11 Ocak 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BÜYÜK DENİZ ROMANI Sahin Yavrusu l Yazan: Kadircan KAFLI No.5i - Güzel cariye kara Yusuf'un iy! kalpliliğine hayran olmuştu! Zaten gidib de Ali reisle gö - rüşmek için zaman mı vardı?. " İşte yanrbaşında es'rci ile Hadrm ağası üç aşağı, beş yukarı uyuş * " mak iç'n çekişip duruyorlardı. Yetmiş altına aldığını söyliyen İbni Abbaş, altmış altına inmişti. daha da inecekti. Elli dört altın üzerinde fazla durdular. En son- ra Süleyman ağa oradan uzakla- şir gibi yaptı: t — Son olarak sana elli altın ve- — Tiyorum... Yuvarlak hesap!... Bir taraftan da bu güzel kızı bir türlü elden kaçırmak isteme - diğini o kadar belli ediyordu ki... İşte genç kız Kara Yusufun e - 'linden kaçıyordu. Onu bir daha - hiç bulamıyacaktı. Ve o, bütün hayatımda bu sevgilinin hayaline hasret çekerek aşksız ve yuvasız Yaşıyacaktı. Hem de genç kız şim idi ona karşı daha çok — gülümsü- yor, sanki ondan yardım istiyor, “beni al!...,, diyordu. İbni Abbas genç kızı elli altma verecek gibiydi. Süleyman ağa- ya bağrdı: — Gel, gel!.. Darılma!.. sen'n hatırın için.., 4 Hiç şüphesiz: — . —İşte veriyorum, Say parala- Diyecekti. Kara Yusuf birdenbire ileri a - tıldı. Esircinin kolunu tuttu: — Dur!., Ben altmış altın veri- yorum... Esirci Kara Yusufu baştan aya- | ğa kadar süzdü. Onda bu kadar — paranın bulunacağına aklı ermi- yordu. Genç kızın yüzünde engin bir sevinç dalgası esmişti. Kara Yu- suf ona kaba bir İtalyanca ile sordu: , — Behnimle gelmek ister misi- niz?... Sizin hürriyetinizi satın a - layım ve bağışlayım mı?.. Hele bu sözler genç kızın o ka- dar hoşuna gitmişti ki, yüzünde büsbütün enginleşen bir saadetle ellerini göğsünün üstünde kenet- ledi. Güzel ağzı açılarak bembe - yaz ve düzgün dişleri göründü: — Ah, o kadar iyi bir kalbiniz var ki... Diyebildi. Etraftakiler şimdi daha büyük bir merakla Kara Yusufa bakıyor lardı, Esirci gibi hadrm Süleyman a - ğa da şaşırmıştı. ü Kara Yusuf kemerinden bir a- O vuç altın çıkardı: — İşte!... Veriyorsunuz değil mi?... Altmış Düka altmı!.. Hem de yepyeni!.. İbni Abbas son defa Süleyman Ağaya baktı. Fakat onda, elli al - tından fazla verecek yüz göreme- di. Kara Yusufun elini tuttu: —Veriyorum!.. Hayırmı gör!.. Say paraları!.. Dedi. Kara Yusuf altınları saydı. Esirci onları birer birer, koy- ı* nundan çıkardığı bir mermer ta - | şin üstüne vurdu, sesini dinledi, | kesesine yerleştirdi. k Genç kız Kara Yusufun kendi- — Sine doğru gelmesini heyecanla - bekliyordu. Di Kara Yusuf onun yanına koş- Gene İ g I u Zincirlerini çözdü. Kucaklıya- J rak havaya kaldırdı. Genç kız ona sokuldu. Pek eskiden tanışmış ve yıllar- ca ayrı kalmış iki sevgili gibi el ele ve omuz omuza kalabalığa ka- rıştılar. Orada duranlar arkala- rmdan baka kalmışlardı. Esirci: — Keşke daha fazla Hadım Süleyman Ağa da: — Hurşit Beyin gönlünue göre bir kızdı. Keşke kaçırmasay- dım!... Diye üzülüyorlardı. BİR UĞURSUZLUKR!... Ö gece fırtına dinmişti. Ali Re- is ertesi gün sabah erkenden yola düzülmek için demir aldı. Ağır, a- ğgır limandan çıktı. Glorya kalyonunun güvertesin - de de yol hazırlığı vardı. Limandan çıktıkları zaman Gloryanın da demir aldığını gör- düler. Bu yağlı parçayı avlamak isti- | yen İeventlerin ağızları sulanıyaor- du. Aralarında şöyle konuşuyor- lardı: — Şimdi Cenuba, İnebahtı ta - rafına gidecek... p — Rüzgâr da oraya doğru esi- yor... ; — Ne güzel rüzgâr!.. Yelken- ler, olgun