir. Eczacılıkta albümin- N suyun yapılmasına kullanılır. Bu - nun için dört yumurta beyazı bir lit- re suda karıştırılır. Albüminli su gas- trit ve anterit ismi verilen mide ve barsak hastalıklarında kullanılır. Bom BOM “BAUME,, — Vaktile muhte- lif Böm kullanılırdı. Bunlara nev'ine | göre merhem yahut ruh denirdi. Dok torluk bunlardan büyük bir kısmımı faydasız bulmuştur. Şimdi kullanılan başlıca Bömlar şunlardır: Opadeldon Bömu: Müsekkin olarak adaleleri oğuşturmakta — kullanılır. Terkibi şudur: Kuru ve rendelenmiş hayvani — sa- bun 85 gram. Döğülmüş kâfuru 75 gram. Mayi amonyak 30 gram. Romaren hulâsası 20 gram. 90 derece izpirto 995 gram. Peru Bömu: Nadiren dahilden kul- Tanılır. Müzmin bronşsitte teneffüsü kolaylaştırmağa yarar maamafih böb reklere muzırdır. Albümini olanlarla çocuklara vermemelidir. Alınma mik- farı hesap olunarak veya şuruba ka- rıştırılarak elli sanligramdan iki gra ma kadardır. Hariçte dilin Tökoplazi- sine karşı onda iki nisbetinde glise- rinle sürülür. Uyuza ve kaşınmağa karşı beşte bir nisbetinde pomadası kull;ınılır El çatlakları — için Hayrıca bir terkip yapılır. Göğüs dulı(ını karşı da buharı koklanılır, Buharm terkibi: d gram Peru B&- mu * bir gram mantol * 60 gram — Kitaptaki ne sağ yanaktır, ne sol yanak! İşin doğrusu ön diş- lerle burun direğidir! Her kim bir yumrukta ön dişlerin'zi döker ve burun direğinizi kırarsa, hemen dönüp ense kökünüzü de uzatı- nız! Cennet kapısının türnikesin- de kö yapanların en başına geçer- siniz. Bir Müsa papağı kıskıs gülerek vazediyordu: — Kambiyolar düştü! İnsan ke- miği üzer'nde çok iş var! Suratı- nızın ne yanmı tokatlarlar, yum- ruklarlarsa aldırmayınız. Yalnız piyasayı bakmız! Bir Mekke hocası apdest — ibri- ğini, taharet bezini, diş misvakini ve keşkülünü yakalamış, cübbesi- ni belinde topuz etmiş bangır ban gir vazediyordu: — Bütün bu işler medreselerin kapatılmasından, imaretlerin y kılmasmdan ve fodlaların kesil - mesinden oldu! Sadrazam damat Fezit Paşa ile Halife altıncı — Va- hidettin kalmış olsalardı bunların hiç biri olmıyacaktı! Bir Buda papazı beyaz donu- mun paçalarını ve beyaz gömleği- nin eteklerini savura savura; ya - lm ayak başı kabak dolaşarak va- zediyordu: — Yılda kaç gün oruç tutar- sak İngiltere o kadar gün batar! | Eğer — 365 gün tutarsak... Bu lâfalra kimsenin aldırış et- tiği yoktu. Bir diplomat; ——— ., Silindir şapkasını kafasma ıc - girmiş tek gözlüğünü takmış, frak larnı giyinmiş, parlak iskarpinle - tam oruç -rini kuşanmış, ve parazitlerini ya- nına almış, radyoda vaaz veriyor- du: — Evrensel barış için çalışıyo- ruz! » Gülmesini, ağlamasını, kan kusmasını unutan insanlık bu va- azın ilk sözlerine karşı kendisini tutamadı. Ciğerlerinin ve sesinin bütün gücü ile bir kahkaha koyu- verdi. Fakat diplomat; gene utanma- dı... Bir gün birdenbire doğudan ba tıya, yıldızdan lodosa bir söz ya- yıldı. Bunu çıkarıp söyliyen adam kimdi? Hiç kimse bilmiyordu. Gö rünmez bir adamın görünmez du- dakları, nerden geldiği belli olmı- | yan bir sesle insanlık arasında do- laşıyordu: — Bırakınız! diyordu. Pusat, gülle, dinamit, tüfek fabrikaları alabildiklerine işlesinler. Onların bugünkü işlemeleri, milyonlarca işçinin ve çoluk çocuklarınım — bi- raz tok yaşamaları demektir. Bırakmız harp müteahhitlerini ve iş komisyoncularını! Çalışsın - lar, çalsınlar, kazansınlar ve de - polarını stoklayınca yeni bir har - bi körükles'nler! Onlar bu yolda çalışmazlarsa daha korkunç ola- caklardır. O vakit insanlığa daha çok ve daha köklü fenalık etmek için başka yollar bulacaklardır. Bırakmız diplomatı! Biliniz ki | diplomat insanların en budalası - tentür dö be—njoıı * 4 gram okalpti- nos esansıdır. Bundan bir kahve kaşı- ı kayaar suya konarak kullanılır. Losyonun terkibi: 15 gram Peru zibgı * 50 gram saf gliserin * 4 gram salisilât dö sud * 200 gram marul suyudur. (Devami var), Alma ve başka dile çevime Devlet yasasınca koru'udur dır. Bir tornacı, kendis'ni fabrik nım başmühendisi veya fabrika # h'binin ta kendisi sanan bir budüâ” i la değildir. Ama diplemat kendi” sini küçük büyük acunları yarat mış sanır. Heryanı açık açık — sır” tan kurnazlığını hiç kimse çakmâ$ | sanır. Bir üniversite profesörüne hef hangi bir şey sorarsınız. Bilip bik mediğini şöyle bir düşünür. Eğef bikliği şeyse size söyler. Bilmedi” ği b'r şeyse: — Ben bunu bilmiyorum. Hi okumadım. İlişikli olmadım. Der ve onu kimse — ayıplamat Ama diplomat öyle değildir. Ü her şeyi bilir. Çünkü kend'si öyl söyler. Herşeyi bilen benim, def: Eğer ona bir gün: — Bir franktan bir liret çıkar * sa ne kalır? Veya bir şilini b'r de* lara katarsanız kaç rayişmark e“ der. Diye sorarsanız bilmez. Bilme* diğini bildirmemek iç'n de soğuk soğuk sırıtır ve bunların hangi devlet paraları olduğunu şöyle bif çaktırarak işi büyük bir — siyasal yola döker ve der ki: — Biz d'plomatlar her sorguy& karşılık veremeyiz. Şu sordukları" nız için bugünlük bir söz ıoylı!' mem! Bıirakımız onu, ne bılgıı'l' lik, ne egoistlik ve süslü şarlatam lık yaparsa yapsın. Brakmız devletleri! Birbi rlenl' darışsınlar, barışsınlar, anlaşsım” lar, anlaşamasınlar... Yahut bl" lıçıhıteı- ayrılamlar, gruplara ç( kilsinler, savaşa özensinler; savat tan çekinir görünsünler.. Birrakır nız, ne yaparlarsa yapsınlar. İ Sade biliniz ki her iş'in — sonu harp edeceklere dayanır. Geride kalanlar zaten geride kalacaklar ve aziz canlarını harpten uzak kı” lacaklar. İşleribitirecekler geneher yönde boğazlaşacak olan yüz mil> yonlardır, İşte insanlığı genel ve tüken” mez barışa ulaştracak yol! Bu b'r çok yüz milyon insan kendi aralarında bir (kardeş bir- liği) yaparlarsa bombanın — fitili ateş almaz, top susar, pusat fabri” kası durur, komisyoncu batar, v€ diplomat güneşte bırakılmış yat tahta gibi kuruyup buruşur. Yüzlerce milyon insan bu (kar deş birliği) ni kurabilir mi? diye bir soru sorulabilir. Eğer bunu her ulusun cemiyet” ler ve toplantılar kanunlarınc3 yapmağa kalkışırlarsa kuramaz * lar. Çünkü harp, ancak yeşil ma" sanın başında istenilmiyen — bif şeydir. Sokakta, tarlada, atölyede ve genel yaşayışta harbi sevme” mek bir kürek suçu, ve harbi iste memek bir ipe çekilmek suçudur: Harbi kafası ile, kolu ile, göv” desi ile bilf'il yapacaklarınm evren" sel barış istemeleri ölüm cezası ilt karşılaşır. Bir harpte dört beş milyon kişi ölebilir. Fakat bir (harp istemi” yoruz) sözü ile on dört on beş yon insan —harpsiz— boğazlant bilir. — Öyleyse (kardeş birliği) *İ kurmak için ne yapmalı? — Klüp açmamalı. İdare si kurmamalı. Gazete çıkarmamt” lr. Propaganda yapmamalı, Hat ” tâ iki kişi yanyana gelmemeli. ve bu ülkü işini hiç bir yerde hiç bir vak't konuşmamalı. (Devamı var)