Piyasada istikrar- sızlığın kaldırılma- sı temin olunuyor Melek ve Şeytan No. 15 _I —Yoazan: Kadir Can Fakat o da öldükten sonra ar- | tık kendimi kapıp koyuvermiş- | tim, Haftanın en az üç gecesi, ge- | ce yarısından evvel eve dönmü- | yordum. Geldiğim zaman hep sar- hoştum. Bunu iyi bulmuyordum. Fakat yapmamak da mümkün de- ğildi, Zehra böyle bir gecede birden- bire isyan etmiş, beni bırakıp git- miş, bir daha gelmemişti. — Haticeye benzediği için sev- miştim. Kalp para gibi beni al - dattı. Cehenneme kâdar yolu var. Babamı dinlemiş olsaydım, ömrü- mün iki yılı zehir olmazdı!.. Diye söylendim. Na b Büyük zaferden sonra idi. Yu- nanlılar dört senede Anadolunun göbeğine kadar aldıkları — bötün yerelri on beş günde elden çıkar- mışlar, orduları mahvolmuştu. Yerli rum halkı da tamamen kaçmış, Eğenin bütün şehir. — ve kasabaları yarı yarıya böşalmış - | tı. Şimdi vatanın her köşesinden batıya doğru büyük bir akm var- dı. Başalan yerleri -— doldurmak, | kârlı alış verişler yapmak, iş çe- | virmek için İzmire gidiliyordu. — | Karşımda Necati Efendi ismin- de genç bir manifaturacı vardı. | İşsizlikten şikâyet ediyor, — daha çok kazanmak arzusiyle çırpını- yordu. Bir gün bena: — Haydi sen'nle İzmire gide - lim. Tam fırsattır. Kaçırmağa gelmez. Şimdi oranın çarşısı he- men hemen boşalmışlır. Ticaret rumların elindeydi. Onlar gitti - ler, yerlerini kapmak lâzım... Dedi. Zaten ben de bunu istiyordum; Hattâ bence kazanç işi, ikinci plânda kalıyordu. Kalktık, İzmire geldik.. Umduğumuzdan çok daha iyi İş yapıyorduk. Az zamanda ser- — mayemiz de, kazancımız da bir kaç misline çıktı. Ortağımla da çok iyi geçiniyorduk. Bu kargaşalık ve didinme a - rasında vakit vakit Haticeyi ha- tırlıyordum. Acaba nerede? Na- 811? Ne yapıyor? Zehranın da onun yanında ol - duğunu sanıyordum. Fakat bu - nu hiç düşünmiyordum.. ... İzmirli dostlarımdan birine sor- dum.. Hemen tanıdı: — Kocabaş zadeleri bilmiyen var mı? Mehmet bey henüz üç se- ne evvel öldü. Bütün malları biri- cik oğlu Ali beye kaldı. Babası peynir ekmekle yaşar, — altınları küplere basar; sonra han, hamam alırmış. Şimdi oğlu har vurup, harman savuruyor. Yazı İsviçre- de, kışı Mısırda, baharları da İs- tanbulda ve burada geçiriyor. — Evli mi? — Bir metresi var, Sekiz dokuz senedenberi beraber — yaşıyorlar. Ne nikâh yaptırıyor, ne de kovu - yor. Onun üstüne bir çok bayağı kadmlarla düşüp kalkıyor; bazan rezalet çıkarıyor, fakat eski met- resinden bir türlü ayrılamıyor. — Neden acaba? — Kimse bunu bilmiyor. Kadın da çok güzel olsa bari! Soyu sopu belirsiz biriymiş. Nazilliden mi, Ispartadan mı, bir yerden getir - miş. Ali beyin bu tutkunluğuna herkes şaşıyor. Haticenin ne çeşit kadın oldu- ğunu bildiğim için ben şaşmadım. Hâlâ onu görmek arzusunu du - yuyordum. İçimde — derin derin onun verdiği haz yaşıyordu. Vü- cudumda onun okşadığı yerler | hâlâ garip bir ateşle yanıyor gi - biydi. Ben bu hasreti ölünciye kadar | çekmeğe mahküm bulunuyordum. Arkadaşım daha bir çok şeyler anlattı. Bu sözlerden şimdi İstan- bulda bulunduklarını ve Zehra - | nn da ablasiyle beraber olduğu - nu öğrendim, . . » Yirmi gün kadar sonraydı. Ba- sı açık, çıplak ayaklı, on beş yaş- | larında bir cocuk çarşıda sağa so- | |a koşuyor, haykıra, haykıra ga- zete satıyordu: — Yazıyor.. Korkunç bir cina- yet.. Ali bey metresini vürdu.. Ya- | ZIYOT ... » Her günkü gibi ben de bir tane aldım. Merakla açtım. İlk sayıfa- sına göz attım. Sağ tarafta ve baş- ta büyük harflerle şu yazılar var- ' dı: KORKUNÇ BİR CİNAYET?.. *“Dün gece Kocabaş zade Ali B. metresini üç kurşunla yere serdi.,, İki tarafta iki resim vardı. Bun- lardan biri Haticenindi. Dedikle- ri gibi çok güzel değildi. Fakat bakışında ve her halinde “Gel be- ni sev,, diyen bir mana okunuyor- du. Demek bu kadın vuruldu ha?.. Öldü mü acaba? — Öldü mü acaba? Derken kalbimin derinliğinde bir sızı, bir yıkılış, bir boşalış du- yar gibi oldum. İkinci resim Ali beye aitti: Kı- sa dik bıyıklı, sert bakışlı, mağ- rur ve yakışıklı, — otuz, otuz beş yaşlarında bir adamdı. Bu tipler belki kadınların hoşuna giderdi; fakat bana soğuk göründü. İnce yazıları büyük bir merak ve dikkatle okumağa başladım.: “Şehrimizin zenginlerinden ve eski bir ailesine mensup olan Ko- | cabaş zade Ali bey dün gece se- kiz senedenberi beraber yaşadığı metresini tabanca ile üç yerinden vurmuştur. Ali bey bir hafta evvel İstan - buldan dönmüştü. Metresiyle a - ralarında hiç bir gerginlik olma - | dığı görülmüş ve hattâ metresini nikâhla alacağıma dair bir haber bile duyulmuştu. Hiç beklenmiyen bu cinayetin sebepleri henüz tamamiyle mey- dana çıkmamştır. Fakat — bizim husust? surette yapltığımız araştır- maya göre bir çokları gibi bu ci- nayetin de bir kıskançlık yüzün - den olduğu anlaşılmıştır. Bunu anlatabilmek icin bundan sekiz on sene evveline kadar göz atmak lâzımdır. (Dovamı var) Biz vazifemizi yapıyoruz! Bugükü hükümet halkçılık ü - tin makinesini idare edenler bu- nu, yani halkçılığı gaye edinmiş - lerdir. Bu, şu demektir ki, halkım en ufak arzusu yapılacaktır. Onun saadet ve selâmeti yolunda bütün hak ve ihtiyacı göz önünde tutula- caktır. Yalnız, burada, hükümetin nazarı dikkatine, halkın ihtiyacı - nı, hakkını ve nihayet bütün hayat ve maişetini açıkça sermek lâzım- dir. İşte bu çok mühim vazife de matbuata aittir. Bu itibarla bizler, esnaf ve işçi sayfası açmakla, kendi hesabımı - za vazifemizi yapmağa çalışıyo - ruz. Esnaf ve işçinin, samimi ifa- delerini aynen yazıyoruz; gösteri- yoruz!.. Bundan sonraki iş, alâka- vazifelerini yapacaklarını ümit e- der ve bekleriz. A.RIı — HABER'in bağ eğlencesi 21 Eylül Cuma günüdür Aman biraz su! Yoksa yandık... Bütün senenin içinde bizim beş on para kazanacağımız zaman Mayıs sonlarından Eylül sonları - ma kadar olan zamandır. Yani yıl zerine kurulmuştur, Ve hüküme- ’ on iki ay içinde üç buçuk, dört ay, daha bilemediniz. dört buçuk | ay kadar bir zaman içinde beş on para alabilirsek sonra diğer aylar şunun şurasında hep sinek avlar, | dururuz! Sizin anlıyacağımız, bi- zim kahvelerimiz yaz — kahveleri- dir. Buralara gelen müşteriler hep yazlıktır ve biz buradaki kahveci- ler kahve ve çaylarımızı beşer ku- ruşla üçer buçuk kuruş arasinda satar, bu suretle üç dört âay içinde ne toplıyabilirsek bütün yıl çolu- ğumuru çocuğumuzu bununla ge - | çindiririz. Halbuki bu yıl bahçeli kahvelerimizin önünde yapılan Yedikule — Haliç yol — ameliyatı bizim dükkân ve bahçelerimizi o- turulamaz bir hale getirmiş, bura- ları pek müthiş bir toz deryası ha- lini almış, hele biraz rüzgârlı ha- valarda kahvelerimizin önü ve ar- | ÜÇ GUD bi N dar makama kalıyor.. Onların da, | di gözgüzü götme bir hale gel miş, bu yüzden bütün müşterileri- miz dağılmış, alış verişimiz kâmi- len durmuş, ellerimiz böğrümüz - de kalmıştır. Belediyeden çok ri - ca ediyoruz ki hiç olmazsa Cuma günleri olsun bizim dükkânlarımı zın bulunduğu meydanlığı bir de- fa olsun sulatsa da bari mevsimin |; son günlerinde çoluk çocuğumu - zun nafakalarını çıkarsak! Yoksa halimiz haraptır. Edirnekapı dışarısında kahveci üç yılan belirdi. “ah, kocamı soksalar.,, Diye dua ettif ESNAF VE MN (Yazısı hikâye sütunumuz I Yaşasın belediy? Büyük Post hane karşıstff) camcı İ_“ı;)ını(-t da, insan olü| ğumuz için, | sanca yaş ? nın yollarını p M memiz lâzı Mehmet Ali Ef. lirdi. Ve bilir” duk ta.. Fakat bildiğimiz halde o dan gidemiyorduk. Bu itiberlâ şamanın ne zevkinden de bib dik... Belediye çalışma saatlerini V, dit etmekle bizi ikaz etmiş Biz minnettarız.. Belki cef yüzde yirmisi bundan m değiller.. Fakat alışacaklardi! © zaman önlar da memnun o* lardır. Nitekim Cuma günleri G lışmayı kaldırdıkları zaman, « pimiz kızmıştık. Fekat şî.ind*_ y mayı iple çekiyoruz: Biraz G” ( nolim, gezelim diye... Yalnlz rimiz, evvelki senelere niıbc'l;a dır, Alış veriş epeyce düşmü Simdi ancak masrafımızı ©* 4 biliyoruz. Bunda da “buhrafr , milen heyulânın tesiri olsa Bütün esnaf ve bütün îşl»'lıer:ı Meslek ve hayat şsı—tlııl'l_f"'ix J| İzeltmek için nelere İ İvarsa, bize yazın, süt ğemrîııi:ıe açıktır. Foî!'ğ"ln“ ğdn yollayın. vrereLseneSELDeSAAADCEDEELAKEALAREEERAAATT”