- Moskovada, İzvestia gazete- sinde çıkan bu yazı Fransızca matbıfzta da almmıştır. Yeni yeti- ;m bir Rus çocuğunun haleti rü- iyesini göstermesi dolayısile son derece alâkayt caliptir. Çocuk er- !:ek_tır ve sekiz yaşındadır. Yalnız mı"la. hataları düzeltilmiş ve ifade ayniyle brrakılmıştır. 30 temmuz — Bugün şiir yaz- dım, Evvelâ, Pania teyze, bize | bir kitap okudu. Kitabm ismi : Buz adası,, idi. Lapidevskiye da. ir olan bu hikâyeyi Pek sevdim, Buzların üstüne ilkönce (a) vne rrp kazaya uğrıyanları l“u'lınnı! Lapidevskiyi düşünerek Yürüdüm. yürüdüm, Sonra, aklıma Ş yapmak geldi: “Buz adası, soğuk bu “Denizlerde kaçıp ıilızn::l_n"! “Ne yapar yapar, : “L.aî"—'k' seni tayyaresile tutar. ( bi ':lln hatırat deftrinin Bu '.h:ı'e ;:lıî Meşhur Rus - âlimi o- rıyan Seh, u arasında kazaya uğ- h Midt'e dair resimler var- şu şiiri 2 Aİuıloı Dün, ü vi , çocukların :':';';fj_yle_ babaları bizim - tatili A 8imiz yurda geldi. Benim Miu;"n.onîuın arasında idi. safirlerimizi sabırsızlıkla bek- ]edık. Önceden adamakıllı hazır - lanmıştık. Kâğıt, kalem ve boya 'dlc şunları yazarak duvarları süs- lr..) “Biz, tozlu sokaklardan geliyoruz. “Burada güneş, hava ve su bol! “İşte bunlar, dostlarımızdır ! *&'""'— " ben, başka bir şey yaz- ' * “Annelerimiz, Mlkrmiz safa geldiniz!,, dedim. Bu da ho: a gitti. Mükâfat diye, öğle yeme- ğinde, bana iki tabak tatlr verdi- ler. Sonra, yağmur yağdı. Bütün yazdıklarımızı sildi, Fena halde kızdım. Lâkin bana yağmura kı- zılamıyacağmmı söylediler. Yağ - mur kabahalti değilmiş, çünkü, bulutlardan yağıyormuş.. Biraz sonra neşemiz yerine geldi. Tabur olup yürüdük. An- nem, Kafkasyada memuriyette o- lan babamım gönderdiği mektubu bana gösterdi. Babam, bana, Çe- gem getireceğini yazıyor. Annem, buna ne olduğunu anlatmadı. 4 Ağustos — Bize, nebatların hayatından bahsettiler. Tavşanla- rımız da var, Bir kümes tavşan.. Kümese “Beynelmilel,, — diyoruz. Bir beyaz tavşan, bir siyah, bir kül rengi, bir de ismini bilmedi- ğim renkte var.. Hepsi beraberler ve hiç kavga etmiyorlar. Bize elişi vermeleri hoşuma gi- diyor. Dün, Vassia amca, tahta parçalariyle bir çark yapmamızı söyledi. Bu çark yalnız başına dö- necekmiş. “Nasıl döner?,, diye Başım yoruldu. Bir türlü bulama- drm. Derken Lila çıktı; bir testi su alıp çarkın bir tarafına döktü ve tekerlek dönmeğe başladı. “Nı kolaymış da aklıma gelme- i Vassia amca, Dnieprastroy'da- ki fabrikaların da böyle işlediğini bize anlattr. Yalnız, orada, çark- lar büyükmüş; üzerlerine de — su, nehirden dökülürmüş.. 8 Ağustos — Akşam üstü musi- ki dinleniyor, Yahut konuşuyo- MS:W de kitap okuyoruz. mra, sıraya giriyoruz. Herbi- #imiz, teker teker sıradan çıkarak, © gün içlade işlediğimiz kusuru anlatryoruz. Kabahatini söyliyen Azarlanmıyor, Zira madem ki yap- olduğunu anla- mış, bir daha yapmıyacak demek- t. Direğin tepesinde sallanan bayrak indiriliyor. Bayrak süzü- lüp inerken herkes susuyor. Sonra, yüzümüzü, ayaklarımı « Zi yıkıyarak yatıyoruz. 20 Ağustos — Artık şehre in- dim, Arkadaşlarımdan ayrılışım pek yazık oldu. Şirhdi mektebe döneceğim. Şu iş nasıl olacak di- ye merak ediyorum. Evimizin taraçasında geziyo- rum. En yüksek ev, bizimki, Hatta Sovyet sarayının yapılacağı yer bile buradan görünüyor. Kremli- | ni de görüyoruz. Çok kalın duvar- ları var. Kızıllar, beyaz- larr yenerek buraya — girmiş- ler. Evin aşağısına baktığım va- kit, paraşütü düşünüyorum. Gök- ten düşerken insan nasıl şarkı söy- ler?, Halbuki, Evdokinof, üç bu- lut katından aşağıya paraşütle kendini atarken şarkı söylemiş di- ye okuduktu. Babam geldi. Bana Çegem ge- tirdi. Bunun bir köpek olacağını sanmıştım. Halbuki tilki imiş. Kü- çücük bir şey. Hatta küyruğu bile yok. Boyuna yatağın altma sakla- | nıyor. Geldiği yerin adı Çegem olduğu için, babam bunun ismini öyle koymuş. Tilkiye ne yemek verilmesi lâ- zım olduğunu bilmiyorduk. An- nem gülerek karga ile tilki man- zumesini okudu. Bizim de aklımı- za peynir vermek geldi. Verdik, tilki yedi. 29 Ağustos — Bu sabah, uya- nınca, bir mektup aldım. Mektebe | imtihana gitmem lâzım olduğunu anladım. Derhal merakım uyandı. Zira yeni mektebimizi daha bil- miyordum. Annemle beraber, gi- yinerek çıktık. Mektebe - gelince, bahçesinde çiçekler olduğunu gör- düm. Annemi, çocukların bulun- duğu odaya sokmadılar. Hem fe- na okuyan çocuklar - vardı; hem de iyi okuyanlar. Kara tahtaya cümleler yazdılar. Bunları kopya ettim, Bitirince, başkalarına yar- dım etmeğe kalkıştım. Lâkin kim- seyi rahatsız etmememi söytediler. İlkbaharda köyde ne yaptıklarını bana sordular: “Ekin — ekerler!, — dedim. “Sonbaharda?,, Cevap verdim: “Biçerler!,, Hocalar “Bravo!,, de- di. E Bu mektep iyi. Ne büyük mek- tep! Her şeyi var. Annem, diğer çocukların akrabasiyle yürüyor, geziyor. Bir çocuk, mektebin bir radyo istasyonu ile bir — sinem'ası olduğunu söyledi. Annem, bir gün bu istasyonla benim de konuşabi- leceğimi bildirdi. Sinemada yal- nız bizim mektep içinmiş. Dedi ki biyolojist çocukların sınıfında, (Hayvanat bahçesinde olduğu gi- bi) masaların üstünde büyük ka- vanozlar duruyormuş. İçlerinde balıklar yüzüyormuş. Hoca, her derste, bunlardan birini anlat- yormuş. Mikroskop da — varmış. Ben, mikroskopun ne- olduğunu biliyorum. İçine bakınca yıldız gi- bi bir şey ile küçük küçük hay- vanlar görünüyor. Bunları gözle görmek kabil değildir. Eve döndüğüm vakit, Çegem yatağın altından kanapenin üstü- ne atladı. Bütün ayaklariyle bir- den, ne tuhaf atlıyor. Düşünüyo- rum: Şunu mektebe hediye ede- yim. Orada bundan yok.. < Çocuğun hatırat dıflıı:indon BER— Akşam Postası IWSPOR.T Türkiye Atletizm birinciliklerinden sonra Atletizm Fderasyonunun tertip ettiği 934 mevsimi Türkiye birin- cilikleri iki gün devam ettikten sonra nihayetlendi.. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa ve Balıkesir mımtakalarınm işti- rak ettiği bu müsabakalarda bizim hesabımıza yegâne kazancı kendi lerini tanımak fırsatını bulduğu- muz bir kaç atletin meydana çık- masıdır.. Türkiye birinciliklerinden bek- lenilen gaye büsbütün ayrıdır. Mentakalar arasında atletik spor- ların inkişafı ancak bu kabil te- masların teminiyle kabildir. Klup lerimiz kendi bütçelerinden yapa- cakları fedakârlıklarla bu gayeye hizmet edemedikleri için atletizm federasyonunun bu uğurda yapa- cağı sarfiyat Türkiye birincilikle- rinin haricinde teşvik mahiyetinde Anadolunun içlerine kadar dökül- melidir. Türkiye birincilikleri vesilesiy- le İstanbulda toplanan müsabık- larm hemen ekseriyeti en küçük ıtleüıı’u kaidelerini bilmiyor.. Hareket hattında dizini yere koymadan kalkan atletten, bay- rak yarışlarında Kulvar içinde ya- pacağı yarışa kadar acemilik gös- teren atletlerin idarecileri de bu- hundukları işleri lâyıkıle kavramış değillerdir, Türkiye birincilik mü- sabakalarında elde edilen derece- ler bertaraf edilirse atletizm hare- ketinin yayılması itibariyle bu mü sabakalar daha büyük bir kıymet ve ehemmiyet arzeder... Senede bir defa temas fırsatını bulan mın takalar imkân olsa da mevsim zar fında sık sık karşılaşabilseler at- letizm vaziyeti hiç şüphe etmeme- li ki bu günkü şeklinden çok daha ümit verici bir yola hem de kolay- lıkla girer. Balıkesir mıntakası bu sene ya- kaladığı 400 metre birinciliği ile mutlaka atletizm hareketine başka kuvvet verecek, Bursalılar 200 i- kinciliği ve bayrak koşuları üçün- cülüğünden bugün memnun fakat yarın daha ümitvar avdet ede- cekler, İzmir İbrahimin zaferiyle, Ankaralılar İstanbula biraz daha yaklaşabilmek kaygusiyle elinde tattukları işe daha başka ehemmi- yet vereceklerdir. Senelerce evvel bu harekete başlanmadığı — içindir ki atletik sporların kötü - gidişi dolayısiyle sızlanıp duruyoruz. Uzun seneler ihmal edilen mm- takalar kendi mesailerinin mükâ- fatları olan 400, 800, 1500, 5000 we 10,000 metrelerin birincilikleri ni yüklenip yerlerine döndükleri zaman duydukları gururu, hisset- tikleri sevinci biz kolay kolay gö- remeyiz. Türkiye birinciliklerinin kıymat ve ehemmiyetini bizlerden değil onlardan dinlemeli, bu uğur- dağğiden paraya değil bugüne ka- dar olan ihmale acımalı... ömer Besim ŞERGUYERMU GrGSEAE CĞT EETECIT DA ÇVE TETARTASEE MA FEAMATEERAMAE A ancak bu kadarı iktibas edilmiş- tir. Sekiz yaşındaki bir Rusun bü- tün hayatını ve düşünüşünü bun- da görmek kabildir. Lâalettayin bir hikâyeden daha alâkayı calip olduğu için tercüme ettim. Lâa- kal, değişik bir yazıdır. (Hadice Silrevvya) KABER— Firdevsi ihtifali münasebetile.. Gazneli Mahmudu analım ! Firdevsi, adını ölmezlar sırasına koyan Şehnameyi kime borçludur? kendi dediği gibi, lranı yeniden canlandırdı, İran milliyetini ölüm den sonra diriltti, İran dilini ya- bancı baskmıma uğradıktan sonra kurtardı ve özleştirdi. Bu milli şairin bin yıl yaşama- sı, onun büyüklüğünü göstermeğe yeter. Onun bin yıl yaşadıktan sonra ikinci bin yılma terütaze ka vuşması, ölmez bir şair olduğunu anlatmağa elverir. İran bu büyük şairiyle ne kadar öğünse değer. Onun natnıma yapı- lan bütün ihtifaller yerindedir. Belki bu şaire daha derin saygı, daha engin sevgi göstermek gerek tir. Çünkü sanatin hakkrı, kolay ko lay ödenemez. Sanatkâr dediği- miz yüksek varlığın sanatine karşı bütün bir milletin şükran borcu, nesilden nesile geçer ve sonuna kadar o milletle beraber yaşar. Sanat, yalnız bir kişiye ebediyet bütün bir mil- deti; yer yüzüRdE adı, Sanı, veya başka bir izi kalmasa bile, gönül- den kopan hayranlıklar içinde ya- veren bir eser değil, | şatan bir candır. Öyle bir candır ki bin yıl gibi bir eskilik ona an- cak, yeni bir gençlik verir. Onun için Firdevsi nin bininci yıl dönümü münasebetiyle yapı- lan ihtifaller, onun kültür âlemine yeniden doğması, kültür dünyası- nm ona yeniden uyanması ve Yye- niden kavuşması demektir. Ne mutlu bu her yıl başmda yeniden bir gün gibi doğan büyük şaire! " e ... Bütün bu yazdıklarım Firdevsi ve onun şan verdiği İran namına idi. Sözü artık İranın öz kardeşi 'Turana çevirmek sırası geldi. Onun için şunu sormak yeter: meyi kime borçlu? Gazneli Mahmuda borçludur. yen nehirleri, Pincabmn ucsuz bu- caksız beyabanları, Rajpotananm