22 Eylül 1934 Aktrisin köpeği Tiyatro karanlıktı. Sahnede, hafif bir elektrik ziyası altmda, “prova,, yapıyorlardı. “Parter,, in ötesinde berisinde, aktörler, üçer beşer kişilik grup- lar teşkil etmiş; nöbetlerini bek- lemekte idiler. Ancak işitilir. bir sesle konuşuyor fakat karanlıkta biribirlerini seçemiyorlardı. Aktris “Nadejda,, nım gözleri uykuluydu. Esniyordu. Kendisi - ne bir şey sorulduğu zaman: — Hımm? Diye suali tekrar ettiriyor; fa- kat gene cevap vermiyordu. Sabahın saat dokuzunda uy - kuya yatmış, onda uyanmıştı. Eteklerinin dibinde, karanlık - gibi “iki düğme parlıyodu. Aktör Nikola: — Oco... »dedi- köpeğinizi ge ne yanınıza almışsınız?. Ve böyle söyliyerek iki parlak ve yuvarlak düğme gibi gözün or- tasına elini uzattı. Hayvanın ipek saçlı başma dokundu. — Kuçu kuçu kuçu!... mi “prova,, ya geldin? Adı bunun? —— Jüli... Bir türlü evde yalnız oturmuyor hınzır. İlle benden ay - rılmıyacak. — Şu köpeğe verdiğiniz ehem- miyeti bana verse idiniz ne olur - Sen de ne du “Nadejda,,? insanları kırıp ge- | çiriyorsunuz. Merhametiniz kö- peklere... — Meselenin fena ciheti: Ba- kımsızlık yüzünden hayvan zayıf- İryacak ta kıymetten düşecek! Bu cins pek pahalı. İyisi mi bir müş - “teri bulup elden çıkarmalı. Muhaverenin bu noktasında | köpek huysuzlandı ve hanımının etekleri arasına gizlendi. O aralık Rejisör: — Nadejda, diye haykırdı. Ça- buk! Rolünüz geldi. Aktris çağrıldığını duyunca ye- ryinden sıçradı. Parterle sahne a - rasında uzanan kalas üzerinden yürüyerek kulislere girdi. Jüli de arkasından.. — Kollarımızı âşıkmız Jozefe doğru uzatarak - ilerliyeceksiniz.. Haydi!. Nadejda, kolunu bayrak gibi havaya kaldırarak ilerledi. Reji - sör sinrilendi. - — O ne biçim yürüyüş öyle?. Kımıldansanıza.. Hareket göste - rin. Aktris, yeniden kulislere dön- dü. Bu sefer kolunu başka - türlü uzattı ve iki adım attı. Köpek, sa- hibinin ayakları altından ayrılmı- yordu. O da kulislerden, hanımı ile birlikte sahneye girmişti. — Canım efendim, niçin yere bakıyorsumuz?. Gözlerinizi Joze - fe çevirsenize., Şu kadarcık şeyi anlamalı değil misiniz?. Sevgili- niz size kızmış, köpürmüş.. Ken- dinizi affettirmek için boynuna sarılmak istiyorsunuz.. Haydi! Ye ni baştan!. Suflör deliğinden hrm hım bir ses: — Jozef, kabahat bende değil! Aktris, hocasından aldığı ceza- Yı sildirmeğe uğraşan bir mektep- h tavriyle: — Jozef, kabahat bende değil! | Köpek, hanımının ayakları di- binde heyecan içindeydi. Piyes devam ediyordu. Nadejdanın uykulu yüzü, usta elıçmen garabet göstermek ni- Yetiyte kadın çehresi şeklinde tab- ,:îlîli nefis bir köfteye benziyor- — Canlanın efendim, biraz can lanın! Suflör: — Benim katilim mi olacaksın, Jozef?. ç — Benim failim mi olacaksın, ozef?. Suflör, tashihen: — Katilim! Nad»e'da, isteksiz tekrarladı: — Benim katilim mi olacaksın, Jozef?. Köpek, muhaverenin heyecanlı bir safhaya girdiğini — sezmişti; daima hanımiyle birlikte ileri, ge- ri yürüyor; ve: — Hırrr.. diye Jozefin üzerine saldırıyordu. - Hırrr.. Nadejda, suflörün — yardımiyle kendini bir koltuğun üezrine br - raktı: — Billâhi beni mahvedecek - sin.. Ve elleriyle yüzünü kapatarak sözde ağladı; ağlama — taklidi yaptı. — Ne sümsük ağlayış böyle?. Insan, korku ve heyecan tesiriyle böyle mi ağlar?. Hıçkırın! Omuz - larınız sarsılsın!. Gayret! Dâaha daha! Biraz daha! Jozef rolünü oynıyan aktör, piyes icabı, Nadejdanın üzerine yürüdü: — Yetişir bu yaptığın rezalet! - diye haykırdı. Ve Nadejdayı kol- larından yakalıyarak sarstı. Kö - pek: — Hrrrr. Lıyordu. — "Bırak beni jozef, kiyma ba- na,. Jülinin halini görmeliydi.. Ha- fında fır dönüyordu. Havladı. Lâ- kin mütearrızların işi büsbütün a- zıttığını, Nadejdayı — kollarından yakalıyarak sarstığını — görünce minimini beyaz dişleriyle Jozefin budunu ısırdı. Aktör rolünü kesmedi. Potini- ni dişliyen hayvanı ayağı ile şöy- le bir dürtünce Jüli sahnenin ta öte yanına fırladı. Hayvancağız böğrünü şiddetle suflör kapağına çarpmıştı. Bir müddet hareketsiz kaldıysa da sonra boynunu bük- tü, topallıya topallıya yürüdü. Bu aralık sahne kahramanları barışmışlardı: — Demek ki beni hâlâ seviyor- sun, öyle mi Jozef?. Aman ya- rabbi, ne kadar mes'udum! Nadejda, Jozefin boynuna sa- yılıyor ve onu, kulağının ta - altın- dan şapırtılı bir buse ile öpüyor- du. Jüli, merak içinde, hanımmın yanına yaklaştı. Demin araların- da dalaşırken, şimdi birdenbire sarmaşıp dolaşıveren bu çifte hay retle baktı ve sonra; aksamasına, hâlâ canımın acımasına ve hatta bir ayağı üzerine basamamasına rağmen, Jozefin demin ısırdığı potinini yalamıya başladı. Memnuniyet içinde mır mır e- diyor, kuyruğunu sallıyordu. Kırık dökük; fakat heyecan i- çindeydi. Hanrmının saadetinden o da mes'uttu. Öpüşenlerin etra « fında neşeli hareketlerle dönerek sahneye revnak verdi ve bu saye- de rejisör piyeste — aradığı tesirin ifade edilmiş olduğunu gördü. Kendisiyle birlikte — provayı seyreden müellife: —Bu rolü Nadejdadan alıp başkasına vermeği düşünüyorduk ama, görüyorsunuz ki kızcağız pek âlâ beceriyor! - dedi ve sonra yük Te nırbıbçe%gâîîğu iıııîı HABER — Akşam Postası DA LER 1-0 Galip! Galatasaray, Fenerbahçe karşısında bu neticeyi aldı Dünkü şilt maçında Galatasa - ray Feneri yendi. Evet, Galatasa - ray eksik ve antrenmansız takımı ile formunda olan Fenerbahçeyi 1 — 0 yendi. . » * Sahaya evvelâ Fenerbahçe ta- kımı çıktı ve taraftarları sevdikle- ri oyuncuları hararetle alkışladı- lar. Bir iki dakika sonra da Ga- latasaray takımı göründü ve bu sefer de sol tribün alkıştan sarsıl- dı. Rüzgâr olmadığı için hava futbol oyununa uygundu. Hakem Rüştü Beyin idaresinde iki takım dizildikleri vakit kadrolarmı şöy- le saydık: Fenerbahçe: Bedii — Yaşar, Fadıl — Cevat, Esat, Semih — Süleyman, Niyazi, Muzaffer, Şa- ban, Fikret. Galatasaray: Avni — Osman, Faruk — İbrahim, Nihat, Bekir — Necdet, Doğan, Rasih, Fadıl, Danyal. Birinci devre umumiyet itiba- riyle canlr geçti ve iki takım bu devrenin başından sonuna kadar müsavi şartlar içinde göründüler. Galatasaray takımı, uzun müddet- fir antrenman yapmamış olması- na rağmen iyi bir maça doğru git- tiğini daha ilk dakikalarda gös- terdi. Vuruşlar sert ve uzundu. Göze çarpacak derecede bariz falsolar ni U ile mukabele ediyor, fakat çevik- lik ve oyun isteği noktasından ra- kibine karşı sönük kalryordu. Bununla beraber, işaret etmek lâzımdır ki, ilk yirmi — dakikada iki takımın verdiği oyun bir hede- fe doğru giden oyun olmaktan u- zaktı. Otuz beşinci dakikada Sü- leymanım, otuz sekizinci dakika- da Fikretin kaçırdıkları iki şütü ve fırsatı istisna edersek bu dev- rede Galatasaray kalesi belli baş- l bir tehlike atlatmamıştır diyebi- sek sesle: — Aferin Nadejda.. Muvaffa- kıyetini tebrik ederim.. . * * Aktris, akşam yemeğini yemek için aktörlerden biriyle lokantaya giderken (Jüli) yi odasında kilit- ledi. Hayvancağız yalnız kalın - ca, topal ayağı ile pencerenin ke- narına sıçradı ve gözlerini hanı- mının saptığı sokak köşesine di - kerek gece yarısına kadar bekle- HM Aktris geceyarısı eve döndü ve Jüli'ye bir çikolata parçası attı. Fakat köpek hasta idi. Canı bir şey istemiyordu. Bunâ rağmen ha- anımımın ikramını reddetmeğe gön lü razı olmadı. Çikolatayı ağzına aldı ve kanapenin altına, kimse - nin göremiyeceği bir yere girerek bıraktı. Sonra, karyola önündeki halı- nın üstüne çöreklenerek - kıvrıldı, yattı. Böğürleri ağrıyordu. Ayağı sancıyordu. Belli ki, bütün gece- yi uykusuz geçirecekti. Nadejda ise yatağa girerken: — Jüli beni işimden gücümden alıkoyuyor, - diye düşünüyordu - Boyuna peşimde.. Acaba — şunu satsam bana kaç para verirler?. (Hatice Süreyya) | Mel Bakışrm hoşlarına gitmedi. Bel ki biraz da uzun sürdüğü için şöy- le baştan ayağa kadar beni süzdü ler. Önüme baktım. Acaba bunlar kimdi? Birdenbire Hatice, onun dostu Ali Bey, kıskançlık, bir tabanca sesi, ölüm, Zehranın kayboluşu hayalimden şimşek hızıyla geçti. Gazetede gördüğüm resimle arkamdaki yakışıklı adam yanya na geldi: —O.. Diye söylendim. Arkadaşı Ali Beye sordu: — Kimdir bu? Tanıyor musun? — Hayır!.. Neme lâzım, kim o lursa olsun!.. Şimdi sen dans eden lere bak.. Pistde dans edenlerin zarif tu valetleri, güzel hareketleri, kolla rın dolanışı, nefeslerini biribirine karıştıracak kadar yaklaşan yüz ler... Bütün bunlar iki arkadaşa me- rak vermiyordu. Onlar hâlâ Zeh- rayı konuşuyorladı. — Ablasmı vurduğun için sana ı dargındır. — Bu bir kaza oldu. Lâkin ne yapışkan kadındı ya.. Az daha ni- kâhla alacaktım, Kurtuldum am- ma dört buçuk sene de bapiste yat tım. — Seviyor muydun? | — © kendini zorla sevdirmek | istiyordu. Ben kaçan kadınları se- werim. Kadın dediğin bir az yaba- ni olmalı canım,.. — Zehra gibi.. e— Evet.. — Danslar, canbazlar, şarkılar bit- | ———0 ti. Sıra Zehraya gelmişti. | Herkesin sabrı tükenmiş, ayak- larımı yere vuruyorlar, alkışlıyor- lardı. Genç kadın şarkısına başladı. Salonda sinek uçsa duyulurdu. En güzel yerinde Ali Bey ken- dini tutamadı: — Vay canıma, bu ne ses yahu!... Diye yerinden fırlamış, * alkış- Kriz. Buna karşı Galatasaray mu- hacimleri Fener kalesini daha zor- ladılar ve otuz dokuzuncu daki- kada da bu zorlayış eserini verdi: Korner hizalarından çekilen bir firikik Fadılın bir iki eşapesinden sonra bir köşe vuruşiyle Fener- bahçe kalesine girdi... . & * İkinci devrenin ilk yarım saati Galatasaray sahasında — oynandı. Bu esnada Fenerbahçe takımı va- ziyete iyiden iyiye hâkim olmuş- tu, Birinci devredeki sönük takım- dan şimdi eser kalmamiştı. Bu- nunla beraber Galatasaray kalesi ancak devre ortalarında zorlana- bildi. Çünkü Galatasaray müda- faası da galibiyet sayısmın verdi- ği ümitle canla, başla — çalışıyor, mümkün olduğu kadar uzun vu - ruşlar yapıyordu. Bilhassa birin - ci devrede iyi görünmiyen Nihat, bu devrede bir hayli açılmıştı. On beşinci dakikada Galatasaray mü- dafaasının bir falsolu vuruşu az kalsın topu Fener hesabına Gala- tasaray kalesine sokacaktı. Be - reket versin Avni fevkalâde atik davrandı.. Yirmi yedinci dakika - da Fenerbahçe adetâ boş kaleye topu sokamamak — talihsizliğine uğradı. t ek ve Şeytan Yazan: Kadir Can No.27 lamağa başlamıştı. Oldukça sarhoş olduğu anlaşır lıyordu. Birdenbire bütün salondakiler ona baktılar. — Ne oluyor? Susunuz? Diyenler oldu. Arkadaşı, Ali Beyi kolundan tutmuş, oturtmuştu. Garsonlar ve bar sahibi de gelmiş onu sustur- muşlardı. Fakat Zehra da susmuştu. Elleri aşağı sarkmış, ağzı yarı açık, yüzü sararmış bir halde dim- dik Ali Beye bakıyordu. Adamın da gözleri Zehranm yüzünde idi. — Devam ediniz? n - — Birşeyyok, geçti, şarkıyı isteriz... ğ ia Dediler. TTT Zehra silkindi. Şarkısma yeni - den başladı. Lâkin sinirliydi. İkide bir göz - leri arkamdaki masaya kayıyor, bakışları bulanıyor, sesi titriyor - du. | Gittikçe kendini toparladı. Fa- kat herzamanki gibi masaların a - rasında dolaşmadı. Yalnız — şarkı biterken biraz evvelik — heyecan- dan iz kalmamış gibiydi.. Tıpkı vaktile benim için söyle- dikleri gibi masalardakiler — bir- birlerine soruyorlardı: — Kimdir bu?.. — Nereden gelmiş?., İçlerinden biri cevap verdi: — Canım, sarhoşun biri.. , eç Ali Bey arkadaşmı zorluyordu: — Haydi, locasma gidelim. O- nu görmek, konuşmak istiyorum. — Şimdi olmaz. Oyundan son- ra.. u abik'a : ÇU P M.. T Y — Oyundan sonra herkes yerin- den kalktı; durup durup alkışlı- yorlardı. Ali Bey masanın üstüne on lira- hk bir kâğıt bıraktı ve kapıya doğru acele acele gitti. (Devamı var) Gene bu arada Avni bir iki gü- zel kurtarış yaptı. Maçmn bitme- sine on beş dakika kalmış, Fe- nerbahçenin ortasındaki tazyiki hafiflemiye, Galatasaray muha - cimleri çıkış yapmıya başlamış - lardı. Fakat oyun gittikçe sert « leşiyor, favüller çoğalıyordu. He « le Galatasarayın iki açığı: Nec - det ve Danyal ile Fener müdafi - İeri arasına giren kara kedi ara sıra nâhoş manzaralara sebebiyet veriyordu. Bu esnada maç tekrar müsavi - leşmiye başlamıştı. Galatasaray muhacimleri bir iki defa — Fener kalesine ikinci bir sayı sokacak bir vaziyete girdiler, fakat fırsat- ları kaybettiler. Gene bir aralık Rasihin ayağından bir sayı kaza- nır gibi oldular, fakat — vaziyet ofsayt olduğu içni sayılmadı. So- nuncu dakikada Galatasaray son tehlikeyi atlattı: Kornerden gelen top Âvni tarafından çevrildi ve maç bitti., Galatasaray takımı kadrosuna rağmen güzel bir oyun — çıkardı. Müdafaa ve haf hattı çok iyiydi. Mevsime iyi bir galibiyetle giren Galatasaray takımı geçen sene « nin şildi için önümüzdeki hafta İstanbulsporla final maçımı yapa- SD Mll e ÜMn eli S ĞÜN ÜÜ D l Kİ