F e l_'ıeid. Hanım, mazi ile kendi- | & Bağlayan bütü rabıtaları, tek 'eketle kopardı, attı. Emin' t bir muhit olan evini br- » kaçtı. hî;dlk ve âşık bir kocayı üzüp ü etmek fikri bile onu düşün- "'_"edilnu sonra, hangi endişe tideyi hareketinden alakoya- ? Kaçarken, oğlunun uyudu- ki, Odaya bile girmemişti. İhtimal- manzara karşısında yumu- B k, azminden Jİönmemek Findi, Üç yaşında olan Bedri ko- Ylkla avunur diys düşünmüştü. esini uzun zaman itlemezdi. Hayatında böyle bir harekete :'ı'“lıül etmiş olan kadın çok mu ç "“mıdx? Hayır hayır! O, sxda n h'lh bir erkeğin sonsuz bir ih- T&tla sevmek bedbıhtliğina — vğ- tiştı. Bu ihtiras taşan bir nehir :ık'ı kadımnım bütün mevcudiyetini Plamış, bütün arakaddesatını M'hvıtı. Daima şefkıt gördüğü, '_'h-?ıldığı kocasmı bırakıp kaç- â enu sevketm's'i, ı_"llî-'s:ki, izmiria “n mes'ut aile- den birine mensuptu. “Güzel ide,, diye tanmırdı. Erkek ar- L.'i'ılıı'ile tenis oynamak, dans “mek hakkr ona verilmişti. Koca- N, mevki ve servet sahibi idi. Bir- gocukları olmuştu. Eğer bu aşk lür etmemiş olsaydı, mes'ul ya- Hyacaklardı. Kocası, Macide ile dekadar iftihar ederdi. Birdenbire, genç kadınım önü- Be, Ferit Lâmi isimli bir erkek çık ı.'lh. Macidenin başı dönmüş, de- 'kanlıya kendini verivermişti. Bu, Tasıl olmuştu? Kendi de tayin e- emekte idi. Aralarmdaki münasebet oka- daç ilerlemişti ki, nihayet, birlikte| kıS&ıığı karar verdiler. Ne mükemmel tasavvurlarda ı"ı'llutmılırclı. Dünya kendilerine ildi sanmışlardı. — Çok uzaklara gidelim!! -di- 9t karar verdiler.- Hayatrmız an-| WAk şimdi başlıyor. Güzel bir de- h’"ı aşkımızı süsliyelim, * D“şünmüyorludı ki, aşka de-| h“î_ istemek, aşkın tavsadığını gös Aylarca güzel manzaralar or- İumda seyahat ettiler. Fakat, a- n zaman geçtikçe, zahiren bi- ::ı_'luîne kendilerini bağlr sanan iki vücut, hakikatte ne derece| Bak olduklarını anladılar. « İ Akdeniz dolaşmasından İstan- İa döndükleri vakit, “istikbal- * ne yapacağız? Ne olacağız?,, Ş'L artık, ikisini de meşgul — et- *ğe başlamıştı. İki sene birlikte nasıl ülfet et- ;?]'!ine Bile şaşıyorlardı. Ah, he- %Mldde. eski evini öyle arıyor- ki.., Hele Ferit, izdivaç fikrini di- W“ huşunetle — uzaklaştı- TYordu: — Evlâdını brarkarak benimle bir kadından doğacak ço- “kh baba olur muyum?... Al- geldiği miktarda değil, e- ı Nuemur — Maaşım maalesef, ol - ı,':“dn: — Hakkmız var! Fakat l olsaydı nasl yaşardınız? Aralarında cereyan eden küçük anlaşamamazlıklar, ikisini birbi- rine karşı kışkırttı. Hattâ ihtiras- ları bile artıl! onları birbirlerine bağlayamıyordu. — Evlenmemiz doğru olmaz! -diye, birbirlerine itiraf ettiler. Thtirasın tuzağına yakalanarak, | eski saadetlerini kaybettiklerini anladılar, Bu hale gelmişken, iki insanın birbirine musallat olması- nm mânası tasavvur edilebilir miy di? Hayatında daima âni hüküm-| lerle hareket eden Macide, gene öyle yaptı: Gerçi, kocası, boşan-| ma talebinde bulunmuş, hükmü | kolaylıkla almıştı; lâkin bu cihet, Macideyi düşündürmedi. — Zira, kocasmın —müsamahasız ve iyi kalbliliğini gayet iyi biliyordu. *“— Beni bedbaht bir çocuk gi- bi gene kabul edecektir. Göğsüne basacaktır! Ben onu bilmez mi yim?,, diye düşünüyordu. Hem, aralarında bir de bağ yok muydu?.. Oğulları... Minimi- ni Bedriye karşı, anne şefkati, öy- le bir belirmişti ki: — Ah, yavrucuğum, ah, yavru- cuğum... -diye, kendi — kendine söyleniyordu. İzmire giden vapurda, projele- rini hazırladı, durdu, Hayır, mektup yazmıyacak, a- raya vasıta koymryacaktı. Zira, bu gibi ahvalde, üçüncü şahıslar peyda olur; zevç üzerinde tesir icra ederler. Acıklı bir sahne yaratmak ak- lından geçti: Oğlunu, kollarına atılmış, memnuniyetle — feryatlar koparırken göz önüne getirdi. Bir| baba, bu manzara karşısında na- sıl heyecan duymazdı? Ondan sonra, her şey, büyük bir basitlik içinde cereyan edecek ti. Nikâhları tazelenecekti. Bu fikir ona o derece mülâyim geldi ki, önüne bir mâni çıkacağı- nı aklına bile getirmedi. Kocası zaten onu severdi... Ev- lâdından çatır çatır ayırarak ko- vacak değildi ya... Bunâ rağmen, evinin kapısmı| çalarken, kalbi hızlı hızlı attı, Yeni gelmiş, tanrmadığı bir hiz- metçi kapıyı açtı. Macide Hanım-| dan kim olduğunu sordu. Cevap vermesine meydan kal- madan aralanan bir kapıdan, kü - çük bir çocuk, kendisine merakla baktı. Kadım: — Bedri!.. -diye bağırdı. Bu sırada, çocuğun arkasında bir genç kadın peyda oldu ve sor- du: — Ne istiyorsunuz, hanımefen- di? Kadım, ilk heyecanmı durdura- madan, devam etti: — Bedri!... Kucağıma gel... Ben senin annenim... Lâkin, çocuk, arkasmda hare- ketsiz ve şaşkm duran genç kadı- nn eteklerine sarıldı: — Hayır, o kadını istemem... diye Macideden saklandı. - O, git- sin... İnsanın iki annesi olmaz... Nakıli: (Hatice Süreyya) — Demek tavla şampiyonusunuz? Haliniz hiç sporcuya benzemilyor! | dizilmiş uzun kavak ağaçları ve | dişbudaklar vardır. HABER — Akşam Postadsi — Sonbaharı k arşılama nedir, biliyor musunuz? köşesinde şek Bâhur günleri çıktı; sıcaklar tav| samaya başladı. Hoş önümüzde| daha hatırı sayılır meşhur - Ağus-| tos sıcakları varsa da pek kulak asmayın, onlar insanı yaksa da tu- tuşturmaz ! — Şu halde plâjların, deniz hamamlarınım papuçları dama a - tılma zamanı yaklaşmış! Derseniz onda da pek acele etmeyin, daha yirmi, yirmi beş! gün, hattâ bir ay denizlerin keyfi çekilir. Çekilir ama halkın bir kıs- mı şimdiden sonbaharı karşılamı- ya başladı bile! Sonbaharı karşı- lama nedir biliyor musunuz? Bir bir buçuk aydır deniz kenarlarını dolduran ahalinin deniz kenarla- rımdan yavaş yavaş bağlara bah - çelere dökülmeğe başlaması de- mektir. Sonbaharım biraz uzaktan ol- sun gelmeğe başlryan serince ko- kuları işte şimdiden halkın bir kıs- mımı denizlerden bu bağlara, bah- çelere çekmeğe başladı. Bu sene Yakacık filân bilmem nasıl? Geçende baktım, Kalamış- taki Hasan Baba bağı ömürdü. Bir traftan denizin üstü karmca yuvası gibi kaynarken öte tarafta da bu yemyeşil bağın içinde bir çok aileler çay takımlarımı kur- muşlar asmaların taze yaprak ko- kuları dibinde turfanda üzüm safa s1 yapıyorlardı. _ Bu sene münzevi ve Şifa bağ- larına rağbet pek çok... Hele Eyüp le Edirnekapr arasındaki Saraf oğlu bağı şimdiden tam bir (Ka- lenderler) (Ehlidiller) (Hoşsoh- betler) köşesi halini almıştır. Küçük bir köy ki ortada bir çeş- mesi çeşmesinin yanında sıra — ile bu kavak ağaçlarınm biraz ötesin- de top top ve koca koca sakızlar, Bu ağaçların gölgelediği köyün biricik caddesine akşama doğru u- zak köylerden gelmiş taze ot ve saman arabaları birbiri ardıma di- zilir. Arabaların yorgun öküz ve mandaları gene o ağaçların gölge- leri altına yayılır. Ortalığı mis gi- bi taze ot ve saman kokuları bü- Tür. 'Top ağaçların altmdaki serin kahve bahçesindeki setin üstüne dizilmiş içleri buz gibi sularla do- ha kırmızı toprak testiler daha u- zaktan insanm yüzüne güler. Sol taraf gözünüzün alabildiğine ça- yır çimen, sağ taraf boydan boya üzüm bağı... Bağın giriş yerinde genişçe bir dutluk... Daha ilerleri tekmil kır, bostan, ağaçlık... Öğle- den sonra kafile kafile kadın er- kek, çoluk çocuk buraya dolar ve akşam geç yakte kadar burada felekten bir gün çalarlar. Bu ara- da kendilerini yukarıda saymış ol- duğum (Kalenderler) — (Ehlidil- ler) (Hoşsohpetler) de birer ke - nara çekilip asmadan yapılmış ka- meriyelerin altında pek tatlı, yani şekeri çok tarafından türlü mu- | habbetler, şakalar, şaklabanlık- larla canlarına can katarlar, Bu bağa ekseriyetle İstanbulun meş- “Münzevi,,deki Sarrafoğlu | bağında.. diği zaman, hele gelip te orada o- kuduğu zaman âdeta yer yerinden oynar, oradan başka hiç bir yerde okumıyan bu adam bazan aşka ge lip te orada coşunca bütün civar hep oraya akın eder, manzara ci-| hetinden pek görülecek bir yer o - lan bu Münzevt bağına Hafız Sa- mi Efendiden başka kimse gel- Münzevi kırlarında.. mez ki? Darülelhanın eski keman muallimlerinden Mustafa — Bey, binbaşr mütekaitlerinden Ziya B., plâklarda sesi ve usulü pek beğe - nilmiş olan Hafız Celâl Bey, gene meşhur okuyuculardan Sultan Sü- limli Hafız Rıza Bey, sesinin gü- zel olduğu kadar musikideki usta- hığr maruf olan makinist Hafız Sabri Bey, bizim Ankara caddesi- nin gözde kilişecilerinden Fuat Bey, sonra bir çok eski mümeyyiz, başkâtip, kaymakam hattâ vali mütekaitleri, daha sonra Fatihin, Karagümrüğün, Eyübün, Balatın tanmmış simaları Cuma — günleri hep bu Münzevt bağının şakrak bülbüllerini teşkil ederler. Bir kısım aileler daha sabahtan gelip burada ocaklarmı yakar ye- meklerini pişirmeğe, salıncakları- nt kurmaya başlarlar. Burada meşhur Münzevt suyu ile birlikte yenen bir öğle veya ak- şam yemeğinin zevkine doyum ol- maz. Hele şakacılığı ile bütün hal- ka, bütün kadmlara ve erkeklere kendisini sevdirmiş olan Nişanca- h Zeki Bey de orada olursa bağım neşesi bir kat daha artar, akşam üstleri şaklabanlık ayuka çıkar. Bâhur günleri gecip ııcaklarl tavsamaya yüz tuttuğu için halk artık bu bağlarda sonbaharı kar - şılamıya, İstanbulun Münzevi kö- yü ve Münzevi bağı insanm yüzü- Kalenderler, ehlidiller,hoş sohbetler muhabbet ! muhtarı Durmuş dayı diyor ki: * — Burası emsalsiz yerdir, ha - vası güzeldir, suyu güzeldir man- zarası güzeldir, otu güzeldir, mant güzeldir, üzümü güzeldir, dutu güzeldir, armudu güzeldir. Hulâsa herşeyi güzel oğlu güzel - dir. — Peki... Durmuş dayı, güzel olmıyan bir şeyi yok mudur? — Vardır iki gözüm vardır. O da yoludur. Buranın yolu berbat - tır. O da bir yapılırsa o zaman bu- rası cennete döner. Şimdi her Cu- ma buradaki bağı dolduran yüz « lerce insan binleri aşar, — Ya burada çalan saz - nasıl- dır? — O da iyiama ençok İstan- bul havaları çalıyor. Bizim Niğde Ürgüp, İncesu havalarını da çalsa ©o zaman daha başka olur. — Peki ama sizin Niğde, Ür- güp, İncesu havalarını çalarsa on- larla oynamak ister, kim oynıya- cak? — Nişancalı Zeki başta olmak üzere Hafz Sabri, otçu Eşref E- fendi, kepekçi Mihal hep oynar- lar. Haydi bakalım, onlar çalıp oy- nıya dursun, biz de atlıyalım baş- ka tarafa... Osman Cemal Şeftali ;l:_l;ol Dün Ticaret odasını Bursa şef- talicilerinden mürekkep bir grup ziyaret etmiştir. Şeftali istihsali | son senelerde artmakta olduğun- dan iyi bir alıcr olan Almanyaya ihracat yapmak üzere şeftaliciler Ticaret odası ile temasta bulun- müuşlardır. Üaseğkinilil Ziya Gevher bey Cümhuriyet Halk Fırkası İda- re heyetinden boşalan — azalığa, Fırka Umum Riyaset Divanınca Çanakkale meb'usu Ziya Gevher Bey itnihap olunmuştur. çAĞ Buz ihtikârı var mı? Buz meselesinde ihtikâr olup olmadığı hakkında Ticaret oda - sınca yapılan tetkikler bitmiştir. Yarın toplanacak olan oda idare meclisi bu hususta kat'i bir karar verecektir. l 45 izci geldi Dün Lehistandan şehrimize 45 izci gelmiştir. Misafir izciler şeh- rimizde üç gün kalarak müzeleri ve sair yerleri gezeceklerdir. Dr. Hafız Cemal Dahili hastalıklar Cuma ve pazardan başka — günlerde Gleden sonra saat 23 de 6 ya kadar İIstanbulda Divanyolunda (118) nu- maralı hususi kabinesinde hastalarını kabul eder. Muayenehane ve ev te'> fonu: 22293, Yazlık ikametgâh telefonu Kandili —- “tehassısı hur hafız Samisi de gelir ve o gel—l ne gülmeğe başladı. Oranın eski| 38 — Beyletbeyi 48.,