Dün akşam Beyoğlunda bir yangın oldu AÇ ge l Filipitadalarının merkezi olan Manila'da Edüe <i $ 42 d d k geçenlerde büyük Bir tayfun olmuş, 400 bin İngiliz lira- lık zarar yapmıştı. Resimlerimiz den üçü bu müthiş tayfunun yaptığı hasarları göstermektedir. Sağ- daki resimde Cenubi Avusturalya ya bir seyahat yapan İngiliz dükası Gluçester, karşılamak üzere yapı- lan merasime iştirak eden yarı vahşi yerliler görülüyor. ESNAF VE IŞÇI Zavallı berberler hep aynı emelde Fakat belediye her ne- dense ricalarına ehem- miyet vermiyör “Muhterem valimiz memleke- timizdeki çalışmanın gayri mun- tazam olduğunu görerek dükkân- ların kapanma saatlerini tayin ve tahdit ettiler. Bu vesile ile mem- leket'->'- "“çi binlerce vatandaşı sevindirdiler... Faka: biz berberler gene düşü- nülmedik.. Bizi hiç gören olmu- yor mu? Sabahın saat yedisinden gecenin on birine kadar on dört saat hiç durmadan mütemadiyen ayakta çalışan biz berberler, aca- ba niçin unutuluyoruz. Senenin 365 gününün hiç bir saatini dahi serbest geçiremiyen — bizler, ne dini, ne de milli bayramdan isti- fade debiliyoruz. Biz de bu va- tanrmn evlâtlarıyız. Bizim de herkes gibi yaşamak hakkımız - vardır. Dünyanın hiç bir tarafında ber- berler, sanatlarının elinde bi- zim kadar esir ıin'iîld'w... Muhterem - valimizden aile- miz namına rica ediyoruz. — Bir parça da bize hava almak müsa- adesi verilsin.. Zira boğuluyo- ruz artık...,, Nişantaş Vali konağı caddesi No. 75 berber: Halil Can Üç mobilyeci işçisine ihtiyaç vardir Üç mobilye işçisine — ihtiyaç vardır. Arzu edenlerin Galatada Hezaran caddesinde Adalet Ha- mmda 29 numaraya müracaat et- mesi, 646 numaralı tramvay memuru müvezzilere müş- külât göstermiyormuş Geçenlerde bir müvezziin şikâ- yetini yazmıştık. 646 —numaralı | tramvay memurunun gazete satış- | larma mâni olduğunu, müşkülât çıkararak kendisini zarzra uğrat - tığmı anlatıyordu. Bunun üzerine, 646 numaralı efendiden bir mek - | tup alarak bunun varit olmadığını anladık. Son detece memnun — ol- duk. Zira, bu memlekette gazete- lerin satılması, ahalinin okumayı Ööğrenmesi ve ilerletmesi lâzımdır. Buna zorluk değil, kolaylık gös- | termelidir. Hem bu sayede binler- ce vatandaş geçimin! temin - edi - yor, Sokakta bağıran yavrucaklar, | aile geçindiriyorlar. Onlar, yalnız | matbzatın değil, maarifin de yar- | dımcısidırlar. Kendiler'ne hürmet | etmeli. Boyları küçük diye onları hakir görmemeli, Ah şu dünyada hiç kış olmasa.. Kadıköy dondurmacı Yusut e- fendi diyor ki> İsmimiz dondurmacı ama, ar- tik arasanız da bulamazsınız. Al- lah bereket versin, bu yaz ger- çekten iyi iş yaptık.. Şimdi kış geldi. Tabii işi tatlıcılığa çevir- mek lâzım.. Fakat bir şey benim merakıma gidiyor: Halk, eskisi gibi hamurişi tatlılarına rağbet ni istiyorlar. - Anlaşılan, * bu, za- yıflık modasından ileri geliyor. Halbuki biz daha ziyade süt işinden değil, hamur işinden ka- Zanırız... En iyisi... Hiç kış olmasa da, açıkta kaldık.. Rica Suçumuz nedir, söylesinler.. Öğ- renmek istiyoruz.... Hamalların şikâyeti On altı kişi haksızlığa uğradı Dün matbaamıza Rüstem ca- mü önünde ipçiler bölüğünde ça- lışan isimleri bizde mahfuz iki hamal gelerek şunları söyledi - ler: “Biz İpçiler bölüğünde çalışı- yoruz.. Orada kırk hamal vardır. Bizim — işimiz tüccarın malını muhtelif yerlere sevkedilmek ü- zere motörlere götürmektir. Malı götürdüğümüz yerden, teslim ettiğimize dair imza alı- rız. Fakat bu imzanın biç tesiri olmuyor. Bizim teslim ettiğimiz eşyanın gideceği yerden 13 gün sonra haber geliyor ki; mal git- memiş!.. Bu malın parasını bize ödetmiye kalkıyorlar ve parayı bizden kesiyorlar. Bu meselenin halli için hamal başına söyledik. Bizi kovdu. Bu sefer fırkaya ve hamallar cemi- yetine müracaat ettik. Fakat bu müracaatler aksitesir yaptı. Ve on altı kişiyi işten çıkardılar. Bize yazıktır, çoluk çocuk hep ediyoruz. Ekmekçiler en yıpranan işçilerdir Üsküdar — ekmekçi kalfası Nuri Efendi ne diyor: İşte hayatı sıkıntı ve yorgunluk içinde geçen esnaftan biri de biz- leriz. Mütemadiyen ayakta, ateş kar- şısında, heran kuvvet sarfederek durmadan çalışıyoruz. İstirahatten, gezmekten, eğlen- mekten vazgeçtik; muntazam uy- biz hep dondurma, su ve şerbet | kumuz bile yoktur. satsak!,, Bizim de hayatımız intizama Tefrika No. 88 Her parçası ayrı bir heyecanla okunacak macera, kıskançlık, kuvvet, aşk ve seyahat romanı ASLANLI HÜKÜMDAR SÜLEYMANIN OĞl_.U — Evet... Bir müddet için.. r"" Şimdi neredeyse hepsi kulübele- iYaza Terine çekilirler. O zaman hareke- :i Rıza te geçeriz. İ B ; Ben köyü çak iyi tanıdığım için | Şekıp müşkülâta uğramadan aradıkları-| dan sıyrıldı.. İkinci kuli—#" mızı bulabiliriz. lâk verdi. İçeride iki — Sen bilirsin.. konpştuğunu — duymuştü | İkisi de, oracıkta oturdular. kabarttı... Yazık. ki iti Z Konuşuyorlardı. e tak mevza Üzerinde ılıp Aslanları biraz ötede uzanmış- lardı. Duruşlarmdan belliydi ki, efendilerinin en küçük bir işarefi-| ne bakıyorlardı. | Aslanlı adam Abdullaha dön - dü: — Ben, dedi, şimdi yalnız ola - rak yerlilere daha çok — yaklaş -! mak istiyorüm. Sen burada bek -| le.. — Ya aslanlar. — Onlar burada kalırlar.. Abdullahın cevabını bekleme - den yerinden fırladı ve ileriledi . Aydınlık bir geceydi. Her şeyi bir gündüz gibi görmek kabil olu- yordu. Aslanlı adamın müheykel yücudu, ara sıra çalıların gölge - sine karışıyor, sonra bembayaz top rağın üzerine bir siluet çiziyordu. Yavaş yavaş gözden kayboldu | we tamamiyle'ağaçların arasında eriyip gitti.. Yerliler çekilmiye başlamışlardı.. Ortada ancak yanan ateşin ke - | narında son eğlencelerini tamam - İ Durmadı.. —'"l O, şüphelendiği kulübey? rulmuştu. Bütün ümidi dı.Esirlerin orada saklan! tiyetle bilmemesine rağ reisinin kızını kaçırmağ& zaman en sağlam kulübe burasını bulmuştu. ; Aslanlı adam, iki def$ nın tedbirsizliğinin önüne ti. Bir defasında açık buldd lübe kapılarından birine saf Arkasından zor yetişti ve gi lâtla caydırdı. İ Diğerinde de yerli ııi& ağılı önünden geçerken kel tutamamış, çitten içeriye j. istemişti. | Aslan adam, üm'ıdi:j kulübe önüne geldiği fa kulak verdi. Çıt yoktu. Teri bile eğlenceden yo: derin bir uykuya dalmış o|1 dı. İ Aslanlı adam, bu düçiüı de aldanmıştı. Kendisinin lıyan iki üç gölge görünüyordu. Aslanlı adarı, ağaçlar arasına sin- diği zamanda onlar da ayağa kalk mışlardı. Abdullah bu vaziyet karşısında orada, aslanlı adamın — dönüşünü beklemekte hiç bir mana görmedi. Aslanlı adamı takip etmek için ayağa kalktığı zaman, — onun da kendisine yaklaştığını gördü: — Sen misin? Diye sordu. — Evet... — Ben de arkandan geliyordum. — Haydi yürü.. Aslanlı adam, aslanlarını da ça- ğırdı. Fil, orada kalmıştı. Ateşin bulunduğu meydana yaklaştıkları sırada, aslanlı adam Abdullaha: — Sen burada beni bekle, ben aslanlarla ilerileyeceğim. — Senin yardımına bu dakikada ihtiyacım yok.. dedi, — Pek âlâ.. | —— Aklımdan geçmiyen bir hâ - diseyle karşılaşırsam, bağırırım. O zaman bana yetişirsin.. — Olur.. O, bir rüzgâr gibi ilerileyor - du. Aslanları önündeydi. İlk rasladığı kulübenin kapısın- ketini gözliyen ve havlam!! | zırlanan kulübenin kapıst | daki iri köpeği görn Boranın üzerine | kendisine geldi.. Artık iş işten geçmiş, ©* muştu. Gecenin ortasındâ be önünde kopan aslanla boğuşmasma her kulübeni! | sından bir baş uzanmış v& ğızdan karışık haykırışlar | selmişti. | Aslanlı adam, onların bit tüsünden zerre kadar end) muyordu. Hiç bir şey olm?"| bi hareket ederek kulübe? sına yaklaştı ve kalın ağ dan tutarak tartakladı. KöP sılıyor, fakat bir türlü a du. (Dessil SÜREYYA op_axfıf Beyoğlu Mulıınlî? Cuma ve pazar günleri maH | Bugün 15 te, KIRK YİLEİ Öperet 3 perde 1 tablo. Y": suf Süruri. “Loca 200. Mevki | Bu akşam 20,30 da B tiyatrosunda, Fi Salı akşamı Şehzadebati Kadınlardan H yatrosunda. MH_I konabil't! Bu nihayet, fırım sahip- lerinin elindedir.. Şimdiye kadar onlar bu işi yapmadıkları için, ş'm diden sonra da yapmalarına im- kân yoktur. Onun içindir ki; bu işe doğru- dan doğruya hükümetin el koyma- sı âzımdır. İş kanımunda zannederim - ki, bütün bu isler yoluna konulmuş- tur. Dr. Hazım ” Cildiye ” ve zührevi” Mütehassısı Beyoğlu İstiklâ! Caddüği kâr sokak 9'No. 2 NC İngilizce ders— ı“'_'ı, ,. iyi'bilefi bir genç bu'diliP mükemmel öiı—enll!ek ; kendi evlerinde saati Kİ olmak üzere ders VCI.":; M İsteklilerin gazetemi7' muzuna müracâ: v