Abdülhamit Gözdeleri Tarihi tefrika: 27 Geçen kısımların hulasası Abdülhamit, Tıbbiyeli (Neodet) 1 Pariste- Ki Jön Türklerle muhabere ettiği vehmile s4- rayın zindanlarında hapsetmişti. — Kızıl Bul- tanin gözdelerniden Saadet, Neddeti meviyor | ve Padişahı ikna ederek Neodetle birlikte sa- | raydan çıkıyor. Fehim Paşa sahnede. Partali rakkase sorguya çekilmiştir. Bu sırada gizli kilat İstanbulda Padiğahı. — yıkmağa Necmiseher Cafer Ağaya açıl- madan evvel, karar verdiği mek- tubu yazmağa başladı: “Kâzım Bey! “Sizi çoktan beri sevdiğimi bu-| gün itiraf etmek fırsatımı buldum. Bunu şüphesiz ki siz de anlıyor- sunuz! Pencereden sizi gördükçe kalbimin koparcasına çarptığını issediyorum. Bir gün hareme gir- zaman benimle — karşılaş- mıstmız.. O gün bana: (Renginiz ne kadar ucuk, hanrmefendi?) de mişi Bunu hatırlıyorsunuz, değil mi? | Gene böyle bir gündü.. Başma- beyincinin odasında bir kadımın| isticvabmı bana havaleletmiş — ve bu hizmetimden Zzatı şahanenin| gok memnun olduğunu söylemiş tiniz!. O gün yanımdan ayrılır-| ken: (Ne kadar güzelsiniz!) de - miştiniz... Bilmem ki, hatıralara karsı hürmetiniz var mıdır? Sizinle yarın akşam güneş bat- madan biraz evvel Cafer Ağamı':W odasmda buluşmak istiyorum...,, | Necmiseher bu mektubu yaver| Kâzım Beye çok emin bir vasıta ile göndermişti. Kâzım Bey mektubu aldığı za- man korku ve heyecan içinde tit- riyordu.. Gözlerine — inanamıyor-| du. — Necmiseher Hanmm.. Pa şahınm biricik gözdesi kendisine| ilânı aşk etsin... Kâzım Bey buna inanmak is- temiyor ve mektubu bir daha.. Bir kaç defa daha okudukça — korku- dan dizlerinin bağının çözüldüğü- nü hissediyordu. Abdülhamit bu hâdiseyi masşındı.. duy- Kâzım Bey odasmda saatlercei dolaştı.. Düşündü.. Kendi kendine şu hükmü verdi: — Abdülhamit benden şüphe- leniyor galiba!.. Necmisehere böy, le bir vazife vererek beni tecrübe Tefrika numarası : 40 Ve Yazan: Ishak Ferdi ediyor. Ayağımı denk atmalıyım. Maamafih ertesi akşam — ayni saatte Cafer Ağanm odasına git- mekte tereddüt etmedi. Necmiseher Hanıma: — Teessüf ederim -diyecekti- benimle alay mı ediyorsunuz? Ben, efendimizin gözdelerine yan bakacak kadar hain ve küstah bir adam olsaydım, şimdiye kadar Yıldız sarayında kalır mıydım? Kâzım Bey Cafer Ağanın oda- sıma girdiği zaman, harem ağası yeriade yoktu. Kâzım Bey: — İşte... Bu da bir dolap! Diyerek şüphe ve tereddüt için- de odadan içeriye girdi. | Acaba bir cürmü meşhut mu| yapacaklardı? Padişaha böyle bir münasebet- ten mi bahsetmişlerdi? | Eğer Kâzım Beyle Necmiseher Hanımı Cafer Ağanm odasında konuşurken yakalamak üzere giz- h bir tertibat varsa, Kâzım Bey mahvolmuş demekti.Çünkü bu va- ziyette yakalanan bir yaverin sa- rayda kalması kabli değildi. Kâzım Bey Cafer Ağanın oda- sında dolaşırken, birden kapıdan içeriye süzülen bir gölge gördü. Necmiseher Hanımn telâşla içe-| Yiye giriyordu.. Abdülhamidin gözdesi çok he- yecanlıydı.. Sağ elini sol memesi üzerine koymuş ve başını arkaya çevirerek: — Kimseler yok.. Burada ser- bestçe konuşabiliriz. Demişti. | Necmiseher Hanım Kâzım Be- yin yüzüne bakamıyordu. Eğer bi- raz daha soğuk kanlılığını muha- faza ederek gözlerini Kâzım Be- yin gözlerine dikmiş olsaydı, o- nun kendisini hiç te ayni duygu - larla beklemediğini görecekti. Abdülhamidin gözdesi oda ka- pısını içinden kilitledikten sonra, bir koltuğa oturdu: — Sizi rahatsız ettim, değil mi? Kâzım Bey önüne bakıyordu: — Estafurullah Hanımefendi! Sizinle görüşmek benim için — bir şereftir. Fakat... Necmiseher genç yaverin sözü- nü kesti: Aşk mı, Servet mi? Nâkili: (Vâ - Nü) Geçen kısımların hülâsası İlkami Bey, servetini kaybetmiş; bir Paşazadadir. Fakat, eski debdebeli| hayatı terketmek istemiyor., Onun için, kızı Türkân Hanımı Cemal Bey ismin- de bir zengine vermek emelindedir. Halbuki, Türkânla Fikret sevişiyorlar. İlhami Bey, Fitreti, oğlu gibi büyüt- mektedir. Ona, kızdan vazgeçmesi için rica ediyor. Banka memuru olan Fik- retin önüne, tesadüf, Şadiye Hanım isminde zengin bir kadın çıkarıyor. Bu hanım, da delikanir ile alâkadar oluyor. / — Ne diyecek?., “Kızımla başka- #at evlendireceğim.. O, bize servet getirecek... Halbuki, senin huzurun | mani oluyor... Bizim için - fedakârlık yap.. Her şeyi unut, çekil..." diyar.. * — No garip tesadüf.. Benim ba- Bamın zihniyeti.. - diye düşündü. - de- | mek ki, Şadiye Hanımın da babası, o- nu, bir pahalr mal gibi satmak fikrin- de..” — Buna rağmen?... — Buna rağmen Türkünı seviyo - rum... Onunla evlenemiyorum... Fakat, betbaht olacağım... O da, ben de bet- baht olacağız... Türkân, artık, kulaklarına inana - mıyordu. Demek ki, deminden beri Bahsedi- len aşk, kendisine beslenen aşkmış... Demek ki, Fikret zannettiği gibi iki yüzlü ve mürai değilmiş... O kadar ta- mimi imiş ki, başka kadınlarla (hem de ne güzel kadınlarla) yalnız kalın. ca bile, onlara Türkânmın aşkından bah- sediyormuş... İ Şimdi, genç kız, rakibesine bakı - | yordu: Cidden harikulüde kibar tavım- k, mükemmel profilli, $ık bir kadındı.. | Hem bu otomobilin sahibesi, kendile- Fıkra müsa En iyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol- mamâsı, seçme olması ve okunaklı yazılması lâzımdır. Köpek isterim! Bir şair zamanın halifelerinden| biri hakkında methiye yazdı. Gö- türüp verdi. Halife; — Hâcetin nedir? dedi. — Efendim, bana bir köpek ve- riniz... Halife kızdı: — Köpeği ne yapacaksm? Ben, sana hacetin nedir diye soruyo- rum, onu söyle... Yoksa benimle a- lay mı ediyorsun? — Haşa efendim, alay benim haddim mi? — Yalnız istek benim değil midir. Köpek istiyorum. Şaire köpeği verdiler. Bu sefer şair dedi ki: — Aman efendim, köpekle ava gidince yayan nasıl giderim. | — Öyleyse bir de at vereyim. — Bu atın suyuna, yemine kim bakacak? | — Bir de hizmetçi vereyim. | —— Köpekle avda tuttuğum av- ları evime getirsem kim pişirecek.| — Bir de cariye vereyim. — Köpek, cariye, at nerede ©- tururlar.. — Bir de ev vereyim.... Şairin haceti yerine gelmişti.. M.L. — Korkuyor musunuz yoksa?.. — Hayır... Şey.. Şüphesiz kor-| kuyorum. Hem de bendeniz zatı| şahaneye sadakatle çalışan bir za bitim, Ekmek yediğim kapıya na- sıl ihanet edebilirim, hanımefen - di?! Kâzım Beyin şüphesi gittikçe| artıyordu. Cafer Ağanın odasi yanında bir başka kapı . vardı. Padişahım buradan bir kaç defa siyasi müc- rimleri isticvap edilirken dinledi- ği şayi olmuştu. Abdülhamidin bu kapı arkasın- da saklanarak kendilerini - dinle- mediğini kim temin edebilirdi? Necmiseher gülerek iskemlesi- ni yaverin yanına çekti: — Sizinle biraz daha açık ko - nuşmak istiyorum, Kâzım Bey! Belki bu fırsatı bir daha elde ede- meyiz.. İtiraf ediniz: Beni seviyor musunuz? Benimle evlenmek iste- (Devamı var) ri gibi sahte zengin değildi şüphesiz.. Her halinden, her tavrından servetin rahatlığı görünüyordu. Ne de iyi kalpli kadın! Bakınız, ne dedi: — Türkân Hanım da, siz de birbi- rinizi bu kadar severken, evlenmeme- niz vallahi yazıktır... İlhami Beyin söy- lediklerine bakmayın... Onu dinleme- yin... Evlenin.. Gençainiz.. Aşk, insa « nı, ekseriya fevkalâdeliklere — sevke - der... Mutlaka bir kolayını bulur, zen- ginleşirsiniz... Türkân, bu sözleri işitince, birden- bire, heyecana kapılarak, önünde du - ran kadınla erkeğin boynuna — sarıl - mak, onları, şapır şupur iki yanağın - dan öpmek istedi. Bilhassa, Şadiye, ona, pek - şirin göründü. Lâkin: “ — Deli miyim ben?.. - diye dü - şündü. - kadının elin: lireksiyon var.. Maazallah, otomobili bir yere çarptı - rır... Üçümüz birden mahvoluruz.. O - nun için, burada mevcudiyetimi yavaş yavaş haber vermeliyim.. Fakat, mese- l nasıl?..” | ve konsullüğe tayininden az zaman so- | bakası | Napolyonun “Eğer matbuata gazeteciliği gem vurmazsam, iktidar mevkiinde 3ay bile kalamam» Malüm olduğu üzere, Fransanın Korsikalı diktatörü, matbuatın kudret | ve nüfuzu hakkında yüksek bir fikre sahipti. Bu sebepledir ki: * Beşinci kuv- vet: Matbuat.” Sözü ona atfedilir. Napoleon daha genç yaşında iken çok gayretli ve devamlı bir gazete okuyu- cusu idi. Gazeteler tarihi ve askeri ma- lümatr ihtiva eden — eserler onun çok | severek okuduğu şeylerdi. Buna mu- kabil edebiyat ve bedüyat ile ancak, kendisine bir edip ve san'atkâr takdim edilmek lâzım geldiği zaman meşğul o- Turdu. 1799 senesi 10 Teşrinisaninin gece yarısında Jeneral Napoleon Bonapart, meclise dönmelerine müsade edilmiş o- lan mebuslar tarafından Fransa Cum- huriyetinin birinci konsül'u tayinolun- muştu. Bu andan itibaren dikkat ve iti- na ile takip ettiği diğer tedbirler ara. sında gazeteleri tamamile kendi nüfu- zu altına almağa ğayret etmiştir. Napeleon, kendisini Fransa'nın baş gazetecisi ve propağanda yefi sayardı nra mutemetlerinden birine demiştir ki: (Eğer ben matbuata gem vurmaz- sam, mevkiü ikdidarda üç ay bile kala- marm.)| R. M. C. Naim Wilson'un Letizia ismindeki kitabımda bildirdiği veçhile | daha 17 Kânunusani 1800 akşamımda | birinci Konsül, bir içömada şu söz- leri söylemiştir: Bir gazete nedirt? Başka bir nam ile klüptür. Bir gazete kendi okuyucu- larr üzerinde yapmak istediği tesiri ya- par, Siz istiyorsunuz ki, ben, azami 400 ilâ S00 kişi tarafından dinlenilen hitabeleri men ve fakat binlerce kişi- nin okuyabileceği neşriyat hitabeleri- ne müsaade edeyim... Napoleon'un kendi matbuat ornagı “Moniteur Uuniversel” idi ki, bu ga« öötenin 17009 İA IMTA o—salarindabi nüshaları Napoleonun tesiriyle bilva - sıta ve yahut doğrudan' doğruya ken- disi tarafından yazılmış makalelerde do- kudur. Moniteur'ün baskı provalarının her gün Napolecon'a takdimi mecburi- yeti vardı. O, bunları büyük bir dik - katle tetkik eder, tashihleri yapar, mü- lâhazat ve notlarla tavzih ederdi. Napoleon, harbin devamı müdde - tince miktarı altmıştan aşağı olmıyan muhtelif istikametlerdeki Paris gaze- telerinin intişarınt menelmiş ve neşri- ne izin verdiği gazetelere de — şiddetli bir sansür koymuştu. Bu gazetelerde kendi siyaseti için muvaffakiyetle yol açar ve kendi siyasetini her sabah ve akşam Fransızlara yem gibi yedirip hazmettirmek için ustalıklı metodlar icat eder, bu yolda devam ve sebat e- derdi. | Yeni kelime ve cümlelerle, yeni ses | ve yeni sözlerle her zaman ayni şeyi | Şadiye: — Eğer mahzur görmezseniz, ben size, ilk zamanlar, yardımda bile bu - lunurum.. - diye muhaveresine devam ediyordu. - sizin istikbalde, hem de pek yakın bir istikbalde zengin olacak | ve borcunuzu bana ödeyecek bir insan | olduğunuzu katiyetle görüyor ve buna emin bulunuyorum... * Fikret, dalmış, susuyordu. Kim bilir neler düşünüyordu. Kalbinde, büyük bir mücadele ol- | duğu muhakkaktı. Türkân bile, bir an: * — Aman Yarabbi.. Ne iyi ka - | dın... » diye düşündü. - bunu her hal- de fisebilillâh yapıyor.. Öyle ya: Ne menfaati olabilir?...” Fikret:; | — Çok teşekkür ederim... - dedi. - fakat, böyle bir teklifi masıl kabul ede- | bilirim?.. Bunu nasıl izah etmem ka- bil olur.. — Kime karşı? — Umumiyetle!, — Siz, benim samimiyetimden e- minsiniz... Ben, bunu, sırf kendi zev - kim için yapacağım... Sevişen iki kişi- tekrar etmenin nihayet her muvaffâ' kiyetli propagandanın sırrı olduğun bilirdi. Napoleon, ecnebi gazeteleri de dâi" ma okurdu ve ecnebi gazetecilerle ber vakit rabıta ve münasebetini muhafa" za ederdi; bunları kendine kazanma * ğa çalışırdı, tabildir ki, bunda her vâ* kit muvaffak olamazdı. Dikkate şayandır ki, gazetecilik $4 hasında Napoleon'un en tehlikeli mü arızı bir kadındı. Bu, Maliye — Nazıri Neckerin kızı, Madam de Staeldi. İmparator yüksek bir şaur ve gurur sahibi olân bu kadını bir deft istihfaf etmiş ve gururunu * kırmışt Kadın mütecssir oldu ve bundan dola" yt hayatının sonuna kadar Napoleonâ karşı müthiş bir düşmanlık — besledil onunla çarpışmaktan bir an geri kal * madı. muharrir Madam de Stael'in ecnebi memle * ketlerde, İsviçrede, Almanyada, İngil* terede bir çok dostları ve nüfuzlu ta * nıdıkları olduğundan kendisinin Frat- sız ve ocnebi matbuatında Napolecomt karşı vurduğu iğne darbeleri yeni re” jim için çok fena tesirler hutule ge * tirdi. “Ajaccio hanedanı” (1) tabirini muhtelif gazetelere tezyif makamında sokarak ve Usüratör'ün (2) iptida Al- Tahlık taslamasını ve sonra da birden | bire dini akidelere eraretini mizahi bif lisanla tasvir eden Madam de Stacl'e dir. Napolcon, Madam de Stael'i Paris: ten sürdü İse de gene onun dilindem, kaleminden ve hitabelerinden kurtula: madı, âciz kaldı. Napoleon'un mahrenmi ailevi vaziyetleri, zevcesi — Josefine'in geçmiş hayatı, hemşirelerinin macera" ları da cenebi matbuatta nahoş dedike” dulara sebep - oluyordu ki, bunlar da Madam de Stnel'in eli altmdan çıkı * yordu. Napoleon'un gazetecilik faali * yeti hakkında Frânsada bir çok kitap* lar neşredilmiştir. Bunlardan &n mü - | fassalı A. Pörivier'in yazdığı kitaptır. Fakat bunların hiç biri ba enteresan mevzuu tamamlıyamamıştır. (1) Korsika adasının merkez şehri olup Napoleon'un doğduğu yerdif Nüfusu 23,917 dir. (2) Gayri meşru surette devlet İ* daresini eline alan müstebit adam. (Almanca “Reichspost” gazetesit” den).. Grver lanme esLesarı irvese seve N aS YEe rarmamNmaaee ..7 ! : Yeni Neşriyat Targma veeverserin A LeYerERTSK Y LAri GöaDeNDAr YeNYESER D Holivut Holivut'un 8 ağustos nüshaf' en son gelen artist resimleri ve zengin bir münderecat ile inti! etmi: — Bakınız, siz de bu basma kalıft müptezel tabiri kullandıız... —“Alet' ne der?...” Amma da söz.. Siz, herkt” sin ne diyeceğine mi bakacaksımız'” Alemden yüksek olmalımız... — Zatef yükseksiniz de... Hoş, şayet isterst * niz, size yardım edişim, sade ikimizi" araşında sır. halinde kalır... Hiç bf ferde bundan bahsetmezsiniz... Hatt” — Hattâ? — Türkânm Hanıma bile... Fikret, uzun bir düşünceye vard” Türkân, beyecana kapılmıştı VE cudüne, soğuk ve sıcak terler bast du. Otomobilin hızir gitmesine ve Y7 züne bol rüzgâr çarpmasmına ra havasızlıktan boğulur gibi oluyordu” * — Büu'da ne'döreekı?.. - diye Ü düğündü. « Ben; iher halde çok eef Vi kazım.. Zira, bu kadının gizli ni rini birden bire keşfedemedim.. Ö: nim anladığımdan, pek, pek daha naz...” Fikret: (Devamı "r)