18 Ekim 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12

18 Ekim 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Anadoluda tetkiklet Boluda mâni ile dert yanan âşıklar .. Imambayıldı-Papasayıldı-Yumurta ile top oyunu - Ablasından yiyen seksenbeşlik ihtiyar - Mardirosun marifeti - Salata galeta - Duvardan dama atlıyan Yedibelâ-Palamutun erkeği, Bolu muhabirimiz yazıyor: Bolu köylerinde bir nevi “Mâni söyleme edebiyatı,, olduğunu yaz- mış, bundan evvelki üç — mektu - bumda bu mânilerden nümuneler almıştım, Bu mektubumda da ba- zı mâniler daha not ediyorum: . & * Ayni acılarla inliyenler bir a- raya gelince dertleşmeğe başlar - lar.. Bu, insanlar için büyük bir ihtiyaçtır. Biribirlerini hiç tanımı- yanlar, ıstıraplarının müşterek ol- duğunu anladıkları dakikada kırk yıllık ahbaplar gibi içli dışlı olur- lar.. Yavrularını kaybeden anne - nin, evi barkı yananların hatta doktorun bekleme salonunda sıra- sını gözeten iki hastanın evvelce hiç tanışmadıkları halde, ayni derdin acılariyle kavrulduklarını anlayınca biribirlerine yürekten açılmaları buna ufak birer misal - dir. Dertleşmek, insanlığın ezeli ve ebedi bir ihtiyacıdır. İşte, bu - gün, aşkta betbath olan iki zaval- | hnm karşılıklı söyledikleri mâni - lerle bu ihtiyacı tatmin etmek is - tediklerini görüyoruz: Deniz dibi derindir, Bunu söyliyen dildir, Ben söyleyim bir de sen.. Bakalrm dertli kimdir?. Karşısındaki, evvelâ, dertleş - menin faydasızlığını, bunun bir gönül azabı olacağını söylüyor: Müâni mâniyi ekler; Nafiledir emekler, Maâni yart #etirmez., Müâni derdi tazeler. Fakat öteki derdini başlayınmca: Meşelerde meşede, Gül yağı var şişede, Eller yârim dedikçe, Ben ağlarım köşede. Diğeri, buna cevap veriyor: dökmeye Ateşim var gülüm yok, Bülbül olsam dilim yok, Çekilecek dert değil, Ağlamadık gülüm yok. Öbürü sevgilisini kaybettikten sonra dünyayı nasıl gördüğünü anlatıyor: Geldi bahar çağları, Duman aldı dağları.. Yârsız diken görürüm, Mor sünbüllü bağları. Fakat diğer dertli daha ketum- dur. Hâlâ tam manasiyle açılama: dığı anlaşılıyor: Dağda fayton yürümez, Kıştır, karlar erimez, Yüreğimde dert çoktur, Perdelidir görünmez. Karşısındakinin söylediği şu mâni ile: Gül fidanı kurulur, Dibinde su durulur, Eller yârim dedikçe, Benim boynum burulur. Onu biraz daha açılmıya sev - kediyor: Şu karşıda ak dağlar, Gölgesi solak dağlar, Yâr aklıma gelince, Karlanır uzak dağlar.. Birinci dertlinin halini tasvir eden şa mânisine.. Yandı gönül öde yandı, Öd düştü, o da yandı, Ben yandığıma yanmazdım, Gönlümde yâr de yandı. İ Aldığı şu cevap, derdini hemen açmıyanın daha hisli, daha ateşli elduğunu ispat ediyor: Yandı gönül oda yandı, Od düştü,o da yandı, Su döktüm Sönsün diye, Döktüğüm su da yandı. Diğer âşık, etrafını saran bağ- lara doğru haykırarak onları artık nasıl görmek istediğini anlatı - yor: Hey bağlar, söyle bağlar, Yâr başın böyle bağlar, Gül açmaz bülbül ötmez.. Yıkılsın böyle bağlar!. Fakat muhatabı, daima daha çok heyecan gösteriyor.. Sevgilisi- ni kaybettikten sonra dünyanın | altüst olmasında bile beis görmü- yor.. Ah dünya evdilesin, Çarh vura çevrilesin, O ki yâr benden gitti, Dibinden devrilesin. Ve nihayet coşarak, bu der- din kendisini zalim bir hastalığa sürüklediğini bildiriyor: Bağa indi yürüdü, Üstünü gül bürüdü, Ben bu aşka düşeli, Göğüs tahtam çürüdü. Bahçelerde mor meni, Verem ettiler beni, 'Nasıl verem olmayım, Eller sarıyor onu. Diğer sevdazede işittiklerinden çok mütecasirdir. Ona, bundan sonra sevgilisine kavuşmanın bir şifa olup olamıyacağını soruyor: Derdin derin açarsın, Açılmağa korkarsın, Deseler yâr gelecek, Hastayken kalkar mısım?, Ve şu cevabı alıyor: Akşam oldu neyleyim?. Vâde doldu neyleyim?. Yel esti yaprak düştü, Ömrüm soldu neyleyim, Buna rağmen, mezarındaki ke- miklerinin bile onu unutamıya- caklarını ilâve ediyor ve artık su- suyor: Şu karşıda kayıklar, Suda yüzer balıklar, Kahrimdeki kemikler, Yür! Yâr! diye sayıklar, 1 Vasti Akşam Postası ISTANBUL AN KARA CADDESİ darehanesit Telefon — Yazı: 28879 — İdaret ZABTo ABONE ŞERAINTI K0 e. W da Ü Fürkiyer 120 580 #60 si230 Krş Benebli 180 Ho M0 1Sl0 ILÂN TARIFES! Ficaret Uânlarının satın 12,50 Hasmi Uğalar 10 Kurüştür. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: HASAN RASİM Basıldığı yerı (VAKIT) Matbasaı — Garbis efendi, ne yapıyorlar böyle? — Görmiyor musun ne yaptık- larını, yemek pişiriyorlar? — Ne yemeği yapıyorlar? — Tatlısından, tuzlusundan ne istersen yapıyorlar! — Bunların bepsi de senin çı - raklar mı? « — Kimi çırak, kimi kalfa, kimi usta muavini, kimi şef garson, ki- mi de şuradan buradan yanaşma! bu çocuklar — Şimdi yaptıkları ne yemeği- dir? — Şimdi bunlar (İmam bayıl - dı) ilen (Papas ayıldı) yapıyor - lar! — Papas ayıldı da nedir? — İmam bayıldı olur da papas ayıldı olmaz mı? — Nasıl şeydir bu papas ayıl - dı? — Papas ayıldıyı, — yediğimiz kuru fasulyayı haşladıktan sonra /| onu bol tahin ve sarmısak sirke ile | pişirirler ki eskiden bunun adına bizde (Fasulye paçası) derlerdi.. Ve lâkin bir akşam şarabı fazla kaçıran papasın biri evinde sız - mış ve kendisine her ne ilâç etmiş- lerse bir fayda vermemiş... Bunun üzerine papasın kaynanası: — Hele, demiş, getirin tel do- labından biraz fasulye paçası da koklatalrm, bakalım! Ne dersiniz, evdekiler - fasulye paçasını getirip — papas efendiye Loklatınca mübarek adam hemen | bizim sabık fasulye paçasının adı sonradan (Papas ayıldı) olmuş! — Bunların içinde en usta aşçı hangisidir? — Nah, şu arkada ayak — üstü | yerde hart hart ayva tıkman . işte o en ustalarıdır. — Onun yanındaki Mimik? — Ha! Bizim Arşağı diyorsun, a da kıyaktır, Abdullaha bir mid- ye kompostosu yapar ki yiyen ba- | yılır. — Şu önünde yumurta sepeti l duüran kız nasıl? — Barak onu? Onun işi, gücü safi şaka, safi alay, safi soytarı - | hk! Geçende ben dükkânda yok - ken tutmuş, çocukları kandırmış, yumurta ilen bahçede onlara çel- me top oynatmağa başlamış... Ak- | şaminan b'r de geldim, baktım ki alayının yüzü gözü sapsarı yumur- ta içinde... — Peki, bu çacukların burada pişirdikleri yemekleri kimler yer? — Kimler yemez k'... Gedikpa- sanın bemen bütün — esnafı ver... | Bak hele, şu, alt yanımızdaki ka « İ ayılmasın mı? — İşte buna sebep, Garbis Efendinin aşçıları ve çırakları v sap Eğinli Osman efendinin tez - gühtarı Hüseyin bey yok mu hani, ondan tut ta, Çarşıkapısımdaki pa- nikçi Sergis ağa, üzümcü Şakir efendi, menşur lekeci Maksut us- ta, berber Kirkor, zerzevatçı ib- rahim ağa, kasap Eğinli Kacar Mehmet bey, odabaşı Hampar - sum dayı, zerzevatçı Rıza efen - di, bakkal M. Artin, kemancı Kaprel, hanende Kadıköylü Fat - ma hanım, seyyar fıstıkçı seksen beş yaşmda usta Mina, şunun şu - rasında hep bu çocukların pişir - dikleri yemekleri yerler. — Seksen yaşında seyyar fıs - tıkçı Mina da kim? — Onu hiç sormayın beyim, o öyle zavallr bir adamdır ki her ak- şam burada yemeğini yedikten sonra evde de bir fasıl dayak yer. — Kimden? —« Onuntam doksan hDeş yaşmı- da bir ablası vadır ki — hani, afi- yet olsun — ondan yer! — Şu çocukların solunda, yer- de outran esmer zat kimdir? — Ona Fanfili Mardiros derler ki çok menşur bir zattır. — Fanfili ne demek? — Ne bileyim ben? Çocuklar I kendisini fanfili fanfili diye çağı - | rıyorlarsa kimbilir ki ona “küp | kapaklarım var!,, demek istiyor - lar nedir? Geçende bizim köfteci 'Tekirdağlı Vartan usta da ona bir | keret fanfili diyecek olmuş amma l beriki kızmış, dükkânda ne kadar tuz biber, bahar, tarçın varsa hep- sini su küpünün içine boşaltmış! — Sonra? — Sonrası, -o akşaminan da Kumkapıdaki balıkçı Haçik reis buraya kahve içmeeğ gelmiş... Bi- zim baş çırak Şibinkarah'sarlı Ö- mer kendisine kahve ile suyu gö- türmüş... Götürmüş amma, Haçik reis suyu ağzına diker dikmez na- | rayı basmış! — Ne diye? — Ne di;e olacak? Yangın var ERar Yazıda ismi geçenlerin diye... Herkes te sanmif reisin ceki tulumbacılıği gelmiş te çoşmuş, narâ reket versin, lekeci ? diye.., Meselenin aslın! © çin işi yatıştırmış... — Bu lekeci Maksut © kemi çıkarır? keyi o sabunlu suda * makcurla çıkarır! — Ocaktaki ihtiyar F — Ona atla sanla b derler ki şurada kel ril - Ağa ile hani ma hanım başladılar ma, ne yaptığını, — ne€ şaşırır, sade isliyene İi istiyene sade, bira İ şira istiyene bira da' lar. Evvelki akşam az "? zim Köricozun oğlu bül çiklen zerzevatçı Rıza * den biraz salata istem çalıyor ya, beriki ağami, şırmış, salata yerine dan iki tane kaleta alıp önlerine... Kusura bak! raz dalgındır, sersemdif gönlü ganidir. Üryasın? dek görse ertesi gün raya bir sürü kaz dağıt! — Ya bu kediler Ga bu kadar çok kedi kimin — Yarısı benim işe, komşuların... Malüm mızda kasap, ciğerci ço için yedi mahalle kediti raya dolar. d — Seninkiler hangilef — Nah, şu palabıyık — Palabıyık mı adı? — He ya! adıdır. Me! adı palabıyık.. Şu sarıll! nik hanım... Düz beyazıl bey.. Şu duvardan dam? nın yedibelâ... Beriki d duman... ardakta tuval ihtiyar gümüşinin ballı bf tenekesini karıştıranın ” Mübareğin çenesi tıpki Kirkorun usturası gibi dan işler. Aç olsun, boyuna mırmır eder d — Peki, burada Berberyan yok mu hiç? — Çook! Fakat en fi rada şekerci Yuvan u$ tarafında her vakit dişi larr müşterilere erkek € bir balıkçı vardır ki, © V daki dil berberlerinin dür.

Bu sayıdan diğer sayfalar: