Sovyet Rusya, Japonyaya bir pro- P testo notası verdi ıllı ümdar (Baş tarafı 5 inci sayıfada) — Mutlaka, güzel güzel cariye- lerdir. — Onlar da var... Fakat, asrl şayanı hayret olan bu sarayı bek- liyen, her kapısı önünde nöbetçi- liğini yapan hayvanlardır... Bizim evlerimizde köpekler — bulunur. Bazı hükümdarlar, — saraylarının bekçiliğini etsin diye aslanlar, kaplanlar besler.. Bir Rus Çarı zamanında, Kremlinde beyaz ayı 1-- dolaşırmış... Fakat kırmızı de- rili hükümdarınm sarayında, yılan- lar bekçilik ediyor... Tam dört yüz yılan... Cariyelerin bellerine sarılmış, harem ağalarının boyutı- larına dolanmış vaziyette... Misa- firi karşılryarak, yüzünü yalıyor - lar... Lâkin, bir kimsenin fasit fik ri olduğunu anlayınca, derhal ü - zerine hücum ederek kemiklerini kırıyor, yahut kanını zehirliyor - lar... İki arkadaş bu tafsilâtı hayret- le dinliyordu. Hut, devam etti: — Yalnız, kırmızı derili hü- kümdar, keder içindeydi. Zira en alışkım, en akıllı yılanı kaybol muş... Derenin akıntısına kapıl - mış, bir daha avdet etmemiş... 'Aklma geldikçe hüngür hüngür ağlıyordu... Bu yılan, insan gibi, herşeyi anlarmış... Bir yerde bir işin noksan, yahut bir muavene - tin lâzım olduğunu hissedince, he men etrafı dolaşır; muvafık biri- n a ayağına dolanarak, onu,; icap-| eden yere sürüklermiş... Sarayda her yılanm ayrı bir marifeti var... Bununki de bu... Eğer kıymetli yılan bulunursa, kırmızı derili hükümdar bir çömlek inci vadedi yor... — Aman şunu bulalım... — Deli mi oldunuz?... Nereden bulacaksınız? , İki arkadaş, iki gün evvelki macerayı anlattılar. Hut: — Eyvah!... Büyük bir servet ve kısmet kaçırdınız... O hayvanı krrakmak olur muydu?... Şimdi nerede bulacaksınız? -diye esefle niyordu. Fakat, ihtiyata riayeten, gene, sal köprünün yanına gittiler... Bir de ne görsünler? Suların içinden, yılan kafasını çıkarmıyor mu? j Başka biri olsa, kat'iyyen, hay- 'wana doğru elini uzatmak cesare- tini gösteremezdi. * Fakat, ondan fenalık gelmiyeceğine dair tecri besi olan İtol, yılanı boynundan yahaladı ve dereden çıkardı. Der- hal atlarına bindiler. Kırmızı de- rili hükümdarın sarayına gitti- ler... " Kıymettıu" hayvanın — iadesi, “«cidden büyük bir sevinç yarattı... Hükümdar, sözünde durdu. Üç ar kadaşa bir çömlek inci verdi. İşte bu bir çömlek inci, petrol arayıcılarınin ilk sermayesini teş- kil etmiştir. Onlarm — kurdukları büyük petrol şirketi, şimdi, dün - yanın en büyük ve en zengin kum panyalarından biridir. _( Hatice Süreyya) Elini suya soktu; marifetli ve iyilik sever yılanı dereden ” Bd çıkardı. artık, üç arkadaş, servete kavuşmuşlardı. n —. ee dİREN G Na — lki Yüzlü Adam. (Yazısı hikâye sütunumuzdadır) Bütün dünyaca tanınmış, fevkalâde meraklı zabıta ve tahlil romanı Tefrika N: 31 Şimdi ne yapacaktım?, Gerçi bu lâboratuvarda ilâç vardı. Fa - kat oraya gitmek meseleydi. Ellerim şakaklarımda, bir müd- det bunun halliyle uğraştım.. Eve kendim girseydim, hizmet- çilerim beni polise verecekti. Bir başkasını, bu işe memur edeyim, dedim.. Aklıma Lanyon geldi. Fakat onunla da, nasıl konuşacak, uyuşacaktım !, Kimsenin şüphesini uyandırma- dan, sokakları geçtim, farzede- lim.. Onunyanına bu halle nasıl çıkacaktım?. Bundan başka, böyle meçhul ve garip bir adam olarak, Doktor Lanyonu meslektaşı Doktor Ceki- lin lâboratuvarını karıştırmıya na sıl svekedebilirdim?.. Sonra apansız esas şahsiyetim- den bir şey hatırıma geldi.. Bütün bu hâdiselere, müthiş değişmele- re rağmen, bir hususiyet benimle kalıyordu.. Doktor Cekil gibi, o- nun “Hattı yordum.. Bunu hatırlamam üzerine der - hal, kendime, mümkün olan çeki düzeni vererek yerimden fırla- dım. Bir araba bularak Portland sokağında bir otelin ismini ver- dim. Kıyafetimin garipliği önce ara- bacının tuhafına gitti, gülmek is- tedi. Dişlerimi gıcırdatarak yüzü- ne doğru bir iblis gibi baktım! Birden kendini topladı.. Ötele — vardık. Hizmetçi ler yüzüme bakmaktan adeta ür- küyorlardı. Biribirlerine küçük bir işarette bile buunmadılar. Sadece dediklerimi dinlediler. Bir odaya dest,, i ile yazabili- | 25-8.934 Kâğıt, kalem istedim. —— Bir mektup Lanyona, bir mek- tup da uşağım Pol'a tam Cekilin yazısıyle yazdım. Postaya verildi- ğginden de emin olmak için, taah- hislü gönderdim. Sonra bütün gün, akşama ka- dar odanın içinde, ocağın başın- da tırnaklarımı kemirerek bekle- dim. Yemeği odamda yedim. Akşam karanlık basınca, kapalı bir araba kiralayıp bir köşeye sokularak so- kaklardan sokaklara, bir deli gi- bi, dolaştım. Fakat bir zaman geldi ki, ara - bacı, benden şüphelendi. Hesabı- nt görerek indim ve yaya dolaşmı- ya başladım. Daha ziyade, tenha sokaklar- dan geçiyordum. Maksadım, ran- devu saatim olan geceyarısını bul- mak, Keyvendiç meydanma gide- bilmekti.. Bir defa bir kadın yaklaştı. Kibrit mi ne, satmak istiyordu! | Yüzüne hırlamamla, sıvışması bir oldu.. Lanyon'un evinde kendime geldiğim zaman bu müşfik mes- lektaşımın düştüğü korkudan mü- teessir olmadım değil.. Fakat be- nim duyduğum korkular içinde, onunki sadece bir damladır, de- nebilir. Yarı rüya halinde eve geldim... Kendimi yatağa attım. Saatlerce — ve bir kâbusun bile, rahatını sarsamıyaçağı — bitgin, baygın bir uyku uyumuş- tum.. Gözlerimi açınca, kendimi pek Çeviren Hikmet Münir harap buldum. Fakat bir cihetten, şikâyetsizdim de.. Her ne kadar bir gece evvelki vaziyetleri, müt- hiş azabı hatırlıyorsam da, gene evimde oluşum, ilâçlarımla baş başa bulunuşum, bir teselli idi. Sabah kahvaltısından — sonra, şöyle bahçeye çıkmış, serin hava- yı teneffüs ediyordum. Müthiş sancılar, değişme alâmetleri gene başgösterdi. Daradar kendimi lâ- boratuvara attım. Edvard Hayd, bir defa daha bütün gayzı ve ürkünçlüğü ile meydana çıkmıştı. Kendimi kur - tarabilmek için, tam iki misli ilâç içtim.' Altr saat geçmeden bir da- ha yakalandım. Bir daha ilâç iç- tim.. Kısaca, o günden itibaren artık bir temrin haline — gelmişti. Sık sık, Edvard Hayd şekline gi- riyordum ve her girişte, bittabi o müthiş ilâçtan lâzımgeldiği kadar içiliyordu. Her saatim “Ha geldi, ha gelecek,, korkusu içinde geçi- yordu. Uyursam, Edvard Hayd o- larak uyanıyordum. Uyuyamamaklar, saatten saate değişmeler, tekrar ilâçlar artık ru- humu ve kalıbımı bitirdi. Göçtüm. Hayd günden güne biraz daha çok sarıyordu. İlâcın tesiri gidin - ce, hemen Edvard Hayd oluver- diğimi görüyordum. Hem bu ikin - ci şahsiyete geçerken, eskisi gibi, acılar, sancılar da başgöstermi- yor, duyulmuyordu. Ben O idim.. Benim başıma gelen, dünyada kimsenin başına gelmemiştir. He- le son günlerde düştüğüm felâket çukuru, bunların hepsinden müt - hiş, mahvedicidir: Beni Hayd ol- maktan, azıcık olsun kurtaran Sahifesi bilmecesinde he_' | 69 — Üsküdar 60 Ayten H. 70 — ; ö SD Pi ağı KUPON 236 25-8-1934 diye kazananların İisteS! Yazı defteri kazına""r__ 41 — Galata Lâleli han Dora, Heybeliada 3 Hüsamettin B- Samatya 5 Meliha H, 44 — ba 60 ıncı ilk mektep Hadiye Hıeııli' 45 — Fatih 22 Adil Bey, 38 — Cibali Yenikapı 13 İstefo B. 47 — Fe lisesi 391 İbrahim Bey, 48 — İstaf * bul erkek lisesi 830 Sami, 49 — * dıköy 22 Mehmet B. 50 — Kadıköf' 18 Feride H, 51 — Cibali 1 Mehail : Fi 52 — Cağaloğlu 30 Aşçı, 53 — kız lisesi 15 Lâmi B. 54 — Âleko B. 88 — Balıkpazarı 25 AŞ rit B. 57 — Pendik 10 Melike B 58 — Beşiktaş 58 Emin B. 59 — $ taköy 5l Hilmi B. 60 — Pangalti Belkıs H. Kitap kazananlar 61 — Lüleci Hendek 134 Davit ?" 62 — Haliç Sütlice Gavsi Bilâl 63 — Kadşköy 66 Hamdi Bey. 64 — Sul ahmet 2 Emin B. 85 — Sul 13 Mithat B. 66 — İst. 12 inci İf mektep 53. 67 — 160 Nermin Hanllf” 68 — İst kız lisesi 769 Zühran " Ankara 11 İlhan B. Kart kazananlar 71 — İstanbul erkek lisesi Bur " han, 72 — Cerrahpaşa 34 Hadi Ta) Üsküdar 11 Ruhiye H. 74 — Beyk 21 Alâettin B. 75 — Aksaray 41 Ht | san Bey. 76 — Kızıltoprak 188 Fuâ B. 77 Davutpaşa 378 Tacettin 18 Yü Beyoğlu 3 Nermin H, 79 — Davut * paşa, 266 Fuat B. 80 — Fatih 11 zin H. 81 — İst. d4 üncü ilk Fikret 82 — Beyoğlu 24 Haçik, 83 — Kumkapı Feriha Hanım. 8â4 — İnk” lâp lisesi 722 Muammer 85 — Y":; kapı 12 Aptullah 86 — Balarköy ) toz bitmeğe başlamıştı. Tecrübelerime Laşladığımda” beri he ayni cins tozu kullanıy?” dum. İste şimdi azalmıştı. Ye©” | den aldırttım. Meydana koyd” ğum mayile karıştırdım.. KaY“': ma oldu. Mayiin rengi değişti. | kat birinci renkten sonra, îki"tj renge girmedi, İçtim. Heyı"'t Zerrece tesir göstermiyordu. —« Bir hafta kadar geçti. Şimâ_' bu mektubu da, eskiden kalf” bir parçacık tozun yardımı ile Y"V | zıyorum. Doktor Cekil olarak, 'oî ' düşünüşüm, son nefes alışlarım dır. Mektubu da artık bitireyî'; Çünkü biraz sonra Hayd, yenîd— : ve artık ebediyyen varlığımı $? rınca, hele bu hâdize şu mekt“v yazdığım sırada olursa, kızıp P'r ça,parça edebilir de.. Yarım saat var yok.. Hayd nE redeyse içimde canlanır.. B Fakat artık ikimiz de . bit Yarım saat sonra, gene, k0" ğa gömülüp ağlamalar, yahut * son sığınağım olan odanın için İ bir aşağı bir yukarı çılgınca laşmalar başgösterecek.. Her işittiğim sese kulak f"’, cek, her hareketten bir tehdit 9’, nası çıkaracağım: “Beni ylk'l' mıya mı geliyorlar?.. Asıla yım?, Yoksa, son dakikada k“r;:: labilmek cesaretini kendimd*? labilecek miyim..,, vW Arürk orasını allah bilir. B? ge ziyet, benim, hakikt ölümüm Buradan ötesi benden başka* alâkadar eder. : B İste kalemimi brrakıyor V©? ı'ı'î fi mübürlüyorum. Zavallı * n Cekilin hayatı da böylece bi B SÖON — gti-”