bir kadım göğsü gibi... , Bu sözü Kara Yusuf söylemişti. Ali Reis hemen atıldı: — O nasıl benzetiş öyle!.. Se- nin kadın lâfımı ağzına aldığın bi- le olmuyordu. Geceden beri zaten heyecanlı ve sinirli görünen Kara Yusuf, şimdi şaşırmış gibiydi. Kendini toparlamak için zorluk çekiyor- du. Yutkundu: — Hiç.. Ağzıma öyle geldi iş- te!.. Rast geldi.. Ali Reis gülümsedi. Kara Yusufun gözlerinde bir korku bulutu kanatlandı. Acaba biliyor muydu?.. Acaba onun, şi - male değil, cenuba, doğru İnebah- tıya gitmek istediğini: — Ah, bir sebep çıksa da, geri dönsek!... i Diye düşündüğünü sezmiş miy- di? Geminin bordasına doğru yü- rüdü. Denize baktı. Sonra gözleri geriye daldı. Baktı, baktı... Uzun uzun, dumanlı ufukta bir noktaya balktı. Sonra Ali Reisin yanına koştu. — Arkamızdan bir gemi geli - yor!... Dedi. İkisinin de yanyana geminin | bordasına yürümesine vakit kal- madan, grandi direğinin tepesin- den, Sansar Osmanın sesi duyul- du: — Heh... yyyy!... mızda bir gemi var.. Ali Reis aldırmıyordu O artık arkasına değil önüne bakıyordu. Bütün ümitleri, arzu ve ülküsü ileride idi. Bütün korsanlar, arkadan gelen gemiye bakıyorlardı. Ali Reis aldırmadı: — Eh... Olabilir ya... Varsın o da gelsin!.. Allahm denizi bizden başka yalnız ona değil, daha bin - lercesine de yeter!.. (Devamı var) istesey- Arka- Reis!.. ' halinde satılır. Billârlar halinde ola- “ 11 İkincikânun 1935 * HABER Akşam Poıhıı e Pratik layat Bİİ[IİSİ i ıkıl ve tercüme hakkı mahfuzdur Yazan: M. Gayur aA BU H Borik BORİK — Yahut asitborik yakmı- yan, az zehirli olan hafif bir müzadı taaffün — antiseptiktir. Binde — elli nisbetinde suya konarak haricen ya - raları boğaz, ağız, göz, kulak ufunet- lerini yıkamakta kullanılır. Ticarette küçük safha halinde yahut billürlar nı daha saftır tercihen onu almalıdır. Beyaz İSPANYA BEYAZI — Gümüş ta- kımlarını oğmak, pencere camlarını parlatmak için kullanılan bir nevi te- beşirdir. Pencere temizlemek için İs- panya beyazından bir miktar suya konur ve su ile cam silinr. Camın ü- zerinde kalan beyaz tabaka kuruma - ga bırakılır. Sonra cam ıslak bezle si- linir ve İspanya beyazı tozu ile keten yağından mürekkep bir macunla par- latılır. KİREÇ BEYAZI — Yahut badana duvarlara sürülür. “Badana kelimesi ne müracaat,,.. GÜMÜŞ BEYAZI — Buna seroz boyası denir, Tahta kısımları, pan- curları beyaza boyamak için kullanı- hr. Maamafih bunun yerine ripolin, bengalin ve emsali beyaz boyaların kullamılması daha iyidir. Hava tebed- dülâtma bu boyalar daha çok muka - vemet eder, BALİNA BEYAZI — Buna ispar- maçet denir., Kaşolot balıklarının bey ninden çıkarılan yağlı bir maddedir. İspirtoda erir, Bu yağla kozmetik ve kold krim yapılır. Kold krimin terkibi şudur: 30 gram beyaz balmumu * 60 gram isparmaçet -- 215 gram tatlı ba dem yağı * 60 gram gülsuyu - 15 gram tentür dö benjoen -- 10 duıla gülyağı Tühu. YUMURTA BEYAZI — Evlerde hamur işleri yapmakta kullanılır. Şu- rasını bilmelidir ki yumurta beyazi sarısının iki misli ağırlığındadır. Ve bir yumurtadaki beyaz ekseriya otuz ilâ otuz beş gramı bulur, Yumurta beyazının hassası kendisinde albümin olmasındadır. Albümin yemkeleri ha- zırlamakta kullanıldığı gibi şurupları tasfiyeye ve şarapları köpüklendirme ğe yarar. Yumurta beyazı biraz suda çalkandıktan sonra tasfiye edilmek is tenilen mayiin içerisie karıştıra karış tıra dökülür, Az sonra yumurta beya- zı pıhtılanır ve şurubun rengini bozan maddeleri de cezbeder. Sonra — şuru- bun sathına köpük halinde çıkar. Yu- murta beyazı bir çok cilâların terki - bine de dahildir. Eczacılıkta albümin- li suyun yapılmasına kullanılır. Bu - nun için dört yumurta beyazı bir lit- re suda karıştırılır. Albüminli su gas- trit ve anterit ismi verilen mide ve barsak hastalıklarında kullanılır. Bom BOM “BAUME,, — Vaktile muhte- lif Böm kullanılırdı. Bunlara nev'ine göre merhem yahut ruh denirdi. Dok torluk bunlardan büyük bir kısmımı faydasız bulmuştur. Şimdi kullanılan başlıca Bömlar şunlardır: Opodeldon Bömu: Müsekkin olarak adaleleri oğuşturmakta — kullanılır. Terkibi şudur: Kuru ve rendelenmiş hayvani bun 95 gram. Döğülmüş kâfuru 75 gram, Mayi amonyak 30 gram. Romaren hulâsası 20 gram. 90 derece ispirto 995 gram. Peru Bömu; Nadiren dahilden kul- lanrlır. Müzmin bronsitte teneffüsü kolaylaştırmağa yarar maamafih böb reklere muzırdır. Albümini olanlarla çocuklara vermemelidir. Alınma mik- farı hesap olunarak veya şuruba ka- rıştırılarak elli santigramdan iki gra ma kadardır. Hariçte dilin lökoplazi- sine karşı onda iki nisbetinde glise- rinle sürülür. Uyuza ve nmağa karşı beşte bir nisbetinde pomadası kullanılır. El çatlakları için Aayrıca bir terkip yapılır. Göğüs darlıgmı | karşı da buharı koklanılır, Buharm terkibi: 4 gram Peru Bö- mu * bir gram mantol x- 60 MJ wİMN sa- G 5D Yazan: Aka Gündüz — Kitaptaki ne sağ yanaktır, ne sol yanak! İşin doğrusu ön diş- lerle burun direğidir! Her kim bir yumrukta ön dişlerin:zi döker ve burun direğinizi kırarsa, hemen dönüp ense kökünüzü de uzatı- nız! Cennet kapısının turnikesin- | de kö yapanların en başına geçer- siniz. Bir Müsa papası kıskıs gülerek vazediyordu: — Kambiyolar düştü! İnsan ke- miği üzerinde çok iş var! Suratı- nızın ne yanımı tokatlarlar, yum- ruklarlarsa aldırmayınız. Yalnız piyasayı bakmız! Bir Mekke hocası apdest — ibri- ğini, taharet bezini, diş misvakini ve keşkülünü yakalamış, cübbesi- ni belinde topuz etmiş bangır ban gir vazediyordu: — Bütün bu işler medreselerin kapatılmasından, imaretlerin yı- kılmasmdan ve fodlaların kesil - mesinden oldu! Sadrazam damat Fezit Paşa ile Halife altmecı — Va- hidettin kalmış olsalardı bunların hiç biri olmıyacaktı! Bir Buda papazı beyaz donu- mun paçalarını ve beyaz gömleği- nin eteklerini savura savura; ya - İm ayak başı kabak dolaşarak va- zediyordu: — Yılda kaç gün oruç tutar- sak İngiltere o kadar gün batar! Eğer 365 gün tam — oruç Bu lâfalra kimsenin aldırış et- tiği yoktu. Bi diplomati —i uai Silindir çapkumı kafasına ge- çirmiş tek gözlüğünü takmış, frak larnı giyinmiş, parlak iskarpinle - -rini kuşanmış, ve parazitlerini ya- nına almış, radyoda vaaz veriyor- du: — Evrensel barış için çalışıyo- ruz! » Gülmesini, ağlamasını, kan kusmasını unutan insanlık bu va- azın ilk sözlerine karşı kendisini | tutamadı. Ciğerlerinin ve sesinin bütün gücü ile bir kahkaha koyu- verdi. Fakat diplomat; gene utanma- di Bir gün birdenbire doğudan ba tıya, yıldızdan lodosa bir söz ya- yıldı. Bunu çıkarıp söyliyen adam kimdi? Hiç kimse bilmiyordu. Gö rünmez bir adamın görünmez du- dakları, nerden geldiği belli olmı- yan bir sesle insanlık arasında do- laşıyordu: — Bırakınız! diyordu. Pusat, gülle, dinamit, tüfek fabrikaları alabildiklerine işlesinler. Onların bugünkü işlemeleri, milyonlarca işçinin ve çoluk çocuklarınm — bi- raz tok yaşamaları demektir. Bırakmız harp müteahhitlerini ve iş