susuz çölleri onun bükülmez azmi karsısında duramadı. Düsmanm çokluğu, sayısızlığı. üstünlüğü, o- nu birkez yıldırmadı. Küme küme fillerin bamlesi, onu bir adım geri letemedi. Mahmut bunların hepsi- ni ciğnedi. Hepsini iradesine ram etti. Fakat Mahmut yalnız eşsiz bir | Buğün edebiyat ve kültür Acu- | asker değildi. Mahmut, geçmiş ' nu bir adı kutluluyor: Firdevsi! — | hakkında yalnız bir hatıra bırakıp — İranın bu büyük milli —uzanı, | göçen bir fatih olmaktan çok yük- * — şüphe yok ki, bir sanat dahisi idi. | sekti. Mahmut hâlâ yaşıyan bir Ve hiç şüphe yok ki onun eseri, | kudrettir. 7 Firdevsi nerede yazdı? Ve adı- nı ölmezler sırasma koyan şehna- Bu sorguya kim cevap verecek? Firdevsi her şeyi Türk oğlu Türk Koca Mahmut, o ne büyük bir cihangirdi! otuz üç yıl elinden tes bihi düşmeyen, kılıcı kırılmıyan, bu cihangir Türkün hareket saha- sı, Diclenin kıyılarından başlar ve Ganj nehrinin kıyılarına ve daha ötesine uzanırdı. Boğucu sıcaklar, dondurucu soğuklar, ve tabiatın bütün engelleri, onun eğilmez ira- desine eğilirdi. Gur diyarmın aşık- maz dağları, Kişmir ülkesinin kar larla tıkanmış kayalık geçitleri, Hindistanm köpüre köpüre güğre Fütühatı hâlâ devam eden bir fatihtir. Türk, Mahmut ile Hindistana girdi ve Türk hâlâ orada yaşıyor. Mahmuttan önce Türkü Hindis- tana Afrasyap soktu. Ve Mahmut, | nice nice asır sonra ikinci Afras« yap oldu!. Mahmudun kurduğu imparator- luk gerçi yıkıldı. Fakat onun en- kazı birkaç devleti barındırıyor. Mahmudun tahtı devrildi. Fa « kat Mahmudun Hindistana soktu- — ğu Türk hâlâ yaşıyor ve muazzam bir maziyi, ulu ve köklü bir me- — deniyeti yaşatıyor. Bugün de, her şeye rağmen Hindistanım mukadderatma hâ « kim olan yetmiş seksen milyon- luk. cengâver, canlı, — ateşli, dinç ve gürbüz kütle, Mahmudun ekti- ği tohumdur. Bu kütlenin medeni izleri, dün-- yanın iftihar edeceği erikliktedir. Bu kütlenin istikbali de, mazisi derecesinde anlı şanlı olacaktır. — Bütün bunlar, Mahmudun şe - — hametinden ve kudretinden doğup — fışkırdı. K Mahmut eşsiz bir asker.. Bir — millet banisi, bir devlet mimarı olduğu kadar ilme hürmet etmeyi bilecek kadar ilim adamı, san'a- — tın değerihi anlıyacak ve san'atı — besliyecek derecede — sanatkârdı. — Onun sarayı Firdevsi, Unsuri, Fer y ruhi, Asçedi gibi dört yüz şairi kucaklıyordu. Devrinin tanınmış — bütün ilim adamları, onun şimşek — gibi çakan dehasına doğru akın e- — diyordu. j O zaman Gazne, bir ilim ve e- - dep üniversitesi idi. Onun ilim ve — edep erbabına atıyyeleri, fil yükü — | altın ve gümüştü. ğ Firdevsiş bu Mahmudun sara- — yında, bu Mahmudun maiyyetin- de yaşadı. İlhamımı bu ikinci Af- rasyabın akınlarından aldı. Ve bu —— sayede Şehnameyi yazabildi. —| *A Bugün Firdevsi anılıyor, bugün V Firdevsi'nin san'at dehası karşı — sında başlar iğiliyorken bu yüce 'Türkü hatırlamamak doğru olür — mu?, N Bugün kültür ve edebiyat âle- mi Firdevsi'nin bininci yıl dönü- münü tes'it ediyorken biz de bu — yüce Türkü anmak isteriz. Biz de, — kültür ve edebiyat âleminin Fir- — devsi'yi andığı ve hatırasını kut- — luladığı bu sırada, birkaç yazı ile, » cihangir bir fatih, eşsiz bir asker, millet banisi, devlet mimarı, kül- tür ve edebiyat hâmisi, büyük ve — ü . * * hâlâ canlı olan ikinci Afrasyaba karşı sevgi ve saygı vazifemizi ifa — edeceğiz. 4 ömer Rıza hi DİŞ DOKTORU «j —