21 Ekim 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

21 Ekim 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hançerli — | Un" |Kadın No.23 | Yazan; İshak Ferdi £ Hoca Zeynelâbidin, Nurinin kabul edilmesi için ısrar ediyordu — O kadar kabiliyetsiz mi? — Emin olunuz! Ben bu ada - ma hiç bir iş tevdi edemem.. — © halde (Hoca) gelince ha- | kikati anlatırız. Hariçte başka bir iş arasın.., | Üç gün sonra (Hoca) ya (Nuri) | Efendinin istihbarat işlerinde ka - biliyeti olmadığını söylemişlerdi. (Hoca) Otel (Ruayal) de- Mister (Tomson) isminde bir İngiliz me - murunun çalıştığını ve maiyetinde bir çok kimseler müstahdem bu - lunduğunu (Nuri) den öğrenmişti, C.H. O den menfi cevap alınca cübbesini toplryarak bir sabah er- kenden (Ruayal) Oteline damla- mıştı. ; Mister (Tomson) henüz yata - ğgında yatıyordu. Bir İngiliz çavu - şuna; n — Benim geldiğimi söyleyiniz! Herhalde kalkacaktır... Dedi, Çavuş haber verdi. Fakat, (Tomson) un bir tabiati vardı, sa- at sekiz olmayınca yatağımdan çık mazdı. Geceleri de saat bir de ya- tardı. Her gece yedi saât uyku u - yurdu. Hoca geldiği zaman henüz saat sekize çeyrek vardı. Mister (Tonison) Çavuşu: — Gaaft... Diyerek kovmuştu. Hoca İngi- * Hzlerin'oteli sökiz buüçükta terke - derek varzifelerine gittiklerini bili- yordu. Salonda bekledi. Çavuş Mister (Tomson) un sa- bah çayını odasma götürürken ho- canın salonda beklediğini gördü ve İngilizce: — Bu arsız ziyaretçi, bizim ka- piteni behemehal görmeğe azmet - miş... Diye mırıldanarak odadan içe- ri girdi. Saat sekiz buçuğu vuruyordu. Hoca, oturduğu koltukta, dizi- ne geçirdiği kavuğunu düzeltir- ken, salonun kapısı açıldı. (Zey- nelâbidin) hoca Mister (Tomson) u ilk defa görüyordu: — Mister Tomson... Siz misi- niz? Dedi. Tomson hocanım yüzüne hayretle baktı. Mister (Tomson) un müstehzi bakışları hocada beklenilmiyen bir tesir yapmıştı. İngiliz hafiyesi ismini verdiği zaman hoca, felce uğramış insanlar gib, olduğu yer- de kaldı. Bir dekika kadar bey- nindeki hatıraları kurcalamakla meşgul olmuş ve yerinden kalka- mamıştı. Ne olmuşlardı? Mister (Tomson), hocanın bu şaşkınlığı- nı derhal izale etmek istedi: — Zannederim ki, beni yeni ta- nrmayorsunuz? — Evet.. Bendeniz de öyle zan- nediyorum. caba nerede görüş- tük?!... Mister (Con) lâtifeyi çok se- ver, muzip bir adamdı. — Şimdi o elbisem sıttımda ol- saydi, benimle nerede görüştüğü- nüzü derhal tahattur ederdiniz! Hoca, İngiliz memuru ile nere- de ve nasıl tanıstığını hatırlıyarak mahçubiyetinden kıpkırmızı ol- muştut l — Evet, dedi. O gün bilmem nasıl bir dikkatsizlikle üstünüzü kirlettim... Şimdi bile, o manzara- yı hatırladıkça utanıyorum! — Ziyanı yok geçmiş bir. şey.. Olabilir... Filhakika bir gün, Ferit Paşa- nın Baltalimanında verdiği bir zi- yafette hoca ile Mister (Tomson) yemek sofrasında tesadüfen yan yana oturmuşlardı. Hoca, önünde- ki manyanezli levrek tabağına dir seğiyle basmasiyle tabâk, yanında ki adamın simokinini ve pantalo- nunu berbat etmişti! İşte bu kaza- ya maruz kalan adam Mister (Tomson) idi.. (Tomson) bu münasebetsizlik üzerine derhal sofrayı terke mec- bur olmuş ve Ferit Paşanım delâ- letiyle diğer bir odaya geçerek te- mizlenmişti.. Damat (Ferit) o gün hocayı yazı odasma çekerek çok ağır lâflar söylemiş ve bu çirkin hidiıedeı.ı' sonra, (Zeynelabidin) hocanın bu gibi ziyafetlere davet edilmemesine dikkat edilmişti. — | İşte hoca, ikinci defa karşılaş- tığı Mister (Tomson)u otelde gö- rünce, altır ay evvel Baltalimanı sarayında yaptığı bu hatayi hatır- hlıyarak çeneleri tutulmuştu. | — Berdene günkü Rüdice- için tekrar affımi rica ederim. diye sö- ze başladı: — Bendenizi bu sabah, böyle er- | kenden sizi rahatsız ettiğim için | mazur görünüz. Çünkü bu saatten sonra zatı âlinizi burada bulmak mümkün olmadığını söylediler.. — Evet, dokuzda gidiyorum. Mister (Tomson) saâtine bak- tı: Daha on dakikam var... ' — Ben de fazla taciz edecek de | gilim. — Buyurunuz efendim, zatı âli- nizi dinliyorum ! Hoca kavuğunu masanın üstü- ne koydu: — Geçen gün, dedi, size bir u- fak işim düşmüştü.. Onu yapma- mışsınız ! — Nurinin işi mi — Evet... Onu maiyetinize al - | malı idiniz! Mister (Tomson) güldü: — Fakat, bendeniz (alâtı zira- iye) komisyonculuğu etmiyorum ki... Kendisini istihdam edebilece- gim öyle bir ticarethanem de yok! Hoca daha ciddi bir vaziyet ta- kınarak: ' — Mister Tomson! dedi, bu genç size çok faydalı olacaktı. Onu maiyetinize almamakla bü - yük bir fırsat kaçırmış oluyorsu- nuz! — Ne gibi?.. — Ne gibi olacak... Nuri Bey, Kürdistanda tanınmış nüfuzlu bir | ailenin evlâdıdır. Mister (Tomson), elinde evirip çevirdiği bir sabah gazetesini ya - nındaki koltuğa bırakarak- bir müddet düşündükten sonra: — Fakat, efendim, bu genc bi- ze lâzım olan eşhası tanımıyor! N (Devamı var) “İKTIBASLAR: . ." ,ü a . Çinde ictimai bir . seferberlik Ingilizce “Deyli Herald” gazetesi muhabiri, bütün Çini yeni bir hareke« tin istilâ — ettiğini haber — veriyor. Bu, muhabirin ifadesine göre, ne Man- çuryayı alan Japonla yeni bir mesele ne de komünist hareketidir. Ingiliz muhabiri diyor ki: “ Bu yeni hareket, tamamen, Çin- deki çıplak vücut ve bacaklara karşı açılan bir muharebedir, içtimal bir se- ferberlik başlamıştır.” Umumi yerlerde dans menedilmiş ve kadın elbiselerine, kadınların halk içindeki hareketlerine dair yeni nizam- mameler hazırlanmaktadır. -Kadınla - rın, çıplak bacakla gezmesine meydan verilmediği gibi, bir çok yerlerde, saç kıvırmak, dudak boyamak ve sırtı a- çık gezmek menolunmuştur. Kanton'da, erkekle kadınımn bera - ber yüzmesi, birlikte dansetmesi, her- kesi içerisinde elele dokunmaları ya - saktır. Hafif kadın tuvaletleri giymek ce- zayı muciptir. “Deyli Herald” muhabiri, Çindeki serbest düşüncelilerin, — bu takyitlere serbestçe itiraz ettiklerini ve bu yüz- den münakaşalar olduğunu yazıyor. Italyada — veremle mücadele “İl popolo — d'İtalia” okunmuştur: İM. Mussolini Milânoyu ziyareti es- gazetesinde nasında Vialbu ve Cremona şehirle - | rinde, yehi inşa edilmiş verem sana - toryomlarını teftiş etmiştir. Bu iki sa- natoryom, en asri ve en modrn esaslar üzerine inşa edilmişlir ve ber türlü te- sisata maliktir. Faşist rejimi bir taraftan bataklık- ları kurutuyor, diğer taraftan — dahi verem sanatoryomlarının İnşasmma e - hemmiyet veriyor. Faşist rejimi son iki sene zarfında Cuneo'da, Perugia'da ve diğer wilâyetlerde yedi. modern verem sanatoryomu — inşa — etmiştir. 1935 senesinde 23 asri verem sanator- yomu itmam edilecektir, Bu 23 adet sanatoryom on bin yatak ihtiva ede - cektir. Bu sıhhi müceseseler ikmal edil - dikten sonra faşist rejimi İtalyan mil- | Tetine büyük hizmet görmüş olur. Mil- Tetin esas selâmeti, sıhhatin iyiliğin - dedir. THlim adamları medeni bir milletin, bir sene zarfında verem hastalığından kaybettiği nüfusun adedi sanatoryom- larındaki teçhizatın adedine göre aza- hlır diyorlar. İHtalyada, bir sene zarfında bu has- talıktan ölenler yirmi bin adedini bul- muştur. — İleride bu adedin azalması mühtemeldir. â::=:=:ı:=:m:::==u:n=_mwn:=ıâ # Saray (Eski Glorya) Sine- £: masında Raşit Rıza ğ Tiyatrosu 24 Teşrinievvel Çarşamba akşamı saat 20,30 da (ONLAR ERMİŞ).. Vodwvil 3 perde.. Yazan: Bedia H,, Vasfi Riza Bey., Fiatler: 500 . 400 g :ıoo.ıoo.-rs.so.so_.._j ÜSSSEEEERESREREESSESSESETRREMİSSSEISÜNERE 2227 Avdet Ebe Şahin Hanım — geldi. Bir müddettenberi berayı tedavi se- yahatte bulunan Ebe Şahin Ha- nım avdet ederek gene eski adre- sinde hastalarını kabule başlamış- tır. 3274) İstanbul birinci iflâs memurlu- ğundan: Müflis Maryo Sera ile belediye arasındaki mühim davanın temyiz safhası ve diğer hususatı mühim- me görüşmek ve icap eden karar- lar vermek üzere alacaklıların bu ayın 24 üncü çarşamba günü saat 11 de huzurumuzla yapılacak top- lanmada hazır bulunmaları ehem- miyetle ilân olunur. (3809) GARIZIDIKDM DNĞK LLIĞIĞİZIAN ŞAHİN R | I Büyük macera, aşk ve harp romafi! j:l ) Habibe ile Yusufu Yılanlı ";,_ korkunç bir odasına götürdü!” Etraf zifiri karanlıktı. Ara sıra etrafta yarasalar uçuşuyor, maz- gallardan baykuş sesleri geliyor- du, Habibe de, Yusuf da titredi- ler:.. Sütnine tahtırevanım — yanıma | gelmiş, titrek bir sesle: —Haydi yavrum, inelim artık!.. Diyordu. Anlaşılan bütün yol boyunca o da ağlamıştı. Karşılaşınca gözlerinin kızar- mış olduğunu gördüler... Üç dert ortağı bu ıssız dağ ba- şında yapyalnız kalacaklardı. Bu- na da şükür!.. Hiç olmazsa dertle- şebilirlerdi. Habibe tahtırrevandan indi. Ar« kasından afacan Yusufun başı gö- ründü. Alevli ve aydınlık gözleri- le etrafını süzüyordu. Sütnine birdenbire onu görün- ce şaşırmış ve korkmuştu: — Aaaa... Bu da nereden çık - tı ayol!.. Görürlerse... Diye önüne geçmek, gizlemek istedi. Fakat Habibe hiç sakımmı- yordu. — Ben getirdim nine... Haberin yok mu? Hattâ kendisi gelmek is- kandırdım... Yusuf mırıldanıyordu: — Allah icin sövlemeli!... Kervanın reisi, kaba yüzlü, iri yarı, kara ve İbni Cebbar isminde bir yüzbaşıydı. O da Yusufu gö- rünce hayret etmişti. Habibenin yanında pek ileri gitmemekle be- raber, elini göğsüne gölürerek baş eğdi ve sordu: — Bu da nereden çıktı? Kerva- na katıldığını hiç görmemiştim... Habibe sert ve dargın bir sesle haşladı: — Göreydin, kör müydü gözle- rin?.. Yüzbaşı kekeledi: — Lâkin, şeyh haber alırsa... Orada tahtırevana binerken gör- müştü de kolundan tutup attırmış- tı. — Çok söylüyorsun geveze he- rif!... Senin şeyhin bu kadarına karışmaz!.. Onu ben bilirim... Sen git te kumanda ettiğin çöl sırtlan- larma karış!... ÜS NK seyyide?... Habibe başka bir şey söyleme- di, Yusufun elini tuttu, iki adım ileride ellerini göğüslerine bağlı - yarak emir bekliyen iki uşağa dön dü: — Çabuk bizi odamıza götü- rün!.... Ayaklarının sesleri kale drvar- larına vuruyor, boğuk bir hırıltıyı andırıyordu. Arka tarafta, sırtmr yalçın u- çurumlara — veren — üç odalı, ufak bir yeri onlar için çarçabuk hazırlamışlardı. Habibe her zamandan daha si- nirliydi. Burnundan düşen bin par ça olacaktı. Uşaklara sert sert e- mir verdi: — Bizi yalnız bırakınız!... Onlar kapıdan çıkarken ilâve etti: — Çağırmadan da buraya gir- meyiniz!... femiyordu da, teselli bulurum diye | Üçü de etrafa b kandil bu basık tavanlı yeri kirli bir ışıkla d0& Duvarlarda kocaman taf' nüyor, yarıklardan ikidt "j kara böcekler çıkıyorli ya açılan mini mini pe#” nünden yarasalar geçi) kuş sesleri başlarının Ü! | gibi yakmdan geliyordu: Yemek getirdiler... VY iştihası yoktu. Fakat kırılan ve ölen ümitleri ; gibi olmuştu. Yaşamak ları yenmek için her vetli olmak lâzımdı. zorla yemeğe çalıştı, Sütnine ile Yusufu dâ gibi yapmaları için zo Sütnine ne kadar olst olduğu için tahtrrevandâ sılmış ve yorulmuştu. Hat bu halini gördü: — Haydi, sen yat!... ? daha otururuz!... Dedi, Yatağmı yaptı, tırdı. Kendisi de kandili ali bakarak dedi ki: — Yatmadan evvel, h ğer odaları görelim!... Habibe önde Yusuf rüdüler... Odalardan ikiff birincisi gibiydi. Onun dö; açılan bir penceresi vard dan aynı sesler duy Şimdi fazla olarak 7 da dolaşan nöbetçilerin ne verdikleri parolalar 6 yordu. Habibe söylendi: — İbni Cebbar heme leri koymuş... Babamın uşağı imiş doğrusu... Falf bir gün buradan kurtu elime geçerse, alacağı ol! den hesap sormanın ne öğretirim ona !... 4 Faka bir taraftan da kızıyordu: j — Onu darıltmasaydi? faydası olur muydu? Hif” kaleden kaçmak için kaâ” nuydım?... Ö Sonra da mırıldandı? —Adam sende... Oldu Üçüncü odaya girdilef ? diğer ikisinden küçüktü- daha nemli, daha harı uşaklar adamakıllı temif ler, şöyle gelişi güzel mişlerdi. Çünkü oturulacak halde değildi. Fakat buna rağmet bibenin daha çok hoşt danm tavanına doğru f; yapılmış olan ufak b? vardı. Ufak, daracık, * £ bir insan vücudunun bir pencere... Cezaj arka tarafında, de Wi sında ne var,... Etrafı kolladı ve — Avluya b mak zor değil... Faf kıyor?...

Bu sayıdan diğer sayfalar: