ğ T: 5000 — Lana'dünüle | vezo Bözmame ee F YIĞITLIK MAKİNESİ Üniversite meydanı, Üniversi - telilerle küme küme, öbek öbek dolmuştu. Eski günlerde böyle bir doluş olunca gürültüden, nâradan, öteye beriye seğirtiden geçilmezdi. Fa- kat bugün öyle değildi. Gerçi kü - meler konuşuyor, öbekler çekişi - yor, gidip gelmeler oluyordu. A- ma gürültüye, patırdıya benzer bir ses işitilmiyordu. Benizler uçuk, gözler bulanık, alınlar düşünceli. Herkes sade kendini söylüyor ve karşısındakileri dinlemeden dinler görünüyor. Verilen günün bitmesine yirmi dört saat kalmıştı. Yirmi bqinei saat bitince? — Beni geriye verdiler. Gözle- rim bozukmuş. — Düne kadar-gözlerine mik- roskop diyordun ya! — Anlamıyacak ne var? Göz yoklama komisyonu başı, dayısı - nın mektep arkadaşı imiş. — Sen hangi sipere? - — Ben mi? Beni sıhhiye depo- suna aldılar. Ciğerlerim epeyce bo zukmuş. Çifte — profesör — vapor verdi. Bir delikanlı yanındakinin ku - lağma fısıldadı: — Ciğerleri bozukmuş! Daha nesi! Üç yıldır boksta orta siklet şampiyonluğunu kimseye bırak- madı, Ciğerleri bozukmuş! Lâf mı bu da? Orta siklet şampiyonu kendisi için konuşulduğunu sezdi de sor - dür * — Benim'için ne fısıldıyorsun? Bir yumruk yemekten çekine- rek: — Hiç, dedi. Aslan gibi bir ar- kadaşın bozuk ciğerlerine acıyo - rum. Bari kendine iyi bak. — Sen nereye gidiyorsun? — Batı yönü sekseninci hücum alayına. Bir arkadaş hızlı hızlı geçiyor- du, Benzinin dünkü uçukluğu kal - mamıştı. — Handiyse sevincinden ka - natlanacak. — Kanatlanmasın mı? Dahili - ye Nezaretinde yeni açılan savaş işleri bürosuna şifre memuru oldu. — Daostlar başa, biz savaşa! Başka bir kümede başkâ türlü konuşuyorlardı. — Bilmem ki niçin insanları boğuşturuyorlar? — Darlığı kurtarmak için sıya- sal fırkaları yok etmeli. — Üç beş diplomatm milyon- larca insanın tepesine çullanması ne günedek sürecek? — Siperler birbirine teslim ol - salar ne çıkar sanki? : —Bakın! Bakın: Miskin geçi - yer! — Vay canma! Dritnot ıibi do- nanmış! — Çarpık omuzunda bir . dıi topu eksik! —Bırak aptalı sen de! Miskin gerçekten dedikleri gi- biydi. Altı çivili yeni postallarını takmış, dolaklarını dolamış, tor - basını sırtlamış, kemerinin sağı - na bir küçük tabanca, soluna bir matra asmış, kısa kasaturasını sal lıya sallıya geçiyordu. Hem ne ge- çiş! Bup ülkenin dörtte üçünü yarattım? der gibi bir geçiş! Her sabah Üniversiteye arka | kapılardan giren ve paydoslarda gizlenerek, korkarak çıkan — Mis- kin bugün başkalaşmıştı. Yalnız onun da benzi uçuk ve dudakları düğümlü idi. Üniversitenin her köşesini, her bucağını, her kümesini, öbeğini dolaştı. Kimse ile konuşmadı, bir yerde durup lâfa karışmadı. Sade- ce geçti, dinledi, işitti. Iç büyük kapının yanındaki taş kürsünün arkasında büyük bir göng asılıydı. Üniversitede mühim ve birdenbire bir toplantı olunca ya rektör bu kürsüye çıkıp gongu çalar, veya Üniversiteliler birliği- nin örnüğü (mümessili) . Miskin, dayı çocukları ile nazı- vın bızı Zeys'a (geliniz!) diye bir göz işmarı ederek kürsüye doğrul- du. Basamakları çıktı ve gongun tokmağını aldı. Keskin sağır bir ses uğuldadı. İki bin baş şaşkın şaşkın o yana çevrildi. — Ne var? Niçin? — Rektör değil! — Tanıyamadım, kim 07? — Tanıyamadın mı? Vatansız dedikleri Miskin! — Ne halt ediyor öyle? Kıpmı!ı üstündeki odanın pen- ceresi açıldı, rektör başını uzatıp baktı. . Gong çalıyordu. Üniversiteliler örmüğü koşa ko- şa geldi. Kürsünün yanına gelince Miskin parmağını dudağına götür- dü, sonra kolunu uzattı: Dur! Bekle! Gong hırçm hn—çm gümbürdü - mdu. Bir dakika sürmeden iki bin baş kürsünün her yanını kapladı. Kürsüde dört kişi vardı. Miskin ortada, Sağında milliyetçiler gru- pu başkanı, solunda cümhuriyet - çiler partisinin örnüğü, arkada gü- zelZeus. Herkes işin pek başka bir iş olduğunu sezdi. Sesler durdu. Soluklar alçaldı. Gözler dikildi. O dakikaya kadar çelimsiz, vatansız, budunsuz bilinen Miskin.. Kolla - rı, beli, dizlerile bir. (S) harfine benziyen aptal Miskin.. Bambaşka bir adam olmuştu. Gözleri parpar yanıyordu. Koynundan bir bayrak çıkarıp kürsünün önüne astı. Or - talıkta çıt yok! Birinci kat pencerelerinden dekanlar, profesörler, ordinaryus- ler, Dorentler sarkmışlar, ses çı- karamadan bekliyorlardı. Dün (S) harfine benziyen, çe - limsiz Miskin şimdi bir majüskül () harfi gibi dimdikti. Gözleri parpar yaniyordu. Nazırm kızı gonga üç tokmak daha vurdu. Sonra Miskinin sesi duyuldu: — Arkadaşlar! Ulusuk (milli- yetperver) arkadaşlar! Yurduk ar kadaşlar! Sosyalist, komünist, a - narşist, monarşist, yansız (bita- raf) arkadaşlar! Benizleri uçmuş, dilleri tutulmuş, yürekleri burkul- muş arkadaşlar! Ne var? Ne olu - yorsunuz? Ürküntünüz niçindir? Düne kadar bu koca Üniversite a- Tanını altüst ediyordunuz. Sevinç- leriniz, kıvançlarınız, eğlenceleri- Ymiz, şarkılarınız ve yüksek heye - canlı duygularmız bu koca yapıyı, şu koca keneti uğultulara boğu - yordu. Şimdi ne oldunuz? Birbiri- nizi omuzlarınızdan tutup tartak- layınız da kendinize geliniz! Yat ordular yurdumuza saldırıyorlar. ben | Beni (yurtsuz) diye döven yurtlu- Jar, yurduklar! Benizleriniz ,neye uçüverdi? Yâdeller Ulu budunu - muzu boğmağa uğraşıyorlar. Bu « HABER — m Postasi | İlngılızce dersleri | Müellifi: örmer Rıza Fakat bütün saydığımız isimler, başka türlü bir takım isimlere benze- mez, Meselâ sizin isminiz Ali, benim ismim Ömer, birinin ismi Zehra, Ay- ten vesairedir. Bu isimler, önce saydı- ğımız isimlere benzemez.Bunların her biri birinin Kendine mahsus isimlerdir. Umuma ait bir isim değildir. Halbuki | daha önce saydığımız isimler umuma alkttir. Kedi kedidir, kâğıt kâğıttır. Ya ni: Herhangi kediye kedi deriz, Her - hangi küğıda küâğıt deriz. İngilizce u - muna ait isimlere (Common) noun) (Komon noun) denilir. Common keli- mesi lâtinecede (umuma ait) münasın- da olan bir kelimeden almmıştır. Yukarda, kapı, pencere, masa vesa- ire gibi saydığımız isimlerden her biri Common noun dür, Fakat Ali, Ömer, Ayten gibi isim- lerden her biri bir insana mahsus oldu- ğu için ona Proper Noun (Proper Navn) yani ismi ha denilir. O halde şimdi yukarıda saydığımız isimlerden her hangisini tayin edebili- riz. Bize meselâ “Ali,, nedir diye soru- lacak olursa şu cevabı veririz: — Ali is proper noun. Yani Ali bir izmi hastır. Yahut bize “boy,, nedir diye soru- Jacak olursa şu cevar veririz: — Boy i#t a common Noun! Yani boy kelimesi bir ismi cinstir. Fakat ingilizce bir çeşit isimler da- ha vardır. Meselâ bir çok askerler bir araya geldi mi ordu ve army (armi) teşkil ederler. Bir çok harp gemileri bir araya geldi mi bir donanma nary (neri) teşkil ederler. Bir sürü koyun- Yar bir araya geldi mi — bir sürü flock (flok) teşkil ederler. Böyle grup isimlerine — ingilizcede eöllective nouns (kollektiv navıms) yani cemi isimleri denir. Bu vuretle üç wh isim öğrenmiş o- Tuyoruz: ila v 1 — Cammon nouns 2 — Proper nouns — Collective nouns Şu parçadaki isim çeşitlerini tayin ediniz: A Hower - bed after it has been dug up, or a field after it has been ploug- hed both seem very dead and silent. İn fact, a person who İs very inactive İit sometimes spoken of as a “elod,.. Actually the soil is far From being dead, There is more life in the soil than anywhere else in the universe; İt teems with life, although we see very little of it, especialiy now that the cold weather has come, —when 30 many living things go to slepp for the winter. Selentits tell us that in a garden measüring an acre the saol — contains about 240,000 carthworms. İf brought together these would weigh something like fiftecen hundredweights. Worms do much good to the soil, for they are constantiy passing it through their bodies. — This breaks it up and makes it very fertile. But worms are Aaniy a sma'l part of the life of the soil. There are countless millions of bacteria in good sajl, and in an acre of ground, going down for about a - foot, it is estimated that there âre sömething like 180,000 million millions of tiny living ereatures. They are net all of the same kind, but these facts Will show us that the garden or the field that looks 40 silent is Full of life. Bu parçada bilmediğiniz kelimeleri yazıyorum. Hatırlamadığınız kelimeler için lügzatçamıza müracaat ediniz. Faal olmıyan: İnactive (inaktiv) Bilfil: Actually (aktueli) Alem: Univerce (yunivers) Bilhassa Especially (espesieli) Alimler: Sslentiste (sayıntiste) (Devamı var) dunsuz diye yüzüme tüküren U- luslar! Benizlerinize ataların al kanımı veriniz! Yüreklerinizin korkak çarpm - tıları kulaklarımın zarlarında u - ğgulduyor. (Devamı var) Şahin reis elleri kolları bağlı “ışığında korkünç bir harp başla - l_ı'be,nhıı.ı—ör “olmMasalat mıştı. n ” 'Ram yemiyecekti. | ll 7 I!I_ııcl teşrin ' AKDENİZ KORSANİ SA ŞAHİN REİS < yonun karşısında' duruyordu Uzun görüşmelerden sonra Mar | ki Valeryo bazı eksikler için on bin Duka altını para da verince herkes yola geldi. bin defa öldüreceğim.. vuracağım. Kürek ü Türk sahillerini yakmağa & zamanlarda sen de beni orsy türenlerin arasında buluna©” Biraz ileride duran, Ş'* kavuşmak için ileriye ıld) yen karısile çocuklarını — Bunları da esir pıul', # — e M — # . (Z Bir ay sonra, Teşrinisaninin ilk günlerinde İtlya sahillerinden ce- nuba doğru sarktılar.. Bol para ile tutulan Moralı Rumlardan - sekiz gönüllü, iki ufak yelkenli ile, yol- Tarını şaşırmış gibi limana sokul - dular.. Filoda, gece, bütün ışıkla - rını söndürerek İnebahtı körfezine girdi. Şahin reis ve arkadaşları her şeyden habersiz, uyuyorlardı. Nö- betçiler kalenin mazgallarmda do- laşıyorlar fakat hiç bir şey göre - miyorlardı. Birdenbire limfanda bir alev par ladı. Bu bir balıkçı kayığı idi. Ka- ranlıkta bütün hrzıle yüzerek ge- milerin arasına girmişti. Bir daki - ka sonra bir ikincisi göründü O da birincisi gibi yaptı. Bir anda Türk gemilerinden biri tutuştu. Ortalık karıştı. Şahin reis adamlarile be - raber çılgın gibi sahile koştu. Yan gını bir Baskın değil, kaza zannet- mişti. 'Tam bu sırada Valeryo limanın ağzından içeriye dalmıştı. Sahil - den kaleye giden yölk döğrü, âs- ker dolu gemilerini yanaştırmış, yolu kesmişti. Şimdi limanda çatır çatır, birer büyük çıra gibi tutuşan gemilerin Şahin reis bir şey sö: yalnız başını çıvinııış, sonsö ıztirap içinde o hdır rısına ve çocuklarına MM Birdenbire silkindi. ayaklarını bağlıyan ipleri mak için zorladı. Fakat şey bitmişti. — Beni öldür, öldürsene Fakat bu zavallılardan ne sun!.: Onları bırak... Uluç şa sana istediğin kadar — Uluç Ali Paşa kendini” tarmaya baksın!. Şimdi sırâ” dur.. j Valeryo pek yüksekten * du. | Şahin reisin kollarına aşağı indirdiler, ayaklarını! minin umurgasına zencirl. ladılar. Küçük Hüseyin '7 iri yarı bir delikanlı olan Yı biraz ileride idiler. $A 'Onları görünce biraz te: Tur gibi oldu. Ümit!... Ümit ölmiyor ki. Eğer karısile çocukları da Kaleden ıtılın toplar, etraftan | — Ehhh.. Su testisi su imdada koşanlar vaziyeti kurtara- mıyorlar, kılıç, balta, topuz, pala, hançer parıltıları, denizdeki bü - yük ateşlerin alevinde parlıyor, vurulan, düşen, haykıran ve inli - yenlerin sayısı bilinemiyordu. Mar ki Valeryo bütün bunları gemisi- nin provasından seyrediyor, dur - madan karaya asker çıkarıyor*ve onları ileri sürüyordu. Şahin reis bu kargaşalıkta bir türlü leventlerini toplayamıyor, etrafını saran yüzlerce düşmanın ortasında durmadan kılıcmı sallı- yor, her vuruşta bir kol ve bir ka - fa düşürüyordu. Valeryo onun öldürülmemesini söylemişti. Çünkü kendi gemisin- de zincirli olarak kürek çektiğini görmek istiyordu. Ancak bu suret- le öcünü almış olacaktı. Kararı böyle idi. Sabahleyin güneş doğarken İne Diyecek, kurtuluş için ilk tı bekliyecekti. Fakat onlar?.. Onlar ne lardı?.. Venedik filosu, bir gece havasile mesut yaşıyan İnebahtı'yı sansar baskınmi ya« bir kümes haline İ n'ze açılmıştı. y Şahin reiş şimdi kü! ’ı lıyor, en çok sevdiklerini dan uzaklara, kimbilir hatf gi kunç maceralara götürüyoT” , " de bir elleri gevşiyor, f—kğ puzlu kırbaç ta hemen ç tında şaklıyordu. İ Şahin yavrusu bir ı—y lara gitmek hülyasına kâ' / Fakat nasıl?,. Eğer böyle nt bilseydi, bunu hiç i bahtı'da acıklı bir manzara görül- ; a dü. Kör Ali, tabansız Ahmet, Ge- Taşarak ölılinı geleni M ? beş Mustafa ve diğer yaldaşlar şe- aşağıdaki kürekçileri w# şimdi serbest dolaşan b" ları da oraya lııihfd' l*/ Habibe, anbarın "",.u—"" sinmiş, iki yıvrııl“'“' hit olmuşlardı. Şahin reis elleri kolları bağlı olarak Valeryo'nun karşısında bulunuyordu. — Cezayirde beni ele geçirmiş olsaydın ne yapardın?.. — Her halde öldürürdün.. Ben || şimdi seni şu direklerden birine sallandırsam fena olmazdı. Fakat yemin ettim. Seni bir defa değil BÜ3 ti e Ka z