m HABER — Akşam Postası — Mademki maaşını aldın, bir sinemaya gidelim. — Hay hay... — Hem de tam vakti, musun? — Evet, saat sekize geliyor. — Hangi film güzelmiş? — “Patiska,, sinemasını methe- de ede bitiremiyorlar. “Borçsuz a- dam,, isminde bir film varmış. — Bırak canım, hakikatta olmı- yacak kadar saçma mevzulardan hoşlanmam. — Ben de. — Acaba “Şeytan,, da ne oy- nuyor? — Berberler şampiyonu.,, — Vay, Filorinalı Nazim bey artist mi olmuş? — Gene gevezeliğe başlama da bir karar verelim. — Bence “Kamer,, sinemasına girelim. “Söz bir Allah bir,, oynu- yor. — Bravo, onu ben de görme -| dim. Hem de Türk filmidir. *» biliyor — Ben önümüzdeki kızı tanıyo- rum, mahallelimizdir. — Yanmdaki delikanlı da bi - zim komşumuzdur. Sinema salonu karanlığa gö- mülüp te, film başlayınca; genç adam, sevgilisine büsbütün sokul- du. Başbaşa verdiler. Ve tatlı bir sohbete daldılar. Delikanlı kıza anlatıyordu: — Evet, güzel anladın, Leylâ - cığım; midem ağrıyor. Fakat ca - nını sıkmamak için, sana bundan bahsetmek istememiştim. Biraz ev- vel söylediğim gibi, dün gece klüp te toplantı vardı. Arkadaşlar is- rar ettiler; lüzumundan fazla şam- panya içtim; sonra vücudumda! bir kırıklık hissedince otomobile atladım, eve gittim, Ilik o banyo yaptım ve yattım. Şansa bak ki, hâlâ rahatsızım... Arkadaşım bu sözleri dinler - ken, kahkaha atmamak için ken - dini zor zaptediyordu. Sebebini sordum. — Azizim bu çocuk bitişiğimiz- de oturur. Resmi bir dairede ha- demelik yapar. Alacaklıları, ka: pılarındaki tokmağı aşmdırdılar. Rahatsızlığının sebebi anlattığın - dan bambaşkadır. Bu sabahan - nesine yüksek sesle çıkışıyordu: — Elimize ayda yirmi beş kâ- ğrt geçer; açlıktan mafsallarımız tutmaz; alacaklılar köşe başlarm- da pusu kurar, sonra da bütün bun lar yetişmiyomuş gibi, hanımefen- di fıkaralara ekmek dağıtır. Annesi: — Ya midelerimizi dolduracak bir şey bulamadığımız halde, se- nin çifter, çifter elbise yaptırma- na ne diyelim... diye sorunca, büs- bütün ateşlendi. Söylendi, söylen- di, en nihayet: — İşte gene işe, bir dilim ek- mek yiyemeden gidiyorum. Kar - nım açlıktan bel kemiğime yapış -| ... Böyle devam ederse, bir kaç güne kadar ahreti boylandam mu- kakkaktır... diye bağırdı ve kapıyı şiddetle çarparak, daireye yollan- dı.. Şimdi rahatsızlığının sebebini öğrendin ya?. —— Evet, evet... — Dur bakalım, şeyler söylüyor; dinliyelim.. Kız anlatmağa başladı: — İki gündenberi bende de müt hiş bir kırıklık var, Recepçiğim.. Evvelisi gece Yat klübünde idik.. Sabaha kadar dansettik, sonra İs- tanbula kotra ile döndük. Rahat. sızlığımn sebebi bunlar galiba? İ sevgilisi bir Shi üni el At martini! | di are ii akn 5 Bu sefer gülmek sırası bana gel- mişti: — Azizim, dedim, bizim mahal. leli hanımın da, sizin komşudan geri kalır yeri yok. Evvelâ kızm ismi Leylâ değil, Fatmadır. Saniyen orta halli bir ailenin hizmetçisidir. Salisen ra - hatsızlığınm sebebi anlattığından bambaşkadır. İki gün eyvel, evin beyinden müthiş bir dayak yedi de!.. Palavra sazını gene Recep al - dı: — Elimdeki yaramı soruyor - sun?. Şey, busabah © yataktan kalktığım zaman, odamı her va - kitkinden sıcak buldum.. Meğer! bizim aptal uşak, kalorifer topu - zunu, son numarasına kadar çe - virmiş. Hemen fırladım. Serseme iki tokat aşkettim, Elim bu esna- da yaralanmış olmalı.. Maamafih aptal herifi derhal evden kovdum. Sevgilisi: — Ah, keşke bunu yapmasay - dn.. Yazık adamcağıza.. — Aman, canım sendwee, dü - | Çok Gezen Çok Bilir Seyahat Notlar! İmama marmara Cava'da bir gün. Kromodimeco ile Simisossimi halvet olduktan, birbirlerine sev- şündüğün şeye bak!. — Vallahi günahtır, şekerim, etme, eyleme! — Yooo, billahi olmaz, o bu - nağı evime sokamam.. — Benim hatırım için. — Bak hele, kandırmasını na - sıl da bilir. Pek âlâ affedeceğim!. Arkadaşım yüksek sesle gülme- möğe çalışarak, bana izahat ver- di: — Bizim milyoner bu sabah an- nesine bağırdı: — Ayaz işkembelerime kadar işledi. Odun, kömür yok diye tit- riyecek değiliz ya.. Nemi yapa- cağız. Bahçe kapısını kırarız, iki gün olsun rsınırız.. Ve balta sesle ri duyulmağa başladı. Kapı par- çalandı. Parçalandı ama, sağukla yapılan bu muharebede, delikanlı- nın parmaklarından biri de yara- landı. İki sevgili konuşmalarına de - vam ettiler: Recep Fatmaya — Vallahi Ley- lâcığım, Şişlide pek sıkıldım. Tak- sime taşınmak niyetindeyim. Arkadaşım bana: — Aksarayda oturur. Şişlinin ne tarafta olduğunu, geçen gün ek- mekçiden öğrendi. Fatma Recebe — Aman şeke rim, rica ederim elini sırtıma koy - ma, Bu sabah masörüme telefonla haber gönderdim. Utanmaz adam çırağını göndermiş. Çocuk acemi olduğu i “ gi fena halde a- cıttı, Ben arkadaşıma — Vay hınzır, kahbe vay; halbuki, penceremden gözümle gördüm; misafir odasını siliyordu. Nuh zamanından kalma kadife koltukları sofaya ( yalnız başıma taşıdı. Sırtı bu sebepten ağ-! rıyor.... Recep Fatmaya — Evet, dakti- lolarımın ikisini de kovdum. Ar- tık şüphe ve meraktan kurtuldum * demektir. Niçin mi, yol verdim?. Çünkü ben yalancı o insanlardan hiç hazetmem. Onlarsa her gün türlü bahanelerle, işlerine geç ge- lir, erken giderlerdi. -— Bunda hakkın var şekerim. Ben de yalancı insanlardan kati- yen hoşlanmam... — Elbette sevgilim, elbette; ya- lan dünyanın en kötü, en menfur şeyidir.. Şunu iftiharla söyliyebi- gilerini anlattıktan sonra artık nikâhlarını kıymağa karar o ver- mişlerdi. Çünkü Cava adasında âdet böyledir. Daha yirmi yaşma henüz gir miş olmakla beraber, koca, yani Kromodimeco âdetleri biliyordu. Zira, şimdiye kadar doğru hesa- bını bilmiyordu amma, beş ya- hut ta altı defa evlenmişti. Çay mevsiminde on altı yaşına girmiş olan güzel Simisossimi kocası ka- dar bu işlerin ustası değildi. Bu - güne gelene kadar yalnız üç defa evlenmiş, kalbini üç kişiye ver- mişti! © İlk defa on iki'yaşında evlen - mişti. Kocası, kendisine ış arama- ğa yabancı yerlere gitmiş, gider- ken de onu boşamıştı. İkinci ko- cası ölmüştü. Üçüncü kocası ise, güzel Simisossimi'yi, Kromodini- eco'nun beşinci veya altıncı karı- sı ile değişmişti. Kromo ile Sossimi birbirlerini beğenmişlerdi, birbirlerinin ol - muşlardı. Bu taze aşklarının ne kadar süreceğini düşünmeden bi - le, nikâhlarmı kıymağa karar ver- mişlerdi. Bunun için düğüne bir çok ahbaplarmı, akrabalarını ça- ğırdılar. Büyük bir düğün yap - mak için ne lâzımsa yaptılar. Kromo ile Sossimi öyle - pek debdebe sever kimseler değiller- di. Büyük bir düğün yapacak ka- dar da paraları yoktu. Yalnız Ca- va'da bir âdet vardır: Her düğüne davetli olan, eğlentilere (O baş lanmadan evvel, ortaya konmuş olan bir Hindistan cevizi içine bir altın veya gümüş para koymak mecburiyetindedir. Bu sebepten, yeni evlilerin, bir çok davetliye ihtiyaçları vardı. Çünkü bütün malları mülkleri, iki yatak, bir kaç kap, bir deste iskambil ile iki çocuktan ibaretti. Birisi Kromo'- dan doğmuş, birisi de, gene Cava da âdet olduğu veçhile ödünç a - lımmıştı. Düğün bir orman içinde, ge- niş bir meydanlıkta oldu. Ağaç - ların arasına üç tarafı dallar ve yapraklarla kapalı büyük bir oda hazırlanmıştı. Burası düğün salo- nu, eğlence salonu idi. Yere, renk- Ki ve ince örgülü hasırlar seril - aramaniz am erene aneen Ter ere yaaa see mişti ki; “Söz bir Allah bir,, f minin sevimli komiği Hâzım, tam! lirim ki: “Doğduğum dakikadan bu ane kadar, ağzımdan ufakta olsa bir tek yalan çıkmamıştır.,, Delikanlı, sözünü henüz bitir. zamanımda şarkıya başladı: At martini Debreli Recep, Yer gök inlesin... AD.FE , Cavada bir düğün alayı mişti. Biraz ilerde daha küçük bir oda yapılmıştı. Burası mutfak va- zifesini görüyordu. Ocak olarak ta dört taş, üstüste, konmuştu, o kadar... Kocaman kazanlarda ba- Geniş. 3 lık çorbası yapılıyordu. Cavalı bir dansör ve iki dansöz bildiğimiz balıkçı sepetleri gibi. sepetlere, Hindistan o cevizleri, muzlar, ananaslar ve başka ye- mişler konmuştu. Bağdaş kurmuş bir vaziyette halka halka oturan davetliler bir | gün ve bir gece yiyip eğlendiler. Kazanlardan çanak çanak balık çorbası içiyorlar, kimisi çay ya - pıyor, kimisi Hindistan cevizinin sütünü içiyordu. Çok kalabalık vardı. Erkekler, başlarında bir nevi sarık, ve kö- tü kadifeden fakat çok alaca bu - laca renkli elbiselerile, kadınları alâkadar etmeğe çalışıyorlar, ka- dınlar, sarı bebekler gibi, uzun, zeytin yağlı saçları, gülen gözleri Kromö ile Sossimi saadet için- ile dedikodular yapıyorlardı. de idiler. Kendilerini tebrik eden- lerin iltifatlarını, ırklarına mah - sus hissi mahcupluklarla kabul ediyorlar ve kızarıyorlardı. Mem- nuniyetleri, davetlilerden birisi - nin geğirtisini duydukça artıyor- du. Zira, geğirmek, buranın âdeti mucibince, ev sahibini sevindirir. Şimdi, bir çalgı çalmağa başla- mışt, Hiç değişmiyen yeknesak hissini veren bu çalgı, konuşma - lar arasında bazan kayboluyor, bazan süküt fasılaları yapıyor, sonra tekrar duyuluyorduğğğu yer gı saatlerce sürdü. Nihayet, insa: nın sinirlerinde müthiş bir gergin- lik yapıyordu bu çalgı. Bu çalgı, fotoğrafçı geldiği za- i 5 Birini Könun 1934 - ——. e EIA e gr TUR vag Sa man kesildi. Şimdi herkes, ke” sine bir çeki düzen veriyordu dmlar boyalarını tazelediler; kekler, büyük bir nezaket larak, Kromo'nun üstünü düzelttiler. İtişe kakışa resin *| kildi. | Fotoğrafçı gider gitmez, başladı ve akşam, birdenbire tü. Buralarda akşam, bıçak # gündüzü keser. Derhal wi petrol lâmbaları yetiştirildi. balar etrafr tamamile aydın yordu. Fakat bu, daha iyi Şimdi, dekor değişmiş, tazel” miş oldu. Birdenbire sisler arasındaf”| fener yükselir gibi, birisi ki “ Bu bir dansözdü. Dansöz #,f boyu, ince vuculuydu. boyanmıştı. Elbiseleri. pek #, Omuzlarımda altın renkli bir 4 vardı, vücudunu bu tül Ji. du. Karnı çıplaktı ve gö; bakırdan iki memelik vardı. maklarının ucundaki kızıl sükler, garip bir manzara 8! yordu. Dumanlar arasında, “4 söz bir hayalet gibi görünü Erkekler susmuşlardı. Seyre* lardır, Kadınlar, alâkadar gö” memek için gittikçe konuş” | rını arttırdılar. Çünkü, dansö, iki üç âşıkı vardı. Bu, başlı P ondan nefret etmeğe kâfi id i Bununla beraber ona y€f , tılar. Dansöz bekliyordu. gifi recede yer açılınca gözleri Ci te dikti, kollarını kaldırdı ** pe vada iki yılan dolaşmağa dr. Vücudu, kıvrılan bir iğ bi idi. Etrafına gülümsiyerti "Gif hafif olduğu yerde ni du, dansediyordu. Hemen ayni zamanda be geldiği belli olmıyan miy*” gibi bir ses duyuldu. Hazir kı bir miyavlama. Sonra, 3 detlendi. Sertleşti. Bu s6 bi dansözdü, ayni hi söylemeğe başlamıştı. Şimdi söylüyor, heri oynuyor arr j Çalgı tin—tin—tok ei nirlsri germekte deva du. Duman çoğaly es rm süründükleri kokül kendilerini daha ağır yorlardı. Çocuklar hayk* ede £ başlamışlardı. Herkes “ mişti. Garip.. Çok garip ler görüyordum, hayır, dum.. ge' Kargaşalıktan ietitade # kendimi dışarı temiz e tım.