Seyfi biraz iyileşmiş, ifade verebilecek bir hale gelmişti — Ben kabahati biraz da Sey- fide buluyorum., Sen ne dersin? — Hakkınız var, beyefendi! Çünkü, Yavuz esen rüzgârdan nem kapan bir adamdır, Ona kar-“ şı hariciye memuru rolünü oyni- yan bir sivil memurun ufak bir şey sezdirmesi, onun gibi her me - muru bu feci ektbete sürükliyebi- lirdi. Anlaşılıyor ki, Seyfi Bey Ya- vuza kendisinin sivil memur oldu- ğunu sezdirmiştir. — Sezdirmemiş olsaydı, başı - na bu felâket gelir miydi? Keramettin Bey polis müdürü- nün yanmdan ayrılırken, müdür beyin telefonu çalıyordu. Baş memür muhavereye kulak verdi: — Sahi mi?... Oh.. Oh.. Oh... İş- te bu habere memnun oldum. De- mek ki Seyfi Beyin dili açıldı, öy- le mi?... Çok âlâ.. Çok âlâ. O hal- de kendisine ilk söz olarak şunu sorunuz, doktor bey: “Nasıl ve ki- min tarafmdan vuruldunuz? Katil hakkmda biraz izahat veriniz!,, Keramettin Bey bu muhavere- yi işitince sevindi ve geri döndü. — Beyefendi, o halde bendeniz ! hemen — baktiriyolojihaneden | evvel — hastahaneye İ gideyim. | Seyfinin ifadesini aldıktan sonra meseleyi tekrar müzakere ederiz. Seyfinin dili açılmışsa, cinayetin esrar perdesi de yırtılmış demek- tir. Hastahane sertabibi ve opera törü hastanın başında duruyordu. Müddeiumumi beyle tahkikat baş memuru Keramettin bey de ayak- ta, hastayı isticvap ediyorlardı. Müddeiumumi bey sordu: — Anlat bakalım, Seyfi bey... Vaka nasıl cereyan etti? Seyfi bey çok dermansız ove bilhassa çok heyecanlıydı... Çok şeyler söylemek istiyen — bir hali wardı. Dudaklarını hafifçe kıpır- datarak: — Beni Yavuz yaraladı.. Diyebildi. Operatör söze karıştı.. Ve müd- 'deiumumiye dönerek: — Beyefendi, dedi, bu işin sizi tenvire kâfi geliyorsa, hastayı faz- la söyletmiyelim. Çok rahatsızdır. Yarm kendisini biraz daha farklı bulacaksmız! Keramettin bey sevincinden çıl- drıyordu. Müddetumumiye bir kaç defa: — Ben Yavuzdan şüpheleniyo- rum., Dediği halde: — Elde emare ve şahit yok. Cevabmı almıştı. Hasta tekrar gözlerini kapadı.. Ve Keramettin beyle müddetumu- mi bey birbirlerine bakışarak bir kaç saniye düşündüler. Müddeiumumi bey: — İşte, dedi, bir kelime cinaye- tin bütün esrar perdesini yırtmağa hafi geldi. — O halde hemen bir tevkif müzekkeresi yazmız.. Katili yaka- kyalım, Hançerli Kadın No. 10 Yazanı ishak Ferdi | Müddeiumumilikten polis mü- düriyetine gelen tevkif müzekke- resi üzerine katilin derhal tevkifi lâzımdı. Halbuki memlekette yeni bir vaziyet, ve gözle görülebilecek kadar kuvvetli bir ikinci idare... Ecnebi idaresi vardı. Türk polisi istediğini yapamadıktan maada, bir takım itilâfçı polis rüesasınm manâsız bir cemile olmak üzere itilâf devletlerine karşı gösterdik- İleti temayül milli bislerimizi ren- cide edecek kadar feciydi. O gün değişen polis müdürü, | Keramettin beye: — Yeni gelen müdüre vaziyeti ben anlattım.. Bir serseri, kıymet- li bir memurumuzu yaraladı, de- dim. Kulak bile vermedi. Sen de bir defa anlat; bu işi meydana çı- kardığını, meselenin ecnebi dev- “e . : — MM ber eN * AZ Radyonun islâhı Memleketimizde işliyen radyo mer- için bir komisyon tarafından (pro - gramlar vöcude getirildiği gazete ha- vadisi olarak görülüyor. Bu komis - yan radyo meşriyatını programlandır- mak, radyo dinliyenler hem zevklen « melerini hem de kültür noktai naza - rından istifade etmelerini temin eyle- mek için çalışmaktadır. Maslesef şunu Sicrara mecburuz ki, radyo işi bu güne kadar memleketi - mizde pek lâkayitlikle karşılanmıştır. Diğer memleketlerdeki müteaddit rad- yo merkezlerine bedel Türkiyede biri İstanbulda ve diğeri Ankarada bulu- nan ve kuvvetleri nisbeten mahdut o- lan iki merkez vardır. Bu iki merkezin gündelik neştiyatmı dinlediğimiz 7a- man büyük bir öüzğüntü duymaktan kendimizi alamayız. , Artık köhnemiş, unutulmuş, mazi- ye karışmış şarkılar ve gazeller çalan plâklar radyo merkezierimizin en can- k sermâyesidir. Herkesin bir gramo - fonla evinde çalabileceği belki çülma- ğı heves etmiyeceği inleyen ve uyuyan küflü nağmeleri dinlemek kadar cana kasvet verecek (o şey tasavvur edile - mez. Ara sma söylenen hitabeler — pek nadirdir — verilen (konferanslarda “ton” idare edilemiyor. Harsc taalluk eden bahisler bile fazla uzatıldığından dinleyicinin zevkini kaçırıyor..Radyo- dan hakkiyle istifade (edilmesi için neşriyatın dinlişen üzerinde cazip te- letlere taallük eder bir ciheti ol- madığmı söyle! Dedi. Yeni gelen polis müdürü, Ko - lonel Maksvelin dostuydu. Baş memur Keramettin bey üç gün i- çinde hâdiseye bir kaç defa temas etti. Fakat polis müdürü, baş- memura: — Sen bu işi fazla kurcalama! demişti, dd “Keramettin bey üç gün evvel sevincinden çıldırmıştı. Lâkin, ye- ni polis müdürünün bu hâdise karşısında aldığı vaziyet zevalir Keramettin beyi çıldırtacaktı. Vazifesinde tamamiyle bitaraf kalan baş memur, bir kaç gün sonra, hiç yoktan, başka bir sebep- ten tekdir edildi. Ve şube müdürü bir sabah ona: — Seyfi beyin katilini sen takip etmiyeceksin! Bu işi başkasma ha vale ettim. Diyerek kendisini Yavuzun ta kibinden menetti, Bunun sebebini izaha lüzum var mı? Okuyucularımız pekâlâ tah- min ederler ki, (Benli Bedia) Ke- lonel Maksveli her gün sıkıştırı- yor, Türk polisine Yavuzun ta- kip edilmemesi için mütemadiyen ve şiddetli emirler verdiriyordu. Kolonel Maksvel yeni polis müdürüne de ayni tebligatta bu - lunmuş, yani eski polis müdürüne söylediği gibi: — Bu işle İngiliz zabıtası meş- gul oluyor, Bunun arkasmda siya» si işler gizlidir. Siz alâkadar ol- mayınız! Demişti. Böylece aradan haftalar ve ay- lar geçiyordu. o Keramettin bey, hastahaneden yeni çıkan ve evin- de istirahat den Seyfi beyi sık sık görüyor: izim, ben senin yüzünden çıldıracağım! diyordu. Yavuz de nilen herif Beyoğlunda kollarını sallıyarak geziyor.. (Hattâ geçen! akşam bana öyle bir omuz vurdu | ki.. Ben artık zabıta memurluğu yapamam. Bu şerait altında an - cak uşak olabilirim.. Halbuki ona da seciyem müsait değil. (Devamı var) | amme sir bırakması şarttır. Eğer Bükreş, Viyana, Milân, Ro: ma, gibi (oObir Omerkezi ( açacak olursak iki şakrak © ve cazip musiki parçası arasına ciddi, faydalı ve kisa bir konferansın nasıl birleştirildiğini örürüz. Radyo ayni zamanda O halkın her sinde ve tahsilde olanına hitap edebil melidir. Çocuklarm, gençlerin, kadın ların, musiki meraklılarının, roman dinlemekten hoşlananların muayyen icap eder. Eğer bu yapılmıyacak o « lursa memleketimizde görüldüğü veç- hile radyosu olanların yabancı met « kezlere rağbet ettikleri müşahade o - Tunur, Filhakika eğer radyo dinlemek sa- atlerinde radyosu © olanların evlerine gitsek, kimisinin Bükreşe, kimisinin Mısra, kimisinin Viyanaya “abone” imiş gibi bağlanmış bulunduğunu gö- rürüz. Bundan iki suretle mazarrat te- vellüt ediyor. Birincisi yerli harse fay- dası olmıyacak neşriyata karşı halkm alâka göstermesi. İkinci milli kültü - rün İnkişafma mızır neşriyatı ku - laklara dolmasıdır. Milli musiki, milli ve faydalı konferanslar yerine Mısır - dan gelen “Ylelli” lerin gecenin sü - künetinde kulaklarımızı Uurmalaması radyo meselesinde gösterdiğimiz lâka- midir?. Radyo bedii zevki ve milli kültürü tatmin ve ilân için en güzel bir vası- ta olduğu gibi en mükemmel propa- ganda vasıtalarından biridir. Bu nok- tada da bizim radyomuz yaya kalmış bulunuyor. Yirmi sene evvel söylenil - miş “Ah aman...” şarkısının plâkı rad- yomuz tarafından bütün cihan rad « yo cihazlarına bugünkü Türk musiki- si imiş gibi sunulursa yapılacak pro - | pagandanın ne kadar menfi olduğu az düşünmekle anlaşılabilir. Kafes arka - sinda mağmum mağmum sokaktan ge- çen delikanlıları seyreden ve peçesinin siyah örğüleri altında yüzünü saklı - yan geçmiş zaman kadınlarınm ut üze- rinde tıngırdatarak ğam döktük'--i şarkılar bugünkü Türkiyenin ruhunu temsil edemez. Onları bugünün mak gibi radyoda tekrarlamak, atılan terak- ki adımlarımı inkâr küstahlığında bu- lunmaktan farklı değildir. Bu küstah- lığın önüne geçmek, radyomuzu cazip ve zamana uyar bir hale sokmak İâ- zımdı. Hükümetin diğer teşebbüsle - rinde olduğu #ibi bunda da muvaffak olacağı: muhakkaktır, a İh AKDENİZ KORSANIJM " . . ŞAHIN REİJSİ- İh maz No, 18 İmes | Büyük macera, aşk ve harp romanı eid : : . W Şahin Reis kılıcını çekti, bağırdı: |“ “Fellâhlar kendinizi 1, öğe ellâhlar kendinizi koruyun!, ©» — Kadmın sesi de mahremdir | levendinin ne olduğunu bilmiy* yâ seyyit!.. Siz bu işin üstüne çok | sunuz!.. a i düşmeyin de lutfen geminize dö- Dedi. Sonra: > nün, Gene eskisi gibi dost kalalım, — AL. lah! y kin gene size rast geldikçe ikram ve Diye gür bir nara attı. Bu * e bürmette kusur etmiyelim !, salonun geniş kubbesinde, : Si Şeyh kapıyı açtı: Çıkmak üze- | me giden dar koridorda dn reydi, yaptı. Öyle ki bir an, bütün teri Şahin Reis yeniden onun kolu- | duvarlarının titrediğini sandıl” mu tuttu: Şeyh, old erde tepini) — Yalan söylemediğinizi nasıl | du: > a ye ispat edeceksiniz. — Fırsat vermeyin, kalkan! Diye sordu. yanaştırın; ablukayı daraltın. # * Ebüssait silkindi; bir hamlede | zünüzü dört açın. Dediğim gil dr kendini s0faya attr. lacak ha!.. Eğer ufak bir yanlıf$ Şahin Reisin eli kılıcmm kab- | yapan olursa uçururum kelle: da zasına yapıştı, açılan kapmın eşi- Kendisi de kılıcını çekmişti. X 5k ğine doğru bir adım attı. Karşısın Üç saf üzerindeki askerler TT. da gördüğü manzara müthişti: kıştılar ve sıklaşan kalkanlaf” pi Kapmın önünde üç sırada, ©- | yürüyen bir kale dıvarı gibi) Ta tuz kadar iriyarı arap, sağ ellerin- | ler. Kılıçlar, bu dıvardan ile! Me de yalın kılıç, sol kollarımda bü- | uzanan korkunç birer ölüm ol yük kalkanlarla, sanki üç kat kale | benziyorlardı. d vi a Hepsi birden bir adım attıl#f? ,; ılıçlar da, arapların gözleri : de duvardaki yağ kandillerinin, geriye umur e ai e > iy , a s aynı ölüm rengiyle parlıyor nevra yapmaktan mahrum bir * Eğikişisende yalım tifrt Kend ” sokmak istedikleri anlaşılıy?! ” yoldaşı bulunsaydı Şahin Rois bu | © H otuz fellâha güzel bir ders verirdi | | Fakat o, kapana kısılan bir ©, amma, fena sıkıştırılmıştı. Hem gibi mi ölecektiz.. iy de odanm eşiği o kadar dardıki.. Kılıç Rp işik j z Sare e ml ii mümkün receli Buna “e EN ir İkiye biçti. O men gene bu Cezayir tilkisine iyi tutan asker olduğu yerde sallar bir ders verebilirdi. > e m Safların gerisine çekilen n eliyle akt e eğ SY | dam kan feşkuryordu. ) — Misafirinizi çok iyi ağırlıyor | © Sarardı: r sunüz!... — Oovof!.. . Dedi, iye il i. Ol Şeyh cevap verdi: yiye e DA i — Görüyorsunuz ki önünüz ve| © Bütün bunlar bir göz açıp kaf arkanız kapalıdır. Sizinle hiç bir | yıncıya kadar zaman içinde © zaman çarpışmak istemem. Zaten | bitmişti, n. yaptığınız büyük iyiliği de unut-| © Şahin Reisin kılıcı, korkunç manm imkânı yok. Buradan rabat | ölüm tırpanı halinde havada WE ? rahat çıkıp gidiniz. Eğer bunu Ya- | kalar çiziyor, her inişte bir kal parsanız kılmıza bir zarar gelmi- : yeceğine yemin ederim. — Sözünüze ne kadar sadık ol- duğunuzu daha şimdi gördük. A - çacağnız yola tenezzül edip te bakmam bile... Ben bunun gibi nice yerlerden çıktım. Sana tavsi- ye ederim, sokak kapısından ziya- de harem kapısma silâhlı adam- lar koy, çünkü ben şimdi oraya gi- deceğim.. Şahin Reis kılıcına davrandı. Şeyh Ebussait bütün kuvvetile bağırdı: — Tutun bu adamı!... ». BEKLENMİYEN BİR NETİCE.. Şahin Reisin geniş ağızlı kalm ve parlak kılıcı ileriye uzandı. — Ulan fellâhlar, kendinizi ko- ruyun. Siz galiba henüz bir Türk YENİ MEVSİME Perşembe, Cuma ve Pazar 2-4 Bugün, Pazartesi ve Salı: Kadıköy Süreyya Sineması Haftada iki defa, Pazar ve Çarşamba günleri program Gündüzün matineler 2,30 ve 4,30 geceleri 9 da, i Her Salı ve Çarşamba tenzilâtlı Her Cuma sabah saat 1l de tenzilâtlı matine Büyük Katerin Fransızca DUĞLAS FAIRBANKS Jr. ELİSABET BERGNER nı parçalıyor, sahibini yere yor yahut saftan geriye atıyo Fakat her düşenve çeki yerine başkası geliyordu. Şahin Reis geride dur N damlarmı kışkırtan şeyhe bir * ba ve hakaretle baktı: — Bu zavallıların canmı tıracağma sen karşıma çık herif!.. Şahin Reise oyun etm ne demek olduğunu gö sana?.. Fakat Şeyh bunları sanki miyordu. Hiç durmadan adamlarını ” kırtıyor, bahçeden, sokaktan ” riye asker dolduruyor, salond# mıldanacak yer bırakmıyordu, (Devamı vat * BAŞLAMIŞTIR ve 6 da HALK GÜNLERİ s0 |