; b , itiraf edelim ki azizim, > Ungiliz ngilizce dersleril| “Benli' Bedia» “Yavuzu yakalıyabile- ceğinizden emin misiniz?,, diye sordu — Hakkınız var, azizim! Tec- rübesiz zekâlar daima sönmeğe mahkümdur. Bunu takdir edenler- denim, Sonra, sizin bu husustaki tecrübelerinizin ne büyük kıymeti olduğunu da bilmez değilim, Hin- distanda ve Çinde yaptığınız in- kilâplar, akılları durduracak ka- dar mühim ve meraklıdır. Fakat, harpten mağlup olarak çıkân milletlerde umumi bir irade zafı vardır. Bu müşahede, milletlerin maneviya- imda çabuk ve esaslı tahavvüller husule getiren sâri bir hastalığın mevcudiyetine delâlet etmektedir. —Felsefeniz kuvvetli.. Bu mev- zuu başka bir zaman tekrarlarız. (Mondros) da sizinle münakaşa ettiğimiz geceyi hatırlıyor musu- nuz? — Evet.. Dimağımda volkanlar tutuşturan bir geceydi.. İstanbula topsuz tüfekâiz gireceğiz, demişti- niz! Girdik... — Sonra İstanbula ilk girdiği. miz geceyi hatırlıyor musunuz? - — Evet. “İstanbul halkını bir sene zarfında kalpsiz, dimağsız ya sayan ve kuruldukça yürüyen bir makine haline getireceğim!,, - de- hiz. Şimdi, görüvorum ki bu dediğiniz de oldu. Hintlilerin size Pencap'ia (sihirbaz adam) de mekte hakları varmış... ... (Sihirbaz adam) o gece Kolo- nel Maksvelin yanından çıktıktan sonra, doğruca pastacı Mulatyeye gitmişti. Onu İstanbulda kimse tanrmı- yordu. (Sihirbaz adam), biraz sonra, dükkândan içeriye bir genç kadınla uzun boylu bir erkeğin girdiğini gördü.. Yanındaki tercü- man (Mıgır) yavaşça: — İşte geldiler. Diye işaret etti ve yanından u- zaklaştı. Pastacıya girenler Keramettin Beyle (Benli Bedia) dan başka kimse değildi. İşte İngiliz polis hafiyesi bun- ları bekliyordu. Niçin mi? Bunu şimdi sizinle birlikte öğ- Teheceğiz... Bedia, Keramettinle yavaş ya- vaş konuşuyordu: — (Yavuz)u yakalayabileceği- nizden emin misiniz? — Şüphesiz. Buna, yalnız ben, belki de muvaffak olamam. Fa- kat, hükümet kuvveti karşısında bir şeririn ne ehemmiyeti olabilir? — Müdüriyet icap eden tedbir- leri aldı demek, öyle mi? — Evet.. Yarın sabah kumarha- nelerden Arnavutköyündeki evine döndüğü zaman, kapısı önünde yakalıyacağız. Bedia gay içiyordu. Etrafmdakilere şöyle bir göz attıktan sonra: —Serbestçe konuşabiliriz, dedi. Arkamızda oturan iri boylu bir İn- gilizden başka dükkânda kimseler yok. —Evet, serbestçe konuşabiliriz, Bediacığım! Ne anlatıyordum? Ha... Yavuzdan bahsediyordum. Bu herifin çok vurucu, nişancı bir adam olduğunu söylüyorlar; bunu sen daha iyi bilirsin.. Doğru mu? — Doğrudur.. Fakat, o tabanca- dan ziyade bıçak atmakta mahir- dir. Diyebilirim ki bir bıçakla, dört beş eli tabancalıya karşı çıka- bilir. Ben dünyada bu kadar ya man ve süratli bıçak kullanan a- dam ne gördüm, ne de işittim... Bedia cali bir tebessümle: — Keramettin, dedi, yarın sen de orada bulunacakmısın, — Şüphesiz. Zaten işi dare ediyorum. —Çok rica ederim, Keramettin, sen biraz uzakta bulun! Seni te- min ederim ki, (Yavuz) bir kaç memurun canımı yakmadan ele geçmiyecektir. : » ben i- İngiliz polis hafiyesi, yarım ya- malak anladığı Türkçe ile bu mu- havereyi kafasında not ettikten sonra, pastacıdan çıkıp gitmişti. Polis hafiyesi, pastacıdan ayrı- lr ayrılmaz doğruca OKolonel Maksvele gitmişti, İneilir mali, hafivasiniz tasi liz muhafilindeki ismini burada öğreniyoruz. Maksvelin kapısında duran İn- giliz nöbetçisi içeriye girerek: — Mister Tomson sizi görmek istiyor, Kolonel! Demişti. Tomsön, Kolonel Maksvelin ya- nında bir saatten fazla durmuştu. Kolonel