4 BÜYÜK DENİZ ROMANI Şahin Yavrusu ı * Yazan: Kadircan KAFLI No 46 ı Denizde bir çocuk yüzerek gemiye doğru geliyordu Gemin'n baştarafındaki nöbet- çi, Ali Reisin bulunduğu — tarafa doğru seslendi: — Denizde bir insan var... Bir çocuk!... Bize doğru yüzüyor ve bağırıyor... Orada sah'l ıssız ve kayalıktı. Yakında ev “alan da yoktu. Bu | zamanda denizin burasında bir ço | cuğun ne işi vardı? Ne arıyordu? Niçin onun gemis'ne doğru yüzü- yordu. Ali Reisle arkadaşları geminin | bordasına dayanarak .nöbetçin'n gösterdiği yere baktılar. Sahiden orada on iki yaşların- da bir cocuğun başı görünüyordu. Hızlı brzli bir balık gibi yü- züyor, gittikçe yaklaşıyordu , — He....yyy!... Geriye dön!... Nereye geliyorsun? Ne istiyor- sun?,.. — Beni de alm!... geriye dönmem... — Boğulursun!... — Boğulayım!... Ali Re'sin arkadaşları arala- rında konuştular: —Gördün mü yumurcağı?... Hem de ne güzel yüzüyor.. — Hiç döneceğe benzemiyor... —Onu almalıyız!... — Asıl gönüllü buna derler... İ AL Reis yolda oyalanmak, he- le gemiye bir çocuk almak istiyor- le gemiye bir çocuk almak istemi- yordu. Bu yumurlağın da yorulun ca ve gemiye giremiyeceğini anla- yınca geriye döneceğini umuyor- du, Bunun ici aldırmadı. Geminin durması, yahırt çocu- ğa yaklaşması için hiç bir emir vermedi. Sadece, onun yüzmesini seyrediyor, heran ümits'z bir hal- de geriye dönmesini, sahile çıkma sını bekliyordu. Fakat gemi ilerlediği ve onun hizasmı geçtiği halde yüzmesinde devam ediyor, bir taraftan da eli- ni uzatarak: — Ali Reis, Allahaşkıma beni al!... Alm beni!... İşinize yara- rım... Günahıma girmeyin, geri dönmiyeceğim ve s'zin yüzünüz- den, boğulacağım!... Diye bağrıyordu. Gemi gidiyor ve o arkasından geliyordu. Kara Yusuf: — Reis, alalım bu yaramazı!... Şakası yok bunun... B'raz daha denizde kalırsa yorulacak ve bo- Zgulacak!... Dedi. Mtnmedtllİüşeçazyyi ÜÜ na açyactER YD gayyartFPFPM Nü vz BF kalkarken ötek'nin de işlemeğe başladığı görülünce haydi tekrar müşteriler ikinci defa bu araba- dan öteki arabaya nakledilir, | İşte s'ze Kerestecilerle Eyüp arasında işliyen otobüslerin ha- linden bir kaç manzara... Amma bu manzaraların böyle olmasında kabahat patronların mı, şoförlerin mi bilete'lerin mi- dir bilemiyorum! Ha! Bir de ha- ni öteki hatlarda birer kontröl | Yokta hç memuru vardır, bunlar ik'de bir ( yolda arabalara atlayıp bilet ve | yolcu adedini kontröl ederler. Bu İatta coktan beri öyle bir şey de yoktur! Gezgin haberc Diğerleri de bu sözleri tekrar | ettiler. Hattâ ayr Mustafa bile ne zamandan beri ilk defa dile gel- di: —Reis!... Leventlerin yaraları- n dağ'larken benim işime yarar... Alalım şu yumurcağı!... Gemi durdu. Cocuk b'r hamlede kürekler- den birine sıçradı. Sonra boylu boyunca kayarak geminin tekne- s'ne kadar geldi. Bir ip attılar.İpi tutmasıyle bir sansar gibi güverte ye fırlaması bir oldu. Üstünden başmdan sular aka- rak Ali Reisin karşısında, dimdik durdu, Ali Reis onu görünce şaşakal- mıştı: — A... Sansar Osman!... Ulan sen miydin?... Ne diye haber ver- medin? Şimdi annenle deden seni aramazlar mı?... — Onlara söyledim ben... — Ne söyledin?... —Eğer gönülleriyle brrakmaz- larsa kaçıp gideceğim! söyledim... | Siz beni almak istemediniz amma, ben gene geldim. — Almasaydım den'zde boğu- lacaktın!... — Olsun!,.. Ölürüm... Halbuki köyde kalmak ölümden daha zor!. İri yarı leventlerin ortasmda büyük bir sevinç ve sandetle gü- lümsüyordu. Ali Reis kaşlarını ça tarak onun kulağını tuttu: —Annenle dedenin sözünü din lememek iyi bir şey değildir. Ben on'arın yerinde olsaydım seni iyi- ce haşlardım. —Beni nerede bulacaklar?... Nasıl olsa dönüşümü bekliyecek- ler... — Burada da benim ve bu le- ventlerin sözlerini dinlememezlik yaparsan vay haline!... Dört tara- fımız deniz olduğu iç'n elimizden de kurtulamazsın!... Gözlerini ve kulaklarını iyi aç, dilin' tut ve sa- na ne söylenirse onu yap!... Anla- dım mı?... —Anladım reis!.. Onun denizde yüzüşü, kürek- lerden bir'nin üstüne sıçrayışı, ip- le güverteye çıkışı, zaten herkesin hoşuna gitmişti: — Yaman bir gemici olacak!... O gece çok iyi geçti. Sansar Osman geminin her tarafını dola- şıyor, vardiyanın tokmak - sesleri, ! | ve ederiz ve o zaman zarf fully o- forsaların küreklere asılışları, on- da derin bir heyecan yaratıyordu. Direklere tırmanıyor, gem'nin ucunda enginlere dalıyordu. Vak- | tiyle oralarda Şahin Re'sle bera- ber dolaşan babasını düşünüyor, onun şimdi boşalan yerini doldur- | mak hulyasıyle doluyordu. Sabah erkenden — Zanta'nın | garbına varmışlardı. Venedik kal yonu, bıraktıkları gibi duruyor- | du. Topları ve gülleleri taşrmak, güverteye yerleştirmek için akşa- ma kadar uğraştılar, Güneşin batmasıyle beraber | şimale doğru yelken açtılar. (Devamı var) Diş Tabibi Halit Galip Ezgü Istanbul ve Münih Univers'tesinden Dip'omalı ji Bevotlü Tepebaşı Necip Ap Na 2 | başına gedikleri zaman bir atıfa veya ismi mevsul vazi - | felerin! de yaptıklarını görürsü - | | nüz. B!hassa zarfların atıfe ola - ŞÜR CU Müelliti: ömerRıza —-İİ— Zarflarla sual sormak, — şüphe yok ki mümkündür. O zaman on- lara interro gative adverb — (sual zarfları) denilir. Meselâ: (1) When docs the next bus le ! formülleri cebine yerleştirdikten ave here? Yani (daha sonraki otobüs bu- radapn ne zaman gider?) (2) How do you knew that? Yani (şunu nasıl biliyorsu - nuz?) En belli başlı sual zarfları şun- lardır: (1) When (ven) ne zaman (2) Where (ver) nerede (3) How (hov) nasıl (4) Why (vay) niçin Bunlar bilvasıta suallerde kul- lanıldıkları, yahut b'rr cümlenin rak kullanıldıkları pek çoktur. Mese'â: (1) Can you tell where ? shall find John? Yani (bana söyliyebilir misiniz, nerede, Jonu bulacağım?) (2) Let me tell you how it hap- pened? Yani (bırakın beni söyliyeyim size nasıl oldu?,, (3) This is the time when lea- vesde. Yani (yaprakların döküldükle- ri sıra bu sıradır) Bu sebepten dolayı bu zarflara sıla zarfları,, den'lir. Diğer zarfların hepsine simple yani bas't zarflar denilir. Zarfların bir çoğu sıfatlardan imal edilir. Keyfiyet — sıfatının sonuna “İy,, ilâve ederek zarf yapmak mümkündür. Yalnız zar- fın sonunda y harfi varsa bu har- fi i ye çeviririz ve Iy ilâve ederiz. Meselâ pretty güzel, zarif demek- tir. Buna Iy ilâve edelim: prettily, mânası (zarafetle) olur. Sonen ful bertledl BRYEK B | kedi denemesi ona derin bir gü - ful gibi. Bu kelimelerin sonunda İygeaaı vermişti. Öyle x almasayd. lan sıfatlar vardır. Graceful, aw- bir | vardır. Bunlardan zarf yap- tığrmız zaman bu | ler çift olur. Onun için gracefuly, awfully deriz. Sonra a! ile biten — sıfatlarda | harfi çift olur. Local (:— mahalli); (devamlı) demektir. Bunların zarfı locally, continual Iy olurlar. Şayet sıfatm sonunda — çift | varsa bunlara full (dolu) kelime- sinde olduğu gibi ya yalnız (y) ilâ continual lur, yahut ondan zarf yapmaktan çek'niriz. Small kelimesinde — ol- duğu gibi. Bu kelimeden zarf ya- pılmaz. Öne (bir), two (iki), three gibi sayı sıfatlarından, zarflar yapılır. Bunlardan gelen zarflar once, (b'r kere), twice (iki kere), thri- ce (üç kere) dir. Sıra sıfatlarından da zarf yapı- lır. Sıra sıfatları first — (birinci); second (ikinci), th'rd (üçüncü) dür. Bunların da sonlarına Iy ilâ- ve ederiz. O zaman firstly, se- condİy, thirdiy olur. Keyfiyet zarflarının sıfatlara benz'yen bir hali de — onların da üç dereceli olmalarıdır. Bu husus- ta sıfatlardan hiç — ayrılmazlar. Onlar da er, est ilâvesile yapılır. Kısa kelimeler için böyledir. U- zun kel'melere gelince more ile onların | lllngilîzcç ğersle?_ı | | | küçük Zeus da yapacak. | - —Kalan kisini de birer gün a- ra ile sen kend'n yaparsın. Zeus göğsünü kapadıktan ve sonra profesöre sarıldı. Sonra O- megaya sarıldı. Profesör mumya- laşmıştı. Omega gözleini silmek için güderisini aradı, bulamayın - ca serçe parmağını gözlerine gö - | türdü. Zeus heyecanlı heyeranlı gü- lümsüyordu: — Tıpkı.. Tıpkı.. Büyük annem de böyle gi'mişmiş.. Annem söy - lerdi. Büyük Zeus uluslu yükümü- nü yiğitçe yapmış, Şimdi torunu Alandaki tayyares'ne bindir- diler . Beş dak'ka sonra profesör bü - tün salonları, lâboratuvarları göz den geçiriyordu. Operatörle, dok- tolar, muavinler, — hastabakıcılar yerlerini almışlardı. — Enstitünün damı, bütün genişliğ'nce hemen hasta evi rengine boyanmıştı. Be- yaz kırmızıyı gören tayyareler bu raya ilişmiyeceklerdi. Uluslar a - rası toplantılarmda böyle konu - şulmuştu. Ama, her yere yayıla- b'len zehirli bombalarm kulakla- rı beyinleri yoktu ki o konuşulan- ları işitsin, Ertesi gün öğleye doğ- ru ilk ağır yaralı otcbüsü geld!. Yakm smır garnizonunda ilk ateşte yaralanan bu dört kişinin ikis' zabit, biri onbaşı, biri de ne- ferdi. Ameliyat masaları işlemeğe başladı. Profesör her yaralmın | başmda bulunuyor ve — ameliyat başlamadan: dlh — Bu, benim bir yüreği' dinç - | leştiren formülümdür. Kafeinden iyidir. Diyerek d'rim formülünü şırın- ga ediyordu. Artık o, istediği gibi deneme- lerin! sürdürebilecekti. Ve bunda | hiç bir fenalık görmüyordu. Son Zeus'a da yapar mrydı? Zeus!. Onu anmca” salonları bıraktı, ve cok yorgun b'r halde odasına kapandı... Neler oluyor? Varlık ve insan- İrk neroye sürüklenip — gidiyor? Kim kazanıyor, kim eziliyor? B'- len yok.. Bildiren yok.. Her ülke | kendi yakasını kurtarmağa uğra- şıyor. Devlet gruplarını birb'rleri- ne saldırmış, habire öldürüşüyor- | lar... 'Telliler, te!sizler, beyaz evleri | hep ordular için işl!'yor. İnsanlar | konuşmaktan, düşünceleşmekten, hattâ selâmlaşmaktan vazgeçmiş- rort kullanılır. İngiliz'er, zarfları, yalnız zarf olarak kullanmakla kalmaz. Yu- karıda gösterdiğimiz gibi ona is- m! mevsul işin yaptırırlar. Bu ka- darla da kanmaz!ar ona atıfe işi- ni gördürürler. Bu da yetişmiyor- muş ona prepositilon vazifes'ni ifa ettirirler. Şu near (yakm) zarfınmn başı - na gelenlere bakın: (1) İlikoe the nearer of the two better, Yani 'kisinin daha yakınını da- ha fazla severim. Burada the nearer isimdir. (2) İ he aeroplane neared. the landing place, Yani (tayyare, karaya İneceğ! yere yaklaştı.) Burada neared bir | ”a bi Vvvı )33 Alma ve başka dile çev.ireme Devlet vasasınca ko u udur| — İ ler., Bir suspusluk.. Caddelerde işliyen yalnız evlerin'n beyazlı kırmızılı ıl1 ları. $ Ve yaralılar akın akın. t Zeuş enstitüsü savaş çun“ en yakm olduğu için çabuk Profesör Esoes her yaralı ayrı ayrı iliş kli oluyor, fakat birisi ile uzunca konuşmu: Ne söyliyeceklerini aşa yukarıt * sarlıyor, b'liyordu. Yaralıyı letmek, her sözünde bir gez d#” yara'amak olduğunu kenditf çok denemişti. Onun için :ğ maları kısa idi: Nerede yı ) dm? Kaç saat, kaç gün oldu? $? em var mı? Ağrı yavaşladı Adm ne? Nerel'sin? y Bu beş en sorgu prfesöre işi, her durumu anlatmağa yordu. — | Yaralıların içinde sormadi söyliyenler de vardı. Onları dat rakıyordu. Ne biliyordu k* mek isteyen yaralıyı 5) onu gönlünden yaralamaktır. Sayıklayan yaralıların ıbj diklerini hastabakıcılara not riyordu. Bu 'şi bütün hasta o'i rine bir bildirikle öğütledi, — Bu sayıklamalar 'çinde öğrel Kp yapılması insanlığa yü olan sözler çoktu. Belki m ketine, ailesine bir şey söyl isterlerd'. Belki son nefesleri: bir dilek'eri olurdu. Bunları etmekve içlerinde vapılması olanlar varsa yapılması insanl/ t. Sağ kulağının arkasımdan sine ve oradan sol küreğ'ne d. verevine ve derin bir kılıç yı alan bir yaralı acılarına rak anlattı: - | — Beni yağı (düşman) vu dı. Beni andlaşımız olanların ;. kumandanr vurdu. Sırtta idik. * / kinelimin başımda karşıktlere teş ediyordum.. Ri-ardlik yüz drm öhümüzdeki yolun dönem)' cinde b'r kalabalık gördüm. Bj lar değnetle yürüvebilen ihti: | bası bozuklar, çıplak çocuklar * de!lirmişe dönen kadınlardı. İki? teş arasından kacıp sı#macak arıyorlardı. Ben ateşi kestim. 'htiyarlarla çoluk çocuklar , idiler. Neme gerek, yağı olstüf Daha yüz adım kosabilirse dön? mesi kıvırıp kurtulacaklardı. O” nun icin ateş kestim. B'zi and! şımız olan bir kıt'anın buyruğu * tına vermişlerdi. Arkamda di anlamadığım bir ses işittim. Sof! ra tercüman söyled': j (Devamı var) fiildir. (3) Thenear neigh bour. good. / Yani (yakın komşu iyidir.) Burada near sıfattır. (4) The house is Mhd' near. ğ Yani (ev şuracıklarda yakıf! dır.) (5) The school is always nj the honse, Mektep daima eve yakmdır. Burada (yakın near bir pı'cf_q sitiondur. Bir kelimönin hem isim, bf fiil, hem sıfat, hem prepw't* hem zarf olarak kullanılması *, nun ne kadar çok 'ş ıîm&i# anlatmağa yeter, (Devamı vark, |