| Başvekil Paşa dün İzmirden ödemişe Geçen kısmın hülâsası İçki ile geçmiş bir geceden sonra sabahleyin biraz daha uyu- mak istiyordum. Arkadaşım Ayı Nuri, yeni bir eğlenceden bahset- ti. Zorla gittim. Sarı saçlı şişman bir kadının oyunu görülecekti, — Onlar boyalrı. , — Yok be sağdıç... Gözlerim yan tarafta oturan Hasana ilişti. Bize doğru kulak kabartıyordu. Herhalde sözlerimi zi işitmiş olmalıydı. Nurinin gözleri derin bir arzu ile parlıyordu. Bu, iyi işaret değil- di. Ayağa kalktım; herkes bana baktı. Onlara dedim ki: — Kusura bakmayın, köroğlu evde yalnız. Gideyim ben! — Haber iletmedin mi canım. — Yolladım ama, olsun; başım da ağrıyor biraz, Onlar: — Kall... Diye zorladılar. Ben: — Bırakın! Diye yalvardım. Razı oldular. Nuriye döndüm: — Haydi beraber gidelim! Dedim. Gözleri demindenberi bize tu- haf tuhaf bakan Hasana saplan- dı. Bir kaç saniye öylece kaldı. Sonra doğruldu: — Haydi gidek!.. Beraber kapıdan çıktık. Taş - Kkın bir ay ışığı yeşil kırları, dağ - ları ve bahçeleri yıkıyordu. Uzak- ta bir köşesi görünen mavi — göl, şimdi kar yağmış gibiydi. Nuri hiç bir şey söylemiyordu. Ben sarhoşluktan sallandığım hal- de o dimdik yürüyordu. — Yalnız sık sık dişlerinin gıcırtısını duyu- yordum. Yumruklarını sıkıyordu. İçinde bir hıncın kıvrandığını se- ziyordum. Sordum, söylemedi. Bir kaç defa durdu: — Ben döneceğim! Dedi. — Bana ayı Nuri derler, Kan- cık Hasan demezler. Diye kekeledi. Arkadaşımın o bayağı kadın için kulağıma söylediği sözler, Hasanı kızdırmağa yetmişti, Ha- sanın Nuriye sert sert bakışı da bu temiz yürekli genci için için köpürtüyordu. Her defasında onun koluna girdim: — Nuri! Benim sevgili karde- şim, kendine gel, haydi eve gide- lim, bak anneciğin sana ne güzel yemekler ve ne yumuşak bir yatak hazırladı. dedim. Bu sözleri söylerken kendimi- de düşündüm. Sanki benim neyim eksikti? İnce, güzel, sevimli, uslu, melek gibi genç bir karım vardı. Henüz on dokuz yaşında... Bağ- rında bir süt kuzusunun yüreğini taşıyor. Fakat niçin buna rağmen ayaklarım zorla ileriye gidiyor? Niçin gözlerim hep arkada; baş- ka yerler, başka kadınlar ve baş- ka gözlerde?... Nurinin sokağı yolumun üs- tünde idi. Evine kadar götürmek istedim götürdüm. — Haydi, şimdi de ben seni götürem! & a eemdakiean n e Yazan: Kadir Can No. 2 Dedi, Gülüştük, sokağımn başına ka- dar beni uğurladı. Ayrıldık. Ben sendeliye sendeliye, iki tarafı ker- piç duvarlarla çevrilen, bozuk bir yolda yürümeğe başladım. Kapının önüne geldiğim zaman saâte baktım; üç buçuğa gelmişti. Bir çeyreklik yolu bir taatte gel- mişiz. Duvarlar, evler, pencereler, ağaçlar, sallanıyordu. Gökteki parlak ayı da bir torba gibi salla- nıyor sandım. Kapıyı ihtiyar bir kadın açtı; bu, eve geç geldiğim zamanlarda karımla kalıyordu. — Nasılsın teyze? Zehra nere- de? — İçeride oğlum! Korka korka, duvara sokağa çıktı ve gitti. Sofanın ucundaki lâmba titri- yordu; herhalde gazı pek azdı. Fi tilin ucunda kocaman bir alâimi sema görünüyordu. — Yedi renk, halka kalka büyüyor, dağılyor ve sisleniyordu. — Zehra!... — Zehra, nerdesin carım! Gene ses yok. Darılmış olacak, Annemin ölümünden sonra n2 za man biraz gecikirsem böyle ya - pardı. Kapıda göründü. Baştan ayağa kadar beni süzdü: — Beğeniyor muesun, halini? Aa.. İşte bunu ilk defa görü - yordum. Kuzu gibi sessiz, uysal, kadın, isyan ediyordu. Demek ki o da isyan edebilirdi ha!.. Ben de onu baştan ayağa ka- dar süzdüm. Gözleri kızarmış ve şişmişti, patiskadan düz beyaz ge celiğinin içinde üşüyor gibiydi. Fakat bu baliyle onda bir başka- lık buluyordum. O zamana kadar rastlamadığım bi güzeilik.. Eski silik Zehranın yerinde sevdiğine sahip olmak istiyen bir kadın var di. Kaşlarını çatmıştı, iri kahve rengi gözlerinin ortasındaki kara parıltı, henüz kesilen bir zift gibi parlryordu. Doğruldum: — Halimde ne var? Aslan gi- biyim işte!.. Dedim ve güldüm. Başımı salladı. — Yemeğin orada duruyor, yatağın da hazır!.. — İstediğini yap!.. Diye sanki azarladı. Sonra oda kapısını yüzüme çarparcasına hız la kapadr, bir daha görünmedi. Kapıya gittim: — Zehra, gel de beraber yiye- lim. Eğer yedinse gene gel, yanrm da bulunursun? Cevap yok. Yalnız kesik kesik ağladığını duyabiliyordum. Bir saat evveline kadar yanın- da bulunduğum kadına göre ka - rım bir elmas parçası idi. Bunu her zaman kabul ediyordum. Fa- kat işte, onda bir eksik vardı. An- latamadığam bir şey.. Demin ba- na: — Beğeniyor musun halini? Diye söylendiği zamana benzi- yen bir hal... sinerek (Devamı var) HMasbuhal Yeni kanunlar, yeni ni- zamlar kimseye zarar vermemelidir Dükkâncılardan Cumalı Meh - met Efendi, bugünkü nüshamız- dasçıkan ifadesinde hükümet ve belediyemizce fevkalâde dikka - te alınması lâzım gelen bir nokta- ya temas ediyor: Bu adamcağız, işini, mevcut * tur. “Filânca saatten filânca saa- te kadar çalışırım, şu kadar iş o - lur ve şu miktar para kazanılır!,, diye düşünerek, bilhassa geceli - yin alış veriş yapacak' cinsten bir dükkân tutmuş ve ticarete giriş - miştir. Halbuki, ansızım çıkan bir belediye nizamı, geceliyin — dük- kânlarm açık kalmasına mâni ol- duğu için onu mutazarrır etmiş- | tir. Eğer, Cumalı Mehmet Efendi, erken kapanma saatlerinin mec - burt olarak tatbik edileceğini es - kiden bilseydi, şüphesiz ki, * ona göre düşünür, ona göre davranır, mutazarrır olmazdı. Daha da, o - nun gibi nice nice — vatandaşlar vardır. Binaenaleyh, hem hükümetten; hem de belediyeden teşebbüs er- babı namına ricamız, iktisadi ha- yata taallük eden yeni bir kanun ve nizam çıkmazdan evvel, bu- nun ne suretle olacağını ahaliye uzun bir müddet evvel ilân etme- sidir. Elbette, esnafın tüccarın zarar etmesini kimse istememek- tedir. Bir kanun ve nizamın çıka- cağını da, bunu çıkaranlar, elbet- te hemen o gün zarfında düşün - müyor; eskiden biliyorlar. Öyley- se, ne yapacaklarını, ne düşün- düklerini evvelden haber versin- ler; biz de, bunu tafsilâtile kari - lerimize anlatarak matbuata dü - şen vazifemizi yapalım. Vatan- daşları beyhude ziyanlardan ko - L ruyalım, Kavafoğlu nizam ve âdetlere göre kurmuş- Amerikada yerli Türk untuzların sihirbazı tolgaykız, yerden ateşler çıkararak, elinde balta, düşmanlarından kaçmıya başladı Kıyasıya rekabet yapmamalı Elinde terazi olan, üzümcü Izzet Efendidir. Yanındaki küfe başında duran, “B.,, ustanın çırağıdır Şehzadebaşında, Feyziye çar- şısı kapısında üzümcü İzzet Efen di demiştir ki: — Beni nahak yere eziyorlar. Burada, bana bitişik üç şekerci dükkânı vardır. Bunların üçü de “B.,, usta namında birine aittir. “Bu adam bir müddet evvel bana düşman oldu. Beni buradan kaldırmak ve ekmeğime mâni ol- mak için uğraşmağa başladı, Ev - velâ belediyeye müracaat etti. Ve belediye bu bir tek kişinin şikâ- yeti ile beni buradan kaldırmak istemedi. Olduğum yerde kaldım. !! Kanuni yollardan bir şey yapa - mıyacağını anlıyan “B.,, usta ni - hayet bir küfe üzüm alarak — be- nim yanıma koydurttu ve kilosu- nu (10) kuruştan aldığı üzümü (7,5) tan satmağa, günde iki üç lira ziyana mukabil beni mahvet- meğe başladı. Kaç gündür satış yapamıyorum ve üzümlerim kâ - milen çürüyor. Evet ticaret ve re- kabet serbesttir. Fakat bu gayri meşru bir şekle girdiği, şahst hırs lara âlet edildiği gün, buna mü - dahale edecak' bir makam yok mudur? Yakında aç kalması muh v (Yazısı hikâye sütunumuzdadır) —— “Böyle bir nizam çıkacağını öncedef bilmiyordum.., Galata ile Top- gur hane — arasında, Necati Bey cad - desinde, 191 nu - marada — Cuümalı Mehmet Ef.; ga - zetemize, fikri - —— ni şu suretle bil dirmiştir: Bir takım dük- kânların — ticare- : Cumalı Meh"* kat, bizim köşe başı dükkânlart tütünden diğer ufaktefeğe kadâfi ne satarlarsa hava kııı-aı-dıllî“_u sonra satarlardı. Şimdi, eski işif ancak üçte birini yapıyoruz. tâ biz sabaha kadar açık du!'?" yı düşünüyorduk. Şimdi böyle ol du. Bütün işlerimizi ona göre ** muştuk. Dükkânı da bu düşü'#' ile tutmuştuk. Böyle bir nizâ çıkacağını önceden bilmediği” için mutazarrırım. Bütün esnaf ve bütün işçiler! K Meslek ve hayat şartlarınızı 64 zeltmek için nelere ihtiya varsa, bize yazın, sütunlarımI? emrinize açıktır. Fotoğraflam“g da yollayın. _ nn Ü ZAYİ — Adapazarı Türk Tı; caret Bankası İstanbul şubesiî“.; 2650 numaralı vadeli mevdua*; da istimal etmiş olduğum t&“fi Yenisif .. mühürümü zayi ettim, çıkaracağımdan eskisinin h olmadığını ilân eylerim. Cihangir oğlu Mustafa 29;1 temel olan iki yavrumla kıf"” acıyınız! ; HABER — “B.,, ustadan 'j ederiz. Bu fakir adama karşı " fı lediği hiddetten artık — insan” — namına vazgeçsin,. 'N