ile Mister Tomson ara- sında neler cereyan ettiğini bilmi- yoruz. Fakat, ertesi sabah Arna- vutköy tramvay caddesinde dola- şan iri boylu ve pejmürde kiyafet- li, sakallı bir dilencinin vaziyeti çok şüpheliydi ve bu adamın Mis- ter Tomson olduğuna tereddütsüz hüküm verilebilird: Ortalık alaca vaylar henüz işlemiyordu. Dilenci- nin önünden elli adım ileride do- laşan temiz elbiseli dört beş kişi arasmda, uzunca boyu ve çevikli- ğiyle Keramettin Bey seçilebiliyor du. Dilenci, bir akşam evvel pasta- cı Mulatyede gördüğü bu yakışıklı delikanlıyı uzaktan tanımıştı. Belliydi ki sivil zabıta memur- ları burada birini bekliyordu. Bir baskın vukuu muhakkaktı. (Devamı var) Yerli Mallar Pazarları Beyoğlu Şubesi Yerli Mallar pazarlarının Beyoğlu şubesi bugün saat dörtte merasimle a- çılacaktır. Yeni şube İstiklâl caddesin- de 320 numarada eskiden Yani bira - hanesi ve son zamanlarda Edenbar ©- lan binada Yıldız apartmanı altında tesis edilmiş olup Beyoğlunun en za - çok zevat davet edilmiştir. A'çılma me- rasiminde (o Büyük Millet Meclisi ve Tasarruf ve İktisat Cemiyeti reisi Kâ- zrm Paşa Hazretleri de bulunacaklar» dır, Müellifi: ömer Rıza — Y Daisy: (deyzi) papatya. damp: (demp) rütubetli. dance: (dans) rakseder. dark (dark) karanlık. darling (darling) sevgili, aziz. date (det) tarih, daughter (dovter): kız evlât, daughter - in - law. (dovter - in - lo) gelin. day (dey) gün. desd (ded) ölü. denf (def) sağır. dear (dir) aziz. December (disember) Kânunuev » vel.. decide (disayid) karar verir, deed (did) fil - hareket. deep (dip derim. delicate (deliket) zarif. delight (delaytt) revnak » neşe. deliğhtful (delaytful) neşe verici » hoş. desire (dezayer) arzu. desk (desk) sıra, dew: (diyu) çiy, did'nt (— did not) - (didiat) yap- madı. W die (day) ölür. diffirent (difirent) ayrı. difficult (difikalt) zor, güç. dig: (dig) kazar (kazmak), dine: (dayin) yemek yer. dining » room (daynin rum) yemek odasi. dinner: (diner). yemek, direction: (dayerekşen) cihet « is- tikamet.. dirt (dert) kir. dirty (derti) kârli. . distress (distres) felâket. do (du) yapar. doctor (doktor) doktor. dog (dog) köpek. dollar (dolar) dolar. dominant (dominent) hâkim, donkey (dankey) merkep. don't (do not) yapma. door (der) kapı, GOWN (dGovn)j aşayı « down stairs (davn sterz) aşağı dozen Gziedi düzüne... draw (a picture) » (dro) © resim çizer. draw (dro) çeker. dream (drim) rüya, drenm (drim) rüya görür. dress (dres) elbise, dress (dres) elbise giyer... drink (drink) içer. drive (drayiv) sürükler. drop (drop) düşürür, drop (drop) damla, dry (dray) kuru. dull (dol) donuk. dumb (dom) dilsiz. during (duyrinz) esnasında, dust (dost) toz. duster (döster) toz alan bez. dusty (desti) tozlu, each (iç) her biri, gar (ir) kulak sarly C(erli) erken. carth (ers) arz. ense (is) rahat, gnst (ist) şark. eastern (ister) şarki easy (izi) kolay. çat (it) yer. eatable (itebul) yenebilir, edge (edc) üç. egg (eg) yumurta. cight (eyt) sekiz. sighteen (eytin) on sekiz. cighiy (eyti) seksen. elder (elder) daha büyük eldest (elest) en büyük. eleven (eleven) on bir. eleventh (elevens) on birinci. else (els) başka, empire (empayer) imparatorluk. empty (empti) boş. end (end) son. England (ingland) İngiltere English (ingliş) İngiliz. enjoy (enjoy) zevk alır. enough (enaf) kâfi, enter (enter) girer. envelope (envelop) zarf, especialiy (espeşyeli) bilhassn. even (even) hattâ. (Devamı var). M4 birinci teşrin > AKDENİZ KORSAN ŞAHIN REİS Büyük macera, aşk ve harp roman! J Genç kız; “Kabul ediyorum babi dedi, sonra ağlamıya başladi. ' Eski günler geçti. Kendi başma bıraktık da, on dokuz yaşı- na geldin, hâlâ evlenmedin!., Se- nin akranları şimdi çifte ğifte ço- cuk sahibi... Zaten sana kalırsa gene Şahin Reis gibi bir serseri- ye... —Baba, onu tahkir etme!... Ba- na söyle, Fakat ona söyleme!... — Fazla duracak vâktim yok... Cevap ver!... Ne diyeceksin?... Su suyorsun!... Değil mi?... Demek ki kabul etmiyorsun!... Sen bilir- sinl... Kapıya doğru döndü, ayağa kalktı, yürüdü. Habibe onün arkasından koş- tü, Önüne geçti, kollarmı boynuna dolayarak hıçkıra hıçkıra yalvar- dı: — Benden bünu isteme baba!... Onu seviyorum ben... Vallahi iyi adamdır, baba!... Beni hem düş- manlarm elinden, hem de deniz. den kurtardı. O olmasaydı ben şimdi ne olurdum? Düşünsene bir kere... — Onunla evlenmektense ölme ni tercih ederim. Genç kız babasmm bu kadar * sert olduğuna hiç tesadüf etmemiş ti, Demek ki o zamana kadar Ha- bibeyi serbest bmakmaktaki se- 1... —— , Yam, e değilmiş... Henüz Ebu Selâme'nin oğlu gibi bir damat tasarladığı i- çinmiş!... Habibe hayretle geri çekildi. Babası kapmın tokmağmı tut- tu. Açmağa hazır vaziyette durdu. Başını geri çevirerek kızma son defa sordu: — Nasıl?.. Daha düşünecek misin? Şahin Reisin kurtulması için başka fırsat bulamazsın #on- ra... Şimdi gidiyorum ve biraz son ra onun kesilmiş kafasını göre- ceksin!... - Kapıdan çıkmak için davrandı. Genç kız: — Baba!.. Diye haykırarak ileri atıldı: — Kabul ediyorum. Fakat yal- nız birisini, Artık onun adını an- mıyacağım, Lâkin beni Ebü Selâ- menin oğluna vermekten vaz geç baba!.. Göne burada ve yanmda kalayım!.. Seyh kaba bir sesle haykırdı: — Ya hepsini kabul ( edersin, yahut!.. Kapıyı açtı. Koridora çıktı. Ka pıda bekliyen iki bekçi onu yerle- re kadar eğilerek selâmladılar. Genç kız olduğu yerde dona kaldı, Gözlerinin önüne sevgili- sinin kesik başı geldi. Binlerce gizli ses onun kulağına dargın dargın şöyle söylüyorlardı: — Onu sen öldürdün!.. İstesey- din bir sözünle kurtarabilirdin!... — Oda kapısma doğru atıldı. Babasınm yarı karanlıktaki Oha- yali henüz kaybolmamıştı. Ses bo ğaz.nda düğümlendi. Fakat biraz zorlavınca şunları söyliyebildi: --Kabul... Ediyorum... Babat. Hepsini kabul ediyorum.. Sonra olduğu yere, yarı baygın bir halde çömeldi. Hıçkıra hıçkı - ra ağlamağa başladı. Babası rolünde mu bir aktör gibi, güleç bir koştu. Sütnine ile berabef * dılar. Hizmetçiler de Yüzüne su serptiler. Genç kız gözlerini ie baktı. Babasını görünce; ! bi yalvardı: iğ — Kurtulacak, değil mi” na bir şey yapmıyacaksın” ve sağlam olarak gemiye receksin!.. Öyle mi?... ç — Evet, evet!.. Öyle ol" Artık üzülme!. Kızmı hizmetçilerin karak odadan çıktı. O sırada gök yüzünün ©" bir beyazlık vurmuştur. Bur mak üzere olan güneşin il£ re idi. Babası gittikten sonra * yerinden doğruldu, . Süti dedi ki; ği — Şahin Reisin gemisine sağlam olarak gittiğini ö yim. Yoksa rahat edemem —Bunu baban gelip habef — Ona artık inanmam bir defa aldattı; Eğer bu sözünde durmazsa iş başa Yusuf Şahin Reisin gemiy? gitmediğini, konaktan s9ğ çıkmadığını anlasm!... © — Sahil... Cin gibi çocu*' şi becerir. Çok esmer olduğ. celine olr gö oğluydu. Küçük olduğu men hemen bütün hayatı | geçer ve Habibe ile sütni" rafından çok sevilirdi. Küçük Yusufa ne yap, zım geldiğini anlattılar. le görmelisin!... m Yusuf bütün konakta “ ve uslu bir çocuk olarak men kolunda zembille 40. onları gözetliyen pa i küçük Yusufun ar” <