komisyoncularını! Çalışsın - lar, çalsınlar, kazansınlar ve de - polarını stoklayınca yeni bir har - bi körükles'nler! Onlar bu yolda çalışmazlarsa daha korkunç ola- caklardır. O vakit insanlığa daha çok ve daha köklü fenalık etmek için başka yollar bulacaklardır. Brrakmız diplomatı! Biliniz ki diplamat insanların en budalası - Şo ı tentür dö benjoen * 4 gram okalpti- nos esansıdır. Bundan bir kahve kaşı- ğt kaynar suya konarak kullanılır. Losyonun terkibi: 15 gram Peru zibgı * 50 gram saf gliserin * 4 gram salisilât dö sud - 200 gram marul suyudur. (Devamı var) "OODO | lık yaparsa yapsın. Alma ve başka diıle çev rme) Devlet yasasınca koru'udur dır. Bir tornaer, kendis'ni fabrik8 nın başmühendisi veya fabrika $8 hibinin ta kendisi sanan bir budâ* la değildir. Ama diplomat kendi" sini küçük büyük acunları yarat mış sanır. Heryanı açık açık - siff” tan kurnazlığını hiç kimse çakma? | sanır. Bir üniversite profesörüne hef hangi bir şey sorarsınız. Bilip bil* mediğini şöyle bir düşünür. Eğef bildiği şeyse size söyler. Bilmedi" ği b'r şeyse: — Ben bunu bilmiyorum, Hit okumadım, İlişikli olmadım. Der ve onu kimse ayıplamaz' Ama diplomat öyle değildir. O her şeyi bilir. Çünkü kend'si öyle | söyler. Herşeyi bilen benim, der: Eğer ona bir gün: — Bir franktan bir liret çıkar * sa ne kalır? Veya bir şilini b'r do lara katarsanız kaç rayişmark e“ der. Diye sorarsanız bilmez. Bilme- diğini bildirmemek iç'n de soğuk | soğuk sırıtır ve bunlarnm hangi devlet paraları olduğunu şöyle bir çaktırarak işi büyük bir siya yola döker ve der ki: — Biz d'plomatlar her sorgu karşılık veremeyiz. Şu sord di nız için bugünlük bir söz ıoylry'.' mem! İ ! Bırakınız onu, ne bılgıı:ş'w lik, ne egoistlik ve süslü şarlatan” Brakmız devletleri! Birb: rlerıll dınşunlı.r barışsınlar, anlaşsın” ınlqmuınlır « Yahut — bir" loçıinleı-, ayrilsınlar, gruplara çs"r / kilsinler, savaşa özensinler; savaş tan çekinir görünsünler.. Bn'ak!'*l nız, ne yaparlarsa yapsınlar. İ Sade biliniz ki her işimn sonu harp edeceklere dayanır. Geride kalanlar zaten geride kalacaklar — ve aziz canlarını harpten uzak kır lacaklar. İşleribitirecekler geneher yönde hoğazlaşacak olan yüz mil: yonlardır, İşte insanlığı genel ve tüken” mez barışa ulaştracak yol! w Bu bir çok yüz milyon insan kendi aralarımda bir (kardeş bir- liği) yaparlarsa bombanın — fitili ateş almaz, top susar, pusat fabri” kası durur, komisyoncu batar, ve diplomat güneşte bırakılmış ya$ tahta gibi kuruyup buruşur. Yüzlerce milyon insan bu (kar- deş birliği) ni kurabilir mi? diye bir soru sorulabilir. ; Eğer bunu her ulusun cemiyet" ler ve toplantılar kanunlarımca yapmağa kalkışırlarsa kuramaz " lar. Çünkü harp, ancak yeşil ma* sanın başında istenilmiyen — bif şeydir. Sokakta, tarlada, atölyede ve genel yaşayışta harbi sevme" raek bir kürek suçu, ve harbi iste* memek bir ipe çekilmek suçudur: Harbi kafası ile, kolu ile, göv* desi ile bilf'il yapacaklarım evren” sel barış istemeleri ölüm cezası ilt karşılaşır. Bir harpte dört beş milyon k'!î ölebilir. Fakat bir (harp istemi” yoruz) sözü ile on dört on beş rail yon insan —harpsiz— boğazlan$ bilir. — Öyleyse (kardeş birliği) 1i kurmak için ne yapmalı? ' — Klüp açmamalı, İdare mecli” si kurmamalı. Gazete çıkarmami” lr. Propaganda yapmamalı, Hat * tâ iki kişi yanyana gelmemeli. V' bu ülkü işini hiç bir yerde hiç bif vak't konuşmamalı. (Devamı "â_ İ

Bu sayıdan diğer sayfalar: