-dîlhn derelere Türkçe ad ve- eei eai Li Son sayıfadaki resme bakım! — l İkinci Dil Kurultayındaki nu-| E ları radyoda dinlememişseniz! hulâsalarını, gazetelerde o- sunuzdur. Orta Asyada bu- ı"llıı Türkler, bir çok — muhare- lerde galip gelmişler. Fakat,| da, tabiatile “talii harp,, dilerine yar olmamış, Bu se- le, düşmanları onları mahvet- Miş, Çoluk çocuk, Garba doğru icret etmek mecburiyetinde kal- Muşlar, Lâkin, bir kısmı da, Kımr.nlkn | ıı'lkıyle, daha Şarka geçmiş. Ya- hi, Amerikan toprağına — ayak| smış. Bunun da ispatı olarak, Dil! Urultaymda, kelimeler göste -| Filmiştir. Amerikanın Kristof Ko- lomb hâdisesinden evvelki sakin: ine, şimdiye kadar — mevcut üm, “Kırmızı derili adamlar,, di- Ye isim takmış, gidiyordu. Güya, ları, orada, beşeriyetin diğer irklarından ayrı olarak yetişmiş Ve üremiş sananlar vardı. Halbu- i, Amerikanım yerli halkımdan bir çoklarının Türk oldukları, kul landıkları dildeki nice nice keli - Melerin öz Türkçe — oluşundan, İ "!ı!hndeıı ve efsanelerinde Orta A'Ylyı yâd edişlerinden daha da n gibi bir çok emarelerden | bellidir. Maalesef, Amerikanın kırmızı d_!'îlî addedilen güneşten renkle- Ti yanmış, yağız ve çalâk insanla- T, bu kıt'aya medeniyet gölür- dükleri iddiasında bulunan — Av- Tupalılarca katliğimlara — uğratıl- ml?. herşeyleri yağma edilmiştir. “Krrmızı irk », şimdiki halde Dek az insan külmışlır. Tesadüfün ve taliin biraz da teisleri olan Tolgayım mehareti Ve azmi, iradesi sayesinde, felâ - etten yakayı sıyırabilen Untuz k.İ'ıîleıi, Meksikada, Huntuz - kı-| Yılarında yaşıyordu. Bunların istilâ zamanmdaki Teişleri olan Tolgay bittabi çok-| tandır ölmüş, fakat kabilenin ida Tesi ikinci, üçüncü, dördüncü, be-| #inci Tolgâya intikal etmişti. İspanyada Alfonslar nasıl bir- İrini takip etmişlerse, — Huntuz kiyılarındaki Untuzların da baş- 1ha, sırayla, Tolgay ismindeki Teisler geçmiştli, - Bunlar, hem askeri, hem de| ini reisler olduğu için, kahra-| Man olmaktan maada, sihirbazdı- lar, Bir takım esrara - vâkıflılar. tlardan ilâçlar yapmasını bilir - | *r, hayvanları iyileştirirler, hat. â, “ölmüş,, ateşe can verirlerdi. İptidat kabileler, ancak iki tah- AY uzun zaman, saatlerce birbi- "ne sürtmek sayesinde “ölmüş Vâh alevi,, diriltebildikleri halde, Ntuzların sihirbaz reisleri, bu. Ta, bir iki taniye içinde muvaffak Olabilirlerdi. Bulundukları havalide kükür- dün bulunması, belki buna - tesir iştir. Nasıl biz kibrit çakması- :" '":çfenikıe, onlar da, buna ya- y bir şey bulmuşlardı. Avrupa- Tar, böyle istidiâ! ettiler. Fakat, Tolgay, rivayete nazaran, han ; noktaya göz dikip te bir dua o- ll_. orada alevler doğarmış... Bu ikat, bizzat Untuzlar arasında :'İll gibi, civar yerli kabileler- d& böylece yayılmıştı. Hatlâ, Tonradan İspanyollar tarafından getirilip yerleştirilen ve in- j , ziraatte esir gibi kullanı- , ÜNU Li ne sesaında bile; Tolgayr larm bu harikulâde sihirbazlıkla- rYı şuyu buldu. İçlerinde pek çok- ları, aynı kabiliyete erişmiek eme- lini besliyordu. Lâkin, nasıl?... Biz olsak, bu gibi bir marifeti öğrenmek için, vasıtalarımız ga- yet basittir: Ya ağız ararız; Ya para verir kandırır, söyletiriz; ya tehdit e- deriz; yahut gözetleriz veya ca- sus, hafiye koyarak, esrara vâkıf oluruz. Lâkin, zencilerin ıihnîyelîne | göre, bu iş, “vâkıf olmak,, , “öF- renmek,, meselesi değildi. Sihir - bazların vücutlarında, kanların- da, etlerinde, bu kabiliyet gizliy- | di, Ancak, bunu elde etmek saye- sinde melekeye vâsıl olunabilir - di. İşte böyle düşündükleri — için, Untuzların bulunduğu — Huntuz taraflarına büyük bir baskın ter « tip ettiler, Bu sıralarda, kabile reisi olan son Tolgay vefat etmişti. Hiç bir erkek evlât bırakmadığı için, ya- sa mucibince yerine, kızı reis ka- lacaktı. Bunu bildiği için, ihtiyar Tolgay bir sihirbazım ne bilmesi lâzım gelirse genç kıza öğretmiş- ti Pek azimkâr, pek güzel ve ze- ki olan Tolgaykız, kabilesini mü- kemmelen idare eliyordu. Herkes ondan memnundu. — Avrupadan gelip te yerleşen beyazlarm dili- ni de öğrenmişti. Onlardan zarar gelmesinin önüne, siyaseti saye- sinde geçebilmişti. Kabile, böylelikle, kendini e-ı- niyette addediyordu. Lâkin, ne- seden bilsin ki, zenciler, bir gün, hiç umulmadık bir srada, üzerle- rine baskın verecek?,., Gece yarısı, kabileyi teşkil e - den yüz kadar Untuz, rahat ve e- min bir uykuda uyurken, zenci- | ler, mahirane bir baskın verdiler. Huntuz kıyılarını kan revan için- de bıraktılar. Hemen bütün yer - lileri keserk öldürdüler. Ancak pek azları kendini suya — atarak, yüze yüze kurtulabildi. Tabit, yüz mek teşebbüsünde bulunanlardan bir çokları da boğuldu. Zira, ora- larda cereyan fazlaydı, İşte, bu suretle, kabile, bir daha toplan - mamak üzere dağıldı. Zira, reis- leri olan Tolgaykız da zenciler ta- rafından yatağında yakalanarak esir almmıştı. Mukaddes kız, götürülmüştü. Kaçıp ta kurtulan Untuzların havsalası bu faciayı bir türlü iha- ta edemiyordu. Beş zencinin, onu kucaklarma alarak dağa kaçır- dıklarını görmüşlerdi. Onu ne yapacaklardı. Afrikat ihtirasları- na âlet mi edeceklerdi? İşte o za- man, yergök sarsılır, kıyametler kopardı. Dünyanın son günü, bu âdi ırktaki beş erkeğin menfur si- yah vücutlarile Tolgaykıza tasal- Tât etmek istedikleri gün olacaktı şüphesiz... Nitekim, esir götürülen kız da, kollarının, bacaklarının, kalçala- rının zenciler tarafından — sıkılıp yoklanıldığını, kendisine bu a- damların iştiha ile baktıklarını görerek, sudan çıkarılmış balık gibi çırpınıyor: — Ey ecdadım... Bu adamla - rın. kolları arasında kirlenmeme müsaade etmeyin... Beni kurta- rın!.., -diye inliyordu. (Hem resimde gördüğünüz manzaranın tafsilâtı, hem de bu hikâyenin sonu yarmki nüshamız dadır.) (Hatice Süreyya) L a7 Pae' Beyazıtın meşİıur tipi — —— Sopalı Mustafa ömründe ilk defa Beyoğluna çıktı h Beyazıdın meşhur Mustafası evelki akşam nasılsa yolunu şaşır mış, Beyazıda çıkıyorum diye Be- yoğluna, Tünel başına çıkmış... Beyazıdın meşhur sopalı, matra - It, tozluklu, kayışlı Mustafasını o- rada görenler tabii — birdenbire kendisini yadırgamşlar, kimi u - zaktan, kimi yakmdan: — Bu da nesi? Der gibi onu sadece süzüyor, çocuklar ise hemen Mustafa ile ahbap olmuş, kendisinin peşine takılıp muhabbeti —kaynatmıya Beyazıtın meşhur sopalı ve matralı Mustafası başlamışlardı. Fakat Çemberli - taş, Beyazıt, Aksaray tarafların - dan başka yerlere hiç alışkın ol - mıyan zavallı Mustafa, Tünel ba- şında şaşırmış ve bu şaşkmlıkla belki de Beyazıttan Soğan Ağa mahallesine sapıyorum zanniyl> Asmalı mescide sapmış, orada 'Tebrizli Ali Asgar Efendinin (Ak Yıldız) çayhanesinin önüne dü- şüp çimento kaldırımın üzerine nargilesini kurmuştu. Beni görün- ce kahkahayı bastı ve arkasından hervakitki gibi acele acele bağır- dı: — Ayran içtinmi Ali baba- dan, ayran içtin mi?.. Burası ne - resi, burası neresi?. Ben çay içe - ceğim, çay içeceğim!.. Para, para, para, para, parrâ! Beyazıdın zavallı Mustafası, gâliba Beyoğluna ömründe ilk de fa çıkmış olmalı ki bana: — Burası neresi burası neresi? Diye soruyordu. Beyoğlunun maruf Bakalyeros Limokondurus, Dökmeci Kâmil gibi sayılı ve ge - dikli meczupları, yahut zırzopla - rı oraların saçma krallığımı hara- ca kesmişlerken, cy Beyazıdın bi- çare sopalı Mustafası, senin bu, bilmediğin yerlerde işin ne? Vakıâ vaktiyle İstanbulun nö- Mescitten iki betle her köşesini gezen ve nöbet- le her bucağıda aylarca misafir kalan çok meşhur bir deli Hida - yeti vardı ki yirmisinden sonra aklını mezada vermiş olan bu ba- bacan Hidayetin koca şehirde bil mediği ve girip çıkmadığı hiç bir semt kalmamış gibiydi. Bakardı- nız iki sene Üsküdarda, üç sene Tophanede, bir sene Koca Musta- fapaşada, altı âay Çemberlitaşta kalır, lâkin hiç bir semtte neden- se tam bir dikiş tutturamazdı. Be yazıdın zavallı Mustafası ise öm- rünü şimdiye kadar hep Beyazıt civarında geçirmiş olduğu halde| evvelki akşam nasılsa yolunu şa - şırmış Asmalı mescide düşmüştü. | Fakat, dün akşam baktım, ge- ne sopası elinde, matrası belinde, çuvaldan tozlukları ayaklarında, köhne kayışı omuzunda — gelmiş, Beyazıttaki ağaçlarım altma nar - gilesini kurmuş bülbül gibi ötü - yordu. Bu yıl Beyazıt kahveleri - nin iki noksanı var: Biri, her yaz orada meşhur bir lokantanın ö - nünde öğl»: ve akşam yemeklerini lara ağız dolusu küfürlerin en ı sunturlularını savuran ihtiyar ha- tuncağız... Biri de rast gelene: — Ufak paran var mı? Ufak | paran? Diye güler yüzle tebelleş olup topladığı paralar ile haftaya gelin olacağını söyliyen kısa boylu, şa- şı gözlü hakiki alık kadın... Bu se- ne gene Beyazıdın meşhur simala rından Koca Mustafapaşalı — Ni- dai Bey de meydanda görünme - oldu Balıkesir, (Husut) — Bir haf- ta içinde merâ ve çobanlık mese- lelerinden iki kanlı hâdise olmuş- tur. Hâdisenin birisi Kadirli kö - yünde koyunlarını — bir tarlaya süren çoban Ali ile Kocabıyık oğ- lu Ahmet arasında çıkan kavğa- dan, bu kavga neticesinde Ahmet çoban Aliyi rovelverle öldürmüş- İkinci hâside de Söğütçayırı -köyünde çoban Mustafa oğlu İs- mâil arâsında çıkmış ve İsmail Aliyi bıçakla bir kaç yerinden tehlikeli surette yaralamıştır. Ali Balıkesir hastanesine geti- rilerek tedavi altına alınmıştır. Her iki hâdisenin tahkikatı de- vam etmektedir. yedikten sonra kendisine takılan- | u görünlüş diği gibi o civarın turuncu sakal Hacı Ahmedi de ortada yok.. Bil- mem ki bu yaz o tarafın haşari ço cukları acâba kime takılıyorlar, kimin peşinden: — Alaalahey! Çağırıyorlar acaba? Beyazıt şimdilik bir tarafa dursun da biz gelelim Tünel başındaki Asmalı mescidin yaz akşamlarma: 'Tünelin karşısındaki pasajdan geçip te Tepebaşına doğru bükül- dünüz müydü artık işiniz. yoksa sayın: Sekiz şeftalici, dokuz ar - mutçu, altı üzümcü, yedi kavuncu © karpuzcu ve bir o kadar üvez- ci, muşmulacı, vesair meyvacı.. Ondan sonra düzünelerle çocuk... Her cinsten, her milletten çeşit çe- şit kadın, erkek, hizmetçi, uşak han kapıcısı, apartrman süpürücü- sü, sütçü, yoğurtçu, sucu, şerbet- çi, kundura boyaesıı, seyyar fotoğ- rafçı... Sokak esasen gölgeli olduğu i » çin hava ne kadar iyi olsa gene orası serttir. Kasımpaşa ile Tepe- başı ve Kumbaracıyokuşu arala - rından girintili çıkıntılı esen rüz- gârın burada yaptığı anaforla o sokak sıcak nedir hiç bilmez. İşte onun için yaz akşamları bu sokağın altbaşmdaki Tebrizli Ali Asgar Efendinin çayhanesinin içi ve önü hıncahınçtır, O civarın çay, kahve, nargile tiryakileri ak şam safalarını hep burada yapar- lar. Galiba Beyazıdın deli Musta- fası da evvelki akşam onun için buraya gelmiş olmalı! Osman Cemal GÜRERENK KKK KU KA KA GU KRUR AAA KKK KKK KKK KA KA NB YE KA E U UKK SRETERERLETENEURERER SN AYA A ARURNN Balıkesirde Iki kanlı hadise |Edirnede, annesini Bır çocuk öldürdü Edirne (Hususi) — Saraçha « nede bakkal Emin efendinin oğlu 12 yaşlarında Mehmet Tuncada yıkandıktan sonra dükkâna dön- düğü zaman babasının pazara ü- züm almak için gittiğini ve yeri- ne annesinin kaldığımı görmüş - tir. Kendisinin, Tuncadan geldi « ğini anlıyan annesi tekdire başla. mış ve bu anda fazla sinirleşerek tezgâhın üzerinde gramları oğlu- na fırlatmıştır. Bundan muğber olan küçük Mehmet dükkândaki peynir bı - çağını kavrıyarak anasını kürek kemiği altından saplamış ve der- hal öldürmüştür. Mehmet müd - dejumumiliğe tesiim edilmiştir.