Abdülhamit Vve Gözdeleri Tarihi tefrika: 73 — Desene Fehim Paşanın gö- zündesin?!.. — Hiç sorma, Şefikacığım? Öy le bir gözüne girdim ki,. Fakat, bu işlerde kafamı fazla işlettiğimi zannetme! Bana hep tesadüfler — yardım ediyor. Bir haftada bir k«ç | muvaffakiyet birden... Şefika şakalaştı: — Yani bir kaç hanuman bir- den söndürdün, değil mi? — Adam sende. Dünya bu... Her kes biribirinin sırtından geçine- cek. Şefika bu vaziyetten müteessir oldu.. İçini çekerek önüne baktı ve tecessürünü gizledi. — O halde ben hazırlanayım... — Fena olmaz. * * # Cağaloğlunda Kapalı fırın 80- kağında biribirlerinden ayrılmış- lardı. Cevat geriye döndü. Şefika dar sokağa saptı.. Yirmi adım kadar ilerledi ve kırmızı bo- yalı bir evin kapısını çaldı. Cevat köşe başındaki kahveye girmişti. Şefika dönüşte buradan | geçecek ve tekrar Cevatla birleşip gideceklerdi. Şefika Hanım bilmediği, tanı- madığı bir eve giriyordu. Sokak kapısını orta yaşlı bir ka dm açmıştı. Şefika: — Küçük Hanımı görmeğe gel- dim, efendim. Diyerek, ev sahibi olduğu tav- rından anlaşılan bu hanımı güle- rek karşılamıştı. Şefikayı çok iyi karşılamışlar- dı. Merdiven başında daha yaşlıca bir hanım göründü, Bu da bellidi ki evin büyük hanımıydı. Şefika uzak yerden geldiğini anlatarak bir koltuğa oturdu. Bir az sonra, uzunca boylu, kum | zür dilerken, büyük hanım geveze ral ve zayıf bir. kızcağız, elinde kahve tepsisi olduğu halde - oda- dan içeri girmişti. — * Şefika gülmemek için kendini | zor tutuyordu. Kahveyi alırken, | tam bir görücü dikkatiyle genç kı- z yüzüne baktı: —Maşallah efendim.. Allah ba- Şışlasm, Diyerek gülümsedi. Genç kız kahveyi verdikten son ra bir az geri çekilerek, tepsiyi ma sanın üstüne bıraktı ve kapıya ya- kımn bir iskemleye ilişti. Büyük Hanım: — Kızımız çok mahçuptur, e- fendim -diye söze başladı.- Zama- ne kızlarıa benzemez. Yüzüne dikkatli bakınca bizim yanrmızda bile kızarır. Orta yaşlı hanım daha ağır, da- ha düşünceliydi. Misafir hanımı | sıkmamak için mevzuu değiştirdi: | — Uzaktan mr teşrif buüyurul- | du, efendim? | — —Evet, Hanımefendi! Hava da | çok sıcaktı. Arabada hile terle- | dim: Büyük hanım tekrar söze karış- | tı: — Maşallah çok gençsiniz, ha- nımefendi! Bu yaşta... Şefika derhal büyük hanmın sözünü keserek: — Biraderim için geldim, efen- Yim! Kendisine küçük hanmı ar - kadaşları sağlık vermişler de. Dedi. Kahveyi içerken ortanca — hanrmım yüzüne baktı: ibünây. Yazan: Ishak Ferdi — Küçük hanımın valdesisiniz, değil mi — Evet efendim. — Maşallah.. İki kardeş gibi gö rünüyorsunuz! Büyük hanrmın çenesi durur- mu?! Hemen kızının ağzından lâ- fraldı: — Yavrum, doktor olan eve has- talık girmez, derler. Ne doğru söz- müş! Hamdolsun, Müştakcığımın mektepten çıktığı günden beri e- vimiz hastalık görmedi. — Oğlunuz doktor mu, büyük hanrmefendi? Evet kızım! On dört senelik doktordur. Yirmi yaşında mektep ten cıktı. Bugün otuz dört yaşında dır, Fakat, zavallı yavrum 0 - ka - dar talisizdir ki... İhtiyar kadın içini çekti. Kızı: — Aman anne, ne tuhafsın! Şimdi Hanımefendiyi bu mânasız sözlerle rahatsız etmek doğru mu- dur? Diyerek Şefika Hanımdan ö - liği ilerletmişti: —Ah yavrum, dedi, oğlumu nişantaşında bir şırfınlı zaptet- miş.. Ona öyle yüksek ve temiz a - ilelerden kız bulduğum halde, bir türlü evlendirmeğe muvaffak ola- madık, O kaltaktan bir türlü ayrı- lamıyor. Ne alçak gönlü - varmış.. Bilmem ki! — HABER — Akşam Postası Şefika terlemeğe başlamıştı. — Oğlunuzun ismi nedir, büyük “ hanım? Diye sordu. İhtiyar kadın. — Doktor Müştak, dedi, iyi bir hekimdir. Sinir — mütahassısidir. Zincirli delileri bile az zamanda iyileştirir. Şefika Hanım, senelerden beri seviştiği dostunun evine geldiğini anlamıştı. Büyük hanımın dert yanışı, Şe- fika için ne tahammül edilmez bir istirap, ne büyük bir hakaretti. Büyük hantmın ağız dolusu kü - fürler savurduğu kadın şimdi, kar şısında, hem de ne sakin ve terbi- yeli bir hanrmefendi tavrı ile otu - ruyordu. Şefika itidalini muhafaza ede- rek: — Vallahi hanımefendi, biraz da erkeklerimizde kabahat vardır zannederim, dedi, bir kadına bu kadar fazla düşkün olan erkeği hangi kuvvet ondan ayırabilir? — Doğru yavrum, doğru. Müş - takçığım biraz yumuşak - yürekli- dir. Öyle fettan ve düzenbaz ka - dınların cilvelerine dayanamaz. Güneş karşisında eriyen bir avuç kar gibi, erir, yumuşar, ve yularla- rını derhal kadının eline verir. Al- lah kurtarsın oğlumu o kaltağın e- linden. Bu sırada küçük hanım fincanı alrp dışarıya çıkmıştı. Doktor Müş tak Beyin genç yeğeni Hakikaten sıkılgan bir kızdı.. Büyük annesi - nin gevezeliğinden çok mahcup ol muştu. n Şefika Hanım âşıkımın evinde daha fazla kalmak istemiyordu. Bu evin bir Jön Türk evi. olduğu malüâmdu. Sefika ayağa kalktiı. y (Devamı var) BAH d ei | menizi ayrıca rica etmedikçe gitme - —— Pratik Hayat Bilgisi akıl tercilimi hakkı mabfazdar Yazan: M. Gayur Bunlar en az tanınmış mi- safirler için bile hatırıı hoş edici söz bulmağa mecburdurlar. — Misafirlerin büyük bir kısm rgelince hane sahipleri şenliğe iştirak için içeriye girerler. Yes | ni gelenler hane sahiplerini iki dans a-| rasında selâmlarlar. Hane sahibine ge- len hanımların önünde eğilmesi ve er. keklerin elini sıkması usuldendir . Balodan ayrılanlar, hane sahiple - rine vedaa lüzum olmadan çekilip gi - derler. İngiliz usulü dedikleri bu usul taammüm etmiştir. DANASA DAVET: Tanıdıklar a - rasında bile olsa kendini takdim ettir - mek müreccehtir. Bir kadını — dansa davte eden kavalye önünde durup eği - lerek: “Madam(yahut matmazel) birin «i dansı bana bahşetmek lütfunda bu- launur musunuz?,, der. Davet edilen ha- mım balo defterine bakar, eğer serbest- se: “Maalmemnuniye mösyö,, der — ve defterini kavalyesine uzatır. O da va- dolünan dansın hizasına ismini yazar. Eğer serbest değilse reddinin sebebini söyliyerek tecesüfünü beyan eder. Eğer dansedilen hanım ile bildiklik — varsa kendisi büfeye götürülebilir. Sonra tekrar yerine kadar teşyi olunur. Zabitler kılıç ve mahmuzlarını ves- tiyerde bırakmalıdırlar. Muhtelif coins balolar vardır. Başlı- caları şunlardır: BEYAZ BALO — Evlenmemiş de- likanlılar ile genç kızlara tahsis olu - na ndanslı süvarelere denir. PEMBE BALO — Genç evliler şe- refine verilir. Bekârlar, genç kızlar ve bir kaç seneden beri avli olanlar balo- lara davet edilmez. MÜŞTEREK BALO — Büyük şe- | hirlerde bir kaç aile tarafından bir sa- Ton tutularak ve masrafı müştereken | yapılarak verilir. — klar i« Tîçvo;f?w Wııa o ;3 ;s gm&?amwr ' vın arasında oyunlar yapılır. veya si- nema gösterilir. SOSYETE BALOLARI — Bu ba- tolarda da hususi balolardaki kaidele- re riayet olunur. Maamafih bunlarda genç bir kadın veya genç bir kız an - cak kendisine bir tanıdık — tarafından takdim edilen — kavalye ile danseder. Eğer büfe paralı ise yeni tanıdğı bir kavalye ile büfeye gitmez. Umuru hayriye için verilen balala- ra baloyu idare edenler matlaka gel mek ve alınan bileti başkalarına hedi- ye etmek usuldendir. Sadakaya bir defa iştirak ettikten şonra, bir de orada bulunmak mecbu- riyeti tahmil edilemez. UMUMİ BALOLAR — Umumi balolar belediyenin kontrolü altında- dırlar. Ve belediye tarafımdan mene - dilebilirler. Bir umumi balo açmak i - | çin Belediyeden müsaade istihsali Iâ - zımdır. Balonun günü, açılma ve ka - panma saatleri bildirilmeli. — Baloyu tanzim edenler belediyeye rüsum ile, Darülüceze hakkımı vermeğe mecbur. durlar. Balodan intizamı muhafaza mecbıu- Tiyetindedirler. Adabı umumiyeye mu- halif işler memnudur. Böyle bir şeye teşebbüs eden dansözler balodan çıka- rilır ve hakkında takibat yapılır. ; Umumi müesseselerde verilen hu- susi balolar bu kaidelere tabi değil » dirler. Balon BALON — Hava nakliyelerinin en basiti olan yuvarlak “kürrevi” ba- lon 1783 te Mongolfiye kardeşler ta- rafından icat edilmiştir. Bu şekil ba- lon icadından beri büyük tadilâta uğ- ramamıştır. Bi rbalonun suut kuvveti “yüksel- me kuvveti” “değiştirilen “hava hac - minin sikletine müsavi olan aşağıdan No. 3 — 22 Eylül 1934 KU AKDENİZ KORSANI ŞAHİN REİS ilk gülle korsan gemi- inin yanı başına düşdü Şahin Reis yanındaki Leventlere emirler veriyordu: “Kumandaya dikkat! Sancaktan rampa edilecek,, Yüz adım kaldığı zaman pro- vadaki iki top birden ateş edecek; sonra sancak bordasındaki toplar atılacak... Sancaktan rampa edile- cek; o zamana kadartoplar bir da- ha doldurulacak. Kumandaya dik kat... Düşman gemisi kıç direğine kocaman bir Ceneviz bayrağı çek- ti. Tabansız Ahmet söylendi: — Küçük Hüseyin gene yanıl- mamiş.... Hüseyin, grandi direğinin tepe- sinde duran ve bu geminin Cene - viz gemisi olduğunu çok uzaktan anlıyan delikanlı idi. Şahin Reis güldü: — Ceneviz değil ya, Fransız gemisi bile olsan bırakmam — se- ni!,.. Bu yorgunluğu ancak bir zi- yafet temizler.. Bir kaç sene evvel Almanya İmparatoru ve İspanya Kralı Şarl- ken ile Fransa Kralı birinci Fran - sova arasında bir harp çıkmış ve bu harpte Fransova yenilerek esir olmuştu. Bunun üzexrine , Franso: vânın annesi Kanumı Şınran u lJeymana bir mektup yazarak yar- dım dilenmişti. Kanuni, büyük or- dülarile Macaristanı baştan başa fethetmiş, Prusya içlerine kadar akınlar yapmıştı. Denizden de Barbaros Hayrettin Paşa Fransız- ların Tulon limanına koca bir do- nanma ile girmiş, sorra bütün İs- panya sahillerini yakmıştı. Osmanlılarla Fransizlar arasın- daki o dostluk devam ediyordu. İstanbul hükümeti Cezayir beyler beyine gönderdiği bir fermanla Fransız gemilerine düşmanlık gös | terilmemesini, © civarda Osmanlı bayrağına şeref veren leventlere de bu yolda emirler verilmesini bildirmişti. İki geminin arasındaki mesafe darala darala üç yüz adım olmuş- tu. Düşman gemisinin Tombar ka- paklarından biri açıldı. Bir namlı parladı, bir alev ve bir duman... — Bummmm!.. Bir gülle Şahin Reis gemisinin yirmi otuz adım ilerisinde denize düştü. Tabansız Ahmet söyledi: — Vay anasını be! Bunun her tarafı topla dolu galiba... Fakat tutturamadın çelebi... Barıtı az gel di... Şahin Reis cevap verdi: — Hiç topu olmasın mı istiyor- dun?.. Fakat aldırma; bu, buysuz sıpanın çifte atışmı andırıyor. Ya- nımdan ayrılma tabansız... Palayı sıyır, ranipa eder etmez arkam- dan gel... Kör Ali dümeni başkasına -bı- rakmış, yoldaşlarının başına geç- mişti. Spartivento burnunun ilerisin- de biri Antiyoko diğeri Piyetro is- minde mini mini iki ada vardır. I- kisi de Sardonya adasına pek ya « kmdırlar. Sahilleri girintili, çıkm- tılı ve kayalıktır. Güneş battıktan sonra herhangi bir gemi bu küçük koylara girer ve görünmez; hattâ iyi idare edilmek şartiyle sahillere yakın mini mini ve boş adacıkla- rın arasından süzülerek şimale ve ya cenuba doğru kendini hiç gös- termeden uzaklaşabilirdi. Ceneviz gemisinin maksadının bu olduğu anlaşılıyordu. İ Zaten güneş nerdeyse açık de- nize gömülüp kaybolacaktı. Villa Savona'nın iskele tarafın- daki gizli lombar - kapaklarından | dördü birden açıldı ve dört top birden ateş etti. Kör Ali gülümsedi: — Barıtlar bize kalmasın diye bol keseden savuruyorlar!., Düşman gemisinin güvertesin- | de hâlâ kimse görünmüyordu, Yal Tırz kenarlarından demir . miğfers | “lerin uçları ik'de bir beliriyor ve güneşin son ışıklarında parlıyor- du. Şahin Reisin topları susuyordu. Taopçular Ceneviz gemisinin tam ortasına nişan alıyorlar, sekizi bir* den ateşe hazırlanıyorlardı. Aralarmdaki mesafe iki yüz a- dım kalmiştr. Villa Savona küçük adalardan birinin burnunu kıvrıla cak ve belki de başka bir girinti- | den sonra gene bir müddet gözden | | kaybolacaktı, 4 Akşam karanlığınm çökeceği bu sıralarda, Şahin Reisin kovala* maca oynıyacak vakti ve sabrı yok | tu. Ceneviz gemisi burunu kıvrıl: madan, Şahin Reis onun güverte” sine hiç olmazsa dört beş gülle im” | dirmek istiyordu. Topçularına güveniyordu. Zaten ne zamandan beri hazır ”/ dılar. Yalnız bir emir bekliyorlar* dı. 4 Şahin Reis bu emri vermek içif irkildi. Tam bu anda grandi direğini! tepesinden küçük Hüseyinin duyuldu: — Reiş, iki mil öteden iki Cene” viz kadırgası geliyor. — Allah belâlarmı versin!.. Işt hesapta bunlar yoktu. Küçük Hüseyin: t — Arkasmdan bir filo göründü” Dört kalyon, altı kadırga, ve yir” mi kadar küçük gemil... "PYA Diye bağırdı. kulak - kesit Bütün korsanlar, e yukarıya itiş ile balonun ağırlığı ara- | aa mişler, Şahin Raiile: vardi sındaki farktır. Balondaki gaz ne ka- dar hafif olursa bu fark o kadar bü - yük olur. Hava ısıtılınca hafifler. Fa- kat yükselme kuvveti pek azdır. Ba - Yonlarda ekseriya, santimetre mikâbı 0,0007 gram ağırlığında olan havaga- zı yahut ağırlığı 0,000086 gram olan i gi AR asikil idrojen kullanılır. Bu ğazlardan birin- eisi daha ağır fakat ucuzdur. Bundan başka, idrojen balonun tarafını teşkil eden canfes yahut kauçuğun mesama- tından “ince deliklerinden” daha kö - lay kaçâr, (Devamı var) konuşmalarıni dinliyorlardı. Tabanşsız Ahmedin yüzü Kör Alinin dişleri gıcırdadı "” bir küfür savurdu. ş (Devamı var)