Abdü Ihamit' Gözdöleri Tarihi tefrika: 69 Cevat bu altmları nerden bul- muşta Şefika Hanrm merakımdan çat- İryordu.. Cevadm yanma oturdu.. Alnını kolonya ile uğuşturdu: — Biraz kendine gel, Cevat! , Pencereyi açayımda başını rüzgü- ra ver! Belki biraz açılırsm! Ve pencereyi açtı.. Boğazdan esen sert bir rüzgâr Cevadın saç- | larmı dağıtmağa başlamıştı. Şefika Hanım sordu: | — Sana kim içirdi bu akşam? | Yüzbaşı Cevat Bey: —Büyük bir kapıya çattım — di yerek anlatmağa başladı — Artık züğürtlükten kurtuluyorum. Fe- him Paşanm adamı oldum. Şefika Hanım titredi: — Fehim Paşanm adamı mı ol- dun? * — Evet... Niçin şaştım?! Fehim Paşaya çatmak kolay değil. Ben çoktan beri onun peşinde koşuyor dum. Nihayet bu akşam bir arka- daşım beni ona taktim etti, Ve gülerek: — Şefikacığım, dedi, Paşa ben- den o kadar çok hoşlandı.. Bana o kadar fazla itimat etti ki... Hem ben bundan sonra Bahriye fabri- kasına falan da devam etmiyece- | ğim. Fehim Paşa Hazretleri Bah- riye Nszırına benden bahsedecek. Serbest kalacağım.. Maaşım da yoluna girdi. Artık her ay başında “takar tıkır maaşımı alacağım. İh- sanlar, ikramiyeler ve saire.. Pa- raya garkoluyorum be.. Anlamı- yor musun? — Alâ.. alâ... Allah mübarek etsin, Desene sen de Fehim Paşa- nm hafiyeleri sırasma geçiyorsun ! — Hafiyelik mi bu?... Zatı şa- hane aleyhinde çalışnları ihbar et mek mukaddes (!) bir vazifedir. Senin bu ince işlere aklın ermez. Sen yalnız benden para iste.. İşte o kadar. Ötesine karışma! Şefika Hanım: — Pekâlâ, canım! dedi. Ne ya- parsan yap! Ben nihayet aklı kısa, saçı uzun bir kadınım. Haydi, bu masallarr bırak ta biraz istirahat et! Gel, seni şuradaki odada yatı rayım. Sabahleyin görüşürüz. Tefrika numarası : 81 Aşk mı, Servet mi? Nâkili : (Vâ - Nü) — Ne müjdesi, I — Hızır geldi. | — Kimmiş Hızır? | — Hızıraleyhisselâm — Ne söyliyorsun?.. Gıldırdın mı sen? | — Vallahi... Kapıya gelen icra me. | murlarına dedi ki: “Benimle beraber | zelin, size bankadan ben paraları ve- reyim!” dedi... Hepsini aldı, götür - dü. | — Alayı bırak... Şimdi sırası degil, Zehra... — Vallahi, billâhi, iki gözüm çıksın ki, nimet çarpsın ki, alay etmiyorum.. Hakikati olduğu gibi söyliyorum.. — Şimdi, gittiler demek?. - diye Şadiye Hanım, şezlonğun © üzerinde canlandı, Kalktı. Oturdu. Rahat bir nefes aldı. Fakat, gene de, inanamadı. Dışarı | &kap evin içini dinledi, o Pencereden| baktı , Hakikaten gitmişlerdi. | — Fakat, ne münasebet?.. Bu adam | , di : iki İl mi MİR Lİ al a Yazan: Ishak Ferdi — Ne o? Beni neden uyutmak istiyorsun? Yoksa... — Hayır canım, merak etme! i Aklma geleni ben pek âlâ biliyo- rum ama.. Sana karşı hiç bir za- man ihanet hatırımdan geçmez. | Bugün ben de çök yorgunum. Uy- ku gözümden akıyor.. Yatacağım. — Beni neden ayrı yatırmak is- tiyorsun?.. Her zamanki gibi... — Yok.. Bu gece olmaz. An nem geldi, Seni ancak evde bir misafir gibi alıkoyabilirim! Cevat fazla ısrar etmedi.. Sen- i deliyerek ayağa kalktı. Şefikanm gösterdiği odaya geçti.. Yerde se- rili bir yatağa düştü.. Ve derhal sızdı. Sefika Hanım kurnaz bir Oka- dındı, Fehim Paşa ile arası açıldı- gı günden beri, onun düşmanlarile düşüp kalkmağa başlamıştı. Şefika Hantmın Cevattan son- ra, ikinci bir dostu daha vardı: Doktor Müştak Bey.. Şefika Hanım, Müştak Beyi ! çok seviyordu. O gece aksi bir te- sadüf eseri olarak Müştak Bey de Şefika Hanımı ziyarete gelmişti.. Ve aşağıdaki odada bekliyordu. Şefika Hanım bir aralık aşağı- | ya inerek: — Aman doktorcuğum, bu gece dayım sarhoş olarak geldi. Yukar- daki misafir odasına yatıracağım. | Onu yatırdıktan sonra, sen de yu- karıya çıkarsın! Keyfimize baka» rız, Demişti, Şefika Hanım yüzbaşı Cevat Beyi uyuttuktan sonra, tekrar aşa- ğıya indi. — Haydi, Müştakcığım! dedi, Dayımı yatırdım.. Yukarıya çıka- lim. Şefika, doktorun koluna girdi. Üst katta bir odaya girdiler. O gece Müştak Bey çok keder - liydi.. Şefikanm şen kahkahalari- le avunmak istiyordu. Sefika Hanım sordu: — Bir şey içer misin? — Biraz rakı içsek fena olmaz güzelim! (Devam: var) kim? — Bilmem, efendim... bey... — Tanımıyor musun? — Üç aydır sizin yanınızdayım, hanımefendiciğim, hiç görmedim... Za- ten evinize erkek geldiği yok ki.. — Peki ne münasebet, ne müna - | sebet?.. Bu adam, kim?.. İsim söyle- medi #i? — Kendi ismini söylemedi... Lâ kin dedi ki, Bekir Efendi isminde bi- rinin size borcu varmış... Onun tara- fından gelmiş... — Bekir Efendi?.. Bekir Efendi?.. Şadiye Hanım, birden bire: — A! » diye bir çığlık kopardı.. Ve, bir çekmeyi açtı. İçinden bir fotoğraf çıkardı. Bunu, Fikretten, hatıra diye almış- . Hizmetçisine gösterdi: — Bu adam mı?.. — Evet, Hanrmmefendi.. si. Kadıncağız hiç bir şey anlamamıştı. | | leri kapıda birer işik yansa fena ol» güzel bir | | ye böyle bir isim uydurdum... | Nuri, onun çok fena mevkide kaldığı» «| Şikâyetle ler, Temenniler: Sokaklâr karanlık! Nikele Kotolani (O imzasiyle bize gönderilen bir mektupta deniliyor ki: Taksimde eski talimhane meyda - nında yüzlerce apartıman yapıldı, Be- leri kapida birer işik yansa fena olmaz. Çünkü saat sekizden sonra a- dam şeçmeğe cesaret edemiyor; faz- la karanlıktır, Binbirgece masalla rında gibi.. Rusyanın son Çar ailesinden Gd. Düşes Mari, vaktiyle milyar - derken uzun se - meler © Avrupada parasız dolaşmış » | tu; hattâ Pariste bir terzi dükkân: açmağa (mecbur kalmıştı. Örüdiğae Mari Şimdi, Yugos. lav kabinesi, Gd. Düşesin biraderine ait olan ve gene maceralardan sonra Sırplarm eline geçen 30 milyon dinarlık bir para ve madalya kolleksiyonunu Mariye ver. mek kararını ittihaz etmiştir. Bu sayede, bin bir gece masala - rında olduğu gibi, Düşes, gene azim bir servete kavuşacaktır, eml Portekiz de silâhlanıyor “ Ji Popolo dİtalin” gazetesinde ©- Kanduğuna görü; Portikiz Gökal Vİ t ordusunu en modern cihaz ile teslih edecektir. Hükümet bu hususa dair yeni bir plân hazırlamıştır. Ordu- ya harp teçhizatınm satn alınması i- çin iki milyon sterlin tahsis edilmiş - tir, Yeni neşriyat ama Iki kıymetli eser Kocaeli Mebusu - ve Turing Klüp reisi Reşit Saffet Bey Kânanu- | sanide Beyoğlunda o Amikal klübünde “Hazer Türkleri, (Avrupa devleti” “esevru üzerimde verdiği keyi tef. | kikler mahsulü konferansını bir kitap | halinde neşretmiştir. Reşit Saffet Bey (Budapeştede A- üllâ hakkında © verdiği bir konferansı.) mı da Fransızça olarak neşretmiştir. Her iki eserin tevzi yeri Beyoğlunda Tünel civarında o Kohen hemğireler kütüphanesidir. Tavsiye ederiz. Holivut Holivut'un 19 Eylül nüshası renkli / çok güzel resimler ve çok zengin bir | münderecat ile intişar etmiştir. ZAYİ — 4728 sicil No. lu ş0- för vesikamla muayene cüzdanı - mr ve otomobilin karnesini (zayi ettim. Yenileri alınacağından di - ğerlerinin hükmü yoktur. Hayretle şöyle düşündü: ye “ — Fikret... Demek ki, (Fikret gelmiş... Fakat, ne münasebet?.. Na « sıl olar?.. Burada işi ne?. O, İzmirde değil mi?.. Hani fena vaziyetteydi... Sonra, Bekir Efendiyi nereden öğren- miş olabilir... Bu, zaten, uydurma bir isimdir. Parayı benim gönderdiğimi anlıyarak reddetmeğe kalkışmasın di - nı bana yazmıştı... Ben de, zaten bo- zulan işlerimi nazarı itibare almadan, tedarik ettiğim bütün parayı ona yol. ladım... İşte, şimdi, borcumun karşı « lığı elimde olmadığı için, hacze gel « diler... Fakat, nasıl oluyor da, son das kikada, Fikret, hızır gibi yetişiyor?.. Böyle hâdiseler hayatta olabilir mi?., Belki de, gelen, Fikretin kılığına gi- ren Hızırm ta kendisiydi!” Bu düşüncelerle, Şadiye, bir kaç saat geçirdi, Nihayet, kapın çalındığını işite- rek, acaba gene icra (memurları mı İ yin. Eski ahbaplarından biri geldi. Tâ kendi - | geldi?” diyerek sofaya çıktı. Merdi - ven başından aşağı baktı. — Hanımefendi evde mi?.. Söyle- Biraz görüşmek istiyor deyin.. Hizmetçiye söylenen bu sözleri, Şadiye, merdivenin yukarısından işit- Gelini. | Gelecek İron hâ- kim silâh tayyaredir Beş büyük devletin mevcut tayya- releri yekünu 8194 tür Sovyet Rsuyada çıkan “Harp ve İnkılâp,, mecmuasında M. O- gorodnikov imzasiyle çıkan bir ya zıda tayyarecilikte elde edilen te- | kâmül ve inkişaf ve beş büyük devletin harp tayyareleri sayısı tesbit edilmektedir. Ogorodnikov'un kısaltarak al - dığımız yazısında gelecek bir harpte hava kuvvetlerinin oynıya- cağı baş role işaret edilmekte ve bu arada Stratosfer tayyarelerinin yüksek ehemmiyeti üzerinde du - rulmaktadır. 1932 - 1933 senelerinde ilk saf tayyaresi denilen muharebe tay - yareleri sayısını muharrir şu su - retle tesbit etmektedir: “Fransa 1969, Amerika 1935, İngiltere 1600, Japonya 1597, İtalya 1093,, Bu miktarları muharrir 1932 sene- si vaziyetine nazaran “Büyük nis- petlerde bir artma,, diye göster- mekte ve Japonyanın tayyare kuv- vetlerini yüzde 219 İngilterenin yüzde 96, İtalyanm yüzde 86, A - merikanm yüzde 82, ve Fransanm | yüzde 54 nispetinde arttırmış bu- lunduklarını kaydetmektedir. Ogorodnikov; kuvvetlerin bü- yük nispetlerde arttırılmasına rağ- men en mühim tekâmülün “Hava silâhmın harp tekniğinde, elde edilmiş olduğunu © söylüyor. Ve “bu tekâmül, umumi olarak mu - harebe tekniğinde inkılâp meyda- na getirmiştir, diyor. Muharebe tekniğinde inkılâp yapan âmil, tayyarelerin uçuş ev» safında hâsıl olan yükselmeden başka bir şey değildir kanaatini muharrir şu rakamlara istinat et- tirmektedir. Keşif tayyareleri 1927 - 28 se- nesinde 200 - 240 kilometre hızla uçuyorlardı. Bugün keşif tayyare- leri saatte 300 - 350 kilometre sü » rat vermektedirler. Bu tayyareler beş bin metreye evvelce 15 daki - kada çıkıyor ve 7000 metreden da ha yukarı yükseliyorlardı. Bugün İ beş bin metreye 6 dakikada çıkı » yor ve 8000 metre yükseğe vara- biliyorlar. İyi bombardıman tayyareleri - nin sürati beş altı sene evvel 160- 180 arasında idi; bugün 300 kilo- metre süratle uçanlar pek çoktur. 1918 harp senesinin son gün - lerinde 1,5 ton bomba taşıyan tay yareler kullanılmıştı, bugün 7500 metreye yükselen ve 20 dakikada | 5000 metreye çıkarken 8 ton bom- ba taşıyan tayyareler vardır. Ogordonikov son söz olarak gelecek harbin hava silâhına da - yanacağını ve bu itibarla tayyare- “y& “hâkim silâh,, gözü'ile bakıl - mâsimı yazmaktadır. Elizabeth Bergner ve Duglas Fairbanks oğlu Pek Yakında SARAY " Büyük Katerina FEVKALADE FİLM Bu Perşembe PEK sinemasında KLARK GABLE - JEANE HARLOV Tarafından misilsiz bir surette temsil edilen Saygon Güzeli Fransızca sözlü aşk ve ibtiras filmi ti: — Fikret... - diye haykırdı. Delikanlı, kadının bu candan atılı» şer, bu haykırışı işitince, onun boy- nuna atılmak, Şadiyeyi kucaklamak arzusunu kendisinde yenemedi. Bir an içinde, kaynaşacaklardı. Lâkin, Şadiye, ani bir hareketle bu samimi kucaklaşmaya mani oldu. Delikanlıyı biraz ciddi ve resmi ta- verla odasına aldı. — Nasıl oldu da İzmirden geldi - niz?.. Türkân Hanım nerede?.. Kor - kârım ki, hemen gene bir yerden zu- hur ederek aramıza giriverecek! - de- di, — Yok, artık, ondan tamamiyle ay- rıldık.. Parasızlığım ona nefret verdi.. - diye, Fikret acr acı güldü. - Cemal Beyle evleniyor... Ve şimdi, ben... Durdu. Bütün hissiyatını anlattı: Eğer Türkün ayrılmak arzusunu gös- termeseydi, bizzat o ayrılacaktı.. Kendini zengin eden hâdiseden maa - da, her macerayı bir bir nakletti. Şadiye, delikanlının samimiyetini anlıyordu. Fakat, içinde bir elem vardı: Bu adam, şimdi, fakirli duymuş, kendisine parası için gelmi - yor muydu?.. Halbuki, Şadiyenin elin- deki büyük servet, esham üzerine da- | yandığı için, son buhran, onu mahvet” — İmkân: yok.. Evlenemeyiz.. - di yerek, isdivee teklifini reddetti. sun?. Ben, seni paran için mi istiyo * rum?. — Derek ki, benimle, * “mütevazi bir hayat yaşamağa razı olacaksın?” i Demek sen gene bankada çalışacak * sın? Yüz lira kazanıp getireceksin?” İ Bununla yaşıyacağız... Buna razı ol” yorsun... Ben ise, iyi bir ev hanımı duğumu sana isbat ederim... Yüz Hi” ranı üç yüz gibi göstermenin bulurum... Beni, parasız istediğin # çin, hakikaten sevdiğini anlıyorum.” Fakat, kim bilir, elimdeki eaham be” yeniden kıymet bulur; tekrar zengi ! leşirim... i Fikret: i — Zengi olmez için, one Hf hacet yok. - dedi. Cebinden yarım milyon liralık kz di mektubunu çıkararak Şadiyenin nüne koydu: A — Bu para, senin, benim, ikimizi” İşte, dolambaçlı (o yollardan dolati! hem aşk, hem servet birleşti